Soru Cevap

Soru:

İstanbul’dan Bitlis’e babamlara ziyarete gideceğim. Yol mesafesi 1600 km. Yolda gecen zamanda seferi sayılıyoruz peki memlekette bulunduğumuz süre içerisinde seferi sayılır mıyız? Ramazan’da oruç tutmaya biliyor muyuz?

Cevap:

 [يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمْ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُون أَيَّامًا مَعْدُودَاتٍ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكِينٍ فَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًا فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ وَأَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ]

 “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki takva sahibi olursunuz (Allah’ın azabından korunursunuz). Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut seferilik (yolculuk) hâli üzere olursa tutamadığı günleri diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” [Bakara Suresi 183-184]

[فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمْ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَنْ كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللَّهُ بِكُمْ الْيُسْرَ وَلَا يُرِيدُ بِكُمْ الْعُسْرَ]

“Öyle ise sizden kim ramazan ayına şahit olursa onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolculuk hâli üzere (yolcu olursa) (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. [Bakara Suresi 185]

Bu ayetlerde [عَلَى سَفَرٍ] ifadesi geçmiştir. “Seferlik hâlinde, yolculukta veya yolcu olursa” manası taşır. Âdeten insan seferilik veya yolculuk hâlinde zorluk çeker, rahat ve istikrar bulamaz. Zira “Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.” denilerekayette buna işaret edilmiştir.

Ayrıca ayette geçtiği gibi “oruç tutmaya güçleri yetmeyenler” hakkında hüküm gösterirken gücü olan kimsenin tutmasını da gerekli kılmıştır. Bu ayette bir işaret vardır; oruçta asıl olan tutma gücüne sahip olmaktır, sırf yolcu olmak değildir.

Buna göre Müslüman kendi ikamet yeri dışında yolculuktan hedef edindiği yere varırsa ve orada zorluk ve sıkıntı bulmazsa istikrar ve rahatlık bulursa veyahut oradan hemen aynı günde dönmeyecekse birkaç gün kalacaksa oruç tutmalıdır. 

Namaz, oruç gibi değildir ve yolculukta namaz kazaya bırakılmaz. Namaz vaktinde kılınmalıdır. Fakat öğlen, ikindi ve yatsı ikişer rekât kısaltılarak kılınır. Akşam namazı 3 rekât ve sabah namazı iki rekât kılınır ve kazaya bırakılmazlar. 

Nitekim yolculuk hususunda namazla ilgili kullanılan ifade farklıdır. Allah Celle Celâlehû şöyle buyurmuştur:

[وَاِذَا ضَرَبۡتُمۡ فِى الۡاَرۡضِ فَلَيۡسَ عَلَيۡكُمۡ جُنَاحٌ اَنۡ تَقۡصُرُوۡا مِنَ الصَّلٰوةِ ‌ۖ اِنۡ خِفۡتُمۡ اَنۡ يَّفۡتِنَكُمُ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا‌ ؕ اِنَّ الۡـكٰفِرِيۡنَ كَانُوۡا لَـكُمۡ عَدُوًّا مُّبِيۡنًا‏]

 “Yeryüzüne ayaklarınızı vurarak çıktığınız zaman kâfirlerin fitnesinden (size bir fenalık yapmasından) korkarsanız namazları kısaltmanızda size bir sakınca, günah yoktur. Muhakkak ki kâfirler sizin apaçık düşmanızdır.” [Nisa Suresi 101]

Burada kullanılan [وَاِذَا ضَرَبۡتُمۡ فِى الۡاَرۡضِ] “yeryüzüne ayaklarınızı vurarak çıktığınız zaman” ifadesi sefere çıkma manasını taşır. Seferilik devam ettikçe ve kâfirlerin eziyetlerinden korkunuz devam ettikçe namazı kısaltmanızda sakınca yoktur. Seferilikte namazın kısaltılması emniyete bağlanmıştır. 

Seferilikte orucu bozma ruhsatı ise zorluğa bağlanmıştır. Allah Müslümanlara zorluk ve sıkıntı getirmek istememektedir.

Namazın kısaltılması emniyet olmadığı, kâfirlerin eziyetlerinden sakınmakla ilgilidir. Kâfirlerin diyarlarına girme meselesi de vardır. Kâfirler Müslümanlara eziyet getirebilirler. Ancak bir hadiste emniyet olsa dahi bu kısaltma ruhsatının devam edeceğine dair bir haber geçmiştir:

[عَنْ يَعْلَى بْنِ أُمَيَّةَ قَالَ قُلْتُ لِعُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ‏ لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَقْصُرُوا مِنَ الصَّلاَةِ إِنْ خِفْتُمْ أَنْ يَفْتِنَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا‏‏ فَقَدْ أَمِنَ النَّاسُ فَقَالَ عَجِبْتُ مِمَّا عَجِبْتَ مِنْهُ فَسَأَلْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ ذَلِكَ فَقَالَ ‏صَدَقَةٌ تَصَدَّقَ اللَّهُ بِهَا عَلَيْكُمْ فَاقْبَلُوا صَدَقَتَهُ]

“Yala bin Ümeyye adlı bir Müslüman dedi ki, Ömer bin Hattab’a şöyle sordum: Kâfirlerin fitnesinden (size bir fenalık yapmasından) korkarsanız namazları kısaltmanızda size bir sakınca yoktur, namaz kısaltılır! Peki, şimdi emniyet vardır, neden hâlâ kısaltıyoruz? Halife Ömer bana dedi ki: Senin şaşırdığın şeyden ben de şaşırdım ve Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e bunu sormuştum ve bana dedi ki: Bu sizin üzerinize Allah’ın bir sadakasıdır (iyilik, minnettir). Onun sadakasını kabul edin.” [Müslim]

Hanefi mezhebine göre gidilecek yerde 15 günden fazla ikamet edilecekse namazlar tamamlanır. 15 günden az kalınacaksa kısaltılmalıdır. 15 günden sonra seferilik hâli kalkar.

Şafi, Maliki ve Hanbeli mezheplerinde gidilecek yerde 4 güne kadar ikamet edilecekse namazlar kısaltılır. Daha fazla ikamet edilecekse kısaltılamaz.

Fakat İslâmi mezhepler, orucu da aynı şekilde uyguladılar. Dolayısıyla bu mezhepleri taklit eden, mukallit Müslüman buna göre hareket edebilir. Zira taklit eden kimse hakkında Allah’ın hükmü taklit ettiği mezheptir. Ona bir sakınca yoktur. Zira taklit eden kimse kuvvetli delile göre tercih yapamaz.

Müslüman bir mezhebi taklit ederse şer’î hükme, şeriata bağlanmış olur. İşte önemli olan Müslümanın şer’î hükümlere uymasıdır. İbadetlerde olduğu gibi siyasette, yönetimde, ticarette, bütün ekonomik meselelerde, eğitimde, şahsın, ailenin, devletin ve hayatın sair konularında İslâm şeriatına uyulmalıdır, uymak farzdır. Bu şekilde Müslümanlar kalkınırlar, ilerlerler, büyük devlet ve azametli ümmet olurlar.

Esad Mansur