Soru:

Parlamentolarda ve diğer siyasi organlarda Müslümanların çıkarlarını temsil ettiğini iddia eden insanlarla nasıl muamele yapmalıyız? Yaptıklarının Müslümanlara yardım etmenin doğru yolu olmadığı öğretildikten sonra onlarla irtibatımız devam etmeli mi?

Cevap:

Genellikle Müslümanlar çıkarlarımızı temin edelim, İslâm’a hizmet edelim ve başkalarına bu görevleri kaptırmayalım diyerek küfür sistemlerindeki parlamentoda ve diğer siyasi organlarda bulunmaya çalışıyorlar. Bazen durumları için şer’î gerekçeler sunmaya çalışırlar; Hudeybiye sulhu, Medine vesikası, Yusuf (as)’ın meselesi, maslahat, zaruret, tedricilik, Muta’m bin Adey’in Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e yardım etmesi gibi hususları şer’î deliller olarak sunmaya çalışırlar. Bazen “Şartlar ve vakıa bunu gerektirir, başka çare yoktur.” derler. Bu şekilde küfür sisteminin bilmeden içine girip hizmet ederler. Oysa bu deliller bu meseleye hiçbir şekilde intibak etmez, uymaz. Bunlar ayrı meselelerdir, soruldukları zaman çürütürüz.
Önce bu meseleye ilişkin şer’î delili göstererek bunu güzel bir üslup ile çürütmek gerekir ve bu şekilde onları ikna etmeye çalışmalıyız.

Onlarca sene bu gerekçeleri iddia edenler, küfür yönetimlerine katılmalarının ne kadar kötü neticeler doğurduğunu gördüler. Bu neticeler hem kendileri aleyhine hem diğer Müslümanlar ve İslâm aleyhine oldu. Türkiye’de, Mısır’da, Tunus’ta, Cezayir’de, Ürdün’de, Sudan’da, Pakistan’da ve diğer yerlerde denediler ve hiç hayır çıkmadı, tersine şer çıktı ve bu şer hâlâ devam etmektedir.

Fakat onları İslâm ve Müslümanlarla çalışmaya ikna etmek için çalışmalıyız, onlarla tamamen ilişkiyi kesmemeliyiz.
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Mekke’deki liderlerle temaslarını devam ettirdi, onları ikna etmeye çalıştı, İslâm’a girmeyen amcası Ebu Talib’in yardımını ve himayesini kabul etti, İslâm’a girmeyen Muta’m bin Adey’in yardımını kabul etti fakat küfür sistemine katılmayı reddetti.

Kureyş ona krallık, mal ve mülk arz edince amcası Ebu Talib Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i bunları kabul etmeye ikna etmeye çalıştı. “Senin kavmin sana dünyayı veriyor, bunu kabul et, yükü kendi üzerinden ve benim üzerimden at ve rahat olalım.” dedi. Zira Ebu Talib Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i himaye ederken çok sıkıntı çekti. Fakat Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bunu reddederek şöyle dedi:

“Ey amcam! (Yalnız dünya değil) sağ elime güneşi ve sol elime ayı koysalar da bu emri (İslâm’a daveti) terk etmem. Ya, Allah bunu yükseltip hâkim kılar ya da onun uğrunda helak olurum. Ebu Talib Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ısrarını görünce şöyle dedi: Ey yeğenim! Git, istediğin şeyi söyle, Allah’a yemin ederim, seni asla teslim etmem, rezil etmem.”[İbni İshak ve İbniHişamsiyeri]

Bu şekilde Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem İslam’a girmeyen ve küfür üzerinde ölen Ebu Talib’in kendisini himayesini kabul etti. Kureyş Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve Ashab’ı Ebu Talib’e ait bir yerde üç sene kadar hapsedilince ve onlarla bütün ilişkileri kesince İslâm’a girmeyen ve küfür üzerinde ölen Muta’m bin Adey onlara geceleyin gizlice yemek götürdü. Ayrıca üç arkadaşıyla bu adam Kureyş’in yaptığını bozdu. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i ve Müslümanları hapisten çıkarttı. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Taif’te taşlanınca bu adamdan yardım istedi. Bu adam yardım etti ve Mekke’ye onun himayesinde girdi. Buna rağmen Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem küfür sistemlerine katılmadı, kıl payı kadar taviz vermeden davetini yüklenmeye devam etti. Allah’a çok güvendi, O’na tam bir şekilde tevekkül etti, ümitsiz olmadı, Allah’ın zaferi gelinceye kadar sebat gösterdi. Durmadan çalıştı ve mücadele etti. Hiç gevşemedi ve zafiyet göstermedi.

Bu minvalde şimdiki liderlerle, parlamentoya ve siyasete katılanlarla temas etmeliyiz, onları ikna etmeye çalışmalıyız. Yanı sıra bize yardım etmeleri için onlara çağrı yapmalıyız. Onlardan çağrımıza icabet edenlerin yardımlarını da kabul ederiz.