Hac’tayken Allah’a bağlılığı gösterildiği gibi ondan sonra bunu devam ettirmek:

Hac menasikleri bitince Allah nasıl zikredilir?

Babaları anmak gibi veya daha yoğun şekilde Allah’ı anmanın manası nedir? Babalar nasıl anılır?

Sadece dünyayı kazanmak için dua edenler niye kötülendi?

فَإِذَا قَضَيْتُمْ مَنَاسِكَكُمْ فَاذْكُرُوا اللَّهَ كَذِكْرِكُمْ آبَاءَكُمْ أَوْ أَشَدَّ ذِكْرًا فَمِنْ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الآخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ أُوْلَئِكَ لَهُمْ نَصِيبٌ مِمَّا كَسَبُوا وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ

“Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha yoğun bir şekilde Allah’ı anın. İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver! derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.”

 “Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ce­hennem azabından koru! derler.”

 “İşte onlar için, kazandıkların­dan büyük bir nasip vardır. (Şüp­hesiz) Allah’ın hesabı çok süratli­dir.”(Bakara 200- 202)

İbn-i Abbas bu ayetlerle ilgili şöyle dedi: Cahiliye halkı hac mevsiminde durup şöyle derlerdi; babam yemek ye­diriyordu, başkalarının borçlarını üstleni­yordu ve başkalarının diyetlerini ödü­yordu. İşte babalarının yaptıklarını zik­retmekten başka işleri ve güçleri yoktu. Allah’u Teala bu nedenle Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e bu ayeti indirdi.

Müslümanlar babalarının yaptıkların­dan durmadan söz etsinler, fakat o kadar da Allah’tan söz etsinler, diye ayet mana vermiyor. Nasıl cahiliyede babalarınızı zikrediyordunuz Allah’ı o kadar ve daha doğrusu, daha fazla, şiddetlice ve kuvvet­lice zikredin.

Allah’ı zikretmek; ister tesbih, tek­bir, tahlil, hamd etmek ve istiğfar et­mek gibi olsun, isterse her konuda Al­lah’ın emrini ve nehyini hatırlamak ol­sun, isterse de insanların Allah’ın dinini kabul etmeleri ve onun hâkimiyetini kurmalarına davet olsun hepsi Allah’ı anmaktır, zikretmek­tir. Böylece, Allah’ı o cahiliye insanlarının babalarının yaptıklarını zikretmesinden daha şiddetlice zikretmiş oluruz.

Türkiye’de Kemalistler hep Ata­türk’ten ve yaptığı devrimlerden söz ediyorlar, Müslümanlardan da bunu is­tiyorlar. Allah’ı ve onun emri veya nehyini hatırlamayı yasaklıyorlar, sa­dece camide Allah’ın zikrini sınırlan­dırmaya çalışıyorlar. Resmi makam­larda mecliste, bakanlıklarda ve bütün devlet kuruluşlarında Allah’tan söz et­meyi, onun emrini ve nehyini hatırlat­mayı yasaklıyorlar. Ca­hiliyedeki Araplardan daha aşağıdırlar, çünkü cahiliyedeki Araplar resmi mü­nasebetlerinde ve makamlarında Allah’ı veya Allah’ın adıyla konuşmayı yasak­lamıyorlardı. Allah’ı putlardan daha üstün görüyorlardı. Ama bu putları Allah’a ulaşmak için bir vesile olarak görüyorlardı. Fakat Kemalistler putlarından daha üstününü görmüyor­lar. Allah’ı ve üstün dini olan İslam’ı devletten, siyasetten, ekonomiden, fikirden ve hayatın her işinden ayırıyorlar ve uzaklaştırıyorlar.

Daha önce geçen bir ayette Allah kendisinden daha fazla sevmeyi yasakladı, onların mümin olmadıklarını gösterdi, iman edenler Allah’ı her şey üstünde tutup şiddetlice severler. Şöyle buyurdu:

وَمِنْ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَندَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللَّهِ وَالَّذِينَ آمَنُوا أَشَدُّ حُبًّا لِلَّهِ وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُوا إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ الْقُوَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا وَأَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعَذَابِ

“İnsanlardan bazıları Allah’tan başkasını Allah’a denk tanrılar edinir de onları Allah’ı sevildiği kadar severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlaya­cakları gibi) bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi.” (Bakara 165)

Müslümanlar bu ayete binaen Allah ve tek sahih ve üstün dini olan İslam’ı devlette, siyasette ve ekonomide, öğ­renimde ve hayatın her meselesinde hatırladıkları gibi temel kılarlar, zaten bunun için yaşıyorlar ve ölüyorlar. Allah müminlere bunu hatırlatarak şöyle buyurdu:

قُلۡ اِنَّ صَلَاتِىۡ وَنُسُكِىۡ وَ مَحۡيَاىَ وَمَمَاتِىۡ لِلّٰهِ رَبِّ الۡعٰلَمِيۡنَۙ‏

“ Deki, namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm Âlemlerin rabbi olana Allaha aittir” (Enam 162)

”  ” فَمِنْ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا “İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver! Derler”

Ayetin bu ikinci kısmıyla ilgili İbn-i Ab­bas r.a şöyle dedi: Bir kısım Bedevi hacca gelip; Allah’ım bu seneyi yağmurlu ve verimli kıl, hanımların ve hayvanların güzel doğumları için Allah’a dua edi­yorlardı. Fakat ahiret için hiç dua etmi­yorlardı.

Şu asırdaki birçok insan gibi; yalnız dünya için çalışıyorlar, hiç ahreti düşünmüyorlar, dua ederlerse dünya malını kazanmak için dua ediyorlar. Ahireti düşünmedikleri gibi bunun için hiç çalışmıyorlar. Bu tür insanların ahirette hiç nasipleri yoktur, cehen­nemliktirler. Dünyadan nasiplerini alırken ahireti zaten istemiyorlar. Çünkü onun için ne çalışıyorlar ne de dua ediyorlar. Kapitalistler ve bütün laik düşünceli kimseler bunlardandır.

Allah-u Teala, olumsuz çirkin ve kötü tarafları göste­rirken olumlu iyi ve güzel tarafları gösterir. Şöyle ki;

“  وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ “ “bir takım insanlar da var, bunlar; ‘Rabbimiz dün­yada bize iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennemden koru’ diyor­lar”.

Bunlar ahireti dünyadan veya dini hayattan ayırmıyorlar, birleştiriyorlar. İslam dini dünya işleriyle ve ahiret iş­leriyle ilgili ahkâm indirdi, ahireti ka­zanmak için dünya işlerini dine göre yürütmeyi elzem kıldı. Dünya ahiret için imtihan yeridir. Dua da dünya ve ahireti birleştiriyor. Menfaatçiler ve bu asırda kapitalistler veya laikler yalnız dünyayı istiyorlar. Bu ayet laikliği çü­rütüyor ve reddediyor.

Bu ayetin içerdiği dua; dünya ve ahiretin iyiliklerini kapsıyor; helal kılınan dünyanın iyiliği, dünyadaki her güzelliktir. Ahretteki iyilik cennete girmek ve oradaki güzellikleri elde etmektir. Yanı sıra cehennemden kurtulmak ve onun azabından uzak kalmaktır. Bu şekilde insan dünya ve ahiret saadetlerini kazanmış olur. Bundan daha büyük ka­zanç asla yoktur.

Bu dua da bulunan ve onun vakıa­sını gerçekleştirmeye veya yaşamaya çalışan kimseler için kazanımlarından dolayı nasipleri vardır: Yaptıkları ve işledikleri güzel amellerden dolayı dün­yada iyilik ve ahirette iyiliği elde eder­ler. Bu nedenle, Müslüman hep salih amel işlesin ki bu iyilikleri elde etsin.

Bu dua Müslümanların cehennem azabından kurtulmak ve cenneti kazanmak maksadıyla Allah’ın emir ve nehiylerine göre dünyayı kazanmalarına dair bir taleptir. Bu şekilde ahireti kazanırlar. Zira böyle insanlar dua ederler derken bunun için çalışıyorlar demektir. Amelsiz dua etmiyorlar. Hem de salih amel olmalıdır.

Salih amel; yalnız ibadet yapmak ve ahlaklı olmak değil, bununla bera­ber ekonomi, yönetim, siyasetle ve di­ğer konularla ilgili şeriatın hükümlerini uygulamaktır.

Zira Allah-u Teala bir ayette şöyle buyurdu:

وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنتُ بَصِيرًا قَالَ كَذَلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا وَكَذَلِكَ الْيَوْمَ تُنسَى

“Kim benim zikrimden yüz çe­virirse, onun için sıkıntılı hayat ve yaşam vardır, kıyamet günü kör olarak onu haşrederiz.

Bu kişi şöyle diyecek: rabbim ben dünyada gören kimse idim, beni niye kör olarak haşrediyorsun?

Benim ayetlerim sana geldi, onları unuttun, onlardan yüz çevir­din, bu sebeple bugün unutulur­sun.” (Taha 124-125-126)

Buna dayanarak Kuran’dan ve Al­lah’ın Resulüne vahyettiğinden uzak kalanlar veya yüz çevirenler kesinlikle dünyada ve ahirette iyilikler görmeyecekler. Nitekim Allah iyilik yapanlara çok süratle karşılığını verir. Çünkü gök­ler ve yeryüzü onun mülküdür. Samimi kullarına ne kadar verirse onun mülkü eksilmez sürekli yaratıyor. Allah’ım ne kadar yücedir!

Zikir; hem hacda hem de dışında, her zaman Allah’ı anmak gerekir. Yalnız ibadetle değil, ibadet bitince Müslüman Allah’ı anmayı sürdürecek­tir. Her hangi bir iş yapacaksa Allah’ı zikreder, onun emri ve nehyini hatırlar, bilmezse öğrenmeye çalışır, bu şekilde her işte ve harekette Allah’ı çokça anmış ve zikretmiş olur. Böyle olursa bu tamamen laikliğe zıt olmuş olur.

Müslümanlar, babalarını içgüdüsel olarak anmak ve övmekle meşgul olmazlar, daha doğrusu onlar için Allaha dua ederler; kusurlarını afetsin ve iyiliklerini artırsın. Allah’ın rızası için yaptıkları salih amellerinden, İslam’a yaptıkları hizmetten söz ederler. İşte babalarımız ve ecdatlarımız dünyayı fethetmeye cihada fırladılar, Şam’ı, Mısır’ı, Kudüs’ü, Endülüs’ü ve İstanbul’u fethettiler, ta Viyana surlarına kadar ulaşıp fetihler yaptılar, Allah’ın sözünü yükseltmek ve hâkimiyetini tesis etmek üzere mücadele ettiler, Müslümanların ırzlarını ve diyarlarını korudular.  Allah uğrunda şehit olmaya hırs gösterdiler. İşte böylece sahabeler, tabiin, tebei tabiin, Halit bin Velit, Selahaddin Eyyubi, Fatih ve 2. Abdülhamit’i anarlar, herkesin babası Allah için ne yaptıysa ondan söz edilir, gelecek nesiller bu hususlarda babaları gibi salih amel yapsınlar.