Allah’ın rahmetine kavuşabilenler:

Hicret nedir ve niçin olur?

Ne zaman hicret farz olur ve ne zaman haram olur?

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَةَ اللَّهِ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ

“Şüphesiz ki, iman edip hicret edenler ve Allah’ın uğrunda cihad edenler Allah’ın rahmetini umarlar.  Hâlbuki Allah mağfiret ve rahmet sahibidir.” (Bakara 218)

Önceki ayette kâfirlerin baskısı, fitnesi ve tehdidi altında dininden dönenlerin hüsranda olduklarını beyan ettikten sonra bu ayette imanları üzerinde sebatlılık gösterip fitnelerden ve baskılardan kaçıp hicret edenler ve cihada katılanların Allah’ın rahmetine sığınmış oldukları gösterildi.  Allah bunları affeder ve rahmetine kavuşurlar. Allah onlara dünya da yardım eder ve zafer verir, ahirette onları cennete koyar.  Gerçek müminler böyledir, kâfirlerin propagandasından etkilenmezler, onların baskısı ve tehditlerinden korkmazlar ve onlara boyun bükmezler.  Tersine, bütün açıklıkla ve güçlülükle kâfirlerin fikirlerine saldırırlar.  Tıpkı Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ve sahabelerinin yaptıkları gibi.

Bu ayette hicretle ilgili işaret delaleti vardır. Hicretin ne zaman farz olduğuna işaret eder. Müslümanlar dinlerinde fitneye maruz kalınca bulundukları yeri değiştiremezlerse hicret etmeleri farz olur. Fakat dinlerinden dönemezler, o yeri terk edip dinlerini yaşayacakları yere hicret ederler.

Önceki ayette Allah kâfirlerin Müslümanları dinlerinden döndürmeye çalışacaklarını, bütün güçlerini kullanacaklarını, dininden dönenlerin cehennemlik olduklarını gösterdi. Ölüme kadar sebata çağırdığı gibi haram aylarında bile savaşı hak kıldı. Çünkü kâfirler Allah’ın yolundan insanları çeviriyorlar, iman etmelerini engelliyorlar, müminleri diyarlarından çıkarıyorlar veya çıkmaya zorluyorlar. Bu nedenle bu fitne sayılır bu fitne Haram aylarında bir insanı öldürmekten daha büyüktür. Ondan sonra, iman edip hicret edenler ve Allah’ın uğrunda cihad edenleri övdü, onlar Allah’ın rahmetine nail oldular. Bunun manası Müslüman bulunduğu memlekette dinini yaşayamazsa ve orayı değiştirmek için gücü yetmiyorsa hicret etmelidir. Zira önemli olan Allah’ın rızasını kazanmak, cennete girmek ve cehennem azabından uzak durmaktır. Bunun uğrunda yurdunu, malını ve meskeni feda eder. Aynen Mekke’deki kâfirler tarafından fitneye maruz kalan Müslümanlar gibidir. Resulullah onların Habeşistan’a hicret etmelerini talep etti. Orada kendileri için emniyet bulup rahatça dinlerini yaşayacaklar. Ama kendisi ve bir grup Sahabelerle beraber İslam devletini kurmak üzere Mekke etrafında nusret bulmaya başladı. Zira orada gerçek dar-ul hicre (hicret yeri) olacaktır. Nihayet Medine’de nusreti bulup orada İslam devletini kurabildi ve Müslümanların oraya hicret etmelerini talep etti.

Dar-ul hicre dar-ul İslam olur; orada emniyet Müslümanların ve İslam hükümleri icra ediliyor. İşte dar-ul İslam’ın iki şartı bunlardır. Müslümanlar memleketlerinde bu iki şartı gerçekleştirmek için mücadele etmeliler. Çünkü İslam hayatını yaşamalılar, dünyaya İslam davetini yüklenmeleri gerekir. Bu nedenle iman edip hicret edenler cihad ettiklerini ayette zikretti. Burada hicretten maksadı gösteriyor, Allah’ın dinini yaşamaktan sonra cihad etmektir. Cihattan maksat İslam davetini yaymak, Allah’ın dinini hâkim kılmak ve yeryüzünden küfrü kaldırmaktır. Daha önce bu surede, Bakara suresinde cihadın maksadı gösterildi. 

 Allah şöyle buyurdu:

وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ لِلَّهِ فَإِنْ انتَهَوْا فَلَا عُدْوَانَ إِلَّا عَلَى الظَّالِمِينَ

“Bir fitne kalmayıncaya ve yal­nız Allah’ın dini hâkim oluncaya kadar savaşın.  Eğer onlar (küfür, şirk ve haksızca saldırılardan) vazgeçerlerse ancak zalimlere sal­dırı gerçekleşir” (Bakara 193)

Şöyle de buyurdu:

قَاتِلُوا الَّذِيۡنَ لَا يُؤۡمِنُوۡنَ بِاللّٰهِ وَلَا بِالۡيَوۡمِ الۡاٰخِرِ وَلَا يُحَرِّمُوۡنَ مَا حَرَّمَ اللّٰهُ وَرَسُوۡلُهٗ وَلَا يَدِيۡنُوۡنَ دِيۡنَ الۡحَـقِّ مِنَ الَّذِيۡنَ اُوۡتُوا الۡـكِتٰبَ حَتّٰى يُعۡطُوا الۡجِزۡيَةَ عَنۡ يَّدٍ وَّهُمۡ صٰغِرُوۡنَ

“Allaha ve ahirete inanmayan, Allah’ın ve Resulünün haram kıldıklarını haram kılmayanlar ve hak dini (İslam’ı) din olarak edinmeyen Ehl-i kitapla (İslam devletine) boyun eğinceye ve güçlerine göre cizye verinceye kadar savaşın” (Tevbe 29)

Buna göre Müslümanların dünyaya dayanıp kâfirlerin hükmüne alışıp bunu kaldırmaya çalışmamaları büyük günahtır. Zilleti kabul etmişler demektir. Bunlar Allah’ın rahmetini ve mağfiretini kazanmazlar, Allah onları bağışlamaz. Muhakkak İslam diyarlarını Dar-ul İslam’a çevirmek için çalışmalılar. Çünkü dünyalarında çoğunluk teşkil ederler, güçleri vardır, ordular kendi çocuklarından müteşekkildir. Bir yere hicret edemezler. Mekke’deki gibi zayıf değiller, güçlüdürler. Fakat sorunları İslam’ı kavramamak ve küfür hükmüne tabi olmaya rıza göstermek veya karşı gelmemektir. Bu nedenle Müslüman bir yeri dar-ul İslam’a çevirmeye muktedir olup terk ederse günahkâr olur. Ama yerler arasında eşitlik varsa değiştirmek için gidip gelirse caizdir. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Mekke’yi değiştirmek için son çabasını sarf ettikten sonra değişmesini imkânsız olduğunu görünce başka yerleri aramaya başladı.

Bir Müslüman bir yerde ezilip dinini yaşayamıyorsa bir emniyetli yere hicret etmelidir. Çünkü Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Dar-ul İslam bulunmadan önce ezilen Müslümanların Habeşistan’a hicret etmelerine izin verdi. Zira orada kendileri için emniyet bulacağından emin olmuştur. Ezildiği halde ve dinini kendisi üzerine uygulayamadığı halde de hicret etmezse günahkâr olur. Bunun manası farzları yerine getirmiyor ve günah işlemeye zorlanıyor demektir.

Allahu Teala şöyle buyurdu:

 اِنَّ الَّذِيۡنَ تَوَفّٰٮهُمُ الۡمَلٰٓٮِٕكَةُ ظَالِمِىۡۤ اَنۡفُسِهِمۡ قَالُوۡا فِيۡمَ كُنۡتُمۡ‌ؕ قَالُوۡا كُنَّا مُسۡتَضۡعَفِيۡنَ فِىۡ الۡاَرۡضِ‌ؕ قَالُوۡۤا اَلَمۡ تَكُنۡ اَرۡضُ اللّٰهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوۡا فِيۡهَا‌ؕ فَاُولٰٓٮِٕكَ مَاۡوٰٮهُمۡ جَهَـنَّمُ‌ؕ وَسَآءَتۡ مَصِيۡرًا ۙ‏ ﴿۹۷﴾  اِلَّا الۡمُسۡتَضۡعَفِيۡنَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَآءِ وَالۡوِلۡدَانِ لَا يَسۡتَطِيۡعُوۡنَ حِيۡلَةً وَّلَا يَهۡتَدُوۡنَ سَبِيۡلًا ۙ‏ ﴿۹۸﴾  فَاُولٰٓٮِٕكَ عَسَى اللّٰهُ اَنۡ يَّعۡفُوَ عَنۡهُمۡ‌ؕ وَكَانَ اللّٰهُ عَفُوًّا غَفُوۡرًا‏ ﴿۹۹﴾  وَمَنۡ يُّهَاجِرۡ فِىۡ سَبِيۡلِ اللّٰهِ يَجِدۡ فِى الۡاَرۡضِ مُرٰغَمًا كَثِيۡرًا وَّسَعَةً‌ ؕ وَمَنۡ يَّخۡرُجۡ مِنۡۢ بَيۡتِهٖ مُهَاجِرًا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُوۡلِهٖ ثُمَّ يُدۡرِكۡهُ الۡمَوۡتُ فَقَدۡ وَقَعَ اَجۡرُهٗ عَلَى اللّٰهِ‌ ؕ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوۡرًا رَّحِيۡمًا

“Kendilerine zulmetmekle, yazık etmekle iken vefat ettirdikleri kimselere melekler şöyle dediler (diyecekler): Ne halde idiniz? Onlar “(bulunduğumuz) yerde zaafa uğratıldık, eziliyorduk” dediler. Melekler “Allah’ın arzı geniş değil mi idi; hicret etseydiniz ya! Dediler. Bunların geleceği cehennemdir, orası ne kötü yerdir”. Ancak (hicrete muktedir olmayan) zayıf olan erkek, kadın ve çocuklar müstesnadır. İşte bunları, umulur ki Allah affeder. Zira Allah çok affedicidir, günahları bağışlayıcıdır. Kim Allah yolunda hicret ederse yeryüzünde birçok uygun yer ve imkân bulacaktır. Kim Allah ve Resulü için hicret etmek üzere evinden çıkıp yolda ölüm ona yetişirse onun sevabı, mükâfatı Allah üzerinde bir haktır. Allah daima mağfiret ve rahmet sahibidir”.    (Nisa 97-100)

Bu ayetlerde, insan kendi dinini uygulamak için mücadele etmeyip dinini yaşamaktan engelleniyorsa hicret etmesi farz olur. Yoksa onun geleceği cehennemdir. Zira bu kişi dinini uygulamadığı için kendi kendine zulmetmiş, yazık etmiş olur. Zalimler ona zulmetti ve onlara karşı sustu ve mücadele etmedi. Mücadele ederse ve yapmazsa hicret etmelidir. Ancak hicrete muktedir olmayan zayıf kimseler istisna edildi. İnsanın bulunduğu yerdeki nimetleri terk edip hicret edince öbür yerde fakirlikten ve sıkıntıdan korkmaması gerekir. Zira Allah ona çok uygun yer imkân hazırlardı, bu, Allah’ın sözüdür. Çünkü bu insan Allah ve Resulü için hicret ediyor, yani dar-ul İslam’a hicret ediyor, orada İslam hayatını yaşayacak ve İslam’ı hâkim kılmak için cihad edecektir. Hatta yolda vefat ederse Allah indinde onun büyük mükâfatı vardır; Allah’ın rızası ve cennettir. Çünkü niyeti Allah ve Resulü yolunda hicret etmektir.

 Allah şöyle buyurdu:

اَلَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا وَ هَاجَرُوۡا وَجَاهَدُوۡا فِىۡ سَبِيۡلِ اللّٰهِ بِاَمۡوَالِهِمۡ وَاَنۡفُسِهِمۡۙ اَعۡظَمُ دَرَجَةً عِنۡدَ اللّٰهِ‌ؕ وَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡفَآٮِٕزُوۡنَ‏ ﴿۲۰﴾  يُبَشِّرُهُمۡ رَبُّهُمۡ بِرَحۡمَةٍ مِّنۡهُ وَرِضۡوَانٍ وَّجَنّٰتٍ لَّهُمۡ فِيۡهَا نَعِيۡمٌ مُّقِيۡمٌ ۙ‏ ﴿۲۱﴾  خٰلِدِيۡنَ فِيۡهَاۤ اَبَدًا‌ ؕ اِنَّ اللّٰهَ عِنۡدَهٗۤ اَجۡرٌ عَظِيۡمٌ‏ ﴿۲۲﴾     

“İman edip hicret eden, Allah uğrunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler Allah indinde daha üstün dereceye sahip kimselerdir. Kazananlar onlardır. Rableri kendi tarafından bir rahmet, bir rıza ve daimi nimetlere sahip olan cennetlerle müjdeler. Orada ebediyen kalıcı olacaklar. Şüphesiz ki Allah katında büyük ecir, karşılık vardır”. (Tevbe 20-22)

Bir Müslüman ahalisinin çoğu kâfir olan bir memlekette bulunup dinini kendi üzerine uygulayabiliyorsa hicret etmesi farz değildir. Fakat İslam davetini yüklenmeye çalışmalıdır, böylece rahat yaşaması doğru değildir, çünkü Müslüman nerede bulunursa bulunsun İslam’a daveti taşımalıdır. İslam devleti kurulursa ve çağırılırsa oraya hicret etmelidir. Bunu tesis etmek üzere İslam memleketlerine gitmek ve orda da ikamet etme imkânı varsa yapması daha efdaldir, daha sevaplıdır. Ancak ikamet ettiği küfür memleketinde İslam’a ve davetine daha yararlı ise kalması daha efdaldir.

İslam devleti onu çağırmazsa daveti yüklenip bulunduğu yeri Dar-ul İslam’a çevirmeye çalışmalıdır, hicret etmesi hiç doğru değildir. Nuaim Ennham adlı Müslüman hicret etmek isteyince onun kavmi Udey oğulları ona şöyle dediler: “senin dinin üzerinde kalarak bizde ikamet et, sana eziyet verecek kimselerden seni koruruz ve ihtiyacın neyse temin ederiz”. Zira bu Müslüman Udey kavminin yetimlerine ve dul kadınlarına bakıyordu. Bir müddete kadar hicret etmedi, fakat ondan sonra hicret etti. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem onu lavmederek şöyle dedi:

” قومك كانوا خيرا لك من قومي لي. قومي أخرجوني وأرادوا قتلي، وقومك حفظوك ومنعوك”

“Senin kavmin sana, benim kavmimden bana olan hayrından daha hayırlıdır. Benim kavmim beni çıkarmak ve öldürmek istediler. Senin kavmin ise seni korudular ve sana sahip çıktılar” (İbni Hacr’e ait Elisaba kitabı)

İnsan dünyayı kazanmak veya evlenmek için hicret ederse, sevabı yoktur,  hicret sevabı yoktur, şeri manada hicret sayılmaz. Zira dilde hicret; insanın daimi ikamet yerini terk edip başka yere gidip daimi olarak yerleşmesidir, göç etmektir. Şeri manada ise bunu Allah için yapmaktır. Gösterdiğimiz ayetler bu manayı açıkça belirliyor. Ayrıca Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem bir kişi bir kadınla evlenmek üzere hicret edince bunu açıklayarak şöyle buyurdu:

” إنما الأعمال بالنيات، وإنما لكل إمرئ ما نوى، فمن كانت  هجرته إلى الله ورسوله فهجرته إلى الله ورسوله، ومن كانت هجرته لدنيا يصيبها أو امرأة ينكحها فهجرته إلى ما هاجر إليه”

“ Ameller niyete göre olur, her kimsenin niyeti neyse öyle karşılık bulur. Kimin hicreti Allah ve Resulü için olursa, onun hicreti Allah ve Resulü için sayılır (hicret sevabı alır). Kimin hicret kazanacağı dünya için ise veya evleneceği kadın için ise onun hicret bunun için olur (hicret sevabı almaz) ( Buharı ve Müslim)  

Burada şu da açıkça anlaşılır; yapılacak amelde iki şart vardır, birincisi: Amel Allah’ın ve resulünün emrettiği ve istediği iş olmalıdır, ikincisi ise; niyet sırf Allah için olmalıdır. İslam’a aykırı bir amel yaparsa niyeti ne olursa olsun kabul edilmez. İslam’a uygun amel yaparsa ama niyeti Allah için değilse onun sevabı yoktur.  

İşte Müslümanın bu hayatta asıl görevi Allaha kulluk etmek ve Allah’ı razı etmektir. Bu nedenle küfrün hâkimiyetine razı olmaz, onu kaldırıp İslam hâkimiyetini tesis etmeye çalışır, yoksa hem dünyada hem ahirette rezil olur. Bulunduğu yeri değiştirmek üzere gayret sarf eder, değiştiremezse başka yeri arar, çünkü bütün arz Allah’ındır, onun üzerinde Allah’ın sözünü hakim kılmak ve yükseltmek için mücadele eder. Vatancılık diye bir şey yoktur, ezildiği ve dinini yaşayamadığı halde daimi ikamet ettiği yere, vatan denilen şeye yapışmaz. Nitekim her an ölebilir, kıyamet gününe kadar onun yeri toprak içinde, yer altında bulunur. Öyleyse Allah uğrunda ölmeye çalışsın ki onun rızasını kazansın ve ebediyen daimi ikamet yeri cenneti de kazansın.