-176-

Kürsi ayeti:

Kürsi ne demek? Şefaat konusu var mıdır? Resulullah şefaatçi olacak mı? Kürsi ayetinin fazileti nedir? Allah’ın büyüklüğü ve azametini idrak etmek insanı ne kadar etkiler?

Göklere, yere ve içindekilere koyduğu varlık sistemi mükemmel ise insana indirdiği sistem nasıl olur?

اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ مَنْ ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلَّا بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِهِ إِلَّا بِمَا شَاءَ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَلَا يَئُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ

“Allah, O’dur ki; kendisinden başka ilah yoktur. Diridir, hep hayattadır, yarattıklarının üzerinde gözeticidir ve yürütücüdür. Onu ne uyuklama ne de uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. O’nun izni olmadan yanında kim şefaat edebilir? Önlerinde ve arkalarında olanı bilir. Ancak dilediği kadarı hariç hiçbir şey O’nun ilminden bir şey kuşatamazlar. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplar. Bunları koruyup gözetmek O’na asla ağır gelmez. O, çok yücedir, çok büyüktür.” (Bakara 255)

Bu ayet, Allahu Teâlâ’nın bazı sıfatlarını içeriyor; vahdaniyeti yanında diridir, hep uyanık, hiç uykuya dalmaz. Hiç bir şekilde gevşemez ve uyuklama olmaz. Hiçbir beşer bu sıfatlara sahip olamaz.

İnsan buna inanınca kendi yaratıcısının azametini idrak edip ondan korkar veya çekinir. İstenen budur. Allah insanlara kendi azametini ve büyüklüğünü gösteriyor ki insanlar bunu düşünsünler ve gereğini yapsınlar. Nitekim O kayyumdur; yarattıklarının üzerinde gözeticidir, yarattıklarının yürütücüsüdür. Ne yaptıklarını bilir, iradeleri dışında meydana gelen her hususu kendi iradesiyle yürütür. İradeleri dâhilinde meydana gelen şey kendisine rağmen olmaz, kendi müsaadesiyle onlar bir dairede serbest olurlar.

Nitekim gökler ve yeryüzünde ne varsa O’nundur, O’nun mülküdür. Bu nedenle söz sahibi olur, buralarda ancak O’nun sözü geçerli olur. Buna inanan kimse Allah’ın emrini yerine getirir. Mülk sahibine saygı göstererek O’na karşı gelmez. Nasıl ki bu mülk sahibi insanların kaderi kendi elinde olunca, o zaman O’ndan korkmalı. Çünkü her an insanı yok edebilir. Nitekim her insan için bir ecel tayin etti, ecel gelince ölür.

Mülkün sahibi Allah olduğu için şefaat etmek isteyenler ancak O’nun izniyle şefaat edebilirler. Şefaati O kabul eder.

 Şefaat ne için? İnsanın rabbi yanında cezadan kurtulması için olur. Allahu Teâlâ, içerik olarak bu ayette; “istediğim kimseye ceza veririm” diyor. Ama bunu burada açık şekilde söylemedi, ancak direk şefaatten söz etti. Kendisinin ne kadar rahmetli olduğunu gösteriyor. Burada şefaatçilerin var olduğunu da açıklıyor. Allah şöyle buyurdu:

يَوۡمَٮِٕذٍ لَّا تَنۡفَعُ الشَّفَاعَةُ اِلَّا مَنۡ اَذِنَ لَـهُ الرَّحۡمٰنُ وَرَضِىَ لَـهٗ قَوۡلًا‏

“o gün, kıyamet günü, Rahman’ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselerden başkasının şefaatı bir fayda vermez” (Taha 109) şefaa

Şöyle de buyurdu:

وَكَمۡ مِّنۡ مَّلَكٍ فِى السَّمٰوٰتِ لَا تُغۡنِىۡ شَفَاعَتُهُمۡ شَيۡــًٔــا اِلَّا مِنۡۢ بَعۡدِ اَنۡ يَّاۡذَنَ اللّٰهُ لِمَنۡ يَّشَآءُ وَيَرۡضٰى‏

“Göklerde ne kadar melek varsa onların şefaati hiç yaramaz, ancak Allah istediğinde ve razı olduğuna izin verirse olur”. (Necm 26)

Allahu Teâlâ, meleklerin değeri ne kadar yüksek olursa olsun kendisi izin vermezse ve razı ettiği kişiler için olmadıkça şefaatin geçerli olmadığını pekiştiriyor.

Bu ayetlerde, meleklerin şefaatçi olacaklarına dair kanıt geçmektedir. Hadisi şerif’lerde Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şefaatçi olacağına dair ispatlar vardır. Bu hadisler ise mütevatirdir. Bu nedenle, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şefaatçi olacağına dair konu akide konusu olur. Çünkü mütevatir hadislerde geçmektedir. Resullah  Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: 

آتِي تَحْتَ الْعَرْشِ فَأَخِرُّ سَاجِدًا فَيَدَعُنِي مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَدَعَنِي ثُمَّ يُقَالُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ تُسْمَعْ واشفَع تُشَفَّعْ قَالَ فَيَحِدُّ لِي حَدًّا فَأُدْخِلُهُمُ الْجَنَّة

“Arş’ın altına geleceğim ve secdeye kapanacağım. Ben, Allah Teâlâ’nın dilediği kadar secdede kaldıktan sonra, bana: Kaldır başını, söyle, dinleneceksin, şefaatte bulun, şefaatin kabul edilecek, denilecek ve bana (affedilecek Müslümanlardan) bir sınır belirlenecek de onları cennete girdireceğim.” (Buharı).

Burada Allah affedeceği kimseleri Resulüne gösteriyor.

Şehitler gibi diğer müminlerin şefaatleri mütevatir hadislerde geçmedi. Sahih olan Haber-i ahad hadislerde geçtiği için o hadisleri kabul ederiz ve tasdik ederiz. Fakat inanç veya akide haline getirmeyiz. Zira akidenin delili ya ayet ya da mütevatir hadistir. Hem de delalet veya içerdiği mana kesin olmalıdır. Eğer delalet veya mana kesin değilse akideden sayılmaz. Sahih olan Haber-i ahad hadisleri ise sırf tasdik ve kabul edilir. Tekzip edilemez ve yalanlanamaz; Sahih olan Haber-i ahad’ı yalanlamak günahtır. Mütevatir hadisi yalanlamak küfürdür.

Şu var ki; şefaat ancak günah işleyen Müslümanlar için olur. Kâfirler veya Müşrikler için hiç geçerli olmaz ve kabul edilmez. Allah’ın, Kâfirleri ve Müşrikleri asla affetmeyeceği birçok ayette kesin ifadeli, delaletli ve manalı ayetlerde beyan edilmiştir.

Kafirlere kimse şefaat edemez. Allah şöyle buyurdu:

 اِلَّاۤ اَصۡحٰبَ الۡيَمِيۡنِۛ ؕ‏  فِىۡ جَنّٰتٍ ۛيَتَسَآءَلُوۡنَۙ‏ عَنِ الۡمُجۡرِمِيۡنَۙ‏  مَا سَلَـكَكُمۡ فِىۡ سَقَرَ‏  قَالُوۡا لَمۡ نَكُ مِنَ الۡمُصَلِّيۡنَۙ‏ وَلَمۡ نَكُ نُطۡعِمُ الۡمِسۡكِيۡنَۙ‏  وَكُنَّا نَخُوۡضُ مَعَ الۡخَـآٮِٕضِيۡنَۙ‏ وَ كُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوۡمِ الدِّيۡنِۙ‏ حَتّٰٓى اَتٰٮنَا الۡيَقِيۡنُؕ‏  فَمَا تَنۡفَعُهُمۡ شَفَاعَةُ الشّٰفِعِيۡنَؕ‏

(kıyamet günü) sağ elinden kitabını (amel defterini) alacak kimseler müstesnadır. Onlar cennettedirler. Mücrim kimselere soruyorlar: cehennemde sizi yakan nedir? Dediler ki namaz kılanlardan değildik, fakir ve miskini yedirmiyorduk (zekat vermiyorduk), Allah’ın ayetleriyle alay edenlerle beraber alay ediyorduk, kıyamet gününü yalanlıyorduk, bize ölüm gelinceye kadar bu hal üzerinde devam ettik. Bu nedenlerle şefaatçilerin şefaati onlara fayda sağlamaz” (Müddessir 39-48)

“O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplar.” Ayette geçen ifadeye gelelim: Kürsünün ne olduğuna, kürsi müteşabih ayetlerdendir. Bir hadiste kürsü’de göklerin ve yerin hacminin geniş arazide, çölde atılan dirhem (yuvarlak madeni para) büyüklüğü kadar olduğu gösterildi. Başka hadiste; arş’a göre kürsü, geniş arazide atılan dirhem büyüklüğü olduğu gösterildi. Fakat bu hadisler zayıftir.

Ama kürsü Allah’ın ilminden ibarettir. İlme delalet eden Mecazı manadır.

İbni Abbas kürsünün manası ilimdir dedi. İmam Taberi de kendi tefsir kitabında da aynı şeyi söyledi. Zira ilim sahibi bir kürsü (sandalye) üzerinde oturup insanlara ilmini aktarıyordu. Buradan mecazı mana olarak kürsü ilme delalet eden ıstılahı bir kelime oldu. Şu anda üniversitelerde bir üstadın kürsüsü var denilir. Araştırma ve öğretim bölümüne kürsü denilir. Arapçadan geldi ve şu anda araplarda bu şekilde kullanırlar. Arapça kamuslarında da kürsüye bu mana verildi.

Kürsünün gökleri ve yeri kapsadığının gösterilmesinin nedeni Allah’ın azameti ve büyüklüğünün ne kadar olduğunu zihinlerde canlandırmaktır. Onun ilmi gökleri, yeri ve içinde ne varsa kuşatmıştır. Böylece insan yaratıcısı olan Allah’a ve azametine inanır ve imanı artar, ondan daha fazla korkar, çünkü her şeyi bilir ve görür. Bundan sonra, O’na bağlılığı artar ve emrine seve seve boyun eğer.

Allahu Teâlâ, o kadar büyük, göklerden ve her şeyden daha büyüktür ki insanlar O’nun büyüklüğünü hiç düşünemez olunca O’nun ilminden de hiçbir şey kuşatamazlar, ancak dilediği kadar öğrenirler. Fakat Allah insanların gizli ve aşikar taraflarını bilir, nitekim onları yaratan Allah’tır. İnsanların öğrendikleri Allah’ın kendilerine öğrettiği veya öğrenmelerine müsaade ettiği miktardır. Bu nedenle insanlar ne kadar öğrenmişse Allah’ın öğrenmelerine müsaade ettiğinden çok az bir şeydir. Ama insanların öğrenmeleri ve araştırmalarına müsaade etti, daha doğrusu çok teşvik etmiştir. İnsanlar kendi zatları ve Kainat hakkında öğrendikleri ve keşfettikleri çok azdır. Her gün yeni şey keşfediyorlar. Ama keşfedemedikleri ve bilemedikleri hayli çoktur. 

Kürsü ayetinin değeriyle ilgili bazı hadis-i şerifler geçmiştir. Bunlardan;

Ebu Zerr r.a dedi ki ya Resulullah! Sana en büyük indirilen (ayet) hangisidir? Dedi ki:

” آية الكرسي الله لا إله إلا هو الحي القيوم”     

“ Kürsi ayetidir, الله لا إله إلا هو الحي القيوم” (Darmi)

Kuranın bütün ayetleri eşittir. Kürsi ayetinin okunmasının sevabı daha büyük manasındadır.

Bu nedenle şöyle buyurdu:  

” من قرأ آية الكرسي دبر كل صلاة مكتوبة لم يمنعه من دخول الجنة إلا الموت” (النسائي والطبراني)

“ Kim farz namazının akabinde Kürsi ayeti okursa ölüm dışında cennete girmesine engel yoktur” (Nesai ve Taberani). Bunun manası ölüm olmasaydı, kıyamet gününe kadar mezadrda ölü olarak kalma meselesi olmasaydı hemen cennete girecekti.

İşte, sevap kazanmak ve Şeytanı evden uzaklaştırmak maksadıyla okunması isteniyorsa da bu ayeti anlayarak okumak gerekir ve gereğince düşünmek ve amel yapmak gerekir. İnsan Kürsi ayeti anlayarak okuyunca Allah’ın azamet ve büyüklüğünü idrak eder, ondan korkar ve emrini yerine getirmeye çalışır, Şeytan’ın yolundan uzaklaşır, onunla ve ona tabi olanlarla savaşır. Nitekim Kur’an’da birçok ayette geçtiği gibi insanlardan Şeytan’ın dostları var olduğu, bunları dost edinmemek, onlardan korkmamak ve onlara karşı gelmek gerekli olduğu bildirilmektedir. Bunların sıfatları açıklandı; Allah’ın hükmüne uymayı reddeder, bu hükme uyanlarla savaşır, İslam dışındaki fikirlere insanları çağırır, Allah’ın yolundan insanları saptırır ve onun indirdiğiyle hükmetmezler.

Gökleri ve yeri olduğu gibi tutup muhafaza etmek, yürütmek ve gözetlemek Allah’ı yormaz, ona ağır gelmez. O azametlidir, pek büyüktür, üstün olan odur. Her şey için düzen koydu, her şey bu düzene göre yürür.

 Eğer Allah böyle ise insana indirdiği düzen eksik olabilir mi? Mümkün müdür? Mümkün değildir. İşte insanlar için Resulüne vahyettiği düzen en doğrudur, doğru mükemmel olan odur, onun dışındakiler batıldır. İnsanın varlık düzenine yürümesi zorunludur.

İnsanın varlık düzenine göre yürümesi zorunludur. Fakat Allah insanı denemek üzere bunun dışında onu serbest kıldı. Bu nedenle Allah’ın Resulüne vahyettiği sisteme inanmak ve uymak insanın elindedir. Eğer insan ona uyarsa cenneti kazanır ve dünyada da mutlu olur. Eğer uymazsa cehennemlik olur ve dünyada badbaht, huzursuz olur.  Allah isteseydi varlık nizamına herkesi ve her şeyi zorla uydurduğu gibi Resulüne vahyettiği dine ve nizama zorla uydururdu. Fakat insanı muhayyer bıraktı ki kendi iradesiyle hidayetli veya dalaletli olsun, imanı ve ameline göre cenneti kazansın.