Soru:

-Faiz ile ilgili olarak hadiste gecen “altının altınla, gümüşün gümüşle…” kısmından tam olarak ne anlamamız gerekiyor?

-Bugün faiz sadece bankalardan kredi çekerken karşımıza çıkan bir tanım değil. Borçlanırken veya borç verirken gününde ödenmediği takdirde ödenen fazla parada faiz kapsamında mıdır?

Örneğin ödediğimiz faturalarda, bir hizmet almış oluyoruz, karşılığını para ile ödüyoruz. Bugün telekomünikasyon şirketleri faturalı ve faturasız olmak üzere iki farklı seçenek sunuyorlar, faturalı seçenekte gününde ödenmeyen fatura için ceza olarak faiz uygulamaktalar ya da devlet kurumları trafik cezası, elektrik, su faturalarında aynı gecikme faizini uygulamakta. Burada para ile para takası söz konusu mudur?

Yâda borç verirken ve alırken sözleşmede böyle bir faizden bahsetmemek bunu caiz kılar mı? Yine borç verirken, sözleşilen günde borcun ödenmemesi durumunda borç verenin mağduriyeti nasıl giderilebilir? Bu konularda beni aydınlatabilir misiniz?

-Hadiste geçen Altı sınıfta faiz olduğu. Buğday, hurma, arpa, tuz, Altın….

Bunların dışındakiler faiz değil mi?

Örneğin ben birinden 100 adet kâğıt aldım alacaklıya 120 adet olarak ödedim bu fazlalık faiz mi?

Cevap:

30.12.2020’de sayfalarımızda faizle ilgili geniş detaylarla yayınladığımız soru cevap var, ona bakabilirsiniz. Yine de gönderdiğiniz sorulara cevap vermeye çalışayım:

Şimdi, hali hazırda olan 100 normal kâğıt ile 120 normal veya başka çeşit kâğıt arasında mübadele, takas, değiş tokuş olursa faiz sayılmaz. Fakat “sana 100 normal kâğıt borç veriyorum, ileriki tarihte, yarın veya bir ay veya sene sonra karşılığını 120 normal veya başka çeşit kâğıt istiyorum.” dendiğinde bu faiz sayılır. Buna riba-ı nesia denir. Herhangi bir şey bir zamana kadar borç verilirse aynısını almak gerekir, herhangi bir fazlalık ise faiz sayılır.

Fakat şimdi, hali hazırda mallarda mübadele o altı sınıf dışında (altın, gümüş, buğday, arpa, hurma ve tuz) bütün eşyalarda fark olabilir. “Sana şu memleketin kuru incirinden bir kilo veriyorum, hemen buna karşı bana şu memleketin kuru incirinden iki kilo ver.” Dendiğinde bu faiz sayılmaz. Ama “sana bir kilo kuru incir veriyorum, yarına, öbür aya, önümüzdeki seneye bana iki kilo kuru incir vereceksin.” dendiğinde bu, faiz sayılır.

Başka zamana ödemek üzere mallar arasında fark olmamalıdır, yoksa faiz olur. Hali hazırda hemen değiş tokuş olacaksa sadece o altı sınıf: altın, gümüş, buğday, arpa, hurma ve tuz fark olursa faiz olur. Bunların dışında her ne mal olursa olsun faiz söz konusu değildir, fark olabilir, genellikle kalite farkı ve birtakım özelliklerden dolayı insanlar mallarda değiş tokuş yaparlar. Misal, “filan model araba ile filan model araba, filan yerdeki daire filan yerde iki daireye karşı” vs. gibi…

Bu nedenle Bilal RadiyAllahu Anh Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e güzel hurma ikram ettiğinde, Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem[من أين لك هذا] Bu hurmayı nereden aldın?” diye sorunca Bilal RadiyAllahu Anh“Bende iki ölçek kötü hurma vardı, bir ölçek iyi hurmayla aldım!” deyince, Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

[أوه، أوه! عين الربا، عين الربا، لا تفعل، ولكن إذا أردت أن تفعل فبع التمر ببيع آخر ثم   اشتره]

“Eyvah! Eyvah! bu faizin ta kendisidir, bu faizin aynısıdır. Bunu hiç yapma. Eğer yapmak istiyorsanız, hurmayı başka şeyle sat, ondan sonra o (iyi) hurmayı satın al.”[Buhari]

Hurma o altı sınıftan olmasından dolayı böyle bir mübadele faizli olur. Ama bunlar dışındaki mallarda hali hazır mübadele faizli değildir.

Bunun illeti (teşri’in sebebi) yoktur. Bu altı sınıfta sıfat mefhumu yoktur; bunlara kıyas edilmez. Bunlar birer camit isimlerdir. Usûlü fıkıhta sıfat mefhumu olmayınca illetli olmaz, bu nedenle başka sınıflar onlara kıyas edilmez. Bu nedenle isim olarak sınırlandırıldı ve ismin anlaşılır vasfı yoktur, sadece bir sınıfın ismi olarak gösterilmiştir.

Yenilecek deseydi, bu; anlaşılır bir vasıftır, her yenilecek şeyde faiz olacaktı. Fakat sadece buğday, arpa, hurma ve tuzdur. İsimleri ile sayıldı.

Altın ve gümüş denince de her madeni kapsamaz. Madenlerde faiz var deseydi, her maden bunlara dâhil olacaktı. Sadece bu iki sınıf gösterildi.

Fakat nesia faizi, vadeli satışta, belli bir zamana kadar borçlanma olursa her malda ve her sınıfta geçerlidir.

Altın ile altın veya gümüş ile gümüş ne kadar ayar farkı olsa da hali hazırda değiş tokuş olursa fazlalık olmayacaktır. Ancak dediğimizi gibi bir tarafın altını veya gümüşü bir sözleşmeyle başka bir malla satılır ve karşı tarafın altını veya gümüşü başka sözleşmeyle satın alınır. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Bilal RadiyAllahu Anh’a hurma konusunda gösterdiği gibi davranılır.

Türkiye dâhil olmak üzere kapitalist sistemi uygulayan memleketlerde ödemeler gecikirse müşteriye faizi bindirme hakkı veriyorlar. Herhangi bir faturanın ödenmesi gecikirse faizi ekliyorlar. Bu faizdir, haramdır. Zira kapitalist Batı borcunu ödemeyene faiz olarak bir ceza çıkardı. Çünkü fayda zarar meselesi kendilerinde esastır. Bu sistem Türkiye’de uygulanmaya başlandı. Bazı kişiler bunu tazminat olarak telakki ettiler, bu doğru değildir. Nitekim onlar faiz oranına göre hesap yapıp borcunu zamanında ödemeyenden faiz alıyorlar, bu zulümdür.

Faturanın ödenmesinde gecikme olunca faiz konulursa para ile para takası denilmez, normal faizdir, nesia faizidir, başka zamanda ödenecek borca gelen fazlalıktır. Hali hazırda para ile para takası değildir. Bu da hiçbir şekilde caiz değildir. Fatura bir para değildir, üzerine hesabın, borcun değeri yazılıyor. Faturayı ödemede gecikme olursa faiz uygularlarsa haramdır. İnsan faturayı zamanında ödemeye çalışmalıdır. Ancak bu fatura para gibi bir senet olursa para sayılır. O zaman para ile para takası olur, buna riba-i fadl denilir. Altın ile altın veya gümüş ile gümüş gibi olur. İki halde de fazlalık faizdir. 

Alacaklı kimse borcunu zamanında alamadığı zaman borçluya karşı sabrederse sevabı vardır, ahirette mağduriyeti yoktur, bunu düşünmek gerekir.

Fakat borçlu kimse ödeme gücü varken oyalama yaparsa günahkâr olur, borcunu ödemeye zorlanır. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

[مطل الغني ظلم]

“Zenginin (borcunu ödeyebilen kimsenin) oyalaması zulümdür (zalim olur).”[Buhari ve Müslim]

Şöyle de buyurdu:

[لي الواجد يحل عرضه وعقوبته]

“Gücü olan kimse borcunu zamanında ödemezse onu teşhir etmek ve cezalandırmak helal olur.”[Ebu Davud]

Alacaklı sadece anaparasını alır, fazla alırsa faizdir, hiçbir zaman borca ceza veya tazminat mahiyetinde bir şey eklenmez, eklenirse faiz olur.

Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:

[وَاِنۡ تُبۡتُمۡ فَلَـكُمۡ رُءُوۡسُ اَمۡوَالِكُمۡ‌ۚ لَا تَظۡلِمُوۡنَ وَلَا تُظۡلَمُوۡنَ]

“Eğer tövbe ederseniz yalnız anaparanızı alın, (böylece) ne faizi yiyerek zalim olursunuz ne de faizi yedirerek mazlum olursunuz, tamamen bundan vazgeçeceksiniz.”[Bakara Suresi 279]

İslâm Hilâfet Devleti’nde hâkim o kişiyi hapis cezasına çarptırır ve malından zorla alıp alacaklıya verir. Fakat gücü yoksa hapsedilmez, ona karşı sabredilir.

[وَإِن كَانَ ذُو عُسْرَةٍ فَنَظِرَةٌ إِلَى مَيْسَرَةٍ وَأَن تَصَدَّقُواْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ]

“Eğer (borçlu) darda ise eli genişleyinceye kadar ona mühlet verin. Sadaka olarak bağışlamanız, bilirseniz sizin için daha hayırlıdır.” [Bakara Suresi 280]

Esad Mansur