-146-

İnsanların değişik ümmetlere bölünmesi:

Ümmetin manası nedir?

Nasıl insanlar değişik ümmetlere bölündüler?

İslam ümmeti bölündü mü?

Onu birleştiren unsurlar nelerdir?

كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللَّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ وَأَنزَلَ مَعَهُمْ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلَّا الَّذِينَ أُوتُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمْ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ فَهَدَى اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ مِنْ الْحَقِّ بِإِذْنِهِ وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

“İnsanlar tek bir ümmet idiler, bunun akabinde; Allah peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndermiştir. İnsanlar kendi aralarında O’nun hakkında çıkartılanlarla ilgili hakla hükmetmek için onlara (peygamberlerle) beraber Kitabı indirdik. O’nun hakkında ihtilafa düşenler ancak kendilerine beyyineler geldikten sonra birbirlerine haksızlık yaparak ihtilafa düştüler. Allah kendi izniyle müminleri, insanların O’nun hakkında ihtilafa düştükleri hususta hakka hidayete erdirdi. Oysa Allah istediği kimseleri doğru yola hidayete erdirir.”(Bakara 213)

İnsanlar hakkı ve doğruyu bilmemek ve idrak etmemek hususunda eşit idiler, tek bir toplum gibi. Bir peygamber ile diğer peygamber arasındaki müddete Fetret adı verilir. Bu dönemlerde yaşayanlara Fetret Ehli denir. Bu müddetle bir peygamberin mesajı kayba uğrar. Zaman uzadıkça o insanlar mesajı değiştirirler ve tahrif ederler veyahut kaybettirirler. Misal olarak Hz. İsa Aleyhisselam‘ın mesajı tahrife uğradı, onun gerçek ve aslı kayboldu. Bu dönemde insanlar haktan ve doğru dinden uzaklaştılar. Hıristiyanlar ve Yahudiler tahrif edilen İncil ve Tevrat’a tabi idiler, Müşrik Araplar tahrif edilen Hz. İbrahim ve İsmail Aleyhisselam’ın dinlerine tabi idiler. Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem gönderilince hak belli oldu, kendisiyle indirilen kitap hakkında Yahudiler ve Hıristiyanlar ihtilafa düştüler.

Tefsirini yaptığımız ayette insanlar tek bir Ümmet idi, ondan sonra Peygamberler gönderildi. Bu Ayetten belli bir zaman insanların bu durumda oldukları anlaşılmaktadır. Âdem as döneminde tek bir ümmet idiler. Ondan insanlar çoğaldıkça nebi, peygamber geliyordu. Bir nebi gelince insanlar ihtilafa düşüyorlar, bir kısmı inanıyor bir kısmı inkâr ediyordu.

 Yine de; bir Peygamberin mesajının kaybolmasından sonra uzun zaman geçince, bu durum söz konusu olur. Yukarıdaki izaha göre Hz. İsa Aleyhisselam ile Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem‘in arasındaki müddet gibidir. Ayette böyle mana vardır.

Peygamberlerle beraber kitap gönderiliyordu, insanlar bu kitap hakkında ihtilafa düşüyorlardı, oysa Allah’ın kitabı insanlar arasında çıkan ihtilaflar ve çekişmeler hakkında hükmetmemek için iniyordu.

Fakat bu kitap peygamberin kendisine direk indirilmiş olursa, şeri manada bu peygamber hem resul hem nebi olur. eğer kendisine direk indirilmemişse başka resulün kitabını tebliğ ediyorsa sadece nebi sayılır. Misal olarak, Musa a.s Tevrat kendisine direk indirildi, hem Resul hem de nebi olur. Kardeşi Harun a.s kendisine kitap indirilmedi, Tevrat’ı tebliğ etmekle emredildi, böylece Harun nebi olur, resul değildir.  

Peygamberler, hem müjdeleyici hem de uyarıcıdırlar Müminleri cennetle müjdelerler ve imana girmeyip kâfir olanları cehennemle uyarırlar. Aynı anda; Allah’ın indirdiği kitabı uygulamaya çağırırlar. Bu kitap; insanların sorunlarını çözer ve ihtilaf ettikleri konular hakkında çözümler getirir. Zira Allah yarattığı insanları nizamsız bırakmak istemez. Hem kendilerini imtihan etmek hem de dünyada kendi nizamıyla mutlu olmalarını sağlamak için kitabını indirir. İnsanlar bir nizam koyarlarsa eksik, çelişkili ve geçici olur. Koyanların çıkarlarına ve arzularına göre olur. Kapitalist, sosyalist ve komünist nizamlar bu türdendir. Kapitalist sistem sermaye sahiplerinin sistemidir, çıkarlarına göre kanun çıkarıp diğer insanları eziyorlar, her ahlaksızlığı yayıyorlar, insanlıktan yoksun, ruhaniyeti bir kenara attı. Bu nedenle insanlar mutsuz oldular, zulüm çok yayıldı ve insanların çoğunu fakir yaptı. Sosyalist ve komünizmde onun gibidir. Bu nedenle hayat ve devlet sistemi sırf Allahtan gelmelidir. Zaten insan buna muhtaçtır. Bu nedenle insanı mutlu eden ve her sorunu doğru şekilde çözen Allah’ın dinini ve şeriatını tebliğ edecek nebilerin gelmesine insanlar muhtaç oldular. Akıl bunu gerektirir.  Bu ayet Allah’ın indirdiği kitapları uygulamak üzere indirildi, sırf Allah’ın kitabını okumak ve öğrenmek değildir. Bundan dolayı Allah şöyle buyurdu:

اِنَّاۤ اَنۡزَلۡنَا التَّوۡرٰٮةَ فِيۡهَا هُدًى وَّنُوۡرٌ‌ ۚ يَحۡكُمُ بِهَا النَّبِيُّوۡنَ الَّذِيۡنَ اَسۡلَمُوۡا لِلَّذِيۡنَ هَادُوۡا وَالرَّبَّانِيُّوۡنَ وَالۡاَحۡبَارُ بِمَا اسۡتُحۡفِظُوۡا مِنۡ كِتٰبِ اللّٰهِ وَكَانُوۡا عَلَيۡهِ شُهَدَآءَ‌‌ ۚ فَلَا تَخۡشَوُا النَّاسَ وَاخۡشَوۡنِ وَلَا تَشۡتَرُوۡا بِاٰيٰتِىۡ ثَمَنًا قَلِيۡلًا‌ ؕ وَمَنۡ لَّمۡ يَحۡكُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡكٰفِرُوۡنَ

“ Muhakkak ki, biz Tevrat’ı içinde hidayet ve nur olarak indirdik. Müslüman (Allaha teslim olmuş) olan nebiler Yahudiler arasında hükmederler. Yine de Allah’ın kitabını korumakla mükellef olmaları itibarıyla rabbani âlimler ve fakihler de hükmederler. Bunlar onun üzerine şahit oldular. Öyleyse insanlardan korkmayın, sadece benden korkun. Ayetlerimi (uygulamamak veya saklamak veyahut tahrif etmekle) az bir fiyatla satmayın. Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse kâfirlerin ta kendileridir” (Maide 44)

Şöyle de buyurdu:

 وَلۡيَحۡكُمۡ اَهۡلُ الۡاِنۡجِيۡلِ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فِيۡهِ‌ؕ وَمَنۡ لَّمۡ يَحۡكُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡفٰسِقُوۡنَ‏  

“İncil ehli, sahipleri, içinde indirdikleriyle hükmetsinler. Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse fasıkların ta kendileridir” (Maide 47)

Ondan sonra Allah Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’e hitap ederek şöyle buyurdu:

وَاَنۡزَلۡنَاۤ اِلَيۡكَ الۡكِتٰبَ بِالۡحَـقِّ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيۡنَ يَدَيۡهِ مِنَ الۡكِتٰبِ وَمُهَيۡمِنًا عَلَيۡهِ‌ فَاحۡكُمۡ بَيۡنَهُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعۡ اَهۡوَآءَهُمۡ عَمَّا جَآءَكَ مِنَ الۡحَـقِّ‌ؕ لِكُلٍّ جَعَلۡنَا مِنۡكُمۡ شِرۡعَةً وَّمِنۡهَاجًا ‌ؕ وَلَوۡ شَآءَ اللّٰهُ لَجَـعَلَـكُمۡ اُمَّةً وَّاحِدَةً وَّلٰـكِنۡ لِّيَبۡلُوَكُمۡ فِىۡ مَاۤ اٰتٰٮكُمۡ فَاسۡتَبِقُوا الۡخَـيۡـرٰتِ‌ؕ اِلَى اللّٰهِ مَرۡجِعُكُمۡ جَمِيۡعًا فَيُنَبِّئُكُمۡ بِمَا كُنۡتُمۡ فِيۡهِ تَخۡتَلِفُوۡنَۙ‏

“ Sana Kitabı(Kuran’ı) hakla indirdik. Hem eski kitapları tasdik eder hem de o kitaplara egemen olur (eski kitapları nesheder). Bu nedenle onlar arasında Allah’ın indirdikleriyle hükmet, hakkı bırakıp onların heva ve heveslerine hiç uyma. Her biriniz (her peygamberin) bir şeriat ve bir minhaç (metot) belirledik. Allah isteseydi hepinizi tek ümmet yapardı. Fakat sizi verdikleriyle (indirdiği şeriatı ve metoduyla) denemek  (kim uyar kim uymaz diye ortaya çıkarıp sizi muhasebe etmek) istiyor. Öyleyse hayırlı işleri yapmada (Allah’ın dinini uygulamada) yarışın. Hepiniz Allaha döneceksiniz, hakkında ihtilaf edip çekiştiğiniz meseleleri bildirecektir” (Maide 48)

Bu şekilde her nebinin bir ümmeti vardı, ancak aynı kitap olursa nebiler ne kadar çoğalırsa da tek bir ümmet olurlar. İsrail oğulları gibidir. İslam ümmeti ise Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e ve getirdiğine inananların toplamıdır. Aynı akide ve aynı şeriata inanan insanlar tek bir ümmet olurlar. Bu şeri manadır. Yukarıdaki ümmet kelimesi bu manada geçti.

Dilde ümmet bir grup insanlar veya bir miktarda eşyalardır. Allah-u Teala iman edenleri kendi ipine sarılmalarına, birleşmeye ve hiç bir şekilde bölünmemeye çağırdıktan sonra şöyle buyurdu:

وَلۡتَكُنۡ مِّنۡكُمۡ اُمَّةٌ يَّدۡعُوۡنَ اِلَى الۡخَيۡرِ وَيَاۡمُرُوۡنَ بِالۡمَعۡرُوۡفِ وَيَنۡهَوۡنَ عَنِ الۡمُنۡكَرِ‌ؕ وَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡمُفۡلِحُوۡنَ‏

“ Hayra (İslam’a) davet eden, marufu emreden ve münkeri nehyeden sizden bir grup bulunsun. Felaha kavuşanlar bunlardır’’. (Al-i İmran104)

Siz tek bir ümmetsiniz, aynı akideye ve aynı şeriata inanıyorsunuz, bu ümmeti büyütmek, kalkındırmak, birliğini korumak, sapmasını ve bölünmesini engellemek için sizden böyle en az bir grup ortaya çıksın. Bunlar akideye sarılmaya ve şeriatı uygulamaya çağırırlar. Bu şekilde İslam’ı hâkim kılarlar, devletini tesis edereler ve korurlar. Şeriat Ondan sonraki ayette, (Al-i İmran 105. Ayette) Yahudiler ve Hıristiyanların bölündükleri gibi bölünmeyin emrini verdi. Onlar akidede ihtilafa düşen gruplar olup birbirlerini kâfir ilan ettiler. Onlar için bükük azap hazırlandı.

Burada, Bakara 213. Ayette:

  وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلَّا الَّذِينَ أُوتُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمْ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ

“O’nun (Kitap) hakkında ihtilafa düşenler ancak kendilerine beyineler geldikten sonra birbirlerine haksızlık yaparak ihtilafa düştüler”.

 Kendilerine kitap gönderilen insanlar bunun hakkında ihtilafa düştüler, çünkü bir birlerini kıskandılar ve çekemediler, böylece birbirlerine haksızca saldırdılar ve İslam gelinceye kadar ihtilafta devam ettiler. Tek bir ümmet idiler, sonra bölündüler.

Allah-u Teala, Kur’an’ı Kerim’de birkaç ayette Yahudiler ve Hıristiyanların kendilerine kitap geldikten sonra ihtilafa düştüklerini, bölündüklerini ve aralarında buğuz ve düşmanlığın yayıldığını bildiriyor. Bundan dolayı ayette geçen ihtilafa düşenler ifadesinden kastedilenin Yahudiler ve Hıristiyanlar olduğu açığa çıkar.

İslam’a gelince; onların ihtilaf ettikleri ve çekiştikleri fark edildi. Allah Müminleri kendi izniyle hakka hidayete erdirdi. Peygamber Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem‘le beraber bütün ihtilafları açıklayan kitabı gönderdi, Kur’an’a ve onun açıklaması olan Sünnete inanıp tabi olanlar hakka ulaşmış olur, doğru yol budur. Fıkıhta ve içtihatta ihtilaf olabilir, değişik fıkhı mezhepler olabilir. Allah ve Resulü buna müsaade etti. Akideyi ve Şeriatı açıklamak, kitaptan ve sünnetten yeni sorunlara çözüm getirmek üzere takvalı âlimlerin ve müçtehitlerin var olmasını farz kıldı, onları çok övdü.

Hidayeti isteyen kimseleri Allahu Teala oraya ulaştırır. Nitekim hidayet insanın elindedir. Bu insanda bir özelliktir. İnsan hidayette de olabilir, delalette de olabilir. İnsan muhayyerdir, iradeye sahiptir, isterse Mümin olur, isterse kâfir olur. İnsanlar bu iradeye sahip olunca imtihana girerler. Bu iradeye sahip olmasaydı o zaman cennet ve cehennem gerekmezdi. Allah-u Teala şu ayette açıkça bunu belirtmiştir:

وَقُلِ الۡحَـقُّ مِنۡ رَّبِّكُمۡ‌ فَمَنۡ شَآءَ فَلۡيُؤۡمِنۡ وَّمَنۡ شَآءَ فَلۡيَكۡفُرۡ ‌ۙاِنَّاۤ اَعۡتَدۡنَا لِلظّٰلِمِيۡنَ نَارًا ۙ اَحَاطَ بِهِمۡ سُرَادِقُهَا‌ؕ 

“ Deki rabbinizden hak geldi, isteyen iman etsin ve isteyen kâfir olsun çepe çevre kuşatan cehennemi zalimlere hazırladık”. (Kehf 29)

Bu nedenle, insan hidayet ve delalet hususunda tamamen serbesttir. Allah’ın izni; yani her şey Allah’ın hükmü altında ve mülkü içinde olur, ona rağmen hiçbir şey gerçekleşmez. Kendi iradesiyle insana hidayet ve sapıklık özellikleri verildi. Ancak, Allah-u Teala, hidayeti isteyenleri hakka ve doğruya götürür, buna ulaşmak için muvaffak kılar, ona yardım eder ve bütün imkânları, vesileleri sağlar. Bu nedenle birçok ayette “istediğini hidayete erdirir, istediğini dalalete” düşürür diye geçti. Bunun manası; hidayeti isteyen kimseyi hidayete erdirir, dalaleti isteyeni bırakır, ona yardım etmez. Şeytan ona musallat olur ve bu şekilde dalalete düşürmüş olur.

Herhangi bir insan gerçeği ve hidayeti öğrenmek maksadıyla sadık niyetle çalışırsa önünde yolların açıldığı görülür ve buna imkânlar sağlanır.

Bu ayette, Allah-u Teala Yahudilerin ve Hıristiyanların düştükleri durumu bildirirken onların durumuna düşmemek için bizi uyarıyor, müminlerin yolunu izlememizi istiyor. İndirdiği kitapla hükmettiğimiz zaman hakka ve doğru yola ulaşmış oluruz.

Bu ayette, Allah’ın indirdikleriyle hükmetmenin farz olması açığa çıkar. Daha önce kendilerine kitap gelenler birbirlerine düştüler ve saldırdılar. Ancak, Müslümanlar Kur’an sayesinde gerçeği öğrendiler ve Allah’ın indirdikleriyle hükmettiler. Dünyanın en büyük devletine sahip oldular. 13 asır Müslümanların devleti olan Hilafet devleti devam etti. Kâfirler İslam ümmetini dağıtıp bölmek ve sömürmek için Hilafeti yıkmaya çalıştılar ve 1924 te İstanbul’da yıkabildiler. Tekrar ümmeti birleştirmek için bu devletin kurulması elzemdir, en büyük farzdır. Bundan açıkça anlaşılıyor ki ümmetin birleşmesi için onun devleti gerekir. Ayette her ümmet için bir şeriat ve bir minhaç (metot) belirledik manası burada tecelli eder. Devlet İslam’ı uygulamak için bir metottur. Bu devlet insanlara şeriatı uygular, akideyi korur, bu akideye dokunanlara veya mürtetlere ağır ceza verir, İslam’ı cihatla dünyaya götürüp yayar. Ümmetin birliğini korur. Tekfircilere ve milliyetçilere ağır ceza verir. Zira bu ümmet tektir, Allah onun tekliği ve birliğini övdü.

اِنَّ هٰذِهٖۤ اُمَّتُكُمۡ اُمَّةً وَّاحِدَةً ‌ۖوَّاَنَا رَبُّكُمۡ فَاعۡبُدُوۡنِ‏

“Şüphesiz ki sizin ümmetiniz tek bir ümmettir ve rabbiniz yalnız benim. O halde yalnız bana kulluk edin” (Enbiya 92)

وَاِنَّ هٰذِهٖۤ اُمَّتُكُمۡ اُمَّةً وَّاحِدَةً وَّاَنَا رَبُّكُمۡ فَاتَّقُوۡنِ‏  

“Şüphesiz ki sizin ümmetiniz tek bir ümmettir ve rabbiniz yalnız benim. O halde yalnız benden korkun (takvalı olun) (Enbiya 52)

Onun övgüsü ümmetin birliğini sağlamayı ve korumaya çalışmayı gerektirir. Burada iltizam delaleti vardır. Bu nedenle İslam ümmetinin birliğini korumak için çalışmak farzdır. İslam memleketleri arasındaki sınırları kaldırmak, gayr-i İslami hükmilerle hükmeden laik, demokratik ve milliyetçi devletleri kaldırıp yerine İslam’la hükmeden tek Hilafet devletinin kurulması en büyük farz oldu. Zira Allaha kulluk etmek ve ondan korku bu şekilde gerçekleşir. Çünkü Allaha kulluk etmek her amelde ve işte olur. Bu günkü gibi İslam devleti olmayınca yönetim, iktisat, ticaret, maliye, ailevi meseleler, insanlar arasında sair ilişkiler, ahlak, ukubat (cezalar) ve hayatın sair hususlarında İslam uygulanmadığından dolayı Allaha tam kulluk edilmiyor ve ondan korkulmuyor. Tersine Allaha kulluk etmeye çalışan ve davet eden müminlere saldırı vardır, onlar her yerde sıkıştırılıyor ve eziyete maruz kalıyorlar.

İşte hak ve doğru yol sadece Allah’ın indirdiği kitaptır, o Kuran’dır. Onun açıklaması ise sünnettir. Akidesi, şeriatı ve metodu Kuran’da ve Sünnette açıklandı. İslam devleti ve ümmeti buna dayalı olur. Devletin anayasasının bütün maddeleri sadece Kuran ve Sünnetten alınır. Bunun uğrunda mücadele gerekli olduğu ve Kuran’ı hâkim kılmak için mücadele edenlerin pek çok eziyet görebileceğinden dolayı bu ayet akabinde hemen Allah bir ayeti indirdi.