Soru:

Mekke’deki müşrikler Resul SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e gel meclislerimizde sana yer verelim vb. gibi birtakım vaatlerde bulundular, sonra Kâfirun Suresi geldi. Müşriklere o ayette neden kâfir denildi yada bu meseleyi nasıl ele almamız lazım? Müşrik ve kâfir asli olarak zaten kâfirmidir? Böyleyse neden Allah Subhânehu ve Teâlâ müşrik diye sınıflandırdı? Bu Kâfirun Suresi’nin asıl mefhumu nedir?

Cevap:

Arapçada kâfir kelimesi [كَفَرَ] “kefere” filinden türedi. Bunun manası bir şeyi örtmektir. Şer’î ve örfi manalar ise bir şeyi reddetmek, inkâr etmek ve nankörlük yapmaktır. Cümleden veya ayetten kelime anlaşılır. İmanın tersi küfürdür, müminin tersi kâfirdir. İslâm’ın herhangi kesin bir itikadını reddetmek veya inkâr etmek küfürdür. 

AllahuTeâlâ şöyle buyurdu:

[مَا يَوَدُّ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا مِنۡ اَهۡلِ الۡكِتٰبِ وَلَا الۡمُشۡرِكِيۡنَ اَنۡ يُّنَزَّلَ عَلَيۡڪُمۡ مِّنۡ خَيۡرٍ مِّنۡ رَّبِّکُمۡ‌ؕ وَاللّٰهُ يَخۡتَصُّ بِرَحۡمَتِهٖ مَنۡ يَّشَآءُ ‌ؕ وَاللّٰهُ ذُو الۡفَضۡلِ الۡعَظِيۡمِ]

(Ey müminler!) Kâfir olan ehl-i kitap ve putperestler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Hâlbuki Allah rahmetini dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.”[Bakara Suresi 105]

[لَمۡ يَكُنِ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا مِنۡ اَهۡلِ الۡكِتٰبِ وَالۡمُشۡرِكِيۡنَ مُنۡفَكِّيۡنَ حَتّٰى تَاۡتِيَهُمُ الۡبَيِّنَةُ ۙ‏]

“Kâfir olan ehl-i kitap ve müşrikler kendilerine beyyine (açık delil) gelinceye kadar kâfirliklerinden ayrılacak değillerdir.”[Beyyine Suresi 1]

Ehl-i kitap ve müşrikler kâfirdirler, Allah’a şirk koşuyorlar, Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in peygamberliğini ve Kur’an’ı inkâr ediyorlar.

Fakat ehl-i kitap kendilerine kitap geldiğinde kitaplarının bir kısmını değiştirdiler, bir kısmının manalarını saptırdılar, bir kısmını da örttüler. Bu şekilde kâfir oldular. Ayrıca ehl-i kitap olan Yahudiler ve Hristiyanların kâfir olduklarına dair hayli ayetler vardır.

Müşrikler ise kendilerine kitap gelmeyenlerdir. Ehl-i kitap dışındaki tüm kâfirlere müşrik denir, Allah’ı tanısın ya da tanımasın, İslâm’ı reddettikçe kâfir olurlar. Putperest, ateşperest (Mecusi), tabiatta olan şeylere, güneşe, hayvanlara, ağaçlara, Buda ve Mustafa Kemal gibi insanlara tapanlar, komünist, deist, ateist ve benzerlerine müşrik denir, aynı anda kâfir olurlar.

  Ayrıca, birçok ayette Kureyş’in müşrikleri kâfir olarak nitelendi.

Kâfirun Suresine gelince, Resulullah SallAllahu aleyhi ve Sellem bununla ilgili şöyle buyurdu:

[إذا أويت إلى فراشك اقرأ ” قل يا أيها الكافرون” حتى تمرّ بآخرها فإنها براءة من الشرك]

“Yatağına girdiğin zaman Kâfirun Suresi’ni sonuna kadar oku. Çünkü bu sure şirkten bir berattır (beri olmak ve uzak kalmakla ilgili bir ilandır).[İbniHanbel]

Kureyş’in liderleri Resulullah SallAllahu aleyhi ve Sellem ile uzlaşmak istediler; bunlar Resulullah SallAllahu aleyhi ve Sellem’in kendi putlarına bir seneye kadar tapması şartıyla O’nun taptığına bir seneye kadar tapacaklar, ibadet edeceklerdi. Bunun üzerine Allah bu sureyi indirdi. Resulü’nün kâfirlerin taptıklarından beratını ilan etmesini, hiçbir zaman onların taptıklarına tapmayacağını, aynı zamanda onlar kâfir oldukça Resulullah SallAllahu aleyhi ve Sellem’in taptığına tapmayacağını, Allah’a şirksiz kulluk etmeyeceklerini ifade etmektedir. Onlara “Sizin dininiz size ait olsun, bizim dinimiz olan İslâm bize ait olsun!” denilmesi istendi. Din, fikir ve siyaset hususunda bir araya gelemeyiz, uzlaşamayız. Birlik ve beraber olamayız, yönetimde de bir olamayız. Zira yönetim ve siyaset bir din, bir düşünce veya bir ideolojiye dayalı olur. Yönetici insanların işlerini yürütürken bir düşünceye veya bir dine dayalı olur. Kureyş liderleri kendi din ve düşüncelerine göre halklarını yönetiyorlardı. Bu nedenle Resulullah SallAllahu aleyhi ve Sellem onlarla uzlaşmayı kesin şekilde reddetti. Yönetim ya İslâm’a göre olur ya da İslâm dışında diğer küfür fikir ve dinlerine göre olur. Bu tutum Allah’ın Resulü’nün edinmesini istediği tutumdur. Aynı anda her Müslümanın edineceği tutumdur.

Bu surenin nüzul sebebi Kureyş’in kâfirleriyle ilgili idi. Fakat kâfirun (kâfirler) lafzı umumidir, genel bir lafızdır, her kâfiri kapsar. Yahudiler ve Hristiyanları da kapsar. Nitekim Avrupa’da dinler arası diyalog yapan Yahudiler ve Hristiyanlar diyaloğu kabul eden Müslümanları Salat-ı İbrahimiye/ İbrahimiye namazına çağırıyorlar. Beraber oturup ibadet yapıyorlar; herkes kutsal kitabından bir şey okur, ondan sonra beraber dua ederler ve âmin derler! Güya hepsi İbrahim Aleyhi’s Selam’a inanıyorlar, bu nedenle bu ortak küfür ibadetine bu adı verdiler. Oysa Kur’an’ın birçok muhkem ayetinde İbrahim Aleyhi’sSelam’ın hiç Yahudi veya Hristiyan olmayıp sapmayan tam bir Müslüman olduğunu açıkladı. Allah şöyle buyurdu:

مَا كَانَ إِبْرَاهِيمُ يَهُودِيًّا وَلاَ نَصْرَانِيًّا وَلَكِن كَانَ حَنِيفًا مُّسْلِمًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ

“İbrahim ne Yahudi ne de Hristiyan’dı. Hanif (haktan sapmayan, dosdoğru) bir Müslüman idi, müşriklerden de değildi.” (Ali İmran 67)

     İşte bu kâfirler Kureyş’in taktiğini uyguluyorlar. Nitekim Kureyş kâfirleri İbrahim Aleyhi’s Selam’ın putlara taptığını ve kendilerinin onun dinine mensup olduklarını iddia ettiler. Bu nedenle birçok ayet İbrahim Aleyhi’s Selam’ın müşrik olmadığını vurguladı.

Ayrıca Kureyş Resulullah SallAllahu aleyhi ve Sellem’in kendi yönetimlerine ve siyasetlerine katılmasını direk istediler. Hatta onların kralı olmasını istediler ve O’na para toplayıp O’nu Mekke’nin en zengin kişisi hâline getirecekler ve en güzel kadınları O’na vereceklerdi. Resulullah SallAllahu aleyhi ve Sellem’in tutumu besbellidir, oda bu teklifleri rettir. O’nu himaye eden amcası Ebu Talip O’nun bu teklifi kabul etmesini isteyince, Resulullah SallAllahu aleyhi ve Sellem’in tutumu açık ve netti, yani yine rettir, amcasına şöyle dedi:

[يا عم! والله لو وضعوا الشمس في يميني والقمر في يساري على أن أترك هذا الأمر حتى يظهره الله أو أهلك فيه ما تركته]

“Ey amca! Bu emri (İslâm ve ona daveti) terk etmek üzere (yalnız dünya değil) sağ elime güneşi, sol elime ayı koysalar yine de kabul etmem. Ya Allah bunu galip ve hâkim kılar ya da onun uğrunda helak olup ölürüm, fakat asla onu terk etmeyeceğim.”[İbniHişam]

Buna göre küfür yönetimine katılmak kesinlikle haramdır. Bu, İslâm’a karşı işlenen büyük bir cinayettir. Zira İslâm’ın yönetimine gelişini kesin şekilde engeller ve küfür sistemini yerleştirir.  Hem de görüldüğü gibi katılanlar küfrü uygulayacaklar, bunlar ise Maide Suresi 44. 45. Ve 47. ayetlerde ya kâfir ya zalim ya da fasık olurlar. 48. Ve 49. ayetlerde Allah’ın indirdikleriyle hükmetmek kesin olarak farzdır. 50. ayette Allah’ın hükmünü uygulamayanların cahiliye hükmünü uygulamak istedikleri, 51. ve 52. ayetlerde Yahudileri ve Hristiyanları dost edinenler; onlarla işbirliği yapan ve yardımlaşanların Yahudiler ve Hristiyanlardan olduklarını, kalpleri hasta olan münafıklar olduklarını gösteriyor.

İşte bu ayetler ve Kâfirun Suresi’ni okuyan Müslüman, Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in tutumunu edinir. Ya İslâm’ı galip ve hâkim kılmaya çalışır ya da onun uğrunda ölür, cennetlik olur.

Esad Mansur