Soru:

Hanefi mezhebini taklit eden kimse seferde namaz kısaltma mesafesinde hangi görüşü benimsemeli?

Taklit hususunda mesele neyi kapsar?

Taklit ederken hangi usûle göre hareket edilmeli?

Cevap:

Takiyyuddin en-Nebhani İslâm Şahsiyeti kitabının 1. Cildinde “Bir müçtehitten bir başka müçtehide geçme” konusunda şöyle diyor:

“Ancak bir meselede taklit etmekte olduğu hükmü terk edip bir başka hükmü almasının cevazında şu noktanın açıkça bilinmesi gerekir: Mesele bir başka mesele ile bağlantılı olmamalıdır. O mesele ile ilgili hükmü terk etmek bir başka şer’î hükme zarar vermemelidir. Eğer başka mesele ile bağlantısı varsa birbiri ile bağlantılı bütün meselelerle ilgili hükümlerin hepsini birden terk etmedikçe, yalnızca meselenin hükmünü terk etmesi caiz olmaz. Çünkü onların hepsi tek mesele sayılır. Namaz, abdest ve namazın rükünleri gibi. Örneğin Şafi mezhebinde olan bir kimsenin Ebu Hanife’nin ‘kadına dokunmak abdesti bozmaz’ sözünü taklit ederek Şafi mezhebine göre namazı kılması doğru değildir…”

Buna göre mesafe namaza zarar getirmez. Namazı bozmaz. Burada hangi mesafede namazın kısaltılacağı söz konusudur. Bu ise namazı kılma keyfiyeti, rükünleri, şartları, sıhhat, fesat ve butlanla alakalı değildir.

Hanefi mezhebinde diğer mezheplerdeki gibi vaz’i ahkâmlardan olan ruhsat hükmü kabul edildi. Yolculukta kısaltma hükmü bir ruhsat olarak kabul edildi. Fakat mezhepler arasında kısaltma mesafesinin uzunluğu hakkında ihtilaf oldu. Bu ise menatı veya vakıayı değerlendirmek ve araştırma konusuna dâhildir. Yani ruhsat hükmü kabul edildi fakat bu ruhsatın hangi mesafede uygulanacağı meselesi gündeme geldi. Nitekim o mesafede namaz kılınır, dışında kılınmaz.

Ebu Hanife mezhebine göre seferde namazı kısaltma hükmü kabul edilmektedir. Sadece mesafede mezhepler arasında var olan ihtilaf Hanefi mezhebinde de vardır.

Hanefi kitaplarından “Metn-il İhtiyar”da şöyle geçti: “(İkamet ettiği) memleketinin evlerinden ayrılarak deve ve yaya yürüyüşüyle geceleriyle 3 gün yürüyüşünü hedef ediniyorsa yolcu sayılır.” Bu yürüyüş takdiri hakkında Hanefi fakihler ihtilafa düştüler. Bir kısım 15 fersahtır. Bir kısım 18 fersah, bir kısım ise 21 fersahtır dedi. Her fersah 5,544 km.dir.

“Haşye” kitabında İbni Abidin “21 fersah ile taktir edilir. Şöyle de denildi 15 fersah ile taktir edilir. Her takdir eden kimse bu mesafenin üç günlük yürüyüş olduğuna inandı.”

Hanefi âlimlerinden İbni Nuceym“Elbehr-ir Raik” kitabında şöyle dedi: “Nihayet’te 18 fersaha itibar edilir. El-Mucteba’da Havarizm imamların çoğunun fetvaları 15 fersahtır.”

Her fersah 5,544 km. 

5,544×15= 83,16 km.

5,544×18= 99,792 km.

5,544×21=116,424 km.

İşte bu şekilde Hanefi fakihler arasında kısaltma mesafesi hakkında ihtilaf vardır.

Enes bin Malik RadiyAllahu Anh şöyle rivayet etmiştir:

[صَلَّى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الظُّهْرَ بِالْمَدِينَةِ أَرْبَعًا وَصَلَّى الْعَصْرَ بِذِي الْحُلَيْفَةِ رَكْعَتَيْنِ]

“Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Medine’deyken öğlen vakti 4 rekât kıldı. Zü’lhuleyfe’ye (varınca) ikindi namazını (kısaltarak) 2 rekât kıldı.”[Buhari, Müslüm, EbuDavud, Nesai, Tirmizi]

Yine Enes bin Malik RadiyAllahu Anh şöyle rivayet etti:

[كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِذَا خَرَجَ مَسِيرَةَ ثَلاَثَةِ أَمْيَالٍ أَوْ ثَلاَثَةِ فَرَاسِخَ صَلَّى رَكْعَتَيْنِ]

“Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem 3 mil veya üç fersah mesafe kadar çıkınca (namazı kısaltarak) iki rekât kılardı.”[Müslim, İbniHanbel, Ebu Davud]

5,544×3=16,632 km.

Kısaltma mesafesiyle ilgili en güçlü hadisler bunlardır.

Buna göre Hanefi mezhebine göre namaz kılan kimsenin bu mesafeyi itibar edebileceğini tercih ederim. Çünkü bu husus namaza zarar getirmez, rükünleri, şartları, sıhhat, butlan ve fesadıyla ilgili değildir. Sadece ruhsatı kullanırken mesafeyi taktir etmekle ilgilidir. Hanefi fakihler bu mesafe hakkında ihtilafa düştüler. Nitekim bu hususta en güçlü hadis Malik b. Enes yoluyla rivayet edilen hadislerdir. Müslüman kendi mezhebine bağlı kalsa bile en güçlü delile binaen hareket etmelidir. Zira Müslüman Allah’a kulluk etmek üzere şer’î delillere bağlı olur ki Allah ondan kabul etsin. En kuvvetli şer’î delili öğrendikten sonra ona uymalıdır. Kendi mezhebine bağlı kalsa bile avam bir mukallit kalmamalıdır. Mezhebini taklit ederken en kuvvetli delili kabul edip uygulamalıdır. Zira aynı mezhepte hemen hemen her meselede ihtilaf vardır. İçtihatta mezhebin usûllerine bağlı kalarak değişik görüşleri çıkarırlar.

Şu varki, mezhebi taklit ederken de benimsediğimiz Usul-ul Fıkıh’a göre hareket etmeliyiz. Eğer mezhebi taklit ederken bir mesele usûlde itibar edilen delil zayıf ise ona göre çıkarılmış içtihat zayıf olur alınmaz.  Maslahat, istihsan ve seddi’ẕ-ẕerâ’i gibi deliller zayıftır. Bunlara göre içtihat varsa zayıf olur, alınmaz. Nitekim şer’î deliller dörttür. Bunlar, Kur’an, Sünnet, Sahabe icması ve şer’î kıyastır.

Örneğin haber-i ahad hadis mütevatir hadisi tahsis etmez gibi bir usûl varsa bu kabul edilmez. Zira haber-i ahad hadis mütevatir hadisi tahsis eder. Mezhebi taklit ederken de böyle hareket etmek gerekir.

İşte Müslüman Allah’a bilinçli şekilde kulluk etmelidir ki Allah ondan razı olsun. Ayetler ve hadisler bunu tekit etmektedir. Ancak öğrenme gücü zayıf ise mazeretli olur. Takvasına ve ilmine güvendiği âlimi taklit edebilir. Bu Sahabe icması ile sabittir.

Esad Mansur.