-113-

Allah’ı sevmek ile kâfirlerin sevdikleri:

Allah’ı sevdiği kadar bir şeyi sevmek küfür müdür?

Müminler Allah’ı nasıl severler?

Allah dışında başka şeyi ne kadar sevmek caizdir?

وَمِنْ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَندَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللَّهِ وَالَّذِينَ آمَنُوا أَشَدُّ حُبًّا لِلَّهِ وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُوا إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ الْقُوَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا وَأَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعَذَابِ

“İnsanlardan bazıları Allah’tan başkasını Allah’a denk tanrılar edinir de onları Allah’ı sevildiği kadar severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlaya­cakları gibi) bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi.” (Bakara 165)

İnsan, aklen Allah’ın varlığını idrak edemeyince sırf vicdanen veya takliden hareket eder ve O’na eş koşar. Ayette; “Allah’a denk tanrılar edinir de onları Allah’ı sever gibi severler” buyurmaktadır. Bu gerçeğin bir ifade­sidir, hayatta böylesi insanlar çoktur. Bunun sebebi Allah’ın büyüklüğünü, azametini ve değerini kavrayama­maktan kaynaklanmaktadır.

Yine de insan Allah’ın varlığını inkâr edince kendisi için Allah kadar sevdiği bir takım şeyler tesis eder, kendisi için birer ilah, tapınılan bir husus bulur. Zira tapınmak içgüdüsel bir husustur. Her insanda dindarlık içgüdüsü vardır, bir şeye tapınmak ister, onu aşırı sevip yüceltir ve kutsamaya başlar. Ondan daha sevgili bir şey görmezler, en üstün olan onlardır. Bu şekilde Allah dışında ilahlar edinmiş olur.

 İnsan ay­dın bakışla Allah’ın varlığını düşünürse O’na asla eş koşamaz. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şey ona muhtaç­tır, O her şeye kadirdir, O’nun dışında olan her şey acizdir, yoktan bir şey yaratamazlar. O sınırlı değildir, öncesi ve sonrası yoktur, onun dışında her şey sınırlıdır. Bunlar bilindiği halde insanlar neden O’na eş koşar­lar?! Allah’ın varlığına akıl yoluyla inanmayanlar genellikle şirk koşar­lar. Bunun sebebi Allah’ı bir şeye ben­zetmek veya O’na yaklaşmak için ya­ratılan varlıklardan birini bir araç edi­nirler. Bütün insanları ve tarih boyunca geçen insanları sergileyelim, ne göre­ceğiz?! Akıl yolu ile Allah’a inanmayanlar, sırf vicdan veya taklit ve de geleneksel olarak Allah’a inananla­rın şirk koştuklarını görürüz. Yahu­diler, Hıristiyanlar, Hindular, Budistler, cahiliyedeki Araplar ve diğer halklar hepsi aynı durumdadır. Hatta Müslümanlardan sayılan bazı kimseler bu tehlikeli duruma düşüp bazı kişileri Allah’a yaklaştıran bir vasıta kılarlar, onları Allah kadar severler ve daha ziyade onları düşündükleri kadar Allah’ı düşünmezler. O şahsın kendile­rini Allah’a daha çok yaklaştırdığına inançları sarsılmaz bir noktayı gelir. Bu hususta Allahu Teala şöyle buyurdu:

وَمَا يُؤْمِنُ أَكْثَرُهُمْ بِاللَّهِ إلا وَهُمْ مُشْرِكُونَ

“Onların (insanların) çoğu, ancak ortak ko­şa­rak Allah’a iman ederler.” (Yusuf 106)

Gerçek müminler Allah’ı çok fazla sever ve tavizsiz bir şekilde O’na yönelirler. Nitekim insanda sevgi veya her­hangi bir şeyi sevmek tabiidir, içgüdüseldir. İnsan babasını, annesini, çocu­ğunu, akrabasını, bir arkadaşını, bir li­deri değişik mertebe ve derecede sever. Yine mal, mülk, para, toprak, altın, ev ve değişik eşyaları belirli sevi­yelerde sever ve hoşlanır. Bunları normal bir şekilde severse herhangi bir sakıncası yoktur. Fakat bunlardan her­hangi birini aşırı bir şekilde severse, ondan daha sevgili ve daha üstün görmüyorsa tapınmak olur. Bu asla caiz olmayan bir tavırdır. Allah’ı sevdiği kadar veya ona yakın bir sevi­yede herhangi bir şeye meyletmek ve sevmek şirktir, küfürdür.

Sevmek; bir şeye, bir insana, bir konuya önem ve değer vermek, ona meyil ve rağbet göstermektir. Sevginin dereceleri değişir. Bir kimse babasını ve annesini çok sevebilir. Bir başkası oğlunu veya yeğenini daha fazla sevebilir. Bütün bunlar gösteriyor ki; bir kimse neye rağbet gösterir ve önem verirse onu sever demektir. Eğer bir kimse Al­lah’a değer ve önem verirse O’na yak­laşmak için O’na yönelir ve O’na olan sevgisini ispatlar. Aşırı sevmek ibadet­tir. Allah-u Teala Müslümanları sevgiyle ilgili bir ayette sakındırıyor ve uyarıyor:

قُلْ إِنْ كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُمْ مِنْ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُوا حَتَّى يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ وَاللَّهُ لا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ

“De ki: Eğer babalarınız, oğul­larınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hı­sım akrabanız, kazandığınız mal­lar, kesata uğramasından korktu­ğunuz ticaret, hoşlandığınız mes­kenler size Allah’tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe 24)

Bunun manası; bu sayılan husus­lara değer vermek ve rağbet göster­mek anlamını taşır. Eğer bunlara Al­lah’tan, Resulünden ve O’nun uğrunda cihattan daha fazla değer verilir ve rağbet gös­terilirse bu fısk olur. Fıskın manası ayrılmak veya çıkmaktır. Fısk içerisinde olana da fasık denilir. Dinden çıkmak fısktır, buna mutlak fısktır denilir, küfürdür. Allah’ın bir emrinden ayrılmak ta fısktır, buna kayıtlı fısk denilir. Bunu yapana fasık de­nilir ve günahkâr olur. Fakat bütün hü­kümlerden feragat ederse dinden çık­mıştır. Akide­nin bir şıkkından uzaklaş­mak fısktır ve de dinden çıkma (küfre girme) sayılır. Eğer insan fasıklığı üze­rinde devam eder vazgeçmezse Allah onu hidayete erdirmez. Ancak fasıklıktan uzaklaşan hidayete ermiş olur. Fasıklık kelimesinden küfür veya günhakarlık kastedildiği ayetinin akışından anlaşılır. Bazı örnekler gösterelim.

Allah şöyle buyurdu:

وَلَقَدۡ اَنۡزَلۡنَآ اِلَيۡكَ اٰيٰتٍۢ بَيِّنٰتٍ‌‌ۚ وَمَا يَكۡفُرُ بِهَآ اِلَّا الۡفٰسِقُوۡنَ‏  

“ Sana apaçık ayetler indirdik kim bunlara kâfir olursa (örterse, reddederse, inkâr ederse) fasıkların ta kendileridir” (Bakara 99)

 Burada fasıklığın manası küfürdür.

Allah şöyle buyurdu:

اَلۡحَجُّ اَشۡهُرٌ مَّعۡلُوۡمٰتٌ ‌ۚ فَمَنۡ فَرَضَ فِيۡهِنَّ الۡحَجَّ فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوۡقَۙ وَلَا جِدَالَ فِى الۡحَجِّ

“ Hac belli aylarda olur, kim hac farzını yerine getirmeye kalkışırsa hac’da kadınlara dokunmak yoktur, fasıklık yoktur, cedelleşme yoktur” (Bakara 197)

Burada fasıklık günah işlemektir.

Allah şöyle buyurdu:

وَمَنۡ لَّمۡ يَحۡكُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡكٰفِرُوۡنَ‏

“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenlerin ta kendileri kâfirdirler” (Maide 44)

Allah şöyle buyurdu:

وَمَنۡ لَّمۡ يَحۡكُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡفٰسِقُوۡنَ

“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenlerin ta kendileri fasıktırlar”

 (Maide 47)

Allahın indirdiklerini reddederek veya kabul etmeyerek veyahut inkâr ederek onlarla hükmetmezse kâfir olur. Ama Allah’ın indirdiklerine inandığını gösterirse fakat ters hükümlerle hükmederse fasık olur.

 Burada bunun manası günahkârdır. Cehennemde ebedi değilse de cehennemliktir.

Allah şöyle buyurdu:

اَفَمَنۡ كَانَ مُؤۡمِنًا كَمَنۡ كَانَ فَاسِقًا‌ ؕ لَا يَسۡتَوٗنَؔ‏

“ Öyleyse iman eden kimse hiç fasık olan gibi olur mu? Bunlar eşit olmazlar”  (Secde 18)

Bu ayette mümin tersi fasık olarak gösterildi, kâfir manasındadır.

Bu nedenle mümin fasık olmaktan kaçınmalıdır, zira fasıklık kâfirlerin sıfatlarındandır. İnsan Allah’ı aşırı seviyorsa, kendisi için Allah en sevgili ise sevdiğini kızdırmaya çalışmaz, onu memnun etmeye çalışır. Ona aşkı ve sevgisini gösterir, sadece onu hoşnut edecek salih ameller, işler yapar, onu rahatsız edecek veya kızdıracak iş yapmaktan kaçınır.

Bir kişi hep günah işleyip te Allah’ı seviyorum diye iddia ederse yalancıdır.

Allah’ı sevmekten sonra gelen onun sevgilisi olan Resulü Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’i sevmektir. Resulullahı sevmek ona sevgi ve saygı göstermek ve salavat getirmek gibi onu örnek edinmek ve sünnetine uymaktır.

Allah şöyle buyurdu:

قُلۡ اِنۡ كُنۡتُمۡ تُحِبُّوۡنَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُوۡنِىۡ يُحۡبِبۡكُمُ اللّٰهُ وَيَغۡفِرۡ لَـكُمۡ ذُنُوۡبَكُمۡؕ‌ وَاللّٰهُ غَفُوۡرٌ رَّحِيۡمٌ‏  قُلۡ اَطِيۡعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُوۡلَ‌ فَاِنۡ تَوَلَّوۡا فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الۡكٰفِرِيۡنَ‏  

 “Deki; Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayan ve merhamet edendir. Deki Allaha ve Resule itaat edin, eğer bundan yüz çevirirlerse şüphesiz ki Allah kafirleri sevmez” (Al-i İmran 31- 32)

 Bu ayet Sünnetin vahiy olduğunu kesin olarak gösteriyor. Resule tabi olmak Allah’ı sevmenin kesin alametidir ve Allah’ın sevgisi kazanılır.

Ondan sonra onun uğrunda cihadı sevmektir. Eğer biri Allah uğrunda cihadı ve mücadeleyi sevmiyorsa fasık olur. Zira onun uğrunda cihat canla ve malla olur, Allah’ı sevmenin apaçık göstergesidir.

Bunlardan daha aşağı baba, anne, çocuklar, kardeşler, eşler, akrabalar, mal, mülk, evler ve dünyevi hususların sevgisi gelir. Bunları belli dereceye kadar sevmek caizdir, fakat Allah’ı, Resulünü ve onun uğrunda cihadı sevmeye ters gelmeyecektir. Devamlı olarak Allah’ı, Resulünü ve onun uğrunda cihadı üstün ve daha sevgili tutmak gerekir.  

Allah kadar bir şey sevmek şirk sayılır. Şirk koşmak veya ortak kılmak zulümdür. Hem de Allah bir ayeti kerimede şirki en büyük zulüm olarak beyan etmiştir:

إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيم

“…Şüphesiz ki şirk pek büyük zulümdür.”  (Lokman 13)

Tefsirini yaptığımız ayette;Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlaya­cakları gibi) bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi.” “zalim kimseler”  ifadesi geçti. Burada Allah’a şirk koşanlar kastediliyorsa her zalimi de kapsar. Allah dışında Allah kadar sevdiklerinden dolayı zalim olurlar, onlara taptıklarını gösteriyor.  Bunlar elbette ki Allah’ın azabına duçar ola­caklardır. Ayrıca bütün güç sahibinin Allah olduğunu göreceklerdir, onun azabının ne kadar şiddetli olduğunu anlayacaklar. Bunlar akıllarını bu konuda çalıştıramadıklarından dolayı ancak azap başlarına gelince düşünürler ve o zaman pişmanlıklarını yansıtacaklar, fakat geç olacak, kendilerine bu pişmanlık yaramayacaktır. İşte insan ölüm kendisine gelmeden bunu düşünsün ve Allaha dönüp gerçek manada sevgiyi göstererek kulluk etmeye bütün gücüyle çalışsın.