Kadınlar hayız/adet olurken onlarla ilişki kurmamak:

Hayızlık döneminde eşlerin kadınlarıyla ilişki kurmaları caiz midir?

Kuranların cezası nedir?

Erkek Karısıyla nasıl cima yapabilir?

Kadınla lutçuluk yapılır mı?

Bu işi yapanların cezası nedir?

وَيَسۡـــَٔلُوۡنَكَ عَنِ الۡمَحِيۡضِ‌ۙ قُلۡ هُوَ اَذًى فَاعۡتَزِلُوۡا النِّسَآءَ فِى الۡمَحِيۡضِ‌ۙ وَلَا تَقۡرَبُوۡهُنَّ حَتّٰى يَطۡهُرۡنَ‌‌ۚ فَاِذَا تَطَهَّرۡنَ فَاۡتُوۡهُنَّ مِنۡ حَيۡثُ اَمَرَكُمُ اللّٰهُ‌ؕ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ التَّوَّابِيۡنَ وَيُحِبُّ الۡمُتَطَهِّرِيۡنَ‏ نِسَآؤُكُمۡ حَرۡثٌ لَّـكُمۡ فَاۡتُوۡا حَرۡثَكُمۡ اَنّٰى شِئۡتُمۡ‌ وَقَدِّمُوۡا لِاَنۡفُسِكُمۡ‌ؕ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعۡلَمُوۡٓا اَنَّکُمۡ مُّلٰقُوۡهُ ‌ؕ وَ بَشِّرِ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ‏

 “Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir ezadır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Taharetli oluncaya kadar onlara yaklaşmayın. Taharetli oldukları vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tövbe edenleri de sever, taharetli olanları de sever.

“Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın. Kendiniz için önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın. Allah’tan korkun, biliniz ki siz O’na kavuşacaksınız. (Yâ Muhammed!) Müminleri müjdele!” (Bakara  222 – 223)

Ayetin nüzul sebebi: Yahudiler kendilerinden bir kadın hayız olunca onlarla birlikte yemek yemiyorlar, onlarla cinsi münasebette bulunmuyorlardı. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e bu husus hakkında sorulunca Allah-u Teala bu ayeti indirdi. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem bu ayetin okunmasını bitirdikten sonra şöyle buyurdu:

 اصْنَعُوا كُلَّ شَيْءٍ إِلا النِّكَاحَ

“Cinsi münasebet dışında her şey yapın.” 

Yahudiler bu sözleri duyunca şöyle dediler: “Bu şahıs ne istiyor? Bizim bulunduğumuz herhangi bir durum varsa muhakkak bize muhalefet eder.”  Useyd bin Hudeyr ve Abbad bin Bişr gelip Resulullah’a şöyle dediler: “Yahudiler şöyle–böyle dediler, öyleyse (onlara muhalefet ederek) kadınlarla cima yapalım mı?”  Resulullah  Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in o iki kişiye kızdığını zannettik. Sonra o kişiler gittiler, ondan sonra Resulullah’a süt hediye ettiler. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem onları çağırdı ve onlara o sütten içirdi. Böylece Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in kendilerine kızmadığını anladılar. (Hanbel ve Müslim)

İşte, bizim dinimiz vahiy ile geldi, Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ancak kendisine vahyedilene göre konuşur ve davranır, din sadece ondan alınır. Ama Yahudiler dinlerini değiştirdiler, vahiyden uzaktır, çıkarlarına, kafalarına, heva ve heveslerine göre konuşurlar ve hareket ederler. Buna aykırı gelen Nebi’yi ya yalanlarlar ya da öldürürlerdi. Allah onlara şöyle hitap ederek onlar konusunda bizi uyardı:

اَفَكُلَّمَا جَآءَكُمۡ رَسُوۡلٌۢ بِمَا لَا تَهۡوٰٓى اَنۡفُسُكُمُ اسۡتَكۡبَرۡتُمۡ‌ۚ فَفَرِيۡقًا كَذَّبۡتُمۡ وَفَرِيۡقًا تَقۡتُلُوۡنَ

 “Nefislerinizin arzulamadığı şeyleri söyleyen bir resul (elçi) geldikçe, ona karşı büyüklük tasladınız. (Size gelen) peygamberlerden bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz.” (Bakara 87)

Ayette hayızlık bir eza olarak nitelendi. Bu kelime bir kaç mana taşır: pislik, eziyet, rahatsızlık ve sıkıntıdır. Bu manalar burada uygundur. Hayızlık ise hem pisliktir hem pis kandır, her ayda kadın bu pis kandan kurtuluyor, kendisine eziyet, sıkıntı ve rahatsızlık verir, bu dönemde onunla ilişki kurmak kendisine rahatsızlık ve eziyet getirir, erkek için de hiç hoş ve temiz değildir.  

Kadın hayızlı iken kocası ondan uzak durmalıdır. Bunun manası; onunla cinsi münasebette bulunamaz. Bunun dışında istediğini yapar.

Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in eşi Meymune binti Elharis şöyle dedi “Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem bir eşine yaklaşmak isteğinde hayız olunca fecrini örterdi ve onun dışında istediğini yapardı”. (Buhaiı)  . Bunun manası okşardı, kucaklardı ve öperdi fakat onunla cima yapmazdı.

Amere bin Gurab adlı hanım halası olan Hz. Aişe’ye şöyle sorduğunu rivayet etmiştir:“Birimiz hayız olur, kendisi ve kocası için ancak bir yatak var ne yapalım? Hz. Aişe;“Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in ne yaptığını açıklayayım mı?” ResulullahSallallahu Aleyhi Ve Sellemmescidine girdi(evin mescidini kastediyor).Gider gitmez uyku bana galip geldi. Ancak(orada) Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem kendini üşüttü. Bana dedi ki;اُدْنِي مِنْي “Bana yaklaş.” Dedim ki; “Ben hayızlıyım.” Dedi ki;اِكْشِفِي عَنْ فَخْذِكِ  “Bacağının üstündeki örtüyü çıkart.” Ben bacağımın üzerindeki örtüyü çıkarttım, Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem yanağını ve göğsünü benim bacağım üzerine koydu, onu okşadım. Ta böylece ısındı ve uyudu. (Ebu Davud) 

Hz. Aişe RadiyAllahu Anhâ şöyle diyor:

كُنْتُ أَتَعَرَّقُ الْعَرْقَ وَأَنَا حَائِضٌ فَأُعْطِيهِ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَيَضَعُ فَمَهُ فِي الْمَوْضِعِ الَّذِي وَضَعْتُ فَمِي فِيهِ وَأَشْرَبُ الشَّرَابَ فَأُنَاوِلُهُ فَيَضَعُ فَمَهُ فِي الْمَوْضِعِ الَّذِي كُنْتُ أَشْرَبُ

“Ben hayızlı iken; kemikli eti ağzımla koparır, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e verirdim, O da benim ağzımı koyduğum yere ağzını koyardı. Bir şey içer ve O’na verirdim, O da benim içtiğim yere ağzını koyardı (içerdi.)[1]

Hz. Aişe şöyle anlatıyor:“Hayızlı iken Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ile birlikte yemek yedik ve içtik hatta nereden yedimse Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem de oradan yedi ve içti.”(Ebu Davud) 

Bunun manası; kadın hayızlı iken cima dışında normal hayatla ilgili ilişkiler kurulur, beraberce yemek yenir ve aynı yatakta beraber olunur. Hz. Ayşe Radiyallahu Anh dedi ki; “Hayızlı iken Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ile aynı yatakta, aynı örtü altında kaldık. Eğer hayız kanından elbisesine bir şey bulaşırsa gider onu yıkar, abdest alıp namaz kılardı.”(Ebu Davud)

Buna göre İslam’ın kadına ne kadar değer verdiği bu olayda tecelli olmaktadır. Kadın hayızlı da olsa ondan nefret edilmez, tiksinilmez, onunla normal bir şekilde yaşam sürdürülür. Buna en güzel örnek Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’dir; Hanımının hayız kanından kendisine bulaşırken hiç kızmazdı, temiz elleriyle onu yıkardı. Resulullah’ın üstün ahlakını görün ve onu örnek edinin! Ancak ahlaksızlar bu üstün ahlaklı Resul’den nefret ederler, onu örnek edinmezler. Bu ahlaksızlar kâfir olunca hem ondan nefret eder, hem de onunla alay eder ve onunla ve diniyle savaşırlar. Allahu Teala kendi sevgilisi olan Resululah hakkında şöyle deyince boşuna demedi:

 وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظِيۡمٍ  “Şüphesiz ki sen (ya Muhammed) en yüksek ahlaka sahipsin.” (Kalem 4)

Ancak;Ahzab suresi 21. ayetinde geçtiği gibi Allah’a, ahirete ve Allah’ı çokça anan kimseler onu güzel örnek olarak edinirler.

Hayızlı olmak kadın iradesi dışında gerçekleşen bir olaydır. İnsan iradesi dışında bir şeyle karşılaşırsa o konuda hesaba çekilmez, ayıplanmaz, dışlanmaz ve ondan nefret edilmez.

Ayette “kadınlar hayızlı iken” ifadesinin manası; “onlarla cima yapmayın”. Yoksa onlardan tamamen uzak kalmak demek değildir. Nitekim ayetin siyakı ve sonu buna işaret eder. Ayrıca yukarıda bu konu ile alakalı Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’den rivayetleri aktardık. Ayetin siyakı (akışı) bunu şöyle gösteriyor; “Taharetli oldukları vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın.” Allah’ın emrettiği yer ise kanının akıttığı yerdir, o kadının fercidir, başka yer değildir.  Başka yer asla caiz değildir ve ondan sonraki ayet bunu daha net ortaya koymaktadır. Taharet ise; küçük ve büyük abdest almaktır. Allah’a ibadet etmek maksadıyla temizlemeye taharet denilir. Bu niyet olmayınca taharet denilmez, normal temizlenmek denilir. Nitekim Arapçada temizlenmenin karşılığı nazafe’dir. Kur’an’da bu terim hiç kullanılmadı. Ancak hadislerde taharet dışında nazafe’ye (temizliğe), evleri ve yerleri de temizlemeye çağrı geldi. Müslüman kendisinin hem taharetli hem de nazafetli olması gerekli iken kendi yeri, evi ve bütün eşyalarını nazafetli tutması gerekir. Bu, Allah’ın Resulüne hadis-i şerif şeklinde vahyettiği emirdir. 

Kadının hayızlı olduğu dönem bitince kadın büyük boy abdesti almalıdır. Kocası ancak o zaman onunla cima yapabilir. Evet, ayette; “Taharetli oluncaya kadar onlara yaklaşmayın. Taharetli oldukları vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın.”denmektedir. Burada taharet hem hayızlılığın kesilmesi hem de büyük boy abdesti almak manasına gelir. Fakat diğer ayetler ve hadislerde geçen taharet kelimesi genellikle boy abdesti almak manasına gelir. Ayrıca kadın hayız olunca namaz kılamaz, oruç tutamaz, Kâbe etrafında tavafta yapamaz (ancak diğer rükünleri yapabilir), Kur’an’a dokunamaz. Çünkü büyük boy abdesti yoktur. Yoksa sadece ondan kan geldiği için değildir.

İnsan normal halde iken kendisinden kan gelse büyük abdesti bozulmaz. Ancak hayızlılık hali geldiğinde kadının büyük boy abdesti bozulmuş olur. Onun için hayızlılık hali bitince boy abdesti almak gerekir.

Allah-u Teala bu ayetin sonunda; “Allah tevbe edenleri de sever, taharetli olanları de sever.” buyuruyor. Bunun manası; insan işlediği her günahtan dolayı tövbe ederse Allah onu kabul eder. Ayrıca her zaman hayızlılıktan kurtulup büyük boy abdesti alanları da sever. Burada sırf kadının hayızlılığının kesilmesini Allah sever manası çıkmaz. Ancak hayızdan sonra taharetin/büyük boy abdestinin alınmasının pekiştirildiği ortaya çıkmaktadır.

Diğer türlü hayızlılık kadının iradesi doğrultusunda olan bir şey değildir. Çünkü kadın kendi iradesi ile bunu gerçekleştirmiş değildir. Eğer kadın kendi iradesi ile Şari’nin emirlerinden bir emiri yerine getirirse Allah o kulunu sever. Bundan dolayı taharetli olmak hayızlılıktan kesilmek değil, hayızlılık kesilince kadının boy abdesti almasıdır. Nitekim Allah her konuda Müslüman’ın taharetli olmasını sever. Hatta insan normal halde ihtiyacını giderince su ile temizlenmesinin daha güzel olduğu gösterildi. Taharetlenen kişilerin, Allah’a ibadet etmek maksadıyla suyla temizlenenlerin sevildiğini ayeti kerimede Allah şöyle buyuruyor:

لَا تَقُمۡ فِيۡهِ اَبَدًا ‌ؕ لَمَسۡجِدٌ اُسِّسَ عَلَى التَّقۡوٰى مِنۡ اَوَّلِ يَوۡمٍ اَحَقُّ اَنۡ تَقُوۡمَ فِيۡهِ‌ؕ فِيۡهِ رِجَالٌ يُّحِبُّوۡنَ اَنۡ يَّتَطَهَّرُوۡا ‌ؕ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الۡمُطَّهِّرِيۡنَ‏

 “Onun içinde (münafıkların tesis ettikleri mescitte) asla namaz kılma! İlk günden takvâ üzerine kurulan mescit (Kuba Mescidi) içinde namaz kılman elbette daha doğrudur. Burada tahareti seven adamlar vardır. Allah da çokça taharet yapanları sever.” (Tevbe 108)

Bu ayet Medine’de taşla temizlendikten sonra su ile taharetlenenlerin temiz olduklarını ve böyle yapanları Allah Celle Celaluhu’nun sevdiğini gösteriyor. Bu günlerde tuvalet kağıdı icad edildi. Bu kağıtla temizlendikten sonra suyu kullanmak gerekir ve tam temizlenmek için sabun kullanmak daha üstündür. Müslüman üzerinden her hangi bir pis koku bile bırakmamalıdır. Zira Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:

“إنَّ اللهَ جَمِيْلٌ يُحِبُّ الجَمَالَ” (مسلم)

“ Allah güzeldir, güzelliği sever” (Müslim)

” إنَّ اللهَ طَيّبٌ لا يَقْبَللإ إلاَّ طَيِّبَاً” (الترمذي)

“ Allah temizdir, ancak temiz olanı kabul eder” (Tirmizi)

Bir kimse karısına hayızlı iken yaklaşırsa günahkâr olur. sadaka vererek tövbe etmelidir. İbni Abbas r.a şöyle dedi:

إذَا وَاقَعَ الرَّجُلُ أَهْلَهُ وَهِيَ حَائِضٌ إنْ كَانَ دَمًا أَحْمَرَ فَلْيَتَصَدَّقْ بِدِينَارٍ وَإِنْ كَانَ أَصْفَرَ فَلْيَتَصَدَّقْ بِنِصْفِ دِينَارٍ

“Her kim hayızlı olduğu hâlde hanımıyla cima yaparsa ve o anda kan kırmızı ise bir dinar (sadaka) vermesi gerekir. Hayız kanı sarı ise yarım dinar sadaka vermesi gerekir.” (İbni Hanbel)

Dinar ise 4,25 gram 24 ayar altındır.

Bu İbni Abbas’ın görüşürdür. Fakat bu suçu işleyen kimse için caydırıcı olacak şekilde İslam Hilafet devletinde kadı tarafından bir başka ağır ceza verilmesi de caizdir. Zira bir meselenin kadıya intikal etmesi hâlinde durum farklı olur. Şayet İslam Hilafet devleti yoksa veya mahkemeye intikal etmemişse bu günahı işleyen kimsenin tövbe edip sadaka vermesi ve Rabbinden bağışlanmasını istemesi gerekir. Zira Allah tövbe edenleri sever ve taharete riayet edenleri de sever. Pisliğe yaklaşanlardan nefret eder ve cezalandırır.

Bu ayetin cinsi ilişkiyle ilgili olduğunu pekiştiren ondan sonragelen Allah’ın şu sözüdür:

 نِسَآؤُكُمۡ حَرۡثٌ لَّـكُمۡ فَاۡتُوۡا حَرۡثَكُمۡ اَنّٰى شِئۡتُمۡ‌ وَقَدِّمُوۡا لِاَنۡفُسِكُمۡ‌ؕ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعۡلَمُوۡٓا اَنَّکُمۡ مُّلٰقُوۡهُ ‌ؕ وَبَشِّرِ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ‏

“Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın. Kendiniz için önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın. Allah’tan korkun, biliniz ki siz O’na kavuşacaksınız. (Yâ Muhammed!) Müminleri müjdele!” (Bakara 223)

Bu ayet önceki hayızla ilgili ayetin hemen arkasına gelmesi veya dizilmesinden anlaşılan husus; kadınlar ancak hayızlık halinden çıkıp taharetli olduktan sonra kocaları onlarla cima (cinsi münasebet) yapabilirler.

Bu ayetin nüzul sebebiyle ilgili Buhari ve Müslim şöyle rivayet ettiler:

“Yahudiler şöyle diyorlardı: Koca karısıyla arkasından gelip cima ederse doğuracağı çocuk şaşkın gözlü olarak doğar.” (Buhari)

Allahu Teala bu saçma sözlerini reddederek bu ayeti indirdi ve kadınların ferçlerini (rahimlerini) tarlaya benzetti. Çünkü ekme yeri orasıdır, başka yer değildir. Bu tarlaya ekmek için kadınlarla önden, arkadan ve herhangi bir şekilde cima yapılabilir. Ancak ilişki sadece tarla yerinden olmalıdır, başka yerden olması caiz değildir. Yukarıda gösterdiğimiz gibi Yahudilerden bir şey alınmaz, onlar kafalarına göre kitaplarını değiştiriyorlar ve uyduruyorlardı, onlar vahiyden çok uzaktırlar sadece Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e vahyedilen Kuran ve sünnete tabi olunur.

Allah’u Teala Kur’an-ı Kerim’de edep sözlerini ve konuya uygun şekilde sözleri kullanır. Bu nedenle ferç yerine tarla ibaresini kullanmıştır. Aynı anda ilişkinin ancak bu şekilde olacağından dolayı ayette bu tarz sözler sarf edildi. Yine kocanın eşine yaklaşmada değişik şekil ve üslup seçebileceğini gösterdi. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:

” مُقبلةً أو مُدبرةً إذا كانَ في الفَرج”

 “Eğer ilişki ferçte ise önden ve arkadan da olur.”  (Abu Hatem)

Bu ayetin nüzul sebebiyle ilgili başka bir rivayette Ensar’dan bir grup Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e bu konuda sorunca bu ayet nazil oldu ve Resulullah  Sallallahu Aleyhi Ve Sellem;

” مُقبلةً أو مُدبرةً إذا كانَ في الفَرج”

“Ferçte oldukça herhangi bir şekilde hanımınızla ilişki kurabilirsiniz.” (İbni Abbas’ın Resulullah (sav)’den işittiğine dair İbni Hanbel’in rivayetidir.)

Başka rivayette İbni Cerir Abu Said El-Hudriy’den şöyle aktardı: Bir adam karısına fercinden değil arkasından ilişki kurdu. Müslümanlar bunu inkâr ederek karşı çıktılar. Bunun üzerine Allahu Teala; “Kadınlarınız sizin için bir tarladır.” ayetini indirdi.

İbni Hanbel Ensarlı olan bir kadının Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e bu konu hakkında sorduğu ve sadece ferçte ilişkinin olacağına dair haber verdiği ve ona yukarıdaki ayeti okuduğunu rivayet etmiştir. Buna benzer başka rivayetler de vardır.

Özet olarak; bu ayete göre erkek hanımıyla yalnız ferçte ilişki kurmalıdır. Bu birleşme esnasında değişik şekillerde hanımına yanaşabilir. Fercin dışında olan anormal ilişki kadının arkasından ilişki kurmak yasaktır, haramdır. Arapçada insanın arkasına dubr denilir. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdular:

الَّذِي يَأْتِي امْرَأَتَهُ فِي دُبُرِهَا هِيَ اللُّوطِيَّةُ الصُّغْرَى

“Erkek ailesiyle rahminden/fercinden değil de dubrundan (arkasından) ilişki kurarsa küçük lutçuluk/Lut kavminin sapık davranışı/oğlancı sayılır.” (İbni Hanbel)

Resulullah’ın bir sahabesi olan Abu Derda Radiyallahu Anh’a bu konu hakkında sorulunca; “Kâfirden başka bir kimse böyle bir şey yapar mı?” diye cevap vermişti.

Ayet ve birçok sahih hadisi şerif kadının arkasının kullanılmasının kesinlikle haram olduğunu gösteriyor. Sadece ferçten kadınla ilişki kurulacağı helal kılınmıştır. Ayrıca bütün âlimler Ayet ve Hadislerin ışığında bunun böyle olduğunu söylediler, ittifaktadırlar.

İslam Hilafet devleti olunca kadıya böyle bir olay intikal ederse bu günahı işleyenlere caydırıcı ağır ceza verilir.  

Bunun akabinde Allah’u Teala bizden ileriye doğru bakmamızı ve geleceğimiz için çalışmamızı istemiştir. Geleceğimiz ise ahirettir. Hedefimiz cennete girmektir ve en önemlisi Allah Celle Celaluhu’nun rızasını kazanmaktır. Ancak bu şekilde Allah Celle Celaluhu’nun her emrettiği yapılabilir ve yasaklarından uzaklaşılır. Böylece geleceğimizi temin etmiş ve kazanmış oluruz. Onun için Allahu Teala kendisinden korkmamızı ve takvalı olmamızı emretmiştir. Geleceğimizi kazanmak da Allah Celle Celaluhu’dan korkmak ve takvalı olmaktan geçiyor. Nitekim sadece takvalı olanlar başarılı olabilir ve cennete girmeyi hak eder. Müslüman Allah Celle Celaluhu ile karşılaşacağını düşünmelidir. Nitekim insan Allah Celle Celaluhu’ya karşı sorumluluklarını unutabilir. Onun için Allah’u Teala müminlere bunu hatırlatıyor. Her an ölümün gelip çatabileceğini bunun içinde sürekli hazır olup gaflette olmaması hatırlatılmaktadır.

Allah’u Teâla bir şeyi yasaklarken veya bir şeyi emrederken müminlere takvalılığı hatırlatıp takvalı olmaya davet ediyor, cennetle müjdeliyor, cehennemden ve azabından korkutuyor. Çünkü Allah’ın emirlerine bağlanmak veya nehiylerinden vazgeçmek için dünyevi menfaate ve zarara bağlanılmaz. Nitekim dünyevi menfaat ve zarar geçicidir. Ama ahiret menfaati ve zararı veya azabı daimidir. Ahiretin menfaati cennettir ve zararı ise cehennem ve azaptır. Bu nedenle Allahu Teâla daimi olan azapla insanları korkutuyor tehdit ediyor. Yahudiler Allah’a bile bile isyan ederken; “cehennem azabı bir-kaç gün bize dokunur, sonra bizim üzerimizden kalkar” dediler. (Bakınız: Bakara 80, Al-i İmran 24) 

İnsan geçici azap veya zarar göreceğini bilince aykırı tavır takınıp muhalefet edebilir. Yine geçici menfaat göreceği için bu menfaati feda edebilir veya ona önem vermeyebilir. Gerekirse başka menfaate yönelir. Misal olarak; “insan oruç tutarsa sağlıklı olur” denilirse bir şahıs; “ben sağlıklıyım buna ihtiyacım yoktur” der. Veya başkası; “ben az yiyerek sağlıklı olabilirim” diyebilir. Nitekim birçok kişi oruç tutmadığı halde sağlıklıdır. Birçok kişi de oruç tuttuğu halde sağlıklı değildir.

İşte dünyevi menfaat ve zarar mantığı yürütülürse netice böyle olur. Fakat insan sadece daimi menfaat olan cennet ve içindeki nimetle ödüllendirileceği müjdelenirse veya daimi olan cehennem azabı ile korkutulursa mümin olarak cenneti hedef edinir ve cehennem azabından korkar. Bu durumda şeriatın emirlerine uyar ve nehiylerinden kaçınır. Bu nedenle Allah’u Teala; “müminleri müjdele” diye buyurmuştur. Kâfirler bu duruma güler ve onunla alay ederler.

Kâfirlere şeriat ahkâmını menfaate ve zarara göre gösterirsen onlar menfaatin ve zararın miktarını ve gerçeğini tartışmaya kalkarlar. Kabullenmeleri de menfaat ve zarar çerçevesinde olur.  Böyle bir durumda Allah’a itaat edilmiş olunmaz. Hatta Müslüman bir kişi şeriata menfaat ve zarar gözeterek uyarsa sevap alamaz aksine günahkâr olur. Allah’u Teala, imanlı iken (erkek olsun kadın olsun) salih amel işleyen kişi için hoş olan bir hayat hazırladığı ve o kişiye büyük ecir ve ödül vereceğini şöyle bildirdi:

مَنۡ عَمِلَ صَالِحًـا مِّنۡ ذَكَرٍ اَوۡ اُنۡثٰى وَهُوَ مُؤۡمِنٌ فَلَـنُحۡيِيَنَّهٗ حَيٰوةً طَيِّبَةً‌ۚ وَلَـنَجۡزِيَـنَّهُمۡ اَجۡرَهُمۡ بِاَحۡسَنِ مَا كَانُوۡا يَعۡمَلُوۡنَ

 “Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.” (Nahil 97)

Kâfirlerin de iyi amellerinin boşa çıkacağını Allah Celle Celaluhu şöyle bildiriyor:

مَثَلُ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا بِرَبِّهِمۡ‌ اَعۡمَالُهُمۡ  كَرَمَادِ ۨ اشۡتَدَّتۡ بِهِ الرِّيۡحُ فِىۡ يَوۡمٍ عَاصِفٍ‌ؕ لَا يَقۡدِرُوۡنَ مِمَّا كَسَبُوۡاعَلٰى شَىۡءٍ‌ؕ ذٰ لِكَ هُوَ الضَّلٰلُ الۡبَعِيۡدُ‏

 “Rablerini inkâr edenlerin durumu (şudur): Onların amelleri fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi elde edemezler. İyiden iyiye sapıtma işte budur.” (İbrahim 18)

Kişi ancak iman edip yalnızca Allah rızası için şeriat ahkâmına bağlanırsa (Allah’ın izniyle) cenneti kazanır.