Soru:

Kader nedir? “Kaza ve Kader”den farkı nedir? Kader insanı bir amele zorluyor mu?

 [وَكُلَّ اِنْسَانٍ اَلْزَمْنَاهُ طَٓائِرَهُ ف۪ي عُنُقِه۪ۜ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ كِتَاباً يَلْقٰيهُ مَنْشُوراً]

“Her insanın amelini (veya kaderini!) boynuna bağladık. İnsan için kıyamet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.”[İsra Suresi 13]

Herkesin kaderi kendi çabası ise o zaman kadere iman niye?

Kader kelimesinden kastımız nedir? Bu kelime Kur’an ya da sahih Sünnet’te geçer mi? Ya da bu kelimenin Kur’an ve Sünnet’teki karşılığı nedir? Kadere iman etmemiz gerektiğini söyleyen nasslar hangileridir ve bu konunun araştırma temeli nedir? Bu konuda görüş bildiren fırkaların düştüğü hata neydi?

Cevap:

Kur’an ve hadislerde geçen “kader” kelimesine değişik manalar verilir. Dilde bu tür kelimelere müşterek lafız denir.  Bu tür kelimeler birkaç mana içerir. Mesela mecazı mana ifade eder. Bu cümle terkibinden ve kelamın siyakından, akışından anlaşılır. Ayin (göz) kelimesi gibi. Bu kelime müşterek lafızdır: gören göz, zat, pınar, altın, gümüş, mal, casus ve temsilci için kullanılır. Bu manalardan hangisinin kullanıldığı cümleden ve kelamın akışından anlaşılır. 

Ayetlerle misaller vererek açıklayalım:

[مَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدۡرِهٖؕ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِىٌّ عَزِيۡزٌ‏]

“Allah’ın kaderini hakkıyla takdir etmediler. Şüphesiz ki Allah pek güçlüdür, izzetlidir.” [Hac Suresi 74]

 Buradaki Allah’ın kaderi, O’nun üstünlüğü manasındadır. Kâfirler O’nu hakkıyla takdir etmediler. Bu kullanım kişinin üstünlüğü veya kıymeti manasına gelir.

[اِنَّا كُلَّ شَىۡءٍخَلَقۡنٰهُ بِقَدَرٍ]

“Şüphesiz ki her şeyi bir kadere (dakik ve şaşmaz bir ölçüye) göre yarattık.” [Kamer Suresi 49]

[عَلَى الۡمُوۡسِعِ قَدَرُهٗ وَعَلَى الۡمُقۡتِرِ قَدَرُهٗ‌ۚ]

“Zengin olan kaderine (gücüne) göre, fakir de kaderine (gücüne) göre (nafaka) vermelidir.” [Bakara Suresi 236]

[ثُمَّ جِئۡتَ عَلٰى قَدَرٍ يّٰمُوۡسٰى]

“Ondan sonra bir kader üzerine (takdir edilen, tayin edilen bir zamana göre) geldin ey Musa!” [Taha Suresi 40]

[وَقَدَّرَ فِيۡهَاۤ اَقۡوَاتَهَا]

“Onda (yerde) rızkları takdir etti (herkesin rızkının ne olduğunu tespit edip hazırladık).” [Fussellet Suresi10]

[وَّقَدَّرۡنَا فِيۡهَا السَّيۡرَ]

“Yer üzerindeki yürüyüşü takir ettik (mesafeleri tam hesapladık, ölçtük).” [Sebe Suresi 18]

[فَالۡتَقَى الۡمَآءُعَلٰٓى اَمۡرٍ قَدۡ قُدِرَ‌ۚ‏]

“Su takdir edilen bir emre göre birleşiverdi.” [Kamer Suresi 12]

[نَحۡنُ قَدَّرۡنَا بَيۡنَكُمُ الۡمَوۡتَ وَمَا نَحۡنُ بِمَسۡبُوۡقِيۡنَۙ‏]

“Aranızda ölümü takdir ettik (herkesin ne zamana kadar yaşayacağını belirledik), bizi geçecek kimse yoktur (bir kimse kaderini geçemez, daha fazla kendini yaşatamaz).” [Vakıa Suresi 60]

[اِنَّهٗ فَكَّرَ وَقَدَّرَۙ‏ فَقُتِلَ كَيۡفَ قَدَّرَۙ‏ ثُمَّ قُتِلَ كَيۡفَ قَدَّرَۙ‏]

“O düşünüp takdir etti (ne diyeceğini hazırladı), Allah onu kahretsin nasıl böyle takdir etti. Sonra da Allah onu kahretsin nasıl takdir etti (ne diyeceğini hazırladı).” [Müddesir Suresi 18-20]

[اَلَمۡ نَخۡلُقۡكُّمۡ مِّنۡ مَّآءٍ مَّهِيۡنٍۙ‏ فَجَعَلۡنٰهُ فِىۡ قَرَارٍ مَّكِيۡنٍۙ‏ اِلٰى قَدَرٍ مَّعۡلُوۡمٍۙ‏ فَقَدَرۡنَاۖ فَنِعۡمَ الۡقٰدِرُوۡنَ‏]

“Sizi önemsenmeyen bir sudan yaratmadık mı? Onu belli kadere (bir süreye kadar) sağlam bir yere yerleştirdik, biz bunu takdir ettik (ölçüleri koyduk), biz ne güzel takdir edenleriz (ölçüleri biçip hesaplayanlarız).” [Mürselat Suresi 20-23]

Allah şöyle buyurdu:

[وَكَانَ اَمۡرُ اللّٰهِ قَدَرًا مَّقۡدُوۡرَا]

“Allah’ın emri takdir edilen bir kaderdir.” [Ahzab Suresi 38]

Allah emrini, tayin ettiği zamanda gerçekleştirir, kendi emrini gerçekleştirmek için zaman tayin etti. Levh-i mahfuzdaki yazı ile Allah’ın ilmi kastedilir.

Allah şöyle buyurdu:

[اِنَّ اللّٰهَ بَالِغُ اَمۡرِهٖ‌ ؕ قَدۡ جَعَلَ اللّٰهُ لِكُلِّ شَىۡءٍقَدۡرًا‏]

“Muhakkak ki Allah emrini yerine getirecektir, Allah her şey için bir kader (belli zaman) tayin etti (istediğini tayin ettiği zamanında gerçekleştirir.) [Talak Suresi 2-3]

Ayrıca Allah her şeyin ne zaman gerçekleşeceğine dair zaman tayin etmiştir.  

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

[فَإنْ غُمّ عَلَيْكُم فَاقْدِرُوا لَهُ]

“Eğer onu (hilali) göremezseniz takdir ediniz (otuz güne tamamlayın).” [Buhari, Müslim]

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle de buyurdu:

[وتؤمن بالقدر خيره وشره]

“Hayır olsun şer olsun kaderin (Allah’tan olduğuna) inanmaktır.” [Müslim, İbni Mace]

Bu hadiste kelime Allah’ın levh-i mafuz’da yazdığına veya ilmine delalet ediyor. Kendi ilminde olan ise gerçekleşecektir. Allah’ın ilmi insanın amelini etkilememektedir. İnsan iradesiyle yaptığı her amelden sorumludur. Çünkü iradesiyle yaptı. Fakat Allah ezelden beri bu insanın iradesiyle bu ameli yapacağını biliyor. Allah’ın ilmi insanın iradesiyle ameli yapmasını etkilemez. Râşid Halife Ömer RadiyAllahu Anh bunu derin şekilde nasıl kavradığını göstermiştir:

[أفررا من قدر الله ؟ قال: لو قالها غيرك يا أبا عبيدة؟ نعم نفر من قدر الله إلى قدر الله. أرأيت لو كان لك إبل فهبطت واديا له عدوتان إحداهما خصبة والأخرى جدبة أليس إن رعيت الخصبة رعيتها بقدر الله، وإن رعيت الجدبة رعيتها بقدر الله]

“Halife Ömer Şam’a giderken taun vebası, salgınının var olduğunu duyunca oraya girip girmemek üzere Müslümanlarla istişare yaptı. Kararı dönüş olunca, sonra gelen Ebu Ubeyde RadiyAllahu Anh Ömer’e bu karara itiraz ederek şöyle dedi: Allah’ın kaderinden bir kaçış mıdır?! Ömer dedi ki: Senden başka bir kimse bunu söyleseydi, ey Eba Ubeyde! (Çünkü Ebu Ubeyde büyük bir Sahabe, Ömer’in en güvendiği kişilerden biridir, Şam’daki İslâm ordusunun başkomutanıdır, Şam’ın fatihidir. Bu sözlerin böyle büyük zattan sadır olmasına Ömer şaştı). Ömer şöyle ekledi: Evet, Allah’ın bir kaderinden başka bir kaderine kaçıyoruz. Sen develere sahip olsaydın, bu devler biri verimli öteki verimsiz iki yakası olan bir vadiye inince verimli yakada otlansaydı Allah’ın kaderine göre otlanmaz mıydı? Eğer verimsiz yakada otlansaydı Allah’ın kaderine göre otlanmaz mıydı?”  [Buhari, Müslim]

Bundan daha güzel ve net bir açıklama yoktur. İnsan kendi iradesiyle bir amel yapınca Allah’ın kaderine göre yapıyor, onun ilmine muvafık şekilde yapıyor. Hiçbir zaman tersi olmaz. Bu şekilde insan Allah’ın her şeyi bildiğini ve kontrol ettiğine inanarak kendi iradesiyle amel yapmalıdır, kendisi düşünür, planlar ve her tedbiri alır. Zira Allah bunu bildiği hâlde engellemiyor, insanı serbest bırakıyor. Fakat insan Allah’ın emrine muhalif şekilde yapmamalı, uygun şekilde yapmalıdır. Çünkü amellerin hepsi yazılıyor, hesaba çekilecektir, Allah’tan korksun ve O’nun rızasını elde etmeye çalışsın. Yoksa kendisi için cehennemde bir çukur hazırlamış olur. Haşa, Allah kimseye zulmetmez. 

Kaza ve Kader dairesinde (insana hâkim olan dairede) meydana gelen hususlar insana rağmen ve onun iradesi dışında hâsıl olur. Bunlar da levh-i mahfuzda yazılıdır, Allah’ın ilmindedir. Ancak bunlar Allah’tan gelir; Allah hem bunları biliyor hem de kendisi insana rağmen meydana getiriyor. Bunlar insanın iradesi dışında meydana geldiğinden dolayı insanı onlardan sorumlu tutmuyor, hesaba çekmiyor.

Kaza şu iki hususu kapsıyor: Birincisi varlık sisteminin gerektirdiği hususlardır. Misal olarak, insanın doğuşu, ölümü, rızkı, şekli, boyu, rengi, havada normal uçamaması ve su üzerine normal yürüyememesi gibi Allah’ın hükmettiği ve yaratılıştan gelen kanunlardır. İnsan, kâinat ve hayat için Allah’ın koyduğu varlık sistemi dâhilinde yürümektedir. İnsan bunlardan mesul değildir, bunlar insanın iradesi dışında meydana geliyor. Allah bunları hem biliyor hem de kendisi yaratıyor ve yürütüyor.

İkincisi ise insanın iradesi dışında kendi tarafından veya kendisi üzerine meydana gelen iş ve hadiselerdir. Araba, uçak ve tren kazaları gibi. Arabada birden bir arıza meydana gelip araba devrilip de içindekinin ölmesi veya sakat kalması, uçakta ani bir arıza olması; pilot ve teknisyenler bunu tamir edemeyince uçağın düşmesi ve çok kimsenin ölmesi, bir kimsenin birden araba veya trenin önüne çıkması veya kendini bunların önüne atması ve şoför arabayı veya treni durduramayıp da onu öldürmesi gibi durumlarda şoför katil sayılmaz ve buna benzer bütün hadislerden insan sorumlu değildir. Bunlar insanın iradesi dışında meydana gelen olaylardır. İnsan hatayla bir kimseyi öldürürse veya ona zarar verirse, bir ameli unutup yapmadığı zaman da sorumlu tutulmaz. Allah bunların meydan geleceğini bildiği gibi kendisi bunların olmasına hükmedip hemen meydana getirtiyor. Bunlara musibetler deriz.

İşte kaza dairesindeki bu olanların hayır ya da şer olsun Allah’tan olduğuna inanmak gerekir. Nitekim insan menfaat ve zarara veya sevdiği veyahut sevmediğine göre bu dairedekini hayır veya şer olarak değerlendirir. Eğer kendisine menfaat dokunursa veya bunu severse ona hayırdır der, eğer zarar görürse veya bundan nefret ederse ona da şerdir der. Gerçekte ise insan bunun hayır veya şer olup olmadığını pek bilmez ve onun değerlendirmesinin tersi olabilir.

Allah şöyle buyurdu:

[كُتِبَ عَلَيْكُمْ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَكُمْ وَعَسى أَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَعَسَى أَنْ تُحِبُّوا شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ]

“Size kıtal (savaşmak) farz kılınmıştır; oysa bu sizin nefret ettiğiniz şeydir. Belki bir şeyden nefret edersiniz fakat o şey sizin için hayırlıdır. Beklide bir şeyi seversiniz fakat sizin için o şerdir. Allah biliyor, siz bilmiyorsunuz.” [Bakara Suresi 216]

Allah şöyle buyurdu:

[مَاۤ اَصَابَ مِنۡ مُّصِيۡبَةٍ فِى الۡاَرۡضِ وَلَا فِىۡۤ اَنۡفُسِكُمۡ اِلَّا فِىۡ كِتٰبٍ مِّنۡ قَبۡلِ اَنۡ نَّبۡـرَاَهَا ؕ اِنَّ ذٰ لِكَ عَلَى اللّٰهِ يَسِيۡرٌۖ‏ لِّـكَيۡلَا تَاۡسَوۡاعَلٰى مَا فَاتَكُمۡ وَلَا تَفۡرَحُوۡا بِمَاۤ اٰتٰٮكُمۡ‌ؕ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخۡتَالٍ فَخُوۡرِۙ‏]

“Yeryüzünde veya kendinizde (başınıza) hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce kitapta yazılı (Allah’ın ilminde) olmasın. Kuşkusuz bu Allaha kolay bir şeydir. Kaçırdığınız, kaybettiklerinize üzülmeyesiniz ve O’nun size verdikleriyle ferah etmeyesiniz (şımarmayasınız) diye (böyle bildiriyoruz). Allah kendini beğenmiş ve böbürlenen kimseleri sevmez.” [Hadid Suresi 22-23]

Allah ezelden beri insanın başına gelecek musibetleri meydana getirmeden önce bir kitapta yazılı olduğunu bildiriyor. Bunları biliyor. Bu şekilde insan başına bir musibet gelince üzülmeyecek ve diyecek ki Allah bizi imtihan etmek üzere başımıza bunları getirdi. Münafıklar Müslümanların başına bir musibet gelince seviniyorlardı. Allah onları susturmak ve müminlerin imanının güçlü olduğunu göstermek üzere şöyle buyurdu:

[قُلْ لَّنۡ يُّصِيۡبَـنَاۤ اِلَّا مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَـنَا ۚ هُوَ مَوۡلٰٮنَا ‌ۚ وَعَلَى اللّٰهِ فَلۡيَتَوَكَّلِ الۡمُؤۡمِنُوۡنَ‏]

(Ey Rasulüm) deki! Allah’ın bizim için yazdıkları dışında bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmeyecektir. O bizim mevlamızdır (dostumuz ve yardımcımızdır). Öyleyse müminler Allah’a tevekkül etsinler (dayanıp O’nun yardımına güvensinler).” [Tevbe Suresi 51]

Musibetlerin, insanın sevmediği veya zarar gördüğü şeylerin Allah’tan olduğuna inanılmalıdır. İnsan bunu şer olarak değerlendirirse de bunun kendisine Allah’ın bir imtihanı olduğuna inanmalıdır. Yine insanı sevindirecek veya menfaat gördüğü şeyi hayır olarak değerlendirirken bunun Allah’tan olduğuna inanılmalı, Allah’a teşekkür edilmelidir. Kişi kendini beğenmemeli ve böbürlenmemelidir. İşte hadis-i şerifte geçtiği gibi kaderin hayrının ve şerrinin Allah’tan olduğuna iman etmenin manası budur.

Kaza ve Kader konusunda geçen kaderin manası ise farklıdır. Buradaki mana insanın ve eşyaların özellikleridir.

Allah’ın insanda yarattığı özellikler ise içgüdüler ve organlarındaki kabiliyetlerdir. Acıkma, susama, cinsi meyil, mülk edinme sevgisi vs. Her organda bir veya birkaç özellik yarattı. Gözde görme özelliği veya kabiliyeti, dilde konuşma kabiliyeti, ellerde taşımak, vurmak, yazmak vs. özellikleri yarattı. Yine eşyalarda da özellikler yarattı, ateşte yakma özelliği, bıçakta kesme özelliği, suda boğma, eritme, temizleme, susamayı giderme, bitkileri besleme vs. özellikleri ve her madde de birtakım özellik yarattı.

Allah şöyle buyurdu:

[سَبِّحِ اسۡمَ رَبِّكَ الۡاَعۡلَىۙ‏ الَّذِىۡ خَلَقَ فَسَوّٰىۙ‏ وَالَّذِىۡ قَدَّرَ فَهَدٰىۙ‏]

“Yüce Rabbinin adını tenzih ederek an, O yaratıp uygun şekil verdi, (her yarattığına uygun şeyi yapmasını) takdir edip (özellikleri yaratıp) yol gösterdi (ona göre yürür).” [Âla Suresi 1-3]

Bu özellikler insanı o özelliği kullanmaya zorlamıyor, tersine insan, iradesiyle istediği şekilde onları kullanabilir hâle getirildi. İnsan burada muhayyer, serbesttir. Bu özellikleri kullanarak amel, iş yapar, bu amellerden sorumlu olur. Zira bunları istediği şekilde kullanabilir. Allah’ın emrine uyarak ve nehyinden uzak kalarak kullanırsa hayır işlemiş, tersi ise şer işlemiş olur.

Allah insana akıl ve irade verdi, hayır ve şer yapma imkânı da verdi. Özelliklerini insana boyun eğdirdi, şeriatı indirerek hayrı ve şerri gösterdi. İşte Allah’ın adaleti böylece tecelli eder, kötülük yapana ceza verdiği zaman haşa Allah hiç zulmetmiş olmaz.

[اِنَّا هَدَيۡنٰهُ السَّبِيۡلَ اِمَّا شَاكِرًا وَّاِمَّا كَفُوۡرًا]

“İnsana yolu gösterdik ya teşekkür eden ya da nankör olur.” [İnsan Suresi 3]

[وَهَدَيۡنٰهُ النَّجۡدَيۡنِ‌ۚ‏]

“İnsana (hayır ve şer) iki yolu gösterdik.” [Beled Suresi 10]

[وَنَفۡسٍ وَّمَا سَوّٰٮهَاۙ‏ فَاَلۡهَمَهَا فُجُوۡرَهَا وَتَقۡوٰٮهَاۙ‏ قَدۡ اَفۡلَحَ مَنۡ زَكّٰٮهَاۙ‏ وَقَدۡ خَابَ مَنۡ دَسّٰٮهَا ؕ‏]

“Nefse ve onu düzgün bir biçimde yaratana andolsun ki, ona facirliği (kötülük yapma) veya takvalılık (iyilik yapma) kabiliyetini ilham etti, verdi, nefsini arındıran (takva işini yapan) kimse felaha kavuştu, nefsine ihanet eden (kötülük yapan) kimse ziyanda oldu.” [Şems Suresi 7-10]

İşte Allah insana bu özellikleri istediği gibi kullanma imkânı verdi, onda takvalı, facir veya fasık olma kabiliyeti yarattı. Bu şekilde insan bu özellikleri hayırda veya şerde kullanabilir. Burada insan muhayyer, serbesttir. Ancak Allah onun ne yaptığını bildiği hâlde onu engellemiyor. Çünkü onu imtihan ediyor. Buna göre ödüllendiriyor veya cezalandırıyor. Yüce Allah ne kadar adaletlidir!      

Allah şöyle buyurdu:

[وَكُلَّ اِنۡسَانٍ اَلۡزَمۡنٰهُ طٰۤٮِٕرَهٗ فِىۡ عُنُقِهٖ‌ؕ وَنُخۡرِجُ لَهٗ يَوۡمَ الۡقِيٰمَةِ كِتٰبًا يَّلۡقٰٮهُ مَنۡشُوۡرًا‏ اِقۡرَاۡ كِتٰبَك َؕ كَفٰى بِنَفۡسِكَ الۡيَوۡمَ عَلَيۡكَ حَسِيۡبًا ؕ‏ مَنِ اهۡتَدٰى فَاِنَّمَا يَهۡتَدِىۡ لِنَفۡسِهٖ ‌ۚ وَمَنۡ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيۡهَا‌ ؕ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِّزۡرَ اُخۡرٰى‌ ؕ وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِيۡنَ حَتّٰى نَبۡعَثَ رَسُوۡلًا]‏

“Her insanın amelini boynuna bağladık. İnsan için kıyamet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız. Kitabını oku! Bugün kendini yargılamak üzere kendi nefsin yeter. Kim hidayete gelirse kendi lehine hidayet etmiş (iyilik yapmış) olur, kim dalalete düşmüşse kendi aleyhine dalalet getirmiş (başına azap getirtmiş) olur. Hiçbir kimse başkasının yaptığı günah yükünü üstüne almaz. Biz bir Rasul göndermedikçe azap da etmeyiz.” [İsra Suresi 13-15]

Ayette kader kelimesi geçmedi. Ayetin kaderle alakası yoktur. Tersine insanın ne kadar serbest olduğunu gösterir. Ayette “طٰۤٮِٕرَهٗ” (tairehu) “onun kuşu” şeklinde geçti; “insanın kuşunu onun boynuna bağladık” şeklinde geçti. Bu cümle mecazi mana taşır ve onunla ameli kastedildi. Zira Cahiliyede Araplar insanın tairi (kuşu) insanın şansı, talihi olarak kullanıyorlardı, bir kuş uçuruyordu, hangi tarafa gideceğine bakarak “şansım veya talihim böyle veya şöyledir” diyordu. Kur’an’da mecazi manada kullanırken onun talihi, geleceğinin kendi ameline bağlı olduğu gösterildi. Tairehu lafzının manası “insandan uçacak şey” onun amelidir. İnsan ondan sorumlu olur. İnsanın kendi iradesiyle uçurduğu şey, ondan sadır olan veya meydana gelen, yaptığı ameldir ve ne yaparsa boynuna bağlı olur, ondan sorumlu tutulur ve hesaba çekilir.

 Başka bir ifadeyle insan kendi iradesiyle ne amel yaparsa ondan sorumludur. Onun talihi veya geleceği ameline bağlıdır. Bu ameli kendi iradesiyle yaptığı zaman defterine yazılır, iyi veya kötü neyse karşılığını görecektir. Sahabe olan İbni Abbas, Tabiin’den olan Mücahit ve diğer müfessirler bu ayeti açıklarken şöyle dediler: “Tairuhu insandan uçacak, sadır olacak ameldir, insan hayır yapsın, şer yapsın ondan sorumlu tutulur ve bunun karşılığını görür.”

Zira Allah şöyle buyurdu:

[يَوۡمَٮِٕذٍ يَّصۡدُرُ النَّاسُ اَشۡتَاتًا ۙ لِّيُرَوۡا اَعۡمَالَهُمۡؕ‏ فَمَنۡ يَّعۡمَلۡ مِثۡقَالَ ذَرَّةٍ خَيۡرًا يَّرَهٗ ؕ‏ وَمَنۡ يَّعۡمَلۡ مِثۡقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَّرَهٗ‏]

“O gün (kıyamet günü) insanlar yaptıkları amelleri görmek üzere (yer altından) ayrı ayrı çıkacaklar. Kim zerre miskali kadar hayır işlerse hayır (mükâfat) görecek, kim de zerre kadar şer işlerse şer (azap) görecektir.” [Zelzele Suresi 6-8]

Bu ayetin de kaderle alakası yoktur. İnsanın hür iradesiyle yaptığı amel bir kitapta yazılır derken (Türkçe’de) amel defterine yazılır demektir. Zira yazıyı içeren şeye kitap denilir. Allah şöyle buyurdu:

[وَاِنَّ عَلَيۡكُمۡ لَحٰـفِظِيۡنَۙ‏ كِرَامًا كَاتِبِيۡنَۙ‏ يَعۡلَمُوۡنَ مَا تَفۡعَلُوۡنَ‏ اِنَّ الۡاَبۡرَارَ لَفِىۡ نَعِيۡمٍۚ‏ وَاِنَّ الۡفُجَّارَ لَفِىۡ جَحِيۡمٍۖ‏ يَّصۡلَوۡنَهَا يَوۡمَ الدِّيۡنِ‏]

“Şunu iyi bilin ki; sizin üzerinizde muhafızlar (her şeyi kontrol eden melekler) vardır. Onlar değerli yazıcılardır, yaptıklarınızı bilirler. İyilik yapanlar muhakkak cennetedirler, facir kimseler (kötülük ve çirkin amel yapanlar) muhakkak cehennemdedirler. Hesap gününde orada yakılacaklar.” [İnfitar Suresi 10-15]

Melekler insanın amel defterine yaptığı hayır ve şer amellerini yazarlar. Kıyamet gününde insan bu defteri kitap olarak açacak, okuyacaktır. Zaten insanların yaptıklarını bilirler ama bu kitap bir belgedir, büyük mahkemede bir ispat olarak sunulacaktır. Zira orada adalet vardır, kimse zerre ağırlığı kadar zulüm görmez. İslâm yolunda gidip Allah’ın emirlerini yerine getirmişse hidayetli ve takvalı olur, cennetliktir. Tersi ise dalalete düşmüş, sapıklık olur. Bunun neticesi kendi aleyhine olur, cehennemliktir. Bu şekilde yaptığı amele göre kendi talihi veya geleceğini kendi eliyle tayin etmiş olur. Ameli boynuna bağlı olur.

Fırkaların karıştırdığı husus kader lafzının manasını yanlış anlamalarından kaynaklandı. Allah’ın ilmi veya levh-i mahfuzdaki yazının insanı mecbur bıraktığını sandılar. Ayrıca “kaza ve kader” konusuyla da karıştırdılar. İşte yukarıda Allah’ın yardımı ve hidayetiyle bunu doğru şekilde açıklamaya çalıştık. Artık Müslüman alın yazısı demesin, ciddi ve çalışkan olsun, işleri başarmak için sebep ve esbaba tevessül etsin, eşyalardaki ve kendisindeki özellikleri Allah’ın emrine göre kullansın. Allah’ın izniyle böylece dünyada ve ahirette felaha kavuşmuş olur. 

Esad Mansur