Soru:

Psikolojinin İslâm’daki yeri nedir?

Psikoterapi almak caiz midir?

Psikoloji okumak caiz midir?

Cevap:

Psikoloji Yunanca ve Latince bir kelimedir. Manası nefsin veya ruhun bilimidir. Arapçaya nefis ilmi olarak tercüme ettiler. Bu nedenle bu konu fikrî bir konudur, bilimle alakası yoktur. Hayat hakkındaki bakışa göre şekil almış bir fikirdir, normal bir bilim değildir. Şuanda dünyaya hâkim olan Batı kültüründen bir kısımdır. Dini hayattan ayırma esasına dayalı Batı kültüründen bir parçadır. Onlar insanı bu açıdan anlıyor ve tedavi etmeye çalışıyorlar. İnsan hakkındaki bakışları ise yanlıştır.

İslâm’ın insan, kâinat ve hayat hakkındaki bakışı ise doğru bir bakıştır. İnsanı ve sorunlarını İslami açıdan anlamak ve çözmek gerekir. 

Psikoloji çocuk olsun yetişkin olsun insanın düşüncesini ve davranışlarını anlamak için akli bir çalışmadır. Hatta onlar hayvanları da bu çalışmaya dâhil ettiler. Batının insan aklı ve içgüdülerine dair fikirleri yanlıştır.

Onlar bir taraf şunu anlar öteki taraf bunu anlar vs. şeklinde beyni bölmeye çalışıyorlar. Buna göre bir insan şunu anlayabiliyor, bunu anlayamıyor iddiasında bulunarak teoriler ortaya atıyorlar.

Oysa beyin bölünmez. Beyin aklın bir parçasıdır.

Akılın doğru tarifi şöyledir: “Vakıayı duyu organları vasıtasıyla beyine nakletmekle beraber ön bilginin var olmasıdır.”

İşte akıl veya düşünmek ancak bu dört unsurdan oluşur: Sağlam beyin, duyu organları, vakıa ve ön bilgidir.

Vakıa ise madde, olay ve hissedilen her husustur.

Duyu organları ise beştir. Görme, işitme, tatma, koklama ve dokunmadır. İnsan ancak bu beş duyu organlarıyla vakıayı hissedip beyine nakleder. 

Beyin insanın başında bulunan organdır ama onun sağlam ve olgun bir beyin olması gerekir. Delinin ve hayvanın da beyni vardır ama düşünemez. Düşünme neticesinden bir şey hakkında hüküm verilir veya karar alınır. Çocuğun beyni daha olgun olmadığından dolayı pek çok meseleye sağlam hüküm veremez veya karar almaz. Ancak ona fikir verilir ve eğitilir.

Bu beş organ sinir sistemiyle beyne bağlıdır.

Göz sinir sistemiyle beyine bağlıdır, keza kulak, burun, dil ve insanın sair vücut organları da böyledir. Göz vasıtasıyla bir şey beyne nakledilir, götürülür. Fakat insanın bu şey hakkında ön bilgisi olmazsa düşünme gerçekleşmez. Çince bilmeyen bir kimse sürekli Çin yazıları görse bile onu anlayamaz. Fakat onun hakkında bilgi edinirse ne olduğunu anlar. Matematik ve fiziği bilmeyen kimse herhangi bir formül veya bir mesele görürse onu anlayamaz ve çözemez. Ama bu bilimi öğrenirse meseleleri düşünmeye başlar ve çözer. Eğer insan kör ise renkleri kendine sorarsan bilemez. Bilmediği dilde biri konuşulursa onu anlayamaz. Daha önce hiç tatmadığı bir şey tadarsa onun ne olduğunu anlayamaz, ancak ona bilgi verildikten sonra anlar ve bunu düşünmeye başlar. Aynı şekilde daha önce koklamadığı bir şey koklarsa bu kokunun ne olduğunu bilemez. Bilmediği bir şeye dokunursa onun ne olduğunu anlayamaz. Ön bilgi aldıktan sonra anlar ve düşünmeye başlar.

Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

[وَعَلَّمَ اٰدَمَ الۡاَسۡمَآءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمۡ عَلَى الۡمَلٰٓٮِٕكَةِ فَقَالَ اَنۡۢبِــُٔوۡنِىۡ بِاَسۡمَآءِ هٰٓؤُلَآءِ اِنۡ كُنۡتُمۡ صٰدِقِيۡنَ‏]

(Allah) Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra bunları meleklere gösterip sözünüzde doğru iseniz şunların isimlerini bana söyleyin, dedi.”[Bakara Suresi 31]

Allahu Teâlâ düşünebilmesi için ilk insan olan Âdem Aleyhi’s Selam’a tüm eşyalar hakkında bilgi verdi. İsimleri öğretmenin manası eşyaların ne oldukları hakkında bilgi vermektir. Bu şekilde Âdem Aleyhi’s Selam düşünmeye başladı. İnsanlar nesilden nesle mirasla bu bilgiyi alarak düşünmeye başlarlar. Bu nedenle bir şeyi düşünebilmek için evvela bu şey hakkında ön bilgi edinmek gerekir. Düşünmek bu şekilde gerçekleşir ve vakıa hakkında hüküm verilir. Bu nedenle hayvan düşünemez. Bilgi edinemez ve olayları birbirine bağlayamaz. 

Bu nedenle beyin bölünmüş değildir, bu hususta Batılıların düşüncesi yanlıştır, batıldır. Zira Batı dini hayattan ayırınca psikolojiye önem verip geliştirmeye onu dünyada yaymaya başladı. Nihayetinde doğru şekilde aklı tarif edemediler.

Hayvanda beyin ve duyu organları vardır fakat önbilgi edinemez, anlayamaz. Sadece belli şekillerde onlar eğitilir. Allahu Teâlâ onlarda içgüdüsel temyiz (ayırım) yarattı.  

İnsan da hayvan gibi içgüdüsel temyize (ayrıma) sahiptir. Ne yenir ne yenmez ne içilir ne içilmez vs. ayrım yapabilir, fıtratında, yaratılışında bu özellik vardır. Hayvan ona göre eğitilir veya alıştırılır. Sadece eğitildiği gibi hareket eder. Bunun manası düşünemez demektir. Düşünmek serbest şekilde bir şey hakkında hüküm vermektir. Ondan sonra bu fikre göre davranışta bulunmaktır. Ama içgüdüsel temyize göre eğitilen insan veya hayvan robot gibi düşünmeden sadece eğitildiğine göre davranır.

Allahu Teâlânın insan ve hayvanları yarattığı zaman bu ayrımı da yarattığına dair şu ayetler delildir:

[سَبِّحِ اسۡمَ رَبِّكَ الۡاَعۡلَىۙ‏ الَّذِىۡ خَلَقَ فَسَوّٰىۙ‏ وَالَّذِىۡ قَدَّرَ فَهَدٰىۙ‏]

“Yüce Rabbinin adını tenzih ederek an, O yaratıp uygun şekil verdi, (her yarattığına uygun şeyi yapmasını) takdir edip yol gösterdi.”[Âlâ Suresi 1-3]

Allahu Teâlâ her yarattığına uygun olanı hazırlardı, nasıl hareket edeceğini takdir etti ve buna göre yol gösterdi. Yani içgüdüsel ayrım yarattı. Bu düşünmeye dâhil değildir. Bir hayvan ot yerken başka hayvan et yer, bunu düşünerek yapmazlar, yaratılışında bu içgüdüsel temyiz vardır.

Zira insanda üç içgüdü vardır.

Birincisi dindarlık içgüdüsüdür. Tezahürleri; ibadet yapmak, takdis etmek, yüceltmek, huşu göstermek, boyun eğmek vb.dir.

İkincisi beka içgüdüsüdür. Bunun tezahürleri sayılıdır, mülk edinmek, övünmek, egemen olmak, savunmak vb.dir.

Üçüncüsü ise nevi içgüdüsüdür. Bunun tezahürleri; Cinsel meyil (erkeğin kadına ve kadının erkeğe meyletmesi), baba olma sevgisi, anne olma sevgisi vb.dir.

Ayrıca insan ve hayvanda uzvi ihtiyaçlar vardır, mide/açlık ihtiyacı; yemek ve içmeğe ihtiyaç, tuvalet yapma ihtiyacı vb. gibi.

İnsan bu içgüdüleri tatmin etmek ve uzvi ihtiyaçları doyurmaya ve gidermeye çalışır. Bunları tatmin etmek, doyurmak ve gidermek üzere düşünmeden içgüdüsel olarak hareket edebilir veya düşünerek hareket edebilir. Buradan (nefsi) psikolojik sorunları başlar. Eğer doğru fikirle hareket etmezse yanlış neticeler doğar ve onun sorunları başlar. Bunları doğru fikirle tedavi etmek gerekir yoksa insan psikolojik olarak hasta olur. Hayır olarak nitelenen sevdiğini elde etmezse veya şer olarak nitelenen sevmediği şey başına gelirse sıkıntıya düşer, feryat eder. Ama İslâm’ı ve “Kaza ve Kader” meselesini kavrayan kimse bu tür durumlarda sıkıntı duymaz, feryat etmez. Sevdiği şeyi elde ederse Allah’a teşekkür eder ve şımarmaz. Başına musibet olarak sevmediği bir şey gelirse sabreder, Allah’a hamd eder, sıkıntılı olmaz ve feryat etmez. Daima içi rahattır, huzur içindedir.

Batılıların başka bir yanlış düşüncesi de her içgüdüsel görünüşü/tezahürü bağımsız bir içgüdü olarak saymalarıdır. Buna göre insanları tedavi etmeye başladığında da yanlış neticeler doğar. Oysa içgüdüler yalnızca üç tanedir ve diğerleri bunlara bağlı tezahürlerdir, görünüşlerdir. Zira bir görünüşü tatmin edemese başka görünüşe meyledebilir. Bu şekilde sıkıntısını da gidermeye çalışır. Misal olarak kadın evlenerek cinsel arzusu tatmin etmese bu görünüşü çocuk sevgisiyle tatmin etmeye çalışır. Çok zaman kadın çocuğunu kocasına tercih eder. Aynı içgüdünün bir görünüşünü tatmin etmese veya ihmal ederse başka görünüşü tercih edip onunla meşgul olabilir ve bu şekilde içgüdüsünü tatmin etmeye çalışır. Erkek te evlenmeyip cinsel tatmin yerine çocukları, akrabaları, babası annesiyle çok ilgilenmeye başlar, bu şekilde bir görünüş yerine başka görünüşle tatmin edebilir.

Başka misal, dindarlıkla ilgili olsun; biri gerçek yaratıcı Allah’ı tanımayıp saparsa tabiatı veya tabiatta bazı şeyleri kutsallaştırmaya çalışır. Hatta bazı insanlar başka insanlara taparlar veya hayvanlara taparlar. Allah’ın kelamı olan Kuran’ı inkâr ederse başka insanların sözlerini kutsallaştırmaya başlarlar, Buda, Mustafa Kemal, Marks, Lenin, Hitler vs. yücelttikleri ve taptıkları kişilerin sözlerini kutsallaştırmaya başlarlar.

Başka misal da Beka içgüdüsünden verelim; insan kendi canını kurtarmak için bütün malını verebilir. Hayatı mala tercih eder. Bazıları lider olmak için çok para harcar, liderliği mülke tercih eder. Bazıları mülk sahibi olmak için haysiyetini satar. Mülkü haysiyetine tercih eder. Bazıları kendi haysiyetlerini korumak için mülkünü feda eder.

Böylece insanda akıl ve nefis vardır. Yukarıda aklı tarif ettik. Nefis ise içgüdüler ve uzvi ihtiyaçlardan oluşur.

Allah aklı ve nefsi yarattı. Fakat akliyet (zihniyet) ve nefsiyeti insan kendi gücüyle oluşturur. İşte insanın şahsiyeti böyle oluşur. Şahsiyet akliyet (zihniyet) ve nefsiyetten oluşur. İnsan İslâmi şahsiyete veya kapitalist şahsiyete veyahut komünist şahsiyete sahip olur.

İnsan vakıa ile bilgileri bağlarken İslam akidesine dayanarak meseleleri anlamaya çalışırsa İslâmi akliyet (zihniyet)e sahip olur. 

Eğer içgüdüleri ve uzvi ihtiyaçları olan meyilleri doyururken İslâm akidesinden fışkıran mefhumlara bağlarsa İslâmi nefsiyete sahip olur. Bu şekilde onda İslâm şahsiyeti oluşur.

İnsanı değiştirmek, düzeltmek ve sorunları çözmek için ona doğru olan İslâm akidesi ve mefhumlarını benimsetmek ve yanlış inanç ve mefhumlarını değiştirmek ve düzeltmek gerekir.

Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

[اِنَّ اللّٰهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوۡمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوۡا مَا بِاَنۡفُسِهِمۡ‌ؕ]

“Bir kavim (insanlar) nefislerindekini değiştirmedikçe Allah onların hallerini değiştirmez.”[Ra’dSuresi 11]

Düşünceler ve davranışlar bu esasa göre olur.

İslâm insanın tabiatını, fıtratının ne olduğunu, nasıl düşündüğünü, nasıl davrandığını ve nasıl tedavi edileceğini belirledi. Zira Allahu Teâlâ insanı yarattı, onun tabiatını biliyor ve doğru çözümü gösteriyor. Dolayısıyla zihniyet ve nefsiyetin sorunlarına da çözüm getirdi. İslâm insanın psikolojisini(!) nefsiyetini en güzel şekilde tedavi etmiştir. Müslüman İslâm şahsiyetine sahip olup anlayarak dinine bağlı olursa doğru şekilde davranır. Hiçbir psikolojik(!) nefsi sorunu olmaz. İçi rahat, mutlu ve huzurlu olur. Mutluluk veya saadetin manası ise daimî huzur, daimî kalbî itminandır.

Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

[مَنۡ عَمِلَ صَالِحًـا مِّنۡ ذَكَرٍ اَوۡ اُنۡثٰى وَهُوَ مُؤۡمِنٌ فَلَـنُحۡيِيَنَّهٗ حَيٰوةً طَيِّبَةً‌ۚ وَلَـنَجۡزِيَـنَّهُمۡ اَجۡرَهُمۡ بِاَحۡسَنِ مَا كَانُوۡا يَعۡمَلُوۡنَ]

“Erkek olsun kadın olsun mümin olduğu hâlde kim salih amel yaparsa (Allah’ın emirlerini uygularsa ve nehiylerinden vazgeçerse) ona hoş ve huzurlu hayatı yaşatacağız. Muhakkak ki (ahirette de) yaptıkları güzel amellere karşı onları ödüllendireceğiz.”[NahlSuresi 97]

Yine Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

[فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَاىَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشۡقٰى‏ وَمَنۡ اَعۡرَضَ عَنۡ ذِكۡرِىۡ فَاِنَّ لَـهٗ مَعِيۡشَةً ضَنۡكًا وَّنَحۡشُرُهٗ يَوۡمَ الۡقِيٰمَةِ اَعۡمٰى‏]

“Kim benim hidayetime (Allah’ın gösterdiği doğru yola, İslâm’a) uyarsa hiç şaşkın olmaz, bedbaht (mutsuz) olmaz. Kim benim zikrimden (Allah’ın vahyi: Kur’an ve Sünnet’ten) yüz çevirirse kendisi için sıkıntılı, huzursuz bir hayat vardır ve kıyamet gününde onu kör olarak haşredeceğiz.”[Taha Suresi 123-124]

İnsan bir sorunla karşı karşıya kalırsa İslâm’ın çözümlerini arayıp uygulamalıdır. Böylece içi rahat ve huzurlu olur. Yaşananlardan rahatsızlık duymaz.

İslâm’a inanmayan Batı dünyasında psikolojik sorunlar çok yaygındır. Herkes hasta, sıkıntılı, huzursuz, komplekslidir. Bir şeyden dolayı kısa süreli sevinirler fakat bu geçicidir. Sonra huzursuz dünyalarına dönerler. İçlerinde ruhani boşluk hissederler ve onlarda intihar olayları çoktur. Bu nedenle de sürekli eğlenme, oynama, şehvetlerini tatmin etme ve lezzetli şeyleri elde etmeye çalışırlar. Zira mutluluğu böyle yanlış şekilde anlarlar. Sürekli psikologlara giderler ve çocuklarını gönderirler. Zira dini hayattan ayırma akidesi olan batıl ve fasit laiklik şahsiyetlerini oluştuğu gibi sorunlarında da buna dayalı çözümler gösterirler. Laiklik ise kapitalist ideolojinin temelidir. Menfaatçilik amellerin ölçüsüdür. Her amel menfaate göre ölçülür. İnsan sorunları menfaate dayalı ve sırf dünyayı kazanmaya yöneliktir. Dünyayı elde etseler de elde etmese de sorunludurlar, mutlu olamazlar, içleri rahat ve huzurlu olamaz.  Bundan dolayı da bencillik ve ferdiyetçilik bu insanlara hâkim oldu, insanlar arsında ilişki koptu, herkes yalnız yaşamaya başladı, akrabalık bağı kalmadı. Baba veya anne yaşlanınca çocuklar onu sokağa atarlar ve yaşlılara ait bakımyurtlarına atılır ve hatta hiç onları ziyaret etmezler. İnsanlar hatta akrabalar birbirlerine yardım etmezler ve birbirleriyle ilgilenmezler, herkes yalnızlığı hissetmeye başlar. Demokratik laik kapitalist sistemden dolayı psikolojik sorunların geldiğini unutmamak gerekir. İslami bir toplumda böyle sorunlar doğmaz, insanlar, komşular ve akrabalar birbirleriyle ilgilenirler, ziyaret eder, teselli ederler ve yardımlaşırlar. Bu nedenle İslam sistemi ve toplumu olunca pek psikolojik sorunlar ortaya çıkmaz. 

Buna göre kapitalist sistem üzere yürüyen memleketler ve bunlardan olan Türkiye’de okutulan psikoloji batıldır. Sosyoloji ve pedagoji de bunun gibidir. Zira Batıdan ithal edildi ve körü körüne Batıyı bir taklitten ibarettir. Bunların doğru olup olmadığını düşünmeden onların önderi Batıya hayran ve ajanlık yapan Mustafa Kemal’in izini takip ederek Batıdan her şeyi alıyorlar.

İslâm şahsiyetine sahip olup İslâm’ı kavrayan bir kişi bunları okur ve çürütebilir. Böyle bir kişi bu alanda tahsil yaparsa onun için pek korku yoktur. Ancak bir kişi böyle değilse psikoloji tahsili yapması caizdir; fakat ayağının kayma tehlikesi büyüktür. Allah Kuran-ı kerim’de küfür fikirleri ve akaitlerini anlattı, fakat çürüttü ve doğru fikir gösterdi. Ondan dolayı çürütmek üzere küfür akait ve fikirleri öğrenmek caizdir.

Hâlbuki herhangi bir bilim veya kültürü öğrenmek caizdir. İslâm’a aykırı ise öğrenilir ve çürütülür. İslâm’a aykırı bilime ve kültüre inanmak veya onları uygulamak ise hiçbir şekilde caiz değildir. Müslüman bu tahsilde mezun olup bir yerde bu alanda çalışırsa veya muayenehane açarsa İslâm açısından insanları tedavi etmeye ve çözüm göstermeye başlamalıdır. Allah’a ve ahirete imana dayalı olarak, Kur’an’ı ve Sünnet’i kuşatarak, “kaza ve kader” meselesini kavrayarak insanın bütün sorunlarını doğru şekilde çözmelidir.

Kişinin durumu böyle değilse psikoloji tahsili yapması doğru değildir. Bunu öğrenirse onların yanlış fikir ve teorilerinden etkilenir ve İslâm’dan uzak durarak onların çözümlerini göstermeye veya tedavileri uygulamaya başlar. Bunun vebali olur, Allah karşısında sorumluluğu vardır. Zira bu matematik ve fizik gibi bir bilim değildir, Batı kültüründen bir parçadır. Bu kültür ve sahiplerini İslâm dünyasından sökmek gerekir, daha doğrusu o insanları kurtarmaya çalışmak gerekir. Bu ancak İslâm hâkimiyetini dünyaya yaymakla gerçekleşir. İslâm Hilâfet Devleti’ni kurmak bütün insanların saadeti için tek seçenektir. Bu devlet İslam’a dayalı eğitim sistemi ve müfredatı koyacaktır. Küfür fikirleri ve akaitlerini çürüterek öğretim ve eğitim sistemi dâhinde ekler. Fakat çocuklara İslam şahsiyeti kazandırdıktan sonra bunları çürüterek gösterir. 

Esad Mansur