Soru Cevap

Soru:

Orman yangınlar nasıl değerlendirilir?

Bunun mesuliyeti kime yüklenir?

 Hilâfet Devleti’nde yangınlara karşı ne tür tedbirler alınır?

Cevap:

Ormanların yanması ve içindeki hayvanların ölmesiyle beraber insanların ölmesi acı bir şeydir. Allah vefat eden Müslümanlara rahmet eylesin.

Fakat daha kötüsü şudur; ne olursa olsun turist gelsin, para gelsin zihniyetidir! İşte turist geldi para geldi! Açılsınlar; çıplak veya yarı çıplak olsunlar, zina yapsınlar, içki içsinler, âlem yapsınlar, eğlence yerlerinde erkek kadın dans etsinler! Bunların hiçbiri önemli değildir! Önemli olan para, memlekete para bıraksınlar! Bu bakış açısı tam kapitalist bir bakış açısı, bu laik düşüncedir, menfaatçiliktir!

Ama bunun cezası yok mu?! Bu yangınlar çok şey götürdü, zarar verdi! Bu ceza olarak değerlendirilmez mi? Hatta kasıtlı bir mücrim fail olsa bile Allah onu musallat kılarak ceza verir! Nitekim Allah günah işleyenleri ve buna karşı susanları hem dünyada hem de ahirette ceza göreceklerinden sakındırdı. Uyanıp ibret alan kimseler bundan vazgeçer ve tövbe ederler. Yoksa daha büyük bela ve musibetlerin gelmesini beklesinler!

Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

[اَوَلَا يَرَوۡنَ اَنَّهُمۡ يُفۡتَـنُوۡنَ فِىۡ كُلِّ عَامٍ مَّرَّةً اَوۡ مَرَّتَيۡنِ ثُمَّ لَا يَتُوۡبُوۡنَ وَلَا هُمۡ يَذَّكَّرُوۡنَ‏]

“Her sene bir veya iki kere fitneye uğradıklarını görmüyorlar mı? Sonra hiç tövbe etmezler ve düşünüp hatırlamazlar!”[TevbeSuresi 126]

Bu ayette fitnenin manası azaptır, musibettir. Her sene münafıkların başlarına bir iki büyük felaket, musibet, azap gelir. Buna rağmen tövbe etmezler ve azap kalkınca başlarına gelenleri unuturlar, eski hâllerine dönerler, bir daha geleceğini düşünmezler, hiç ibret almazlar. 

Öte yandan kasıtlı bir mücrim fail var olsa bile devletin ihmali ve tedbir almaması onu sorumluluğundan muaf tutulmaz, suçlu sayılır. Niçin bu mücrim kimselerin böyle şeyler yapmalarına fırsat tanır? Niçin yangınlara karşı tedbir merkezleri kurmadı? Hilâfet devletimiz olunca şöyle tedbirler alırız:

Tedbir merkezlerinde araba ve uçak gibi itfaiye bulunur, yer altına su şebekesi döşenir, belli mesafelerde su püskürtecek musluklar yapılır, ağaçlık alanlar birbirinden ayrılır, boş bölgeler tahsis edilir, bu şekilde ateş kolayca diğer bölgelere sıçramaz ve çabuk söndürülür. Değişik noktalara sürekli gözeten ve kontrol eden kişiler, kamera ve uyarı cihazları takılır. Buna benzer daha ne yeni vesile ve araç icad edilirse kullanılır.

Turistler meselesine gelince, İslâm Devleti’ne gelen turistler İslâm hükümlerine uyarlar, açılamazlar, içki içemezler, zina yapamazlar. Nitekim amacımız para değil, onları İslâm’a çekmek üzere İslâm sisteminin adaletini, güzel icraatlarını ve Müslümanların güzel yaşam tarzlarını göstermektir. Böylece onlara tesir bırakırız, onlara İslâm’ı tebliğ etmiş oluruz, memleketlerine dönüce de yakınlarına İslâm’ın güzelliklerini anlatırlar, onların vasıtasıyla diğerlerinin İslâm’a dikkatlerini çekmiş oluruz. Bu şekilde kıyamet gününde onlara tebliğ ettiğimize şahitlik yapabiliriz. Zira hayatta asıl görevimiz budur. Rabbimiz bize bu görevi yüklerken şöyle hitap etti:

[وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا]

“İşte böylece sizi insanlığa şahitler olmanız, Resul’ün de size şahit olması için sizi vasat (udul, güvenilir ve hayırlı) bir millet, ümmet kıldık!”[Bakara Suresi 143]

Esad Mansur