Soru:

 Ayet ve hadis olarak tek bir şey yok. Sadece fıkıh âlimleri tesettüre uygunluğu için kadınların bu şekil namaz kılmalarını ön görmüştürler. Bir kadın ben peygamberin “benim gibi namaz kılın” hadisini duyup öyle namazımı kılabilirim hükmüne erişmesinde bir mahsur var mıdır?

Cevap:

Müminlere şeriatın hitabı erkeği ve kadını kapsar, ancak bir tahsis gelirse müstesnadır. Zira kadın bazı hususlarda erkekten farklıdır. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:

[وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالأُنثَى]

“Ancak erkek kız gibi değildir.”[Al-i İmran Suresi 36]

Kadın hayızlı olur, her ay sayılı günlerde âdet görür, doğum yapınca 6 hafta nifas dönemi geçirir. Bu nedenle bu günlerde namaz üzerinden düşer ve o günleri geri kaza etmez. Fakat erkekler üzerinden hiçbir zaman namaz düşmez, bir sebeple kılmazsa kaza etmelidir. Kadının tüm vücudu bir süs sayıldı, avret olarak adlandırıldı, o örtünecek şeydir. Bu nedenle yüzü ve elleri dışında örtünmesi farz kılındı. Hatta açık yüzüne ve ellerine başka bakışla bakmak haram kılındı. Buna göre şer’î delilerden şer’î kaideler çıkarıldı: “Kadın korunması gereken bir ırzdır.” ve “Kadında asıl olan anne evin terbiyecisi olmasıdır.” Buna göre de namazda bazı farklar oldu. Bu durum kadını alçaltmıyor, tersine değerini yükseltiyor, başta korunacak ve yardım edilecek insandır kadın. Zira İslâm’da erkek ırzını korumak uğrunda canını feda eder.

Kâfirler, özellikle sosyalist, hürriyetçi, demokrat ve laik kimseler; ırz ve namus kavramlarını anlamazlar, tersine bununla alay ederler, haramla şehvetlerini tatmin etmek üzere hep kadına bakmak için açılmasını isterler, kapanmasını yasaklarlar, erkek ve kadının sosyal hayatta karışımı üzerine ısrarlı kalırlar, halvet, baş başa kalmak, arkadaşlık yapmak, dost edinmek ve benzerlerine teşvik ederler, her tahrik edici şeyi yaparlar, bu şekilde kolayca zina yapma fırsatını bulurlar. Bu şekilde de kadını eziyorlar ve alçaltıyorlar ama birçok kadın bunun farkında değildir. Sen güzelsin, güzelliğini göster, açıl, özgür ol, istediğin erkekle beraber ol, dolaş diyerek onu kandırırlar. Birçok kadın bunu bir övgü sayar, değerinin yükseldiğini zanneder ama nasıl istismar edildiğinin ve bir eşya gibi kullanıldığının farkında değildir.

Kadının namazda elleri ve yüzü dışında örtünmesi gerekir. Bu erkeklere farz değildir.

Dışarıda veya camide olursa yakayı örten başörtüyü ve cilbab giymesi gerekir. Çünkü bunlar kadının dışarıya çıktığındaki elbisesidir. Fakat evinde olursa cilbab giymesi şart değildir. Elleri ve yüzü dışında başını ve sair vücudunu örten herhangi bir elbise giyerek namaz kılabilir.

Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in eşi Ummü Seleme RadiyAllahu Anhâ şöyle dedi: “Ey Resulullah! İzar olmadan kadın bir diri‘ ve başörtüyle namaz kılabilir mi?”

Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

[نعم، إذا كان (الدرع) سابغا يغطي ظهور قدميها]

“Eğer (diri’) ayaklarının üstünü örtüyorsa evet.”[Ebu Davud, Muvatta]

İzar, göbekten ayaklara kadar giyilen elbisedir, uzun etektir. Diri‘, gömlektir, fistandır.

Bu hadisin manası, kadın evinde omuzundan ayaklarına kadar uzanan bir fistan, bir elbiseyle namaz kılabilir. Cilbab giymesi şart değildir. Cilbab kadının dışarıya çıkmak istediğinde ev elbisesi üzerine omuzdan ayaklara kadar uzanan tek parçalı geniş elbisedir.

“İzar olmadan” deyince bu, başörtüyle beraber bir bluz ve ayakların üstünü örtecek bir uzun etekle namazını evde kılabilir, demektir.

Erkek ise göbekten dizine kadar örterek namazı kılabilir.

Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem erkeğin erkeğe avretiyle ilgili şöyle buyurdu:

[ما بين السرة والركبة]

“Göbekten dizine kadar.”[İbniHanbel, Ebu Davud, Darekutni]

İtikaf hususunda camilerde kadınlar itikaf yapmaz, Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hanımlarının meskenleri cami civarında, Mescid-i Nebevi civarında olmasına rağmen bir sefer dahi itikaf yapmış değiller. Ama evinde kendisi için bir oda seçip evin mescidi olarak yaparsa burada itikaf yapması caizdir. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem kadının namazının evinde olmasını daha efdal, üstün olduğunu belirledi.

Cuma ve bayram namazları kılması caiz olmasına rağmen ona farz veya vacip değildir. 

[الجمعة حق واجب على كل مسلم في جماعة إلا أربعة: عبد مملوك، أو امرأة أو صبي أو مريض]

“Cuma, dört kişi hariç cemaatteki her Müslüman için zorunlu bir haktır: Köle, Kadın, erkek çocuk ve hasta.” [Ebu DAvud]

Cuma namazını kılarsa öğleni kılmaz.

[لا تمنعوا نساءكم المساجد، وبيوتهن خير لهن]

“Kadınlarınızı camilerden alıkoymayın, evleri onlar için daha güzeldir.”[Ebu DAvud]

İmam hata ederse erkek tesbih eder, kadın ise alkışla. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

[إذا نابكم في صلاتكم شيء فليسبح الرجال ولتصفق النساء]

(Cemaat) namazınızda (imamla ilgili) bir olay (bir hata) olursa erkekler tesbih etsinler (subhanallah desinler) ve kadınlar (bir elin arkası üzerine el vurarak) alkışlasın.”[Buhari ve Müslim]

Cemaat namazında kadınlar erkeklerin arkasında dururlar. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellemşöyle buyurdu:

[خير صفوف الرجال أولها وشرها آخرها، وخير صفوف النساء آخرها وشرها أولها]

(Cemaat namazında) erkeklerin en hayırlı safları ön saflardır ve en şerlisi son saflardır. Kadınların en hayırlı safları son saflardır, en şerlisi ön saflardır.”[Müslim, İbniHibban]

Kadın sadece kadınlara imamlık yapabilir, erkeklere imamlık yapmaz.

Rıyta El-Hanefiye adlı Müslüman kadın şöyle rivayet etti:

(Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in eşi) Aişe RadiyAllahu Anhâ kendilerine imamlık yaptı, farz namazlarında idi, aramızda durdu.”[Beyhaki, Darekutni, Abdurazzak]

Huceyre bintu Husayn adlı Müslüman kadın şöyle rivayet etti:

(Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in eşi) Ummü Seleme RadiyAllahu Anhâ ikindi namazında bize imamlık yaptı ve aramızda durdu.”[Darekutni, Şafi, Abdurazzak, İbniEbişeybe]

Bunun manası, kadın sadece kadınlara imamlık yapar ve onların önünde durmaz, birinci saffın ortasında durur.

Özellikle kadınlarla ilgili hükümleri Reulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem‘in hanımlarından öğreniriz. Zira onunla yaşıyorlardı ve ondan öğreniyorlardı. Ahzab Suresi 34. ayette Allah Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in evlerinde kalıp Kur’an’ı ve Sünnet’i öğrenmelerini talep etti. Bu ayette Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hanımlarının ilim sahibi oldukları ve onlardan şer’î hükümleri öğrenmemizin gerekli olduğuna dair kuvvetli bir işaret vardır. Ayrıca Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, eşlerinden dinimizi öğrenmemizi talep etti. Özellikle büyük âlim ve müçtehit Hz. Aişe RadiyAllahu Anhâ’dan dini öğrenmemizi talep etti.

Hanefi mezhebine göre namaza başlarken alınan ihram tekbirinde elleri kaldırma hususunda erkekler kulaklarına kadar kaldırırlar. Kadınlar ise omuzlarına kadar kaldırırlar. Şu içtihada göre dediler: kadın elleri kaldırırsa avreti görülür, zira kollar avrettendir. 

Hanefi mezhebine göre namazda sadece kadın elleri göğsü üzerine koyar, erkekler göbek altına koyarlar. Bunun sebebi avret böylece daha iyi bir şekilde kapatılır. Bunu sünnet olarak saydılar. Bu bir içtihattır. Fakat diğer mezheplerde erkekler ve kadınlar elleri göğüs üzerine koyarlar.

Vail bin Hacer RadiyAllahu Anh şöyle dedi:

“Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’le beraber namaz kıldım, göğsü üzerinde sağ elini sol eli üstünde koydu.” [İbniHuzeyme] Buna benzer rivayetler Beyhaki, İbni Hanbel ve Ebu Davud’da da geçti. 

Hanefi mezhebine göre rükû hususunda erkekler dizlerini gergin tutar ve parmakları açık şekilde elleriyle kavrarlar. Kadınlar ise dizlerini bükük bulundurur, ellerini, parmaklarını aralıksız şekilde, dizlerinin üzerine koyarlar, sırtlarını erkeklerin tersine meyilli hâle getirirler ve dirseklerini yanlarına yapıştırırlar. Bunu sünnet olarak saydılar. Bu da bir içtihattır.

Hanefi mezhebinde teşehhüde oturmak ise kadınlar erkeklerinden biraz farklıdır. Erkekler için sol ayağı yere döşeyip sağ ayağını parmaklar kıbleye gelecek şekilde dikmek ve sol ayak üzerine oturmaktır, buna iftiraş denir. Kadınlar için ise sol oturak üzerine oturarak iki ayağını sağ taraftan çıkarmaktır, buna teverrük denir. Bu ayırımı belli bir içtihada göre yaptılar. Şafi ve Hanbeli mezheplerinde erkekler ve kadınlar oturuşta birdir, birinci teşehhüde iftiraş edilir, ikinci teşehhütte tevarrük yapılır. Zira ebu Hamit Es-Saidi RadiyAllahu Anh Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den bununla ilgili rivayet aktardı. [Buhari]

 İşte Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den gelen sahih rivayetlere göre namaz kılınması farzdır. Zira Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

[صلوا كما رأيتموني أصلي]

“Ben nasıl namaz kılıyorsam, siz de bana bakıp aynen kılın.”[Buhari]

Fakat müçtehitler belli şer’i delillere binaen içtihat ederler, gösterdiğim gibi namazın bazı kısımlarında erkek ile kadın arasında farkları gösterirler. Bunlar kafadan atma değildir. Belli delillere göre içtihat ederler. Karinelere göre bunun farz veya sünnet olduğunu gösterirler.

Evet, Müslüman şeri delillerden dinini öğrenip uygulamalıdır, fakat bu delilleri anlamak için Arapçayı ve ilimlerini iyi bilmiş olmalıdır, usul-u fıkıh’ı kavramış olmalıdır ve delileri kuşatması ve onları bir araya getirip beraber anlama gücü olmalıdır. Üzerine şeri hükmü uygulanacak vakıa veya olayı derin şekilde araştırmalıdır. Ondan sonra şeri hükmü çıkarmak için son ceht ve çabasını sarf etmelidir. Bu şekilde müçtehit olur. Herkes bunu yapamaz. Her hangi bir ilim gibi ihtisasa ihtiyaç vardır, konuya yüzeysel bir bakışla şeri hükmü almak caiz değildir. Aynı anda bir konu hakkında bütün delilleri toplamak ve delilin kuvvetlisi ile zayıfını birbirinden ayırmak gerekir, Arapça lafızları ve delaletleri, teraduf, iştirak, lugavi, örfi ve şeri hakikatleri, mecaz, kinaye, nasih ve mensuh, umum ve tahsis, mutlak ve mukeyyet, mücmel ve beyan, emir ve nehiy ifadeleri ve karineleri,  illet, maksat, iktiza, tenbih ve işaret delaletleri, mantuk, mefum, mefhumu muvafaka, mefhumu muhalefe, mefumu sıfat, mefhumu şart, mefhumu gaye ve mefhumu adet gibi meseleleri anlamalıdır. Bunları kavrayan kimse müçtehit olur. Müçtehit ceht kelimesinden geldi,  bir şeyi anlamak için çok çaba sarf eden kimsedir. Sırf bir delili görüp onu uygulamak caiz değildir.

Müslüman müçtehit olmayınca veya direk delilleri anlama gücü ve tercih etme gücü de yoksa bir müçtehidi taklit etmelidir. Zira dinini uygulamalıdır ve bunu müçtehitlerden öğrenir. Bu hususta Sahabe’nin icması vardır.

Esad Mansur