Soru:

Tanıdığım bir hoca camisini temsilen kilisede “friedensandacht” konulu bir panelde Yahudiler ve Hristiyanlar ile beraber Kur’an ve ezan okudu. Bu durumun hükmü nedir?

Cevap:

İbadet direkt itikada, akideye bağlıdır. İnsan inancından dolayı ibadet yapar. İnandığı ilaha kulluk eder. Yahudilerin ve Hristiyanların itikatları İslâm’dan tamamen farklıdır. Onların kesin şekilde gayrimüslim, kâfir olduklarını gösteren pek çok ayet vardır. Mesela Allahu Teâlâ şöyle buyurdu: 

[وَقَالَتِ الۡيَهُوۡدُ عُزَيۡرُ ۨابۡنُ اللّٰهِ وَقَالَتِ النَّصٰرَى الۡمَسِيۡحُ ابۡنُ اللّٰهِ‌ؕ ذٰ لِكَ قَوۡلُهُمۡ بِاَ فۡوَاهِهِمۡ‌ ۚيُضَاھِــُٔــوۡنَ قَوۡلَ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا مِنۡ قَبۡلُ‌ ؕ قَاتَلَهُمُ اللّٰهُ ‌ۚ اَنّٰى يُؤۡفَكُوۡنَ اِتَّخَذُوۡۤا اَحۡبَارَهُمۡ وَرُهۡبَانَهُمۡ اَرۡبَابًا مِّنۡ دُوۡنِ اللّٰهِ وَالۡمَسِيۡحَ ابۡنَ مَرۡيَمَ‌ ۚ وَمَاۤ اُمِرُوۡۤا اِلَّا لِيَـعۡبُدُوۡۤا اِلٰهًا وَّاحِدًا‌ ۚ لَاۤ اِلٰهَ اِلَّا هُوَ‌ ؕ سُبۡحٰنَهٗ عَمَّا يُشۡرِكُوۡنَ‏  يُرِيۡدُوۡنَ اَنۡ يُّطۡفِــُٔــوۡا نُوۡرَ اللّٰهِ بِاَ فۡوَاهِهِمۡ وَيَاۡبَى اللّٰهُ اِلَّاۤ اَنۡ يُّتِمَّ نُوۡرَهٗ وَلَوۡ كَرِهَ الۡـكٰفِرُوۡنَ]

“Yahudiler ‘Üzeyir Allah’ın oğludur.’ dediler, Hristiyanlar da ‘Mesih (İsa) Allah’ın oğludur.’ dediler. Bunlar daha önceki kâfirlerin söylediklerine benzer biçimde ağızlarından çıkan sözlerdir. Allah onları kahretsin! Nasıl böyle iftira uyduruyorlar! Allah’ı bırakıp da hahamları ve rahiplerini ve özellikle Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa tek bir ilaha kulluk etmekle emrolundular. O’ndan başka ilah yoktur. O yücelerin yücesidir. O onların koştukları şirkten münezzehtir. Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Ama kâfirler hoşlanmasalar da Allah muhakkak nurunu tamamlayacaktır.”[TevbeSuresi 30-32]

Allah’a attıkları bu iftiralar, itikatlarından, inançlarından bir parçadır. Buna göre ibadet yapıyorlar. Bu ise şirktir, küfürdür. Bu nedenle Allahu Teâlâ şöyle buyurdu: 

[قُلۡ يٰۤاَيُّهَا الۡكٰفِرُوۡنَۙ‏ لَاۤ اَعۡبُدُ مَا تَعۡبُدُوۡنَۙ‏ وَلَاۤ اَنۡـتُمۡ عٰبِدُوۡنَ مَاۤ اَعۡبُدُ‌‏ وَلَاۤ اَنَا عَابِدٌ مَّا عَبَدۡتُّمۡۙ‏ وَلَاۤ اَنۡـتُمۡ عٰبِدُوۡنَ مَاۤ اَعۡبُدُ ؕ‏ لَـكُمۡ دِيۡنُكُمۡ وَلِىَ دِيۡنِ]

“Deki: Ey kâfirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmam, siz de benim taptığıma tapıyor değilsiniz. Ben sizin taptıklarınıza tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz, sizin dininiz size, benim dinim banadır.”[KâfirunSuresi 1-6]

Buna binaen ibadette herhangi bir kâfir, gayrimüslimle ortak olmak kesinlikle caiz değildir, şirktir. Son zamanlarda belli bir siyasete binaen Yahudiler ve Hristiyanlar kendilerine uyan Müslümanları çekerek beraber ibadet yapmaya çalışıyorlar. Din-i İbrahim çatısı altında bunu yaptıklarını iddia ediyorlar. Yahudiler ve Hristiyanlar ibadet ederken Müslümanlara Kur’an ve ezan okumaya müsaade ederler ki böylece ortak ibadet yapmış olsunlar, sonunda barış için beraberce de dua ederler!

 Bu şekilde Müslümanlar onların küfür inançlarını içerik olarak kabul etmiş olurlar. Zira ibadet inançlara binaen olur. Bir Müslüman bunu yaparsa kendini çok tehlikeli duruma düşürmüş olur.

Önce dinler arası diyalog çatısı altında Müslümanaları kandırmaya çalıştılar. Şimdi daha ileriye gittiler. Hepimiz İbrahim dinine inandığımız için ortak dua ve ibadet yapalım diyerek bazı Müslümanları kandırmaya başladılar. Oysa İbrahim Aleyhi’s Selam Yahudi veya Hristiyan değildi, Müslümandı, şirksiz Allah’a kulluk ve ibadet ediyordu.

Yahudilik ve Hristiyanlık İbrahim Aleyhi’s Selam’dan, Musa Aleyhi’s Selam’dan ve İsa Aleyhi’s Selam’dan, Tevrat ve İncil’de tahrifat yapıldıktan sonra ortaya çıktı. Onların dinleri tevhit dinleri değildir, İbrahim Aleyhi’s Selam’ın diniyle alakaları yoktur.

Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

[يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تُحَآجُّونَ فِي إِبْرَاهِيمَ وَمَا أُنزِلَتِ التَّورَاةُ وَالإنجِيلُ إِلاَّ مِن بَعْدِهِ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ]

“Ey kitap ehli, İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat ve İncil ondan sonra indirildi. Düşünmüyor musunuz?”[Âl-i İmran Suresi 65]

[هَاأَنتُمْ هَؤُلاء حَاجَجْتُمْ فِيمَا لَكُم بِهِ عِلمٌ فَلِمَ تُحَآجُّونَ فِيمَا لَيْسَ لَكُم بِهِ عِلْمٌ وَاللّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ]

“Siz biraz bilginiz olan bir şey hakkında tartıştınız! Peki, hiç bilginiz olmayan bir şey hakkında niye tartışıyorsunuz? Nitekim Allah bilir ve siz bilmezsiniz.”[Âl-i İmran Suresi 66]

[مَا كَانَ إِبْرَاهِيمُ يَهُودِيًّا وَلاَ نَصْرَانِيًّا وَلَكِن كَانَ حَنِيفًا مُّسْلِمًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ]

“İbrahim ne Yahudi ne de Hristiyan’dı. Hanif (şirkten uzak) bir Müslüman idi, müşriklerden değildi.”[Âl-i İmran Suresi 67]

[إِنَّ أَوْلَى النَّاسِ بِإِبْرَاهِيمَ لَلَّذِينَ اتَّبَعُوهُ وَهَذَا النَّبِيُّ وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَاللّهُ وَلِيُّ الْمُؤْمِنِين]

“İbrahim’e sahip olmaya kalkışan en evla insanlar ise ona tabi olan bu Nebi (Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem) ve (O’na) iman edenlerdir. Müminlerin velisi ise Allah’tır.”[Âl-i İmran Suresi 68]

İbrahim Aleyhi’s Selam şirki reddetti daha doğrusu şirke karşı savaş açtı, şirksiz yalnız Allah’a kulluk etti, ibadet yaptı ve buna davet etti.

Yukarıda gösterdiğimiz gibi Kâfirun Suresi’nde Allah kâfirlerle ibadet yapılmasını Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e ve Müslümanlara kesin şekilde yasakladı. Böyle bir şeyi tamamen reddetmelerini pekiştirerek tekrar tekrar talep etti. Kureyş’in Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i ortak ibadete çağırması üzere bu sure indirildi. Kureyş Allah’a inanıyordu, fakat Allah’a yaklaşmak için putlar dikiyorlardı, bu şekilde müşrik oldular. Ayet Kureyş’in isteği ile ilgili ise de lafız umumidir. Zira şer’î kaide şöyledir “Sebebin hususiliğine değil lafzın umumiliğine itibar edilir.” Ayet belli bir münasebette nazil olur, fakat itibar edilen lafzın umumiliğidir. Kâfirun Suresi’nde “kâfirler” lafzı geçti. Bununla sadece Kureyş müşrikleri kast edilmemiş bilakis her bir kâfir kastedilmiştir. Lafız, sözler geneldir. Ayrıca ayetlerde Kureyş ismi geçmemiştir. Sadece ayetlerin sebebi nüzülle ilgili rivayette Kureyş ismi geçmiştir.

Yahudiler ve Hristiyanların birçok ayette kâfir oldukları açıklandı, şirk koştukları gösterildi. Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in peygamberliğine ve Kur’an’a da inanmazlar. Buna inanmayan ise kesinlikle kâfirdir. 

 İslâm diğer kâfirlerin ibadetlerini kendi mabetlerinde yapmalarını yasaklamadı. Kâfir oldukları hâlde Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in döneminden itibaren İslâm Devleti onları itikat ve ibadet hususunda serbest bıraktı.

Herkes ibadetini ayrı yapsın, küfür ile iman karıştırılmasın. Zaten küfür imanla bağdaşmaz, birleşmez. Yukarıda gösterdiğimiz ayetlerde Yahudiler ve Hristiyanlar başta olmak üzere bütün kâfirlerin amacı Allah’ın nurunu söndürmektir; Müslümanların kendi itikatlarını bırakıp onların itikatlarını kabul etmelerini, kendilerini kâfir saymamalarını, kendilerini mümin saymalarını ve kendilerine İslâm davetini taşımaktan vazgeçmelerini istiyorlar. Dinler arası diyalog, ortak dua ve ibadet yapmak gibi eylemler Allah’ın nurunu söndürme çalışmasından birer parçadır.

Allah Subhânehû onlara karşı Müslümanların şu tutumu edinmelerini istedi:

[قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْاْ إِلَى كَلَمَةٍ سَوَاء بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلاَّ نَعْبُدَ إِلاَّ اللّهَ وَلاَ نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلاَ يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضاً أَرْبَابًا مِّن دُونِ اللّهِ فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقُولُواْ اشْهَدُواْ بِأَنَّا مُسْلِمُونَ]

“Deki: Ey ehl-i kitap! Allah’tan başka ilaha tapmamak, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak ve Allah dışında birbirimizi rab edinmemek üzere hak ve doğru söze gelin! Eğer bundan vazgeçerseniz bizim Müslüman olduğumuza şahit olun!”[Âl-i İmran Suresi 64]

Bu ayet Yahudiler ve Hristiyanların ibadetlerine katılmayı yasaklıyor. Daha doğrusu onları Allah dışında edindikleri rableri terk etmeyi ve şirksiz yalnız Allah’a ibadet etmeye çağırmayı Müslümanlara farz kılıyor. Eğer kabul etmezlerse onlara “bizim Müslüman olduğumuza şahit olun, öyleyse sizinle bir olamayız” deyin. Müslümanların, İbrahim Aleyhi’s Selam’ın kâfirlere karşı edindiği tutumu edinmeleri elzemdir. Allah onu güzel örnek edinmeyi şu ayette kesin emir vererek farz kıldı:

[قَدۡ كَانَتۡ لَـكُمۡ اُسۡوَةٌ حَسَنَةٌ فِىۡۤ اِبۡرٰهِيۡمَ وَالَّذِيۡنَ مَعَهٗ‌ۚ اِذۡ قَالُوۡا لِقَوۡمِهِمۡ اِنَّا بُرَءٰٓؤُا مِنۡكُمۡ وَمِمَّا تَعۡبُدُوۡنَ مِنۡ دُوۡنِ اللّٰهِ كَفَرۡنَا بِكُمۡ وَبَدَا بَيۡنَنَا وَبَيۡنَكُمُ الۡعَدَاوَةُ وَالۡبَغۡضَآءُ اَبَدًا حَتّٰى تُؤۡمِنُوۡا بِاللّٰهِ وَحۡدَهٗۤ اِلَّا قَوۡلَ اِبۡرٰهِيۡمَ لِاَبِيۡهِ لَاَسۡتَغۡفِرَنَّ لَـكَ وَمَاۤ اَمۡلِكُ لَـكَ مِنَ اللّٰهِ مِنۡ شَىۡءٍ ‌ؕ رَبَّنَا عَلَيۡكَ تَوَكَّلۡنَا وَاِلَيۡكَ اَنَـبۡنَا وَاِلَيۡكَ الۡمَصِيۡرُ]

“İbrahim’de ve onunla beraber olanlarda size güzel bir örneklik vardır. Onlar kavimlerine şöyle dediler: Biliniz ki sizden ve Allah dışında taptıklarınızdan beriyiz, uzağız. Sizi reddediyoruz. Ebediyen sizinle bizim aramızda düşmanlık ve nefret açıkça ortaya çıkmıştır. Ta siz bir tek Allah’a iman edinceye kadar bu düşmanlık ve nefret sürüp gidecektir. Ancak İbrahim’in babasına ‘Hiç şüphen olmasın bağışlanman için dua edeceğim ama Allah’tan sana geleceklere karşı yapabileceğim bir şey de yoktur.’ demesi başkadır. Rabbimiz! Sadece sana tevekkül ettik, dayanıp güvendik, sana yöneldik. Dönüş ancak sanadır.”[MümtehineSuresi 4]

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve Sahabe RadiyAllahu Anhum kavimlerine karşı, Yahudi ve Hristiyanlara karşı bu tutumu edindiler. Hep onlarla tartıştılar ve onları imana çağırdılar. Onlarla herhangi bir şekilde ortak ibadet yapmadılar. Zira ayetlerin net naslarıyla böyle ibadet yapmak yasaklandı. Bu çok tehlikeli, şirke ve küfre katılmaktır, küfre ikrar olur. Hatta onlarla herhangi bir ortaklık olmasın diye Allah kıble hususunda kıbleyi ayrı kıldı. İlk zamanlarda, Allah’ın vahyi ile Rasulullah ve Müslümanlar Beytu’l-Makdis’e (Küdüs’e) doğru namaz kıldılar. Bir ayetle bu kıble neshedilip Müslümanların Kâbe’ye doğru namaz kılmaları emredildi. Bakara Suresi 142-150. ayetlere bakın. Yahudiler ve Hristiyanlar buna kızdılar. Artık onlarla ortak nokta kalmasın ve tamamen onlardan ayrılış olsun ki karışıklık ve benzerlik iddiası olmasın. Böylece aynı kıbleye doğru namaz kılınmayacaktır. Müslümanlar Allah’a şirksiz ibadet yapsınlar, dinlerini net şekilde anlasınlar ve uygulasınlar. Diğer din mensuplarıyla herhangi bir noktada ortak olmasınlar. Herkesin dini ayrıdır, kendisine aittir.

 Fakat ticaret, iş ve komşuluk gibi dünyevi münasebetler ise belli şartlarda Müslümanlar ile diğerleri arasında normal ve iyi şekilde yürütülebilir.  Bu hususla ilgili olarak kuran ve sünnette birçok örnek mevcuttur. Mumtehine Suresi 8-9. Ayetlerde bunlardan birisidir.

Esad Mansur