Soru:

Demokrasinin bir ideoloji olduğunu söylüyoruz. Demokrasi ayrı bir din midir?

 Din kelimesi eşittir nizam veya sistemdir diyebilir ve anlayabilirmiyiz?

Cevap:

Demokrasi terimi Yunanca bir kelimedir ve “demos” yani “halk” ile “kratos” yani “hüküm” kelimelerinden oluşmaktadır. Bunun manası halkın hükmüdür ve halkın kendi kendini yönetmesi olarak tanınmıştır. Yunanlıların dinleri ise birçok ilaha inanmayı içermekteydi. Onlar her şey için bir ilahın var olduğuna inanıyorlardı. Kâinat, insan ve hayatın varlığını etkileyen bu ilahlardı. İşte onların dinleri bu batıl dindi. Tek ilaha inanlar da vardı, fakat bu ilahın insanı serbest bıraktığına, ona bir nizam indirmediğine inanıyorlardı. Bu da başka bir batıl dindir.

Fakat yönetim konusunda bir şekil geliştirmeye çalıştılar. Zira insanın hür olduğuna inanıp hürriyetlerini serbestçe kullanmasını savundular. Atina demokrasiyi uygulamaya başlayınca nüfusunun 36 bin olduğu söyleniyor. Fakat seçime katılma hakkı olanların sayısı 6 bin idi. Zira kadınlar ve köleler seçime katılma haklarına sahip değildi. Bunlar kanun çıkarıyorlar ve halka uyguluyorlardı. Bu şekilde demokrasi bir yönetim tarzı idi. Birçok ilah veya tek ilah inancına sahip olanlar da bu ilahlardan bir nizam gelmediğine inandıklarından dolayı demokrasiyi bir yönetim tarzı olarak çıkardılar.

Ayrıca devletin şekli için cumhuriyet sistemini çıkardılar. Eflatun adlı ünlü Yunanlı filozofun “Cumhuriyet” adlı bir kitabı vardır. Atina Cumhuriyeti kurulmuştu. Aynı anda Romalılar da cumhuriyet sistemini kabul ettiler. Cumhuriyet kelimesi Latince’de “respublica” ve ona benzer lafızlarda Yunanca’dan gelmiştir. Batı dillerinde rebuplic, republik, republgue gibi değişik lafızlarla kullanılmaktadır.

1600’lü yıllarda Batılılar kendi yönetimlerine ve dinlerine karşı başkaldırırken yeni din değil yeni nizam veya sistem arıyorlardı. 1646’da İngiliz devrimi patlayınca halk demokrasi ve cumhuriyet istemeye başladı. Çünkü onların mensup oldukları Hristiyanlık dini hayat sisteminden yoksun olduğu gibi krallar ve kilise adamları tarafından din adıyla halka zulmediliyordu. Bu şekilde devlet ve kilise halkı eziyordu. Bir tarafta devleti yönetenler ve kilise adamları öbür tarafta bunlara başkaldıran düşünürler ve halk. Bu iki taraf arasında çatışmalar sürüp gidiyordu ve bu çatışmalar oldukça kanlı idi. Nihayet orta çözüm olarak dini hayattan ayırma fikrine vardılar ve bunu temel ilke olarak gösterdiler. Buna laiklik adı verildi.

Batı devletleri Osmanlı Devleti’nin zayıflığını gördüklerinde ona hasta adam adı vererek onu paylaşmak üzere 1878’de Berlin’de bir konferans yaptılar. Paylaşmada anlaşamayınca Osmanlı Devleti’ne demokrasiyi sokmak üzerine anlaştılar ve bununla ilgili çalışmayı başlattılar. Bu şekilde şeriatın hâkimiyetini (egemenliğini) ve şer’î hükümleri kaldırıp yerine Batı’daki gibi milletin egemenliği ve hükümlerini getirirler. Müslümanlara bunu kabul ettirmek için demokrasinin İslâm’daki şûra fikrine benzediğini uydurmaya çalıştılar. O dönemde Batı fikrinden etkilenen İttihat ve Terakki Cemiyeti bu uydurmayı yaymaya başladı.

Batılılar Hilâfet’in kaldırılmasını da hedef edindiler. Müslümanları kandırmak üzere “rebuplik” kelimesini “cumhuriyet” olarak Arapçaya çevirttiler. Zira fıkıhta cumhur veya cumhuru’l-ulema kelimeleri geçmektedir. Bunlarla âlimlerin çoğunun içtihatları kastedilir. Zira âlimler Kur’an ve Sünnet’e dayalı şer’î hüküm çıkarıyorlar, çoğu aynı fikirde olurlarsa cumhurun reyi veya cumhuru’l-ulemanın görüşü olarak geçiyordu. Cumhuru’l-ulema bu konuda şöyle demiştir veya şu görüşe sahiptir denirdi. Buna benzeterek cumhuriyeti ortaya çıkardılar ve bunu republik manasında kalabalık veya çoğunluğun hükmü olarak yansıttılar. İslâm ve Arapçayla savaşan ve Batı dillerinden kelimeleri Türkçeye sokmaya çalışan Mustafa Kemal Hilâfet’i ilga etmeye hazırlık yaparken cumhuriyet kelimesini kullanıp 29 Ekim 1923’te cumhuriyeti ilan etti. 3 Mart 1924’te Hilâfet’in ilgasını ilan ederken bir yalan atarak şöyle söyledi: “Hilâfet, hükümet ve cumhuriyet mânâ ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan, Hilâfet makamı mülgadır.” Mündemiç ise birbirine girmiş, iç içe olmuş veya katılmış iki şey manasına gelmektedir.

Eğer Hilâfet ve cumhuriyet manada ve kavramda birbirine girmiş, iç içe olmuş ve aynı manayı taşıyorsa niçin Hilâfet ilga ediliyor?! Ondan sonra neden Hilâfet’e davet yasaklanıyor ve davet edenlerle savaşılıyor ve bu daveti yapanlar idam ediliyor?! İngiliz ajanı olarak bunlara büyük iftiralar uydurdular. İngiliz ajanı olan kimseler demokrasi gibi İngilizlerin fikirlerini kabul eden kimselerdir. 

Ayrıca onlar milattan önceki eski cahili putperest Yunanlılar ve Romalılardan gelen demokrasi ve cumhuriyeti modern ve çağdaş saydılar! Allah’tan gelen İslâm ve Hilâfet sistemine ise gerici damgası vurdular!

Zalimler ve kâfirler nasıl da iftira atıyor ve saptırıcı hüküm veriyorlar?!

 Buna göre demokrasi bir yönetim sistemi olarak kabul edilir. Dini hayattan ayıran kapitalistler ve dini inkâr eden komünistler demokrasiyi savunuyor ve kendilerinin ve sistemlerinin demokrat olduğunu iddia ediyorlar. İki taraf da halkın hâkimiyetini kabul ediyor. İki sistemin de kanun çıkaran meclisleri vardır. Eskiden komünistlere ait resmî olarak “Demokratik Doğu Almanya Cumhuriyeti” vardı. Şimdi de “Demokratik Kuzey Kore Cumhuriyeti” mevcuttur.

Bu minvalde demokrasi bir ideoloji ve ayrı bir din değildir. İdeoloji kelimesi de Yunancadan gelmedir. Fikir ilmi manasındadır. Fransız Devrimi’nde bu terim siyasi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Eğer kâinat, hayat ve insan hakkındaki temel fikirden bir hayat sistemi fışkırıyorsa ona ideoloji denilir. Arapçadaki karşılığı mebdedir. Bu nedenle dünyada sadece üç ideoloji veya mebde vardır. Bunlar kapitalizm, komünizm ve İslâm’dır.

Bunların hem temel fikirleri veya akideleri vardır, hem de temel fikirlerinden nizam fışkırmakta ya da ona dayanmaktadır.

Kapitalizmin temel fikri dini hayattan ayırmaktır. Onlar dini tanıdılar, fakat onu devletten, siyasetten, ekonomi, öğrenim gibi hayatın nizam ve sistemlerinden ayırdılar. Dine dayalı olmayan sistem veya nizamlar çıkardılar. Demokrasiyi de yönetim sistemi olarak seçtiler.

Komünistler dini inkâr ettiler, maddi gelişmeye inandılar ve sosyalist sistemi de buna dayandırdılar.

Din nizam manasına gelmez. İslâm dışındaki Hristiyanlık gibi sair dinler birer ruhani dindirler. İslâm dışındaki bu dinlerin hayatla ilgili nizamları yoktur.

İslâm da bir dindir, fakat ondan hayatla ilgili nizam fışkırmaktadır. Akidesinde hayatın her alanını düzenleyen ve her sorunu çözen bir nizam vardır. Onun hem akidesi hem de nizamı vardır.

Akidesi ise kâinat, hayat ve insan için tek yaratıcı vardır, o Allah’tır şeklindedir. Bunlardan yani kâinat, hayat ve insandan önce O vardır. Bunların Allah’la alakası yaratılış, düzenleme, emir ve nehiydir. Bunların sonrası ile alakası kıyamet günü, diriliş, hesap ve ikabdır (ceza ve mükâfat). Ahiret vardır, cennet ve cehennem vardır. Başka bir ifadeyle İslâm akidesi Allah’a, meleklere, peygamberlere, indirdiği kitaplara, ahirete, kaza ve kaderin hayrının ve şerrinin Allah’tan olduğuna inanmaktır.

Nizam ise bu akideyi koruma keyfiyetini, insanın problemlerinin çözümlerini, bu çözümlerin uygulama keyfiyeti ve ideolojiyi yüklenme keyfiyetini içerir.

Başka bir ifade ile ideoloji düşünce ve ondan fışkıran metottur.

Düşünce akide ve çözümlerdir. Metot ise akideyi koruma, ideolojiyi yüklenme ve çözümleri uygulama keyfiyetidir.

Devlet veya Hilâfet, cihad, yargı, ukubat ve cezalar metottandır. Toplumda İslâm çözümlerini uygulayan ve insanların çıkarlarını sağlayan devlettir. Cihad ve davetle İslâm’ı insanlara taşıyan da devlettir. Cezaları uygulayan güç devlettir, hâkimler veya yargıçlar karar alırlar, devlet uygular. Akideyi koruyan odur, kim akideye dokunursa hemen ona ceza verir. Akideyi terk edene mürtet cezasını uygulayan devlettir.

İslâm Hilâfet Devleti yokken Müslüman bir fert İslâm’ı uygulamaya çalışırken sadece mevcut olan laik devletin müsaade ettiği kadar İslâm’ı uygulayabilir. Misal olarak son günlerde Korona virüsü bahanesiyle laik devlet camileri kapatınca Müslümanlar ne Cuma namazı ne de cemaat namazını kılabiliyorlar. Ekonomi sadece kapitalist sisteme göre hareket ediyor, bütün mal ve ekonomik muamele ve işlemler kapitalist sistem çerçevesinde yapılıyor. İçtimai nizamı kapsayan evlilik ve ailevi sorunlar daha önceleri İsviçre’den gelen medeni kanunlarla tatbikte iken son senelerde Batı’nın emrine göre Cedaw anlaşmasına dayalı İstanbul sözleşmesi Müslümanlar üzerine zorla uygulanmaya başlanmıştır. Her alanda durum aynı şekildedir. Bu nedenle İslâm’ı uygulamak için Hilâfet bir metottur. Aynı anda dini koruyan, yayan Müslümanlara saadeti sağlayan da bu devlettir.  

Esad Mansur