Soru:

En’amSuresi 107. ve 111. ayetlerde “ALLAH dileseydi ona ortak koşmazlardı. 107. ALLAH dilemedikçe yine de inanmazlardı fakat çoğu bunu bilmiyorlar.” diye buyrulmakta. İnsan kendi iradesi ile iman etmiyor mu? Akıl burada ne işe yarıyor? Bu ayetleri açıklar mısınız?

Cevap:

Allah şöyle buyurdu:

[وَلَوۡ شَآءَ اللّٰهُ مَاۤ اَشۡرَكُوۡا ‌ؕ وَمَا جَعَلۡنٰكَ عَلَيۡهِمۡ حَفِيۡظًا‌ ۚ وَمَاۤ اَنۡتَ عَلَيۡهِمۡ بِوَكِيۡلٍ‏]

“Allah isteseydi, dileseydi şirk koşmazlardı, onlar için seni bir koruyucu olarak kılmadık, sen de onların vekili değilsin.”[Enam Suresi 107] 

[وَلَوۡ اَنَّـنَا نَزَّلۡنَاۤ اِلَيۡهِمُ الۡمَلٰٓٮِٕكَةَ وَكَلَّمَهُمُ الۡمَوۡتٰى وَ حَشَرۡنَا عَلَيۡهِمۡ كُلَّ شَىۡءٍ قُبُلًا مَّا كَانُوۡا لِيُؤۡمِنُوۡۤا اِلَّاۤ اَنۡ يَّشَآءَ اللّٰهُ وَلٰـكِنَّ اَكۡثَرَهُمۡ يَجۡهَلُوۡنَ‏]

“Onlara melekleri indirseydik, onlarla ölüler konuşsaydı ve onların önüne her şeyi haşredip gösterseydik iman etmezler, ancak Allah isteyince (iman ederler). Fakat onların çoğu bunu bilmezler.”[Enam Suresi 111]

[وَلَوۡ شَآءَ رَبُّكَ لَاٰمَنَ مَنۡ فِى الۡاَرۡضِ كُلُّهُمۡ جَمِيۡعًا‌ ؕ اَفَاَنۡتَ تُكۡرِهُ النَّاسَ حَتّٰى يَكُوۡنُوۡا مُؤۡمِنِيۡنَ‏ وَمَا كَانَ لِنَفۡسٍ اَنۡ تُؤۡمِنَ اِلَّا بِاِذۡنِ اللّٰهِ‌ؕ وَيَجۡعَلُ الرِّجۡسَ عَلَى الَّذِيۡنَ لَا يَعۡقِلُوۡنَ‏]

“Rabbin isteseydi yeryüzünde bütün insanlar iman ederdi. Mümin olsunlar diye sen insanları mı zorlayacaksın? Allah’ın izni olmadıkça hiçbir insan iman etmez. Azabı ancak düşünmeyenler üzerine indirir.”[Yunus Suresi 99-100]

Allah’ın meşiatı, isteği, dileği, iradesi birçok ayette geçmektedir. Hatta her konuyla ve her amelle ilgili Allah’ın iradesi, isteği ve izni söz konusudur.

Bunun manası her şey, her hareket ve her amel Allah’ın otoritesi dâhilinde, hâkimiyeti altında olur, Allah’a rağmen hiçbir şey olmaz, ancak onun müsaadesiyle olur. İnsanlar Allah’a rağmen iman etmezler ve şirk koşmazlar. Allah şirki engelleyebilir, isterse engeller, fakat kendisi engellemek istemediğini açıkladı, insanı serbest bıraktı, insan kendi iradesiyle mümin olsun, kendi iradesiyle kâfir olsun. İman ve küfür Allah’a rağmen olmaz. Allah’ın hâkimiyeti altında, otoritesi dâhilinde olur.

[وَقُلِ الۡحَـقُّ مِنۡ رَّبِّكُمۡ‌ فَمَنۡ شَآءَ فَلۡيُؤۡمِنۡ وَّمَنۡ شَآءَ فَلۡيَكۡفُرۡ ‌ۙاِنَّاۤ اَعۡتَدۡنَا لِلظّٰلِمِيۡنَ نَارًا ۙ اَحَاطَ بِهِمۡ سُرَادِقُهَا‌ؕ]

“Deki hak sadece Rabbinizden gelendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen kâfir olsun. Zalimlere alevleri kendilerini çepeçevre kuşatan bir ateş hazırladık.”[KehfSuresi 29]

[اِنَّاۤ اَنۡزَلۡنَا عَلَيۡكَ الۡكِتٰبَ لِلنَّاسِ بِالۡحَقِّ‌ ۚ فَمَنِ اهۡتَدٰى فَلِنَفۡسِهٖ‌ ۚ وَمَنۡ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيۡهَا‌ۚ وَمَاۤ اَنۡتَ عَلَيۡهِمۡ بِوَكِيۡلٍ‏]

“Biz sana insanlar için kitabı hakla indirdik. Kim hidayetli olursa (Allah’tan gelen hakkı, doğru yolu izlerse) kendi iyiliği için hidayetli olur, kim dalaletli olursa (haktan saparsa) kendi aleyhine sapmış olur, sen onların vekili (onlardan sorumlu) değilsin.”[ZümerSuresi 41]

[اِنَّ هٰذِه۪ تَذْكِرَةٌۚ فَمَنْ شَٓاءَ اتَّخَذَ اِلٰى رَبِّه۪ سَب۪يلاً وَمَا تَشَٓاؤُ۫نَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً حَك۪يماًۗ يُدْخِلُ مَنْ يَشَٓاءُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ وَالظَّالِم۪ينَ اَعَدَّ لَهُمْ عَذَاباً اَل۪يماً]

“Bu ise bir hatırlatmadır! İsteyen Rabbine ulaşmak için yolu seçer. Zira Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Muhakkak ki Allah bilendir ve hâkimdir. Dilediğini rahmetine sokar, zalimler ise onlara acılı azap hazırladı.”[İnsan Suresi 29-31]

Bu ayetler insanın kendi iradesiyle mümin ve hidayetli olacağı gibi kendi iradesiyle kâfir ve sapık olacağını göstermektedir. Bu hidayet ve dalalet ancak Allah’ın izniyle, iradesiyle olur, Allah’a rağmen olmuyor, Allah’ın otoritesi ve hâkimiyeti altında gerçekleşiyor. Allah insana irade verdi, bu hususta serbestlik verdi, imana veya küfre mecbur etmiyor, bu dairede istediği şeyi yapabilir, mümin olabileceği gibi kâfir olabilecektir, iyilik yapabileceği gibi kötülük yapabilir. İnsan bu dairede, bu çerçevede serbesttir. Bunu Allah diledi, insanı denemek istedi, ondan sonra adaletle onu ya cennete yerleştirir ya da cehenneme atar.  

Allah kimseyi hidayete veya dalalete ve sapıklığa zorlamıyor, insan kendi aklını ve iradesini kullanarak mümin veya kâfir olur. Bundan dolayı mükellef oldu, yaptığından sorumlu tutuldu, çocuk veya deli ise mükellef olmaz. Çünkü aklını kullanamıyor. Akil, mükellefiyetin yeridir.

Buna rağmen Allah insanlara doğru yolu göstermek üzere resul ve nebileri gönderdi, ancak o zaman insanları sorumlu tutar, yüce Allah tam adaletlidir. Şöyle buyurdu:

[مَنِ اهۡتَدٰى فَاِنَّمَا يَهۡتَدِىۡ لِنَفۡسِهٖ ‌ۚ وَمَنۡ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيۡهَا‌ ؕ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِّزۡرَ اُخۡرٰى‌ ؕ وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِيۡنَ حَتّٰى نَبۡعَثَ رَسُوۡلًا‏]

“Kim hidayetli olursa kendi lehine hidayeti seçmiş olur, kim dalaletli olursa kendi aleyhine dalaleti seçmiş ve sapmış olur. Hiçbir kimse başkasının günah yükünü üstüne almaz. Biz bir resul göndermedikçe kimseye azap da vermeyiz.”[İsraSuresi 15]

[رُسُلًا مُّبَشِّرِيۡنَ وَمُنۡذِرِيۡنَ لِئَلَّا يَكُوۡنَ لِلنَّاسِ عَلَى اللّٰهِ حُجَّةٌ ۢ بَعۡدَ الرُّسُلِ‌ ؕ وَكَانَ اللّٰهُ عَزِيۡزًا حَكِيۡمًا‏]

“Müjdeleyen ve uyaran resuller gönderdik ki insanların resullerden (resullerin gönderilişinden) sonra Allah’a karşı hüccetleri (kendilerini savunmak üzere tutunacak bir delilleri) olmasın. Allah izzet ve hikmet sahibidir.”[Nisa Suresi 165]

Burada Allah’ın lütfu, rahmeti ve adaleti tecelli eder, insanın aklı ve iradesini kullanma kabiliyeti vermesine rağmen bir resul ve nebi göndermeden kimseye de azap vermez. Ondan sonra kim Allah’a ve resulüne isyan ederse kendisine azap hazırlandı:

[وَمَنۡ يَّعۡصِ اللّٰهَ وَرَسُوۡلَهٗ فَاِنَّ لَهٗ نَارَ جَهَنَّمَ خٰلِدِيۡنَ فِيۡهَاۤ اَبَدًا ؕ‏]

“Kim Allah’a (Kur’an’a) ve Resulü’ne (Sünnet’e) isyan ederse onun için cehennem ateşi hazırlandı, orada ebediyen kalıcı olacaktır.”[(Cin Suresi 23]

Ama insanların çoğu düşünmezler, akıllarını kullanmazlar, kâfir babaları veya ünlü ve ileri gelenleri taklit ederek kâfir olurlar.

[وَ اِذۡ اَخَذَ رَبُّكَ مِنۡۢ بَنِىۡۤ اٰدَمَ مِنۡ ظُهُوۡرِهِمۡ ذُرِّيَّتَهُمۡ وَ اَشۡهَدَهُمۡ عَلٰٓى اَنۡفُسِهِمۡ‌ ۚ اَلَسۡتُ بِرَبِّكُمۡ‌ ؕ قَالُوۡا بَلٰى‌ۚ شَهِدۡنَا ‌ۚ اَنۡ تَقُوۡلُوۡا يَوۡمَ الۡقِيٰمَةِ اِنَّا كُنَّا عَنۡ هٰذَا غٰفِلِيۡنَ ۙ‏ اَوۡ تَقُوۡلُوۡۤا اِنَّمَاۤ اَشۡرَكَ اٰبَآؤُنَا مِنۡ قَبۡلُ وَكُنَّا ذُرِّيَّةً مِّنۡۢ بَعۡدِهِمۡ‌ۚ اَفَتُهۡلِكُنَا بِمَا فَعَلَ الۡمُبۡطِلُوۡنَ‏ وَكَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الۡاٰيٰتِ وَلَعَلَّهُمۡ يَرۡجِعُوۡنَ‏]

“Rabbin Adem oğullarından (onların sırtlarından) zürriyetlerini alıp bunları kendileri hakkındaki şu sözleşmeye şahit tutmuştu: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Elbette öyle! Şahitlik ederiz dediler. Böyle yaptık ki kıyamet gününde ‘Bizim bundan haberimiz yoktu.’ demeyesiniz. Yahut ‘Önce babalarımız, atalarımız Allah’a şirk koştu. Biz de onların ardından gelen bir nesiliz. Şimdi batıla saplanıp kalanların yaptıkları yüzünden bizi helak mı edeceksiniz?’ demeye kalkışmayasınız. Böylece ayetleri detaylıca açıklıyoruz. Umulur ki dönüş yaparlar.”[Araf Suresi 172-173]

Kıymet gününde babalarını itham edecekler, kendileri düşünmeden onlara uydular, bu şekilde müşrik oldular.

Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

[كل مولود يولد على الفطرة وأبواه يهودانه أو ينصرانه أو يمجسانه]

“Her çocuk fıtrat üzere doğar, onun ebeveyni (babası ve annesi) onu ya Yahudileştirir ya da Hristiyanlaştırır veyahut Mecusileştirir.”[Buhari, Ebu Davud]

Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

[اِنَّ اللّٰهَ لَعَنَ الۡكٰفِرِيۡنَ وَاَعَدَّ لَهُمۡ سَعِيۡرًاۙ‏ خٰلِدِيۡنَ فِيۡهَاۤ اَبَدًا ۚ لَا يَجِدُوۡنَ وَلِيًّا وَّلَا نَصِيۡرًا ۚ‏ يَوۡمَ تُقَلَّبُ وُجُوۡهُهُمۡ فِى النَّارِ يَقُوۡلُوۡنَ يٰلَيۡتَـنَاۤ اَطَعۡنَا اللّٰهَ وَاَطَعۡنَا الرَّسُوۡلَا وَقَالُوۡا رَبَّنَاۤ اِنَّاۤ اَطَعۡنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَآءَنَا فَاَضَلُّوۡنَا السَّبِيۡلَا‏ رَبَّنَاۤ اٰتِهِمۡ ضِعۡفَيۡنِ مِنَ الۡعَذَابِ وَالۡعَنۡهُمۡ لَعۡنًا كَبِيۡرًا‏]

“Muhakkak ki, Allah kâfirlere lanet etti, onlara kızgın ateş hazırladı, içinde ebediyen kalacaklar, hiçbir dost ve yardımcı bulamayacaklar, o gün yüzleri ateşle çevrilir, şöyle derler: Keşke Allah’a itaat etseydik, keşke Resul’e de itaat etseydik. Ve şöyle dediler (diyecekler):Rabbimiz! Biz efendi, lider ve büyüklerimize itaat ettik, onlar bizim yolumuzu şaşırttılar. Rabbimiz onlara iki kat azap ver ve büyük lanet indir.”[Ahzap Suresi 64-68]

Bu tip insanlar akıllarını kullanmadılar, düşünmeden sapık liderlerine, başkanlarına, büyüklerine ve âlimlerine itaat ettiler.

Bazı insanlar heva, heveslerine, arzularına ve çıkarlarına tabi olurlar, bile bile doğruyu ve hakkı reddederler:

[اَفَرَءَيۡتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهٗ هَوٰٮهُ وَاَضَلَّهُ اللّٰهُ عَلٰى عِلۡمٍ وَّخَتَمَ عَلٰى سَمۡعِهٖ وَقَلۡبِهٖ وَجَعَلَ عَلٰى بَصَرِهٖ غِشٰوَةً ؕ فَمَنۡ يَّهۡدِيۡهِ مِنۡۢ بَعۡدِ اللّٰهِ‌ ؕ اَفَلَا تَذَكَّرُوۡنَ‏]

“Heva ve hevesini, arzularını ilah edinenleri gördün mü? Allah’ın bilgisine rağmen onu saptırdı (o sapmayı tercih etti), onun kulak ve kalbini mühürledi, gözüne perde çekti. Allah’tan başka kim onu hidayete getirecektir? Düşünmüyor musunuz?” [CasiyeSuresi 23]

“Allah onu saptırdı, onun kulak ve kalbini mühürledi, gözüne perde çekti.” derken bu kişi hidayeti istemediği için bu hâle geldi. Allah bu kişiyi ezelden beri biliyor ama onu zorlamadı. Çünkü iradesiyle arzusunu ilah edindi. Bu şekilde saptı, Allah’a rağmen sapmadığı için Allah saptırdı denildi; Allah’ın otoritesi ve hâkimiyeti altında ve dâhilinde olduğu için o insanın sapması Allaha rağmen olmamış olur, Allah bunu engellemek istemedi, bu şekilde Allah onu saptırmış olur, Allah isteseydi onun sapmasını engellerdi ve ona hidayet verirdi. Fakat Allah müdahale etmek istemedi. Bu şekilde hidayet ve dalalet Allah’ın dileği ile gerçekleşmiş oldu.

Heva ve hevesine uyan, menfaatçi veya çıkarcı kimse Allah’a kulluk etmiyor, Allah’ı ilah edinmiyor, Allah’ın emirlerine uymuyor, sadece çıkarını düşünür, arzusuna tabi olur, canı ve nefsi ne istiyorsa yapıyor. Allah’ın ve Resulü’nün kıldıkları haramlara bakmaz. Bu kişinin sapıklığı kendi Allah’ın hâkimiyeti altında gerçekleştiği için “Allah onu saptırdı” denildi. Bu kişi Allah’a rağmen sapmadı, Allah onu sapacağını biliyor, onu bu şekilde bıraktı, ona hidayet vermedi, kör, sağır ve akılsız oldu. Allah’tan başka onu hidayete getiren yoktur, hidayetli olacaksa Allah’a rağmen hidayete gelmez. Fakat hidayetli olabilir ve o anda Allah ona hidayet yolunu açar. Şöyle buyurdu:

[فَمَنۡ يُّرِدِ اللّٰهُ اَنۡ يَّهۡدِيَهٗ يَشۡرَحۡ صَدۡرَهٗ لِلۡاِسۡلَامِ‌ۚ وَمَنۡ يُّرِدۡ اَنۡ يُّضِلَّهٗ يَجۡعَلۡ صَدۡرَهٗ ضَيِّقًا حَرَجًا كَاَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِى السَّمَآءِ‌ؕ كَذٰلِكَ يَجۡعَلُ اللّٰهُ الرِّجۡسَ عَلَى الَّذِيۡنَ لَا يُؤۡمِنُوۡنَ‏ وَهٰذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسۡتَقِيۡمًا‌ؕ قَدۡ فَصَّلۡنَا الۡاٰيٰتِ لِقَوۡمٍ يَّذَّكَّرُوۡنَ‏]

“Allah kimi hidayete getirmek istiyorsa onun göğsünü İslam önünde açar. Kimi dalalete düşürmek istiyorsa onun göğsünü pek dar ve sıkıntılı yapar. Sanki bu kişi göklere tırmanan kimse olur. İşte Allah azabını iman etmeyenlere indirir. Bu ise Rabbinin doğru yoludur. Düşünen kimselere ayetleri açıkladık.”[Enam Suresi 125-126]

Hidayeti isteyene Allah yardım eder, kalbini İslâm’a ısındırır, dalaleti isteyene yardım etmez, göğsü dar olur, hakkı, İslâm’ı duymaya bile tahammül edemez.

[مَنۡ عَمِلَ صَالِحًـا فَلِنَفۡسِهٖ‌ وَمَنۡ اَسَآءَ فَعَلَيۡهَا‌ؕ وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِّلۡعَبِيۡدِ‏]

“Kim salih amel yaparsa kendi lehine yapmış olur, kim kötülük yaparsa kendi aleyhine yapmış olur, Rabbin kullarına zulmedici değildir.”[FussiletSuresi 46]

İnsan kendi iradesiyle hidayetli veya dalaletli olur, kendi iradesiyle iyilik yapar veya kötülük yapar, Allah onu hiç zorlamaz. Allah haşa zalim değildir, kullarına hiç zulmetmez. Adalet sahibi olanın ta kendisidir.

Esad Mansur