-147-

İslam davetinin yüklenmesinin getirdiği ve gerektirdiği hususlar:

Zafer ne zaman gelir?

Zaferi elde etmek niye cennetle ve cenneti elde etmekle bağlandı?

 İnsanların eziyetlerinden çekinenlerin akıbeti nedir?

أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ مَسَّتْهُمْ الْبَأْسَاءُ وَالضَّرَّاءُ وَزُلْزِلُوا حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ مَتَى نَصْرُ اللَّهِ أَلَا إِنَّ نَصْرَ اللَّهِ قَرِيبٌ

 “Yoksa sizden önce gelip geçmiş olanların (Müminlerin) başlarına gelen (Musibetler) misali sizin başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara türlü türlü şiddet, zarar ve musibetler dokundu ve şiddetlice sarsıldılar. Hatta Resul ve onunla beraber bulunan Müminler bile; Allah’ın yardımı ve zaferi ne zaman gelecektir? Diyecek kadar darlığa ve zorluğa düştüler ve sarsıldılar! İşte, bundan sonra, şüphesiz ki; Allah’ın zaferi yakındadır.” (Bakara 214)

Bundan önceki ayette insanların değişik ümmetlere bölünmesi, insanlar arasında Allah’ın indirdikleriyle hükmetmek üzere bir kitapla bir peygamber geldikçe insanların bölünecekleri, bir kısım inanırken bir kısmının tekzip eder konumda olacağını beyan etmiştik. İman edenleri Allah hakka hidayet eder, onlara doğruyu gösterir. Tekzip edenler ise bu müminlere karşı çıkacaklar. İman edenler onlarla çarpışacaklar, onlara doğruyu göstermeye çalışıp Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeye davet ederler. Yalayanlar bunu kabul etmeyecekler, bu şekilde çarpışma şiddetlenir. Müminler zor duruma düşecekler ve zorluk çekecekler. Bu nedenle bunun üzerine Allah müminlere şu manada hitap etti: “yoksa cennete kolay kolay mı gireceksiniz?! Sizden önceki ümmetlerde müminlerin başına gelenler sizin başınıza gelmedikçe, sabretmedikçe, dayanmadıkça ve ölüme kadar sebat göstermedikçe cennete giremeyeceksiniz ve zafer göremeyeceksiniz”. 

Bu ayetin nüzul sebebi sahih bir hadiste şöyle geçti: Habab bin El- ert Resullullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e şöyle dedik: Ey Resulullah! Bizim için yardım talep etmez misin ve bizim için dua etmez misin? Bize şöyle dedi:

” إن من كان قبلكم كان أحدهم يوضع المنشار على مفرق رأسه فيخلص إلى قدميه، لا يصرفه ذلك عن دينه، ويمشط بأمشاط الحديد ما بين لحمه وعظمه، لا يصرفه ذلك عن دينه”

“Sizden önce ki Müminlerin başlarına testere konulur, başından ayaklarına kadar onunla kesilir ve buna rağmen dininden dönmezdi. Yine demirden taraklarla etleri kemiğinden yüzülüyordu ve buna rağmen dininden dönmezdi.” Resullullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle devam etti”:

” والله ليتمن الله هذا الأمر حتى يسير الراكب من صنعاء إلى حضرموت لا يخاف إلا الله والذئب على غنمه، ولكنكم قوم تستعجلون”.

“Allah’a yemin ederim ki; Allah bu dini öyle tamamlayacak ki bir merkebe binen kimse San’a dan Hadramut’a kadar yolculuk yapacak, Allah’tan başka kimseden korkmayacak ve birde koyunları için kurtlardan korkacaktır. Fakat siz acele eden bir kavimsiniz.’’ (Buharı)

Müminler pek çok sıkıştılar ve kâfirler tarafından pek çok eziyet ve işkence gördüler bu nedenle de Resullullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e şikâyet ettiler. Onun kendileri için Allah’tan yardım dilemesini istediler. Bunun üzerine Allah-u Teala, bu ayeti indirdi. Bu ayetle dava uğrunda eziyet ve işkence görmenin normal bir şey olduğunu gösteriyor. Zira eski Müminlerin başına böyle şeyler geldi, hem de daha ağır eziyet ve işkencelerle karşılaştılar. Resulululah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem bu işkencelerin bir kısmını gösterdi; testereyle vücudu parçalamak ve demirden yapılmış taraklarla etleri kemiklerinden yüzülmesi gibi. Resullullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem o hadiseyi Buhari’de geçtiği gibi uzun hadisle anlatıyordu. Müslümanlar bunu duyunca Allah’a hamd ettiler ve daha o kadar işkence bize dokunmadı dediler ve sebatlık gösterdiler. Allah-u Teala, Müminlere sebatlık sağlamak için eski Müminlerin sebatlılıklarından misaller gösteriyor. Resullullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem bu misalleri daha geniş bir şekilde anlatıyordu.

Buna dayanarak, Müslümanlara ve özellikle daveti taşıyanlara bu misalleri göstererek onları hatırlatmak gerekir. Çünkü hatırlatmak Müminlere fayda verir.

Allah Resulüne şunu hatırlattı: Firavun’un Musa a.s’ı sihirbaz olarak itham edip tekzip etmesi, yalanlaması, A’d kavminin Hud a.s’ı, Semut kavminin Salih a.s’i, Nuh kavminin Nuh a.s’i tekzip etmeleri, müminlere eziyet çektirmesi, her kavim kendilerine bir Resul geldikçe muhakkak onu tekzip ederler, onu ya sihirbazlıkla ya da delilikle itham ederler. böyle ithamda bulunmak üzere sanki birbirlerine tavsiye etmişler. Daha doğrusu o insanlar sapkınlık gösterince aynı şeyi söylerler. Ey Muhammed senin kavmin aynı şekilde seni itham edecekler, aynı şeyi yapacaklar, her tür eziyet çektirecekler.   Ondan sonra Resulüne şöyle hitap etti:

وَّذَكِّرۡ فَاِنَّ الذِّكۡرٰى تَنۡفَعُ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ‏

“ Hatırlat, zira hatırlatma müminlere fayda verir” (Zariyet 55)

Resule hitap müminlere de hitaptır. Müminler eski nebilerin kıssalarını, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ve onun arkadaşları olan Sahabelerin sebatlıklarını birbirlerine hatırlatacaklar. Zira Allah şöyle buyrurdu:

وَالۡعَصۡرِۙ‏ اِنَّ الۡاِنۡسَانَ لَفِىۡ خُسۡرٍۙ‏ اِلَّا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا وَعَمِلُوا الصّٰلِحٰتِ وَتَوَاصَوۡا بِالۡحَقِّۙ وَتَوَاصَوۡا بِالصَّبۡرِ‏   

“ Asr’a (zaman veya ikindi vaktine) and olsun, insan hüsrandadır, ancak iman edip salih amel yapanlar (Allah’ın emirlerine uyanlar), hakkı ve sabretmeyi birbirlerine tavsiye edenler (hatırlatanlar) müstesnadır” (Asr 1-3)

Bunun nedeni; kalbinde iman yerleşmiş olanların bu imanını canlandırmak lazımdır. Mümin ne kadar imanlı olursa olsun, bazen onda zaaflık olabilir, gaflete düşebilir, dininde önemli şeyleri unutabilir, dünya meşguliyeti onu etkileyebilir, insanların tesiri altında kalabilir, zorluklar ve eziyetler onu zedeleyebilir. Resullullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in dediği gibi;

” إن هذه القلوب تصدأ كما يصدأ الحديد إذا أصابه الماء” قيل : يا رسول الله وما جلاؤها؟ قال: كثرة ذكر الموت وتلاوة القرآن”

 “Bu Kalpler paslanır, tamamen demire su dokunduğu zaman paslandığı gibidir”. Bunun üzerine denildi ki; ey Resulullah oların cilası nedir? Dedi ki:  ölümü hatırlamak ve Kur’a’nı okumaktır.” (Beyhakı, Kenz-ül Ummal, Hadis: 42130)

Başka rivayette şöyle dedi: ” كثرة ذكر الله”

“Allahı çokça anmaktır”. (İbni Habban)

Mümin ölümü hatırlarsa dünya ve güzelliklerine düşkün olmaz, bu güzellikleri terk edip öleceğini hatırlar ve bu nedenle canıyla ve malıyla fedakarlık göstermeye hazır olur. İnsan Kur’a’nı Kerim’i anlayarak okuyunca; ölüm, ahiret, azap, cennet ve daha büyük güzellikleri, nimetleri ve eski Müminlerin örneklerini hatırlar. Böylece imanını tazeler ve güçlü olur. eziyetlere dayanır, yol ne kadar uzarsa uzasın sabreder, zira Allah için yaşıyor ve onun için ölüyor. Bu şekilde devamlı Allahı hatırlar, fazla ibadet, fazla mücadele ve salih amel yaparak onunla alakayı pekiştirmeye çalışır, onunla ahirette karşılaşmaya hazırlık yapar. İman atmosferi oluşturmak gerekir, mümin bu atmosferde yaşamalıdır.

Öte yandan, Müslümanlar ve özellikle davet adamları cennetin çok pahalı olduğunu bilmeliler, kolay kolay cennete gireceklerini zannetmesinler. Bu Ayet bunu söylüyor. Bu yolda olanlar dinlerine tam sebatlılık ve bağlılık göstererek, ciddi ve samimi şekilde dinlerini muhafaza ederek ve sahabeler gibi bütün güçleriyle bu dinin hâkimiyetini gerçekleştirmek için mücadele etmelidirler. Bunun uğrunda ne kadar eziyet, işkence ve hapis cezası çekseler, hatta idama mahkûm olsalar da tam sebatlılık göstermelidirler. Ancak bundan sonra zafer gelecektir. Ayet bunu tam vuzuha kavuşturdu: “Bundan sonra Allah’ın yardımı ve zaferi yakın olur.” Bu şüphesizdir, kesin olarak gerçekleşecektir. Mesele; yalnız zaman meselesidir, Allah-u Teala’nın kararlaştırdığı zaman beklenir. Çünkü O her şey için bir zaman tayin etmiştir.

Müminlerin başlarına öyle şiddet ve musibetler geldi ki, Resul Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ve Müminler Allah’a ellerini kaldırarak dua etmeye ve yalvarmaya başladılar. Buna binaen, bu asırdaki Müslümanlar ve özellikle daveti taşıyanlar dava uğrunda gördükleri eziyet, azap, işkence, hapis cezası ve benzerleri normal görecekler ve bu olayların zaferi yaklaştıracağını kesin olarak bileceklerdir. Zira Allah’ın sünneti, kanunu budur. Öyleyse; zaferin yaklaştığına size müjdeler olsun! Çünkü bütün dünyada dava adamları ve hatta destekleyenleri eziyet ve işkence görüyor. Yine de doğru yolda ve sahih metot üzerinde yürüdüklerine güvenceleri artacaktır. Öyle olmasaydı işkence ve eziyet görmeyeceklerdi, rahat ve konforlu hayat yaşayacaklardı, tam kâfirlere uyum sağlayanlar gibi olacaklardı.

Bu şekilde zafer cennetle bağlandı. Eğer zafer elde edilecekse mümin cennete giden yolda gitmelidir. Bu yolda gidenler hem cenneti kazanırlar hem zaferi elde ederler, dünyada İslam hâkimiyetini tesis ederler, bunun metodu İslam Hilafet devletini kurmaktır. Bu devlet te insanların cennete girmelerine bir vesile olur. Onlara hidayeti götürür, sapıklıktan kurtarır, haram işlemelerini engeller ve iyilik yapmalarını teşvik eder. Onun gölgesinde yaşayanlar imanı atmosferde yaşar. Bu şekilde huzurlu ve mutlu olurlar. Zira cennete girmek için İslam’a zafer gerçekleştirilmeye çalışılır. İslam’ı hakim kılmaya çalışanların ödülü cennettir. Kendi şahısları için çalışmazlar, makam sahibi, şöhret sahibi ve servet sahibi olmak için çalışmazlar. Sırf Allah’ın rızasını kazanmak isterler. Öyle olmasa amelleri boş olur, akıbetleri kötüdür.

Bunu tam kavramadan, kalplerinde ve zihinlerinde bu tam yerleşmeden bazı kişiler Allaha ve İslam’a davet edelim diyerek yola çıkıyorlar. Eziyet görünce veya yol uzayınca hemen pes ediyorlar, davayı terk ediyorlar.

Allah bunlar hakkında şöyle dedi:

وَمِنَ النَّاسِ مَنۡ يَّقُوۡلُ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ فَاِذَاۤ اُوۡذِىَ فِى اللّٰهِ جَعَلَ فِتۡنَةَ النَّاسِ كَعَذَابِ اللّٰهِؕ وَلَٮِٕنۡ جَآءَ نَـصۡرٌ مِّنۡ رَّبِّكَ لَيَـقُوۡلُنَّ اِنَّا كُنَّا مَعَكُمۡ‌ؕ اَوَلَـيۡسَ اللّٰهُ بِاَعۡلَمَ بِمَا فِىۡ صُدُوۡرِالۡعٰلَمِيۡنَ‏

“ Bazı insanlar Allah’a inandık, iman ettik derler. Allah uğrunda eziyet görünce insanların işkencesi ve eziyetini Allah’ın azabı kadar büyük görüp mücadeleyi terk ederler. Allahtan zafer gelince (samimi müminlere) şöyle derler: sizinle beraber değilmi idik? Peki Allah insanların kalplerindekini  en fazla bilen değil midir?” (Ankebut 10)

Hemen bunun arkasında Allah şöyle buyurdu:

وَلَيَـعۡلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا وَلَيَـعۡلَمَنَّ الۡمُنٰفِقِيۡنَ 

“ Muhakkak ki Allah iman edenleri bilecek (ortaya çıkaracak) ve muhakkak ki münafıkları bilecek (ortaya çıkaracak) (Ankebut 11)

Bazı kişiler de taviz gösterip kâfirlerin aldatma ve tuzaklarına düşüp küfür rejimlerine katılırlar, kendi kendilerini ve diğer Müslümanları kandırmaya çalışarak; biz bu yolda İslam’ı hâkim kılacağız gibi yalan iddialarda bulunurlar, oysa kâfirlere büyük hizmet sunup İslam’ın gelmesini geciktirirler. Her Müslüman memlekette küfür sistemine katılanlar aynı şeyi söylediler, netice de aynıdır. Allah bunları birçok ayette büyük azapla tehdit etti. Zira bunlar küfrü uygularlar, küfrün ve fücurun devamını sağlarlar, münkeri nehyetmedikleri gibi münkere susarlar, hatta ruhsat verirler, sapıkların çoğalmasına ve alenen haram işlenmesine vesile olurlar, İslam için birçok Müslümanı çalışmaktan alıkoyarlar, marufu emretmezler, zira herkese hürriyet verirler, hakkı söylemezler, Allah’ın ayetlerini saklarlar, hatta saptırırlar, bunlar tövbe etmezlerse Allah’ın laneti üzerlerinde kalır. Bu nedenle İsrailoğullarından bu duruma düşenler lanetlendi ve cezalandırıldı, ahirette onlara ağır azap hazırlandı.