Soru:

Küfür sisteminde Müslüman bir ailede dünya ya gelen bir çocuk, büyüyüp yetişkin olduğunda daha kelime-i şehadetini ve anlamını doğru düzgün bilmiyorken, Kur’an’ı açıp okumamışken Müslüman olduğunu söylemektedir. Sonra bu adam bir olay sonucu ateist, deist, vs. oluyor. Dinden çıkınca mürtet hükmü uygulanır mı? Yoksa başka bir durum mu olur veya uygulanır?

Cevap:

Bir kişi Müslüman olduğunu iddia ederse veya Müslüman baba ve annenin çocuğu ise Müslüman olarak kabul edilir. Dinini öğrenmelidir. Bu, kendisi üzerine bir farzdır, zorunluluktur. Bunun için cahillik mazeret değildir. Zira öğrenme imkânı vardır ve İslâm’ı veya Kur’an’ı öğrenmeden diğer dinleri ve fikirleri öğrenmeye yönelmektedir! Bunun manası İslâm’ı öğrenme imkânı olduğu hâlde öğrenmek istemiyor, başka şeyleri öğrenmeye çalışıyor demektir. Bu hareket ondan kabul edilmez ve başka bir dini veya akidevi fikri kabul ederse mürtet olur.

Zira İslâm’ı kim duyarsa ve İslâm’a girmezse cehennemlik olur. Çünkü araştırması gerekir ve araştırma imkânı vardır. Ancak bir kimse İslâm’ı hiç duymamışsa ve İslâm’ı öğrenme imkânı yoksa fetret ehli gibi muamele görür, hesaba çekilmez. Şu ayet üzerine uygulanır:

[وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِيۡنَ حَتّٰى نَبۡعَثَ رَسُوۡلًا] “Bir rasul göndermeden kimseye azap vermeyiz.” [İsra Suresi 15]

Fakat bir kişi Müslüman olarak yetişmişse kendisinin Müslüman olduğunu söylüyorsa babası annesi Müslüman ise Müslüman sayılır. Aynı anda bu kişinin İslâm’ı iyice öğrenme imkânı vardır, etrafında, her tarafta Müslüman da vardır, İslâm’ı anlatan kitaplar da çoktur. Ondan sonra kendi dinini öğrenmeye çalışmayıp başka din ve fikirleri öğrenmeye çalışırsa onun için hiçbir mazereti yoktur. Allah Celle Celâlehû şöyle buyurmuştur:

[وَمَنۡ اَعۡرَضَ عَنۡ ذِكۡرِىۡ فَاِنَّ لَـهٗ مَعِيۡشَةً ضَنۡكًا وَّنَحۡشُرُهٗ يَوۡمَ الۡقِيٰمَةِ اَعۡمٰى‏ قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرۡتَنِىۡۤ اَعۡمٰى وَقَدۡ كُنۡتُ بَصِيۡرًا‏ قَالَ كَذٰلِكَ اَتَـتۡكَ اٰيٰتُنَا فَنَسِيۡتَهَا‌ۚ وَكَذٰلِكَ الۡيَوۡمَ تُنۡسٰى]‏ “Kim benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse kendisine sıkıntılı bir hayat hazırlamıştır. Kıyamet gününde onu kör olarak haşredeceğiz. Dedi ki (diyecek ki): Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin! Oysa ben gören bir kimse idim? (Onun rabbi Allah) dedi ki: Sana ayetlerimiz geldi, onları unuttun, böylece bugün de sen unutuluyorsun.” [Taha Suresi 126]

Bu ayetin manası, bir kişi Kur’an’ı duyduğu, Kur’an kendisine geldiği, yanında bulunduğu hâlde ondan yüzünü çevirdi, onu öğrenmek ve uygulamak istemedi, bu şekilde Allah’ın ayetlerini unutmuş oldu, şeklindedir. Buradaki unutmanın manası dinine, Kur’an’a bakmaması, ilgilenmemesi ve bunlardan yüz çevirmesi anlamına gelir. Ayetteki ifade ile Kur’an’dan yüz çevirince Allah’ın ayetlerini unutmuş oldu. Kıyamet gününde unutulacağının manası ise o gün ondan yüz çevrileceği, yardım edilmeyeceği, körlükten kurtulmayıp cehenneme atılacağıdır.

Müslümanların evlatlarının hepsi Kur’an’ı, İslâm’ı, Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in peygamberliğini duydular, az çok öğrendiler, kendilerine Kur’an ve Allah’ın ayetleri ulaştı. Fakat bundan yüz çevirip, öğrenmeye çalışmayıp, başka din ve itikatlara inanmaya başlıyorlarsa bunlar asla mazeretli değillerdir, eğer dinlerini terk ederlerse mürtet sayılırlar.

“Ukbe bin Ebi Mait adlı bir kâfir Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Mekke’deyken yüzeysel olarak Müslüman olmuştu. Arkadaşı duyunca onu etkileyip İslâm’ı terk etmesini talep etti. Yoksa arkadaşlığını bitirmekle tehdit etti. Bunun üzerine mürtet oldu. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem onu Bedir’de yakalayıp öldürme emri verince çocuklarıma ne olacak diye sordu? Onlara ateş (cehennem) vardır.” [İbni İshak]

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem o çocukları öldürmedi. Çünkü onlar bir Müslüman’ın çocukları değillerdi. Onlar küfür üzere yetiştiler. “Onlara cehennem var!” demek kâfir sayılırlar demektir. Bu mecazi bir manadır. Zira kâfirler Müslüman olmazlarsa cehennemlik olurlar. Bunun manası kâfir veya mürtet kişinin çocukları kâfir olanların muamelesini görürler. Ancak bir kişi Müslüman ise çocukları Müslüman sayılır. Bu nedenle bütün Müslüman insanların çocukları Müslüman muamelesi görürler.

Öte yandan Ukbe bin Ebi Mait İslâm’ı çok fazla öğrenmeden İslâm’ı terk etmişti. Arkadaşı onu duyunca hemen yanına geldi ve onu etkiledi. Buna göre İslâm’ı çok fazla öğrenmemek İslâm’ı terk etmeye mazeret olmadığı gibi mürtet sayılmaması için de mazeret değildir. Onunla ilgili şu ayet nazil olmuştur:

[وَيَوۡمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلٰى يَدَيۡهِ يَقُوۡلُ يٰلَيۡتَنِى اتَّخَذۡتُ مَعَ الرَّسُوۡلِ سَبِيۡلًا‏ يٰوَيۡلَتٰى لَيۡتَنِىۡ لَمۡ اَتَّخِذۡ فُلَانًا خَلِيۡلًا‏ لَقَدۡ اَضَلَّنِىۡ عَنِ الذِّكۡرِبَعۡدَ اِذۡ جَآءَنِىۡ‌ ؕ وَكَانَ الشَّيۡطٰنُ لِلۡاِنۡسَانِ خَذُوۡلًا] “O gün (kıyamet günü) zalim kimse (pişmanlıktan dolayı) ellerini ısırarak şöyle diyecek: Keşke Rasul ile beraber kalsaydım, vay bana! Keşke filan kişiyi dost edinmeseydim, zikir (Kur’an) benim yanıma geldikten (onu gördükten) sonra o arkadaş beni saptırdı. İşte şeytan insanı hep rezil eder.” [Furkan Suresi 27-29]

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

[وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ لاَ يَسْمَعُ بِي أَحَدٌ مِنْ هَذِهِ الأُمَّةِ يَهُودِيٌّ وَلاَ نَصْرَانِيٌّ ثُمَّ يَمُوتُ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِالَّذِي أُرْسِلْتُ بِهِ إِلاَّ كَانَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ‏] “Muhammed’in canını elinde tutana (Allah’a) yemin ederim ki Yahudi olsun, Hristiyan olsun, bu ümmetten (olsun) kim beni duyarsa ve getirdiğim risalete (İslâm’a) inanmadan ölürse ancak ateş ashabından olur.” [Müslim]

Kim İslâm’ı, Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i duyarsa ve inanmazsa ona tebliğ edilmiş kabul edilir, ölürse cehennemlik olur. Müslümanların evlatları sadece bunları duymadılar; Müslüman olarak yetiştiler, fakat öğrenmeye çalışmadılar, buna rağmen Müslüman sayılırlar, Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ümmetinden kabul edilirler. Eğer başka dini veya İslâm akidesine muhalif bir fikir benimserlerse mürtet sayılırlar. 

Sadece İslâm’ı, Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i duymayıp, Müslüman olarak yetişir veya kendisinin Müslüman olduğunu bilir ve büyüyünce İslâm’ı öğrenmeye çalışmaz, öbür fikirleri duyunca hemen onları öğrenmeye çalışır ve kabul eder ise bu kişinin hiçbir mazereti yoktur. Kasıtlı olarak İslâm’ı öğrenmeye çalışmamış, ondan yüz çevirmiştir, kendisine Allah’ın ayetleri geldikten sonra onları öğrenmeye çalışmamış ve terk etmiştir! 

Mürtet hükmü şöyledir:

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

[مَنْ بَدَّلَ دِينَهُ فَاقْتُلُوهُ] “Kim (İslâm) dinini değiştirirse onu öldürün!” [Buhari]

Yine şöyle buyurmuştur:

[لاَ يَحِلُّ دَمُ امْرِئٍ مُسْلِمٍ يَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلاَّ بِإِحْدَى ثَلاَثٍ النَّفْسُ بِالنَّفْسِ وَالثَّيِّبُ الزَّانِي وَالْمَارِقُ مِنَ الدِّينِ التَّارِكُ الْجَمَاعَةَ] “La ilahe illallah Muhammeden Resulullah, diyerek şahitliği yerine getiren Müslümanın kanı ancak şu üç hâlde helal olur: Evli olan zani (zina eden), bir nefsi öldüren, dinini terk edip cemaatten (İslâm cemaatinden) ayrılanlar.” [Buhari ve Müslim]

Fakat bu hükmü uygulayan İslâm Hilâfet Devleti’dir. Kim mürtet olursa devlet onunla önce konuşur ve tövbe etmesi için hapseder. Ona tekrar İslâm’ı anlatır ve onunla tartışacak kimseleri gönderir. Tekrar dinine dönerse onu serbest bırakır, dönmezse onu öldürür.

Aişe RadiyAllahu Anhâ şöyle demiştir:

“Uhut gününde (savaşında) bir kadın mürtet oldu. Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem onu tövbe ettirme, tövbe etmezse öldürün (emri verdi).” [Dârekutnî]

Cabir RadiyAllahu Anh şöyle rivayet etmiştir:

[أَنَّ أُمُّ رُومَانَ ارْتَدَّتْ فَأَمَرَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِأَنْ يُعْرَضَ عَلَيْهَا الْإِسْلَامُ فَإِنْ تَابَتْ وَإِلَّا قُتِلَتْ] “Ummu Mervan adlı bir kadın İslâm’dan mürtet oldu (döndü). Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem ona İslâm’ı izah etme, İslam’a dönmezse öldürün (emri verdi).” [Dârekutnî]

II. Raşid Halife Ömer RadiyAllahu Anh velisi Ebu Musa tarafından bir adam geldi. Halife oradaki durumları ona sorunca: “Bir kişi Müslüman olduktan sonra kâfir (mürtet) oldu, dedi. Halife ona sordu: Ne yaptınız? Onun boynunu vurduk, dedi. Halife onu üç güne kadar hapsedip her gün bir ekmek yedirip onu tövbe ettirseydiniz, belki tövbe ederdi ve Allah’ın emrine dönerdi, dedi. Halife şöyle ekledi: Allah’ım buna şahit olmadım, buna emir vermedim ve bana bunun haberi gelince bundan razı olmadım.” Şu ayeti okudu:

[فَقَالَ تَمَتَّعُوۡا فِىۡ دَارِكُمۡ ثَلٰثَةَ اَ يَّامٍ ‌ؕذٰ لِكَ وَعۡدٌ غَيۡرُ مَكۡذُوۡبٍ] Dedi ki evlerinizde üç gün hayatı tadın. Bu yalan olmayan bir vaattir (ondan sonra azap gelecektir). [Hud Suresi 65][Fethu’l Bârî]    

Halife Ömer bu ayete göre mürtet ile üç gün boyunca tartışılacağına dair bir içtihat yaptı. Bu süreç duruma göre azaltılır veya uzatılabilir. Zira hadis-i şerifte Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem tövbe ettirmeye belli bir müddet göstermemiştir. Dolayısıyla halifenin içtihadına bırakılır. Eğer bu kişiyi ikna etmek fazla zaman gerektiriyor ise o zamana kadar uzatılır. Zira onu öldürmeye hırs gösterilmez, daha doğrusu onun hidayeti istenir. Ayrıca İslâm akidesini korumak gerekir. İslâm akidesini koruma metodu budur.

Öte yandan, İslâm Devleti’nin bir görevi de ilkokuldan itibaren insanlara İslâm’ı öğretmektir. İslâm Devleti her yerde her yolla ve araçla insanları İslâm’la eğitecek, küfür fikirlerine çağırmayı yasaklayacaktır.

İslam davetini taşıyanların bir görevi de insanlara İslâm’ı güzelce ve derin şekilde anlatmaktır. Başka fikirlere karşı fikrî mücadele yapmaktır.

Esad Mansur