Kıblenin değişmesinden Allahın hikmeti nedir?
Neyi ispatlar?

-98-

Kıblenin değişimi İslam ümmetinin farklılığını ve sünnetin Kur’an gibi bir vahiy olduğunu ispatlar:

قَدْ نَرَى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَاء فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّواْ وُجُوِهَكُمْ شَطْرَهُ وَإِنَّ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ

“(Ey Muhammed!) Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu (yücelerden haber beklediğini) görüyoruz. İşte şimdi, seni memnun olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphe yok ki, ehl-i kitap, onun Rablerinden gelen gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.” (Bakara 144)

Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Medine‘ye hicret edince Beytul Makdis (Kudüs)’e doğru namazda yüzünü yöneltiyordu. Medine’de ve etrafında çok Yahudi ve Hıristiyan vardı. Bu ehli kitap, ibadet etmek için Kudüs’e doğru yöneliyorlardı. Müslümanların aynı kıbleye doğru namaz kıldıklarını görünce sevindiler. Fakat Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Yahudi ve Hıristiyanların kıblesine katılmak istemiyordu. Çünkü bunlar kâfirdiler. Onların kıblesinden ayrılıp Hz. İbrahim’in kıblesi olan Mescid-i Harama doğru yönelmek için yüzünü göğe çevirerek Allah’a dua ediyordu. Allah-u Teâla, bu duaları kabul etmiştir. Artık, kıble Mescid-i Aksa değil, Mescid-i Haram olacaktır. Böylece ilk kıble neshedilmiştir. İlk kıblenin ismi Kur’an’da geçmedi. Mescid-i Aksa’ya doğru namaz kılın diye bir emir Kur’an’da varit olmadı. Öyleyse, nasıl Müslümanlar Kudüs’e doğru namaz kılıyorlardı? Buradan kesinkes anlaşılıyor ki, Allah Resulüne Kur’an dışında vahyetmiştir: Ya ona rüyada göstermiştir, ya da ona onu ilham etmiştir veyahut Cebrail Aleyhisselam’ı ona bu emirle göndermiştir. Bu şekilde sünnetin, Allah’tan bir Vahiy olduğuna dair kesin delil tecelli etmiş olur. Zira Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem heva ve hevesine göre hareket etmiyordu. Zaten Kudüs’e doğru namaz kılmaya rağbet göstermiyordu, sevgisi İbrahim’in kıblesindeydi. Heva ve hevesine doğru veya sevgisine göre hareket etseydi aylarca Mescid-i aksaya doğru namaz kılmazdı. Arapların adet ve geleneklerine uymak isteseydi, Kudüs’e doğru yönelmezdi, Kâbe’ye doğru yönelirdi. Çünkü Araplar Kâbe’yi kutsallaştırıyorlardı. Bundan dolayı, Kudüs’e doğru Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in namazda yönelmesi Kur’an dışında bir vahy idi. Kur’an dışındaki vahy, sünnettir. Bununla ilgili şüpheleri olanların bundan dolayı şüpheleri yok olmalıdır.

Zaten Kudüs’e doğru yönelmek ve ondan vazgeçip Kâbe’ye doğru yönelmek bir fitne olurdu ve bu bir imtihandı. Çünkü Arapların istememesine rağmen Kudüs’e doğru yönelme vardı. Kâbe’ye doğru yönelmek Ehl-i Kitap Yahudiler ve Hıristiyanları kızdırdı.
İşte Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem, Allah’a dua ettiği için değil, daha önce bu olayla ilgili zaten karar almıştı. Çünkü önce kıble bu tarafa olacak, sonra başka tarafa olacaktır ki, insanların imanlarını ve inançlarını imtihan etmek içindir. Zira Kur’an Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem yaratılmadan önce vardı. Allah gelecekte ne olup ne biteceğini biliyor. Buna göre nasih ve mensuh meselesi olmuştur. Yoksa bazı sapık düşüncelere sahip olanların dediklerine göre değildir. Bunlar şöyle diyorlar: Allah bir şey hakkında bir karar alır, ilerde kendisine bir şey görülür ve bundan dolayı eski kararını değiştirir. Buna El-Beda’at derler. Onların delili şu ayettir:

يَمْحُو اللّهُ مَا يَشَاء وَيُثْبِتُ وَعِندَهُ أُمُّ الْكِتَابِ

“Allah istediğini siler ve istediğini bırakır” (Rad 39)

Öyleyse bu ayet, Allah’ın bilahare kararını değiştirir manasında değildir. Haşa, Allah’ın alimliği sıfatına ve hem de ezelden kıyamet gününe kadar her şeyi bildiğine dair bildirdiği ayetlere ters gelir. Sanki insana benzetiyorlar. İnsan aciz ve eksik olduğu için geleceği bilemez, bu nedenle ilerde kararını değiştirir. Oysa Allah geleceği bilir, olaylara ve her şeye tahakküm etmektedir.
Ra’d süresindeki ayet, kararları değiştirmekle alakası yoktur, bunun manası: Allah bir şeyi yok ediyor, bir şeyi belli zamana kadar bırakıyor. Tamamen, Allah öldürüyor ve belli ecele kadar bazılarını bırakıyor manalı ayetlere benziyor. Böylece kıyamet gününe kadar Allah, insanların ve eşyaların bir kısmını yaratıyor, bir kısmını yok ediyor, bir kısmını da belli zamana kadar bırakıyor.
Ehl-i Kitap kıblenin değiştiğine kızdı¬lar, çünkü Müslümanların kendi kıblelerine yönelmelerini istiyorlardı. Müslümanların kendilerinden ayrılmalarına ve başka ta¬raflara yönelmelerini istemiyorlardı. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Ehl-i Kitap kafir oldukları ve şirke koştukları yani bizimle temelde ayrıldıkları için onlarla her hangi bir noktada birleşmek istemiyordu. Her hususta ve yönde onlarla apayrı olmamızı istiyordu. Birçok hadiste onlara benzemekten nehyedip onlara muhalefet etmemizi emretti. Oysa bazı kişiler diyecek ki, Yahudi ve Hıristiyanlarla bazı hususlarda birleşiyoruz, o zaman onlarla dinlerarası diyalog kuralım ve dinleri birleştirelim. Tamamen günümüzde mevcut olan davetler gibidir.
Allah Celle Celaluhu Resulüne şöyle buyuruyor:

اتَّخَذُواْ أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِّن دُونِ اللّهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُواْ إِلاَّ لِيَعْبُدُواْ إِلَهًا وَاحِدًا لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ

“(Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hristiyanlar da) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh’i (İsa’yı) rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri emrolundu. O’ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.” (Tevbe 31)

Onları buna çağırdı, fakat icabet etmeyerek kaçtılar. Bu nedenle Yahudilerle ve Hıristiyanlarla hiçbir yerde birleşmiyoruz. Bazıları diyeceklerdir ki, ‘onlar bizim gibi Allah’a inanıyorlar’. Hayır, bizim gibi Allah’a inanmıyorlar. Yahudiler, ‘Üzeyir Allah’ın oğlu’ dediler ve Allah yalnız kendileri için bir ilahtır dediler. Hıristiyanlar ise, ‘Allah, İsa şeklinde indi’ veya ‘İsa Allah’ın oğludur’ dediler. Tamamen müşrik Arapların Allah’a inandıkları gibidir. Allah’a yaklaşmak için putlar kıldılar ve diktiler. Bu nedenle Allah şöyle buyurdu:

قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ(1) لَا أَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ

“(Resûlüm!) De ki: Ey kafirler! Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam.” (Kafirun 1-2)

Ehl-i Kitap, kıblenin Kudüs’ten Mekke’ye doğru çevrileceğini kitaplarında yazıldığı için biliyorlardı. Zira ayette Ehl-i kitap bunun rablerinden hak olduğunu kesinkes biliyorlardı. Ayrıca, Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ve Kur’an’ın hak olduğunu kesin biliyorlardı. Fakat kasıtlı olarak bu hakkı ve gerçekleri reddediyorlardı. Allah onları bu nedenle şöyle tehdit ediyor: “Allah onların yaptıklarından gafil değildir.” Bunun manası: Dikkat edin sizin itirazlarınızı ve karşı gelmelerinizi biliyoruz, bunun cezası var. Hem gerçeği göstermiyorsunuz hem de gizliyorsunuz, Allah sizi öyle mi bırakacak? Hayır, bütün batıl çabalarınız ve nuru söndürmek için çalışmalarınız boşa çıkacaktır. Çünkü Allah, batılı yok edip, hakkı egemen kılacaktır ve nurunu dünyaya yayacaktır.
Bu ayette bazı fıkhi meseleler vardır:

1-Direk Mekke’ye mi, Mescidi Haram’a mı, yoksa Kâbe’ye doğru mu yönelmek gerekir? Bu hususta ihtilaf vardır. Çünkü mesele içtihadîdir. Fakat doğru olan bu ayeti açıklayan İbn-i Abbas rivayet edilen şu hadistir. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurmuştur:

“Kâbe Mescid-i Haram içindeki olanlar için bir kıbledir. Mescid-i Haram, haram bölgesinin (Mekke’deki haram bölgesi) ahalisi için bir kıbledir. Haram bölgesi yeryüzünün doğularında ve batılarında bulunan ümmetim için bir kıbledir.” (Buhari, Müslim, Nesai)
Çünkü asıl kıble Kâbe’dir. Fakat kıble Mescid-i Haram içinde mevcuttur. Mescitte bulunanlar oraya doğru yönelirler. Mekke’deki olanlar mescide yönelirler. Çünkü Kâbe Mescit içindedir. Yeryüzündeki olanlar Mekke’ye doğru yönelirler. Çünkü Mescit ve içindeki Kâbe onun içindedir.

2- Namaz kılarken Müslüman önüne mi yoksa sücud (secde) yerine mi bakmalı? Malikiler önüne bakmalıdır, Hanifiler, Şafiler ve Hanbeliler sücud yerine bakmalıdır derler. Rükû ederken ayakların bulunduğu yere sücud edilirken burunun konulacak yere ve otururken kucağına bakar.” (Bununla ilgili Buhari, Müslim, Ebu Davut… ta geçen hadislere bakabilirsiniz.) Cumhur; “dururken sücud yerine bakar. Çünkü daha fazla huşu olur” dediler.