-108-

Hacc’ın şiarları:

اِنَّ الصَّفَا وَالۡمَرۡوَةَ مِنۡ شَعَآٮِٕرِ اللّٰهِۚ فَمَنۡ حَجَّ الۡبَيۡتَ اَوِ اعۡتَمَرَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيۡهِ اَنۡ يَّطَّوَّفَ بِهِمَاؕ وَمَنۡ تَطَوَّعَ خَيۡرًاۙ فَاِنَّ اللّٰهَ شَاكِرٌ عَلِيۡمٌ‏

“Şüphe yok ki, Safa ile Merve Al­lah’ın koyduğu şiar(nişan)lardandır. Her kim Beytullah’ı ziyaret eder veya umre ya­parsa onları tavaf etmesinde kendisine bir günah yoktur. Her kim gönüllü ola­rak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah kabul eder ve (yapılanı) hakkıyla bi­lir.” (Bakara 158)

Bu ayetin nüzul sebebi şöyledir:Cahiliyede Araplar Safa’ya bir put ve Merve’yede başka bir put koymuşlardı ve aralarında tavaf yapıyor­lardı. Müslümanlar bu nedenle Safa ile Merve arasında tavaf yapmaktan nefret et­tiler. Allah’u Teala yukarıdaki ayeti indirdi.  Başka bir rivayette Buhari Asım bin Süley­man’ın Enes bin Malik’e bu ayeti sorduğunu ve Enes’in şu cevabı verdiğidir: “Safa ve Merve’yi Cahiliye işlerinden sayıyorduk.” Bu nedenle Allah bu ayeti indirdi.

Lügatte Safa’nın manası: Pürüzsüz taştır (ama bu taş beyaz ve sert olmalı ki bu adı taşısın, toprak ve çamurdan da arındı­rılmış olmalıdır). Aynı anda Mekke’de bir dağın ismidir.

Merve ise yumuşak ve sert olan kü­çük taşlardır. İslam âlimleri bu konu ile il­gili şer-i hükümleri şu şekilde beyan et­mişlerdir:

Safa ile Merve arasında tavaf yapmak; İmam-ı Şafii’ye göre farzdır. Şu hadise da­yanarak bunu hac rükünlerinden saymıştır, Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:

“إن الله كتب عليكم السعي، فاسعوا”

 “Allah size (Safa ile Merve) arasında gidip gelmeyi farz kıldı.” (Beyhaki ve İbni Hanbel)

İbn-i Hanbel de aynı şekilde farzdır ve bir rükûndur demiştir. İmam Malik; rükûn değil bir vaciptir demiş­tir. Kim kasıtlı ve kasıtsız olarak bunu terk ederse kurban kesmelidir.  Ebu Hanife: Müstehaptır ve bunu terk eden kimse memleketine dönünce kurban kesmelidir dedi. Aynı anda bu görüş İbn-i Abbas, İbn-i Ömer ve Enes’in görüşleridir.

Bazı Müslümanlar ve özellikle Ensar’lardan bir gurup Safa ile Merve ara­sında tavaf yapmak istemediler. Çünkü Cahiliyede bu iki dağda iki put dikili idi ve müşrikler bunlar arasında tavaf yapıyor­lardı.  Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Mekke’yi fethedince bütün putları kaldırdı, Kâbe etrafında do­laştığı gibi Safa ve Merve arasında da do­laştı.  Bu ayeti de okudu ve dedi ki; “Safa’dan başlarız, artık orada dolaş­mak sakıncalı değildir. Çünkü putlar­dan temizlendi.” Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem yedi defa tavaf yaptı, ayet daha fazla yapılmasında sakınca olmadığını bildirmiştir. “Kim daha fazla yaparsa Allah ona teşekkür ede­cektir” başka bir ifadeyle onun sevabını artıracaktır.  Aynı anda Allah herkesin ni­yetinden haberdardır, her insanın ne istedi­ğini bilir. Çünkü O ilim sahibidir. Öyleyse, putlar oradan yok edilince hiç bir kimse orada tavaf yapmada sakınca görmesin. Ayrıca, bu tavaf cahiliye müşriklerine bir benzetme değildir. Oysa Safa ve Merve Allah’ın kıldığı şiarlardandır. Müşrikler bu şiarları bozarak oraya iki put diktiler. Bu se­beple bunlar arasında tavaf yapmaktan vazgeçilmez. Nitekim putlardan temizlendi. Peygamber İsmail Aleyhisselam’ın annesi Hacer kendi oğluna su bul­mak için bu yerde gidip geliyordu. Zemzem suyu İsmail’in parmakları arasından fışkı­rana kadar Hacer su arayarak Safa ile Merve arasında dolaştı. Allah’u Teala bu iki yer arasında dolaşmayı bir ibadet olarak kılmıştır. Kureyş müşrikleri İbrahim’in ve İsmail’in dinine mensup olduklarını iddia ederek o dinden bildikleri bazı hususları bo­zarak şirkle karıştırarak ibadet yapıyorlardı.

İnsanlar Allah’ın vahyettiğinden çık­tıkları zaman işte bu şekilde saparlar. İba­detler Şer’i naslara göre yapılmalıdır. Ayet­lere ve hadislere göre uygulanmalıdır. Bu­nun dışına çıkmak bidattır. Bir şey hak­kında delil geçerse ve bu delile muhalefet edilirse bidat olur. Bu ise haramdır. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:

” كل بدعة ضلالة، وكل ضلالة في النار”

“Her bidat bir dalalet (sapıklıktır) ve dalalet cehennemde­dir.” (Ebu Davut ve Tirmizi)

Bundan dolayı, ibadet ister namaz is­terse hac isterse de başkası, Allah’ın ve Re­sulünün gösterdiği gibi olmalıdır. Yoksa sahibi günah işler ve ibadetini bozmuş olur.  İbadette iki şart vardır; birincisi niyettir, zira ibadet sırf Allah için yapılır.

Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:

إنما الأعمال بالنيات، وإنما لكل إمرء ما نوى فمن كانت هجرته لله ورسوله فهجرته لله ورسوله، ومن كانت هجرته لدنيا يصيبها أو امرأة ينكحها فهجرته إلى ما هاجر إليه”

“ Ameller ancak niyetle olur. Herkesin niyeti neyse onun karşılığını alır. Kimin hicreti Allah ve resulü için ise onun hicreti Allah ve resulü için hicret etmiş olur. Kim kazanacağı bir dünya için veya bir kadınla evlenmek için hicret etmişse bunun için hicret etmiş olur” (Buharı ve Müslim)

Hicret sırf Allah için oluyor, ibadete dâhildir. Bazı insanlar dünyayı kazanmak veya kadınla evlenmek için hicret edince onların hicreti şeri hicret sayılmadı, niyetleri sırf Allah’ın rızasını kazanmak değildir. Zira hicret Resulullahla birlikte cihat etmek üzere yapılıyor. Bundan anlaşılıyor ki ibadette şart niyettir, sırf Allah’ın rızasını kazanmaktır.

İkinci şart şeri hükümlere göre yapmaktır. İbadetin rükünleri, şartları ve siar sebep, mani, sıhhat, butlan, fesat, azimet ve ruhsat gibi vazi ahkâmına riayet etmek gerekir.   

İbadet dışındaki amellerinde niyet şart değildir, tek şart Allah’ın ve Resulünün emirlerine göre yapılmasıdır. Dünyayı kazanmaya çalışırken şeri hükümlere riayet edecektir. Şeri hükümlere göre hareket edince sevap kazanır. Zira Müslüman’ın temel gayesi Allah’ın rızasını kazanmaktır. Allah’ın emir­lerine ve O’nun Resulünün emirlerine mu­halefet ederse Allah’ın gazabına uğramış olur.

Eğer biri şeri hükümlere muhalefet ederken benim niyetim temizdir, Allah içindir derse ondan kesinlikle kabul edilmez, günahkar olur. Bu asırda küfür kanunları uygulayan zalim yöneticileri körü körüne savunan insanlar onların niyetleri temizdir, Allah içindir, İslam’a hizmet etmek içindir!! diyorlar. Oysaki Yönetici küfrü uyguluyor ve kafirlere hizmet ediyor, hatta İslam şeriatını uygulamak isteyenleri hapse atıyor, ondan sonra insanlar bu yöneticinin niyeti iyidir, İslam’a hizmet etmek içindir!! diyor. Sanki bunlar akıllarını kaybetmişler, hiç düşünmüyorlar.

Eğer niyetle ilgili hadisi konuşuyorlarsa hem o hadisi anlamıyorlar, hem de niyet şeri hükümlerle beraber yürütülür.     

 Oysa insan dünyada Allah’a ve Re­sulüne uyup uymayacağı konusunda imti­han edilmektedir. Hayırlı ameller ve fazla­sıyla bunları yapanlara Allah teşekkür ede­cektir; onun karşılığı kat kat sevap verecektir. Öyle kişilere ne mutlu! Çünkü on­ların yaratıcısı kendilerine teşekkür ediyor. Oysa Yaratıcı onlara ve hayırlı amellerine hiç muhtaç değildir. Allah yarattığı kulunu serbest dairede kendi isteğiyle Allah’a itaat ettiği ve bu itaati fazlasıyla yaptığı için ku­lundan memnun oluyor. Meleklerde ser­bestlik yoktur, içgüdüleri ve uzvi ihtiyaçları yoktur. Allah’ın dediğini yaparlar.  İnsan ise öyle değildir, içgüdüleri ve uzvi ihtiyaçları vardır. İyilik ve kötülük yapmada kudreti vardır. Kendi aklıyla hidayeti ve dalaleti se­çer. Bu nedenle Allah kendi iradesiyle hida­yeti seçene, hayırlı amel ve fazlasıyla ha­yırlı amelleri yapanlara teşekkür eder.  Bu­nun manası hem onlardan memnun kalıyor hem de onlara sevap veriyordur.