Soru:

Almanya’da Müslüman kitle arasında faaliyet yapıyorum her hafta. Ayrıca Müslümanları hutbede asimilasyon ve benzeri tehlikelere karşı uyaramaya çalışıyorum.

Maalesef bazı imamlar, maslahat ve bazı başka prensipleri mecralarından koparıp faiz gibi kati haram olan yasakları caiz görmekteler. İslami kitlenin(camianın) bu türlü fasit fikirlerden etkilenmemesi için bana aşağıdaki konularla ilgili detaylı deliller lazım.

1-Faizin tarifi nedir?

2-Faiz ile kredi almanın hükmü nedir?

3-Hangi şartlarda araba alınabilir? Ne türlü ticaret caizdir?

4-Maslahat ile ileri getirilen fetvalar hakkında ne dersiniz? Bu tür argümanların aslı nedir?

Cevap:

Faiz [فائض] Arapça’dan alınan bir kelimedir ve bir şeyin haddi üzerine artarsa ona faiz denir. Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifte riba olarak geçmektedir ve bunun manası da artıştır.

Fakat şer’î manada bir taraf belli zamana kadar başka tarafa bir borç verdiğinde anapara üzerinde fazlalık alınmasıdır. Buna faiz/riba denir. Yine buna riba-n nesa/nesiaribası denir. Bu durum her malda ve her parada geçerlidir. Kim borç verdiğinde anapara üzerinde az veya çok bir şey istiyorsa faiz/riba almış olur.

Vadeli veya taksitle bir alışveriş olursa fiyat tespit edilir, ondan sonra bir fazlalık olursa riba sayılır. Yine taksitler faize göre hesaplanırsa ona faiz denir. Banka kredileri faizli olur, bu ise hiç caiz değildir. Dolayısıyla faizle kredi almak kesin olarak haramdır. 

Belli zamana kadar değil hâli hazırda belli mallar arasında mübadele yapılırken bir taraf fazlalık istiyorsa buna riba-l fadl/fazl ribası denir. Bu ise her malda geçerli değildir, sadece altı madde için geçerlidir.  Resulullah SallAllahu aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

[الذهب بالذهب والفضة بالفضة والبر بالبر والشعير بالشعير والتمر بالتمر والملح بالملح، مثلا بمثل، سواء بسواء، يدا بيد، فإذا اختلفت هذه الأصناف فبيعوا كيف شئتم إذا كان يدا بيد]

“Misline misil, ağırlıkları eşit olması ve elden ele teslim edilmesi (şartıyla) altına altın, gümüşe gümüş, buğdaya buğday, arpaya arpa, hurmaya hurma ve tuza tuzu (satın).  Eğer bu sınıflar farklı ise elden ele olması(şartıyla) satın.”[Müslim]

Şöyle de buyurdu:

[الذهب بالذهب تبره وعينه وزنا بوزن، والفضة بالفضة تبره وعينه وزنا بوزن، والملح بالملح، والتمر بالتمر، والبر بالبر والشعير بالشعير، سواء بسواء، مثلا بمثل، فمن زاد أو ازداد فقد أربى]

“Külçe veya işlenmiş hâlinde altın altınla, külçe veya işlenmiş hâlinde gümüş gümüşle, ağırlıkları birbirine eşit olarak değiştirilir. Tuz tuzla, hurma hurmayla, buğday buğdayla ve arpa arpayla aynı tartıda değiştirilir. Bunlar birbirinden daha fazla verilirse veya alınırsa faiz verilmiş ve alınmış olur.”[Nesai]

Bunun manası altına altın veya gümüşe gümüş satılırken arasında hiç fazlalık olmayacak ve iki taraf hemen satacaklarını birbirlerine teslim edecekler. Keza diğer sınıflar arasında da hiç fark olmayacaktır. Fark alınırsa faiz olur. Para ise altın ve gümüş yerine geçer.

Eğer biri 18 ayar altını 22 ayar altına satmak istiyorsa aynı satmalıdır. Ama bu iki altın arasında değer farkı vardır nasıl çözülür?

İki ayrı satış anlaşması yapılmalıdır. 18 ayarı altın satılır ve parası alınır, birinci satış anlaşmasıdır. Ondan sonra 22 ayar altın satın alınır ve parası teslim edilir, bu ikinci anlaşma olur.

 Faizle ilgili tahrim/haram kılma hükmü Kur’an’da muhkem/delaleti kesin olan ayetlerle sabittir. Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:

[اَلَّذِيۡنَ يَاۡكُلُوۡنَ الرِّبٰوا لَا يَقُوۡمُوۡنَ اِلَّا كَمَا يَقُوۡمُ الَّذِىۡ يَتَخَبَّطُهُ الشَّيۡطٰنُ مِنَ الۡمَسِّ‌ؕ ذٰ لِكَ بِاَنَّهُمۡ قَالُوۡۤا اِنَّمَا الۡبَيۡعُ مِثۡلُ الرِّبٰوا‌ ۘ‌ وَاَحَلَّ اللّٰهُ الۡبَيۡعَ وَحَرَّمَ الرِّبٰوا‌ ؕ فَمَنۡ جَآءَهٗ مَوۡعِظَةٌ مِّنۡ رَّبِّهٖ فَانۡتَهٰى فَلَهٗ مَا سَلَفَؕ وَاَمۡرُهٗۤ اِلَى اللّٰهِ‌ؕ وَمَنۡ عَادَ فَاُولٰٓٮِٕكَ اَصۡحٰبُ النَّارِ‌ۚ هُمۡ فِيۡهَا خٰلِدُوۡنَ‏ يَمۡحَقُ اللّٰهُ الرِّبٰوا وَيُرۡبِى الصَّدَقٰتِ‌ؕ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ اَثِيۡمٍ]

“Riba (faiz) yiyenler, şeytanın çarptığı kimselerin kalktığı gibi kalkarlar. Çünkü alışveriş faiz gibidir dediler. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kıldı. Kim Rabbinden kendine bir öğüt gelir de ve o da faize son verirse geçmişi kedisine ait olur ve işi Allah’a havale edilir. Fakat kim tekrar faiz işine dönerse bu tip insanlar cehennem ehlinden olurlar. Bunlar orada kalıcı olurlar. Allah faizi yok eder ve sadakaları arttırır (bereketlendirir). Allah hiçbir kâfiri ve günahkârı sevmez.”[Bakara Suresi 275-276]

Bu ayetler, Kur’an’da Resulullah’a nazil olan son ayetlerdir. [Buhari, İbniHanbel, İbniMace ve İbniMardeveyh] Bu ayetlerde, faiz kesin şekilde haram kılınmıştır. Rum Suresi 39. ayette faizi kötüledi, Âl-i İmran Suresi 130. ayette faizi kat kat yemekten nehyedildi. Nisa Suresi 161. ayette Yahudilerin faiz yemlerinden dolayı onlara azap hazırlandığı ilan edildi. Bu nedenle faizin azı haram olduğu gibi çoğu veya katlanması da kesin şekilde haramdır. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

[الربا سبعون حوبا أيسرها أن ينكح الرجل أمه]

“Faiz yetmiş kısımdır, en küçüğü adamın annesiyle zina etmesi gibidir.”[İbniMace]

Ayrıca, faizle ilgili her şey haramdır. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

[لعن رسول الله صلى الله عليه وسلم آكل الربا ومؤكله وكاتبه وشاهديه]

“Allah faizi yiyeni, yedireni, şahitleri ve yazanları lanetledi.”[Müslim]

Buna göre bankalarda çalışanlar faiz işlemleri, sözleşmeleri ve hesaplarını yaptıkları için lanetli olup büyük günahkâr olurlar. Nitekim müçtehitler şer’î delilerden şu şer’î kaideyi çıkarttılar: “Bir şey haram kılınmışsa onunla ilgili her iş haram olur.” Bu nedenle Yahudiler lanetlendiler. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

[قاتل الله اليهود؛ حرمت عليهم الشحوم، فجّملوها فباعوها]

“Allah Yahudileri kahretsin! Kendilerine hayvanların yağları haram kılınınca bu yağları eritip sattılar ve parasını yediler.”[Buhari ve Müslim]

Yahudiler hep Allah’ın yasakladığına yönelip, hile yapıp onu helal kılar ve parasını yerler veya istifade ederlerdi. Farzları veya hadleri hileyle değiştirirlerdi. Cumartesi gününde balık avlamak kendilerine haram kılınınca cuma günü şebekeleri kurmaya başladılar ve pazar günü şebekelerinin tuttuğu balıkları almaya giderlerdi. Bu nedenle Allah onlardan bu işi yapanları domuz ve maymun hâline çevirerek cezalandırdı. Zina edenlere uygulanan recm/taşlama hükmünde hile yaptılar, zina eden kimseyi bir eşeğe ters bindirip sokakları dolaştırırlardı. Faiz kendilerine haram kılınınca Yahudi olmayanlarla faiz işlemleri yaparız, bize haram gelmez dediler. Ondan sonra kendi aralarında faizi yemeye başladılar. Esir almak kendilerine haram kılınınca hile yapıp esir almaya başladılar ve parasını yediler. Münkeri nehyetme işini çevirdiler. Yalnız ağızla nehyetmeye başladılar, münkerden vazgeçmeyenlerle beraberliklerini devam ettirdiler, onlara buğuz etmediler ve onlardan uzaklaşmadılar. Hep böyle Allah’ın emirlerine veya nehiylerine hile yapmaya çalışıyorlardı. Bu nedenle Allah onlara lanet yağdırıp azap indirdi. Bu asırda da bazı Müslümanlar onlar gibi Allah’ın emirlerine ve nehiylerine hile yapmaya başladılar. Bunlar Yahudiler gibi düşünüyorlar. Hatta bazıları “Yahudiler gibi olalım, nasıl onlar zengin oldular ve bu nedenle dünyaya hâkim oldular, onlar gibi yapalım!” derler. Böyle düşünenler İslâmiyeti bilmeyenlerdir veya takvadan, Allah’ın korkusundan yoksundurlar. Oysa zengin olmak veya dünyaya hâkim olmak için İslâm’ın metodu Yahudilerin veya diğer kâfirlerin yoluna hiç benzemez. Gaye ne olursa olsun herhangi bir haram yola başvurulmaz, sadece ve sadece şeriatın hükümlerine tabi olunur. Nitekim gaye, vesile veya aracı meşru kılmaz. Bir hedefe ulaşmak için haram yollara asla başvurulmaz.

Allah faiz yiyenleri şeytanın çarptığı kimselere benzetti. Bunun manası; faizi yemek, yedirmek, onunla ilgili iş yapanların işledikleri suç veya haram pek büyüktür. Bazı âlimler, kıyamet günü onların deli gibi veya sara hastalığına yakalananlar gibi mezarlarından kalkacaklarını söylediler. Orada faizi yiyenlerin nasıl azap göreceklerine dair birçok hadis vardır. Hem de bu hadisler onu en büyük günahlardan saymıştır. Faizi terk edip tekrar devam ederse İslâm Hilâfet Devleti’nde onun cezası ölümdür. Kâfirler faizi alışverişe benzetince Allah onlara tek bir cevap verdi: “Allah alışverişi helal kıldı ve faizi haram kıldı.” Bu şekilde alışverişin faize benzetilmesini reddettiği gibi faizin neden haram kılındığının sorulmasını da kabul etmedi. Nitekim bunun hükmü illetlendirilmemiştir, illetsizdir. Bu nedenle, faiz kimseyi zarara götürmezse veya fayda veyahut maslahatı temin ederse bu caizdir denilemez. Bu ayetleri öğrenen kimse hemen faizi terk etmelidir. Bunu terk edip tövbe ederse daha önce yediği faizin günahı affedilir. Ancak hâlâ elinde faiz parası varsa hemen kimden almışsa iade etsin. Bu asırdaki gibi bankalardan alınan faizin sahibi meçhul ise herhangi bir yere vermelidir, vermenin sevabı yoktur. Önemli olan onlardan kurtulmaktır. Bu kişinin hesabı Allah indindedir. Allah ya onu cezalandırır ya da onu bağışlar. Fakat kim faiz işine devam ederse o cehennem ehlinden olur, orada uzun müddet kalır. Allah faizin bereketini yok ettirir. Faizi yiyen kimse sıkıntılı olur ve parası elinden çabuk gider. Bu paralarla mutluluğu hissetmez. Ahirette bunun azabı daha büyüktür, cehennemdir ve o ne kötü karargâhtır!

Allahu Teâlâ [يَمۡحَقُ اللّٰهُ الرِّبٰوا] “Allah faizi yok eder.” derken onun hayrı olmadığı, günahının büyük olduğunu, faizle alınan mala bereket vermeyeceğini ve insanın bununla mutlu olmayacağını belirtmiş oldu. Bunun arkasından şöyle buyurmuştur: [وَيُرۡبِى الصَّدَقٰتِ‌] “Sadakaların sevabını artırır.” Bunun manası eğer Müslüman diğerlerine faizsiz borç verirse sevap kazanır ve sevabı artar. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Allah’ın vahyi ile bunu şöyle açıklamıştır:

[ما من مسلم يقرض مسلما مرتين كان كصدقتها مرة]

“Bir Müslüman başka bir Müslümana iki defa borç verirse sanki bunun bir defası kadar sadaka vermiş olur.”[İbniMace, İbniHibban, Beyhaki, Bezzar, Taberani] Çünkü faizle ilgili siyakta geçmiştir. Nitekim Allah bütün sadakaların sevaplarını artırır.

“Daru’l-harpte faizi yemek caiz.” diyenlere gelince şu meçhul hadise dayanırlar:

[لا ربا بين المسلم والحربي في دار الحرب]“Daru’l-harpte Müslüman ile harbi arasında riba yok.”

Bu hadisle ilgili şunu açıklamak istiyoruz:

1-Bu hadis meçhuldür, hadis âlimleri tarafından tanınmıyor, bilinmiyor, hiçbir hadis-i şerif kitabında geçmedi. Bu nedenle sahih hadis sayılmaz ve reddedilir. Sahih olsa da nesh edilmiş olur. Çünkü faizi yasaklayan bu ayetler Kur’an’da nazil olan son ayetlerdir. Zaten kısa müddet/üç ay kadar sonra Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem vefat etti. Veda Hutbesi’ni verdi ve o hutbede şöyle geçti:

[وربا الجاهلية موضوع، وأول ربا أضع ربانا؛ ربا عباس بن عبد المطلب، فإنه موضوع كله]

“Cahiliye ribası/faizi kaldırıldı, ilk kardırdığımız riba ribamızdır, Abbas bin Abulmuttalib’in faizidir.”[Müslim, Ebu Davud, İbniMace, Darimi]

Bunun manası faiz cahiliye işidir, küfür olan cahiliyenin icraatıdır, büyük haramdır. Daha önce Resulullah’ın amcası Abbas faizle ticaret yapıyordu. Bu nedenle Resulullah “İlk kaldırdığımız riba ribamızdır, Abbas bin Abulmuttalib’in faizidir.”dedi. Çünkü Allah bir şey yasakladığında Resulullah ilk başta kendisi ve akrabaları üzerine uygulardı. Zira Abbas, amcası olduğundan dolayı kendisiyle bir olur, aynı ailedir, bu nedenle “ribamızdır” dedi.

2-Bu hadisi açıklamak istiyorsak daru’l-harpte müslim ile harbî olan savaşçı arasında faiz yoktur, haramdır manası verir. Aynen Allahu Teâlâ’nın şu ayetinde geçtiği gibi:

[فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوۡقَۙ وَلَا جِدَالَ فِى الۡحَجِّؕ]

“Hacda kadınlarla ilişki kurmak yoktur, fısık yoktur ve cedelleşme yoktur.” [Bakara Suresi 197] Bu ayette o hadiste geçtiği gibi [لا] “yoktur” kelimesi kullanıldı. Buna göre o hadiste geçen “yoktur” kelimesi daru’l-harpte Müslüman ile harbî arasında faiz haramdır manasını taşır.

3-Eğer, Ebu Hanife’nin anladığı gibi “daru’l-harpte Müslüman ile harbî arasında faiz söz konusu değildir” şeklinde anlaşılacaksa Ebu Hanife’nin anladığı şekilde uygulamak gerekir. Ebu Hanife’ye göre daru’l-harpte kâfirlerin emniyeti ve yönetimi altındaki harbî savaşçı olanların malları ve canları helaldir. Malları ganimet olduğu için faiz söz konusu değildir. Fakat bu harbiye kazandırmak veya faiz vermek caiz değildir. Bu durumda ganimetin mefhumuna ters düşer. Bu haramdır. Eğer, o harbî ile anlaşma yapılırsa durum değişir. Onu öldüremezsin ve malını ganimet sayamaz ve haksızca onu alamazsın.

4-Buna göre Avrupa’da yaşayan Müslümanlar kâfirlerin emniyeti ve ahdiyle bulunuyorlar. Onlarla savaş hâlinde değiller, mallarını haksızca alamazlar, malları ganimet sayılmaz. Bu nedenle onlarla faiz işlemleri yapamazlar. Ayrıca, faiz alanlar onlara kazandırıyorlar.

5-Müslümanlar kendi memleketlerinde birbirleriyle faiz işlemleri yapamazlar. Zira Müslüman Müslümana hiçbir zaman harbî olamaz. Hatta birbirleriyle savaşsalar dahi birbirlerine harbî veya savaşçı olamaz. Halife Hz. Ali, Haricilerle savaşırken “Onlar bizim kardeşlerimizdir, bize karşı baği/isyankâr oldular.” diyerek onları boyun eğdirmeye çalışıyordu. Onların mallarına dokumuyordu. Onlardan biri boyun eğip itaate gelirse onu affediyordu. Çünkü İslâm’da bağilerin hükmü budur.   

[يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَذَرُوۡا مَا بَقِىَ مِنَ الرِّبٰٓوا اِنۡ كُنۡتُمۡ مُّؤۡمِنِيۡنَ‏ فَاِنۡ لَّمۡ تَفۡعَلُوۡا فَاۡذَنُوۡا بِحَرۡبٍ مِّنَ اللّٰهِ وَرَسُوۡلِهٖ‌ۚ وَاِنۡ تُبۡتُمۡ فَلَـكُمۡ رُءُوۡسُ اَمۡوَالِكُمۡ‌ۚ لَا تَظۡلِمُوۡنَ وَلَا تُظۡلَمُوۡنَ‏]

“Ey iman edenler! Eğer gerçekten mümin iseniz, Allah’tan korkun ve faizden geri kalanı bırakın. Eğer böyle yapmazsanız size karşı Allah’ın ve Resulü’nün başlatacakları savaşı bekleyin. Eğer tövbe ederseniz yalnız anaparanız sizindir. Ne zalim olursunuz ne de mazlum olursunuz.”[Bakara Suresi 278-279]

Allahu Teâlâ bu ayetlerde müminlere sesleniyor; önce kendisinden korkmalarını emrediyor, ondan sonra onları bir kötülükten nehyediyor. Çünkü insan Allah’tan korkmazsa dinlemez. Bu nedenle, insanlarda Allah korkusunu her şeyden önce yerleştirmek gerekir. Eğer Allah’ın korkusu olan takva bir insanda yerleşmezse veya bulunmazsa onu kötülükten caydırmak için başka korku gerekir. O ise, devletin korkusudur, devletin cezasından korkmasıdır. Bundan dolayı kötülükleri kaldırmak için İslâm Hilâfet Devleti’nin var olması gerekir. Çünkü herkes mümin olmayacağı gibi ve her Müslüman da takvalı olmayacaktır. Bu sebeple Allahu Teâlâ, kendisinin yarattığı kullarının ahvalini ve içlerini bilmektedir. İşte, müminleri faizden nehyederken onları güzel dille çağırdı: “Ey iman edenler!” dedi. İmanlarını tahrik ederek kendilerinin mümin olduklarını da hatırlatarak onlara seslendi. Bundan sonra takvayı veya kendisinden korkmalarını istedi. Ondan sonra faizi terk etmelerini emretti. Yine de imanlarını tahrik ederek şöyle dedi: “Eğer gerçekten mümin iseniz, Allah’tan korkun ve faizden geri kalanı bırakın.” İman ve takvayı tahrik etmek işe yaramayınca ağır tehdit geliyor: Allahu Teâlâ ondan sonraki ayette hiç iman ve takvadan söz etmeden şöyle diyor: “Eğer faizden ne varsa ve faizin en azını terk etmezseniz Allah ve Resulü tarafından size karşı bir savaşı bekleyin.”Bunun manası; Allah size bunun cezasının hükmünü indirecek ve O’nun Resulü bir yönetici olarak bu cezayı, faizi yiyip terk etmeyen kimselere uygulayacaktır. İbni Abbas, el-Hasan, İbni Sirin ve Katede gibi birçok âlim “Faizi yiyen kimseler Müslümanların imamı (halifesi) tarafından tövbe ettirilir, tövbe etmezlerse kelleleri vurulur.” dediler. Zira Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in buyurduğu gibi; faiz, sihirbazlık, haksızca nefsi öldürmek, mürtet/dini terk etmek ve savaştan kaçmak birer büyük günahtır ve cezaları ölümdür. Nitekim Allah ve Resulü faiz işiyle uğraşanlara savaşı ilan ettiler. Bunun manası, bu işten vazgeçmeyenlerin cezası ölümdür. Buna göre; faizi yiyenler faizden vazgeçmek için tövbe ettirilir, tövbe etmezlerse kelleleri vurulur. Çünkü Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:

[وَاِنۡ تُبۡتُمۡ فَلَـكُمۡ رُءُوۡسُ اَمۡوَالِكُمۡ‌ۚ لَا تَظۡلِمُوۡنَ وَلَا تُظۡلَمُوۡنَ]

“Eğer tövbe ederseniz yalnız anaparanızı alın, faizi yiyerek ne zalim olursunuz ne de faizi yedirerek mazlum olursunuz, tamamen bundan vazgeçeceksiniz.” İnsan faizi yemekten veya yedirmekten vazgeçip tövbe edince yediği faizi kendisine yedirene iade eder. Sadece anaparasını alır. Allah’tan mağfiret dileyerek ona tövbesini ilan eder.

Bu ayet nazil oluncaya kadar faiz yemek ve yedirmek haram değildi, sadece onu kat kat yemek haram idi. Bu ayet nazil olunca ve Resullullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Veda Hutbesi’nde geçen hadisi söyledikten sonra az da olsa faizi yemek veya yedirmek hiçbir kimseye caiz değildir, büyük haramlardandır. İslâm Devleti’nde bunun cezası ölümdür. Böylece, ağır cezayla takvalı olmayan insanlar işledikleri bu büyük günahtan caydırılır. Resullullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem faizi en büyük çirkin haramlardan biri olarak saymıştır.[Buhari, Müslim ve Nesai]Faizin en küçüğünü veya en azını annesiyle zina yapmış gibi göstermiştir. [İbn-i Mace,Mustedrak,İbniHanbel] Nitekim faizi yiyen, yediren, vekilleri, şahitleri ve kâtipleri Allah tarafından lanetlenmişlerdir. [Müslim, Ebu Davud, Tirmizi]

Zira bir şeyin aynısı, varlığı için haram kılınmışsa bununla her tür muamele ve işlemde haram olur. İçki yasaklanınca onunla ilgili her tür muamele haram kılınmıştır. İçilmesi, satılması, yapılması, taşınması vs. hepsi haram kılınmıştır. Faizin kendisi haram kılındığı için onunla ilgili her tür işlem de haram olur.

Asrımızda bazıları faizi zaruretten dolayı mubah kılarlar. Bunlar yanılmaktadırlar. Çünkü iztırar veya zaruret özel bir hükümdür. İnsan ölmek üzereyken hiç helal yemek bulamazsa hayatını sürdürmek için haram şeyden yer. Bakara Suresi 173. ayette, En’am Suresi 145. ayette ve Maide Suresi 3. Ayetinde [فَمَنِ اضۡطُرَّ] “kim iztırar ederse” ifadesi geçmiştir. Bunun manası; kim çaresiz olup zor durumda kalırsa hayatını sürdürmek için haramdan başka bir şey bulamazsa bundan az bir şey yer veya içer. [غَيۡرَ بَاغٍ وَّلَا عَادٍ فَلَاۤ اِثۡمَ عَلَيۡهِ] “Zulüm yapmadığı ve haddi aşmadığı hâlde üzerine günah yoktur.” Bu durumda fazla yemek veya içmek haramdır. Bu üç ayet bunu belirtmiştir.

Dilde, aynı kökten gelmesine rağmen iztırar ile zaruretin şer’î mefhumları farklıdır. Ayette belirlenen iztırar zor duruma düşmek ve başka çare bulmamaktır. İnsanı ölüme götürebilir. Zaruret ise zaruri veya gerekli ihtiyaç demektir. İnsan bu zaruri ihtiyacı temin etmezse ölmez. İşte; Şeriat, iztırar ile zaruret arasında fark kılıp bunlara birer ayrı şer’î manaları kazandırdı. Eğer, bu iki terime aynı mana kazandırmak isteniyorsa yine de ayetlerde açıklandığı gibi zor duruma düşmek ve başka çare bulmamak manası taşır. Şeriat, zekâta, namaza, oruca ve cihada nasıl şer’î manalar kazandırdı ise zarurete de şer’î mana kazandırdı. Faiz buna hiç intibak etmez ve uymaz. Zira böyle bir durum yoktur. Faiz, borçlanmakla ilgilidir. Normal olarak, insan hayatını sürdürmek için az haram yemek için borçlanmaz. Çölde veya karla kaplanmış yerde şaşırırsa ve hiç helal yemek bulamazsa haram yemek bulduğu an ondan az bir miktar yiyebilir. Ormanda olursa helal yemek bulabilir, denizde de bulabilir. Şehirlerde ve köylerde yaşayan insanlarda helal yemek bulabilirler. O zaman, iztırar hükmü uygulanmaz. Ev almak, araba almak, dükkân açmak ve buna benzer konularda iztırar hiç yoktur. İnsan ev sahibi olmazsa ölmez kirada oturabilir, araba almasına hiç lüzum yoktur, genel araçlara binebilir, dükkân açmazsa ölmez, herhangi bir iş arayıp bulabilir. Buna göre, zaruret dil manasında alınmaz. Şer’î manası olan zaruret ve iztırar alınır. Allahu Teâlâ, zarurete şer’î mana verdi.

İnsan faizsiz taksitle araba, ev, buzdolabı vs. alabilir, karşı tarafla, satıcıyla faize göre hesaplanacak bir anlaşma yapılmaz, biraz yüksek fiyat üzerine taksitli anlaşma yapabilir. Fakat müşteri taksitleri ödemede gecikirse satıcı faiz ekleyemez ve böyle şart koşamaz. Koşarsa anlaşma batıldır.   

Bazıları “Maslahat veya menfaat için faizi yemek caizdir.” derler. Bu hiç doğru değildir, batıl bir sözdür. Menfaat veya maslahat şeriatın helal kıldığı şeydir. Haramda ise hiç maslahat veya menfaat yoktur. Yoksa şeriat neden haram kılsın? Öyle olmasa baştan helal kılınabilirdi. Şeriat yasaklıyor, sonra biri gelip maslahat için helaldir diyor, bu doğru değildir. Bu tip insanlar Allah ve Resulü’nden daha mı bilgilidir? Nitekim “Allah ve Resulü’nün haram kıldıklarını haram kılmayanlarla savaşın!” diye Allah’ın emri gelmiştir.[TevbeSuresi 29 ayetine bakınız.] Ayrıca, şeriat bir şeyi haram kıldığında zararlı olduğu için haram kılmaz. Bir şeyi helal kılınca da maslahat veya menfaat için helal kılmaz.

[وَذَرُوۡا مَا بَقِىَ مِنَ الرِّبٰٓوا] “Riba/faizden ne varsa az olsa da ondan vazgeçin!” dedi. Âl-iİmran Suresi 130. Ayette: [لَا تَاۡكُلُوا الرِّبٰٓوا اَضۡعَافًا مُّضٰعَفَةً] “Faizi kat kat yemeyin!” buyurmuştur. Ama bu ayette faizden ne varsa onu bırakın buyurmuştur. Bu nesih eden ayet olur. “Kat kat faizi yemeyin!” emrini içeren ayet mensuhtur. Nitekim faizden ne kalmışsa ve ne varsa onu terk edin emrini içeren ayet ise Kur’an’da nazil olan son ayet idi. Nesh eden (nasih) ayetin manası ise; daha önce nazil olan ayetin hükmünü kaldırandır. Mensuh olan ayetin manası ise; sonra inen ayet tarafından hükmü kaldırılmış olan ayettir.

Faizle ilgili ayetler içkiyle ilgili ayetler gibidir:

[يَسۡـــَٔلُوۡنَكَ عَنِ الۡخَمۡرِ وَالۡمَيۡسِرِ‌ؕ قُلۡ فِيۡهِمَآ اِثۡمٌ کَبِيۡرٌ وَّمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَاِثۡمُهُمَآ اَکۡبَرُ مِنۡ نَّفۡعِهِمَا]

“İçki ve kumar hakkında sana soruyorlar. Deki: Onlarda menfaat vardır, fakat günahları faydalarından daha büyüktür.”[Bakara Suresi 219] Ondan sonra şu ayet indirildi:

[يٰۤاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡۤا اِنَّمَا الۡخَمۡرُ وَالۡمَيۡسِرُ وَالۡاَنۡصَابُ وَالۡاَزۡلَامُ رِجۡسٌ مِّنۡ عَمَلِ الشَّيۡطٰنِ فَاجۡتَنِبُوۡهُ لَعَلَّكُمۡ تُفۡلِحُوۡنَ‏]

“Ey iman edenler! Şüphesiz ki içki, kumar, put/heykeller, fala bakmak şeytanın işidir, iğrenç şeylerdir, bunlardan kaçının. Umulur ki felaha kavuşursunuz (cenneti kazanırsınız).”[Maide Suresi 90]

Bu ayet daha önceki ayetten daha kesin cevap verdi, ölçü fayda ve zarar değildir. Allah fayda ve zararı için helal ve haram kılmaz. İnsanlar her tür şeyden faydalanabilirler. Aksi takdirde kapitalizm gibi olur. O zaman helal ve haramla ilgili ayetlerin inmesine ve hadis-i şerifin söylenmesine hiç gerek yoktur. Tamamen kapitalizm gibi olup şöyle batıl kural ortaya atılırdı: “Ey insanlar her faydalı veya her maslahatlı şey size serbesttir, helaldir, her zararlı veya ondan menfaat sağlamadığınız şey yasaktır, haramdır.” derdi ve İslâm bu ifadeyle yetinir, haramı ve helali detaylıca binlerce ayet ve hadislerle bildirmesine hiç gerek kalmazdı. Oysa mesele Allah’a kulluk etmektir, Allah insanlara dünyevi faydalı şeyler yasaklar ve dünyevi zarar ile imtihan eder ki kim kendisine itaat edecek kim isyan edecektir. İşte içki, kumar, faiz, domuz ticareti vs. dünyevi menfaat sağlar, fakat Allah bunları haram kıldı ki kimin kendi nehyine uyup uymayacağını ortaya çıkaracak ve buna göre ödül verecektir.

Müşrik Araplar faiz yasaklanınca faiz alışveriş gibidir niye haram kılınıyor dediler? Allahu Teâlâ faydalı veya zararlı olduğu yönünde hiç cevap vermedi. O’nun tek cevabı hiç sebep göstermeden şöyledir: “Allah faizi haram kıldı ve alışverişi helal kıldı.”

Daha önceki ayette açıkladığımız gibi daru’l harbte caizdir diyenler, Ebu Hanife’nin mezhebine dayandırıyorlarsa o ancak gerçek savaşta ise savaşçı kimsenin malı faiz olduğu için değil ganimet olduğu için alınır. Orada, faiz söz konusu değildir, Ebu Hanife onu faiz olarak saymadı. O fiilen bir savaşçı olduğu için onun malını bir ganimet olarak saymıştır. Bu harbî/savaşçı ile anlaşma olursa artık fiilen harbî olmaktan çıkmış olur. Onun malı ganimet sayılmaz onu öldürmek de caiz değildir. Onu öldüren kimse Müslüman olsa bile cezalandırılır. “Bu asırda daru’l-İslâm bulunmadığı için faiz helal” demek tamamen yanlıştır. Misal olarak; Avrupa’da yaşayan Müslümanlar Avrupalılarla bir harp hâlinde değiller. Hepsi Avrupa’da emniyet içerisinde yaşamayı kabul ettiler. Onlara savaş ilan etmediler, dolayısıyla hiçbir Avrupalıyı öldüremezler. Bu nedenle, onların mallarını ganimet olarak sayamazlar, onlardan faiz yemezler ve onlara yedirmezler. Şu var ki İmam Ebu Yusuf İmam Ebu Hanife’nin görüşünü kabul etmedi. Her zaman ve her mekânda faiz haramdır, dedi. Şafii, Malik ve İbni Hanbel gibi diğer imamlar, cumhuru ulema da faiz her zaman ve her mekânda haram, dediler.

[وَإِن كَانَ ذُو عُسْرَةٍ فَنَظِرَةٌ إِلَى مَيْسَرَةٍ وَأَن تَصَدَّقُواْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ]

“Eğer (borçlu) darda ise eli genişleyinceye kadar ona mühlet verin. Sadaka olarak bağışlamanız, bilirseniz sizin için daha hayırlıdır.” [Bakara Suresi 280]

Borçlu kimse zor durumda olursa onun borcuna faiz eklenmez, kolaylığa bırakılır, borcu ödeme imkânına sahip oluncaya kadar ona mühlet verilir hükmü açıklanmaktadır. Hiç borcunu ödeyemez hâle gelirse pek sıkıntılı olursa ona helal etmek daha hayırlı olup sadakadan sayılır. Allahu Teâlâ bu ayette “Eğer borcunu ödeyemeyen kimseye helal ederseniz size sadaka sayılacaktır, inanıyorsanız.” diyerek böyle davranılmasını kastetmiştir. Borcu, zor duruma düşen borçlu kimseye helal ederseniz alacağınız para sizin için sadaka sayılır. Bunun sevabı sadakanın sevabıdır. Bu da Müslüman için para almaktan daha hayırlıdır. Allah indinde sevabı artar, ebedi ve kesilmeyen nimetlere sahip olan cennete girmek üzere kendisi için bu sadaka bir adım sayılır. Allahu Teâlâ bütün bu ahkâmı açıkladıktan sonra müminlere kıyamet gününü hesap gününü hatırlatıp bunlardan sakındırıyor. Şöyle buyurdu:

وَاتَّقُواْ يَوْمًا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى اللّهِ ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ

“Allah’a döndürüleceğiniz ve zulme uğratılmadan herkese kazandığı şeyin ödeneceği günden korunun.” (Bakara 281)

Esad Mansur