-177-

“Dinde İkrah yoktur”  ilkesi ile “Tağutu inkâr etme” emri:

Dinde ikrah yoktur un manası nedir?

Bu gerekçeyle Müslüman’ın dini terk etmesine ve mürtetliğe veya uymamaya müsaade var mı?

Mürtet olana karşı nasıl davranılır?

Tağut nedir ve onun inkarı neyi gerektirir?

لَا إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنْ الغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللَّهِ فَقَدْ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَى لَا انفِصَامَ لَهَا وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

“Dinde İkrah yoktur, doğruluk ile sapıklık birbirinden belli oldu. Kim Tağutu inkâr edip reddederse ve Allah’a inanırsa sağlam bir kulpa yapışmış olur. Allah işiten ve bilendir.” (Bakara 256)

Kimse dine, İslam’a girmeye zorlanmaz. İsteyen İslam’a girer, istemeyen küfürde kalır. Allahu Teâlâ, insanların zorla kendi dinine sokulmasını kabul etmez. Zira insan zorla dine sokulursa hiçbir zaman Mümin olmaz, baskı altına girerse münafık olur. Allahu Teâlâ bunu kabul etmez. İnsan ya gerçekten mümin olur ya da küfrü üzerinde kalır, bu şekilde mümin ile kâfir birbirinden ayrılsın ve belli olsun.

Bu ayetin nüzul sebebi ise; “İslam’dan önce; bazı Arap kadınlar çocuğu olup hayatta kalırsa, Yahudileştirilsin diyerek adak adıyordu. Böylece Ensar’ların bazı çocukları Yahudi olmuştu. Yahudi olan Nadir oğulları diyarlarından sürgün edilince Ensar’ların Yahudi olan bu çocuklarını zorla, İslam’a sokmak için çalıştılar. Allahu Teâlâ bu ayeti indirdi. Artık İslam’a girmek için kimse zorlanmaz”. (İbni Cerir, Ebu Davut ve Nesai.)

Yine başka rivayette; Bir Ensar’ın iki çocuğu Hıristiyan olmuştu, bu Ensar onları İslam’a zorla sokmak için Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e danıştı, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu engelledi ve Allah’u Teâlâ bu ayeti indirdi.” (Abi Hatem ve İbni Habban)

Bu nedenle, insanlar İslam’a girmek için zorlanmazlar, zorlamak caiz değildir. Nitekim doğru ve hak olan İslam ile batıl ve sapık olan diğer din ve fikirler birbirinden ayrıldı. Allahu Teâlâ başka bir ayette şöyle buyurdu;

وَلَوۡ شَآءَ رَبُّكَ لَاٰمَنَ مَنۡ فِى الۡاَرۡضِ كُلُّهُمۡ جَمِيۡعًا‌ ؕ اَفَاَنۡتَ تُكۡرِهُ النَّاسَ حَتّٰى يَكُوۡنُوۡا مُؤۡمِنِيۡنَ‏

 “Rabbin isteseydi, yeryüzünde bütün inanalar inanırdı, mümin olurdu. Yoksa sen insanların Mümin olmalarını zorlamaya mı çalışıyorsun?“(Yunus 99)

Bunun manası; “insanlar serbestçe mümin olsunlar, hiç onları zorlama.”

Bu ayette takdim ve tehir vardır; önce son kısım geçmelidir “Yoksa sen insanların Mümin olmalarını zorlamaya mı çalışıyorsun?“ , çünkü birinci kısım Rabbin isteseydi, yeryüzünde tam bütün inanalar inanırdı, mümin olurdu”  ikinci kısma bir cevap olarak geçti.  Allah müminlere hitap ederken Resulüne hitap ediyor; ey müminler! diğer insanların İslam’a girmesini zorlamaya çalışmayın. Allah isteseydi bütün insanları hidayete erdirirdi, fakat onları serbest bıraktı. Onun isteği veya iradesi onları serbest bırakmaktır. Zira cenneti ve cehennemi hazırladı; herkes kendi imanı ve salih ameliyle cennete girecek veya küfür ve çirkin ameliyle cehenneme girecektir, Allah kimseye zulmetmez. 

Başka Ayette:

وَقُلِ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ فَمَن شَاء فَلْيُؤْمِن وَمَن شَاء فَلْيَكْفُرْ إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ نَارًا أحَاطَ بِهم سُرا دقها

De ki: -Hak Rabbinizdendir. İsteyen Mümin olsun, isteyen kâfir olsun, bekçilerle kuşatılmış cehennemi zalimler için hazırladık.” (Kehf 29)

Hak belli, batıl da belidir; O zaman insanlar inanç hususunda serbest bırakılır. Hakkı ve doğruyu kabul etmeyen herkes zalimdir. İşi hakikatiyle, olduğu gibi kabul etmeyen veya hakikati çeviren de zalim olur. 

Fakat insan İslam’ı seçtikten sonra dini terk edemez, terk ederse öldürülür.

وَمَنْ يَرْتَدِدْ مِنْكُمْ عَنْ دِينِهِ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَأُوْلَئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَأُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

“Kim sizden dininden dönerse ve böylece kâfir olarak yaşayıp ölürse onun ameli hem dünyada hem de ahirette boşa çıkacaktır. Böyle kimseler cehennem halkıdırlar ve orada ebediyen kalacaklar.” (Bakara 217)

Dünyada ameli boşa çıkar ifadesinden onun ameline karşı ceza vardır manası çıkar. Bunun detayları sünnettedir. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem açıklar.

Ancak, tövbe ettirilir, tövbe edip tekrar dine dönerse ona her hangi bir ceza verilmez. Ama dönmeyi reddederse öldürülür. Bu hükmü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem birkaç sahih hadiste duyurmuştur. Şöyle buyurdu:

“مَنْ بَدَّلَ دِينَهُ فَاقْـتُلُوهُ” (البخاري، ابن حنبل، الترمذي، أبو داود، ابن ماجه، النسائي)

“Kim dinini değiştirirse onu öldürün” (Buharı, İbni Hanbel; Tirmizi, Ebu Davut, İbni Maceh ve Nesai)

Cabir RadiyAllahuAnh şöyle rivayet etti:

“أَنَّ امْرَأَةً هِيَ أُمُّ مَرْوَانَ ارْتَدَّتْ، فَأَمَرَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم بِأَنْ يُعْرَضَ عَلَيْهَا الإِسْلاَمُ، فَإِنْ تَابَتْ، وَإِلاَّ قُتِلَتْ”

“Ümmü Mervan adlı bir kadın mürtet olunca Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem önce ona İslâm’ı arz etmeyi emretti, eğer tövbe ederse ondan kabul edilir, yoksa öldürülür.” [Dârekutnî, Beyhaki]

 Zira herhangi bir şahsı dine girmek için hiçbir kimse zorlayamaz. İslam’a girmeden önce iyice araştırması ve düşünmesi ondan istenir. Tam ve tüm kanaat getirmeden dine girmesin. O zaman dinden çıkmak istiyorsa, ölümü hak etmiş olur. Buna rağmen dinden dönerse öldürülmeden önce tekrar ona bir fırsat verilir, onunla konuşulur ve ikna edilir. İnadı üzerinde ısrar ederse, tövbe ettirme müddeti dolduktan sonra öldürülür. Çünkü dini korumak gerekir.

Bu da metottan bir parçadır. Nitekim dinden fışkıran nizamı uygulamak, onu taşımak ve korumak metottur. Zira İslam düşünce ve metottur. Metodu budur, düşüncesi ise akidesi ve nizamıdır. Burada, dinden maksat akidedir, nitekim imanı gerektirir.

Bu nedenle bu asırda laikliğe ve demokrasiye inanan bazı kimseler “dinde ikrah yoktur” ayetinden alınan ilkeyi kötü şekilde kullanmaya başladılar, herkes dinini terk edebilir, laiklikten fışkıran ve demokraside yerleştirilen inanç hürriyetine uydurmaya çalışırlar. Bu bir mugalata, bir saptırmadır.

Buna göre de din hükümlerine Müslümanlar zorlanmazlar, isteyen namaz kılar, oruç tutar, istemeyen kılmaz ve istemeyen tutmaz, içki içebilir, faiz yiyebilir, kadın başörtü ve cilbabı şeri elbiseyi giymeyebilir, açılabilir vs. Müslüman dinine uymayabilir gibi bir çok saptırmayı yaymaya çalışırlar.     

İslam tabiiyeti taşıyan zimmiler, İslam’a girmeye zorlanmazlarsa İslam’ın genel hükümlerine zorlanırlar, ancak kendilerine müsaade edildiği şeyler müstesnadır.

Allah şöyle buyurdu:

[قَاتِلُوا الَّذِيۡنَ لَا يُؤۡمِنُوۡنَ بِاللّٰهِ وَلَا بِالۡيَوۡمِ الۡاٰخِرِ وَلَا يُحَرِّمُوۡنَ مَا حَرَّمَ اللّٰهُ وَ رَسُوۡلُهٗ وَلَا يَدِيۡنُوۡنَ دِيۡنَ الۡحَـقِّ مِنَ الَّذِيۡنَ اُوۡتُوا الۡـكِتٰبَ حَتّٰى يُعۡطُوا الۡجِزۡيَةَ عَنۡ يَّدٍ وَّهُمۡ صٰغِرُوۡنَ]

“Allaha ve ahiret inanmayan, Allah’ın ve Resulünün haram kıldıklarını haram kılmayanlar ve hak dini İslam’ı din olarak edinmeyen Ehl-i kitapla (İslam hükmüne, devletine) boyun eğinceye ve güçlerine göre cizye verinceye kadar savaşın” (Tevbe 29)

Bu ayete göre kâfirler savaşla veya savaşsız İslam Hilafet devletine teslim olurlarsa İslam’a girmeye zorlanmazlar, cizye vermek şartıyla bu devletin hükmü altında yaşarlar. Müslüman olmadıkları için zekât vermezler, sadece çalışabilen akıl baliğ erkeklerinden senede bir cizye alınır. Kadınlarından, çocuklarından ve gücü olmayanlardan cizye alınmaz. Mallarından hiç zekât alınmaz. Erkek olsun kadın olsun çocuk olsun Müslümanın malı varsa zekât verir.

Ayrıca, zimmiler ibadetleri, yiyecekleri, içecekleri, evlilikleri, boşanmaları, çocuğa bakmaları gibi hususlarını kendi dinlerine göre yürütebilirler. Fakat yönetim, iktisat, eğitim, sair siyasetler ve cezalar hususunda Müslümanlar gibi kendilerine İslam hükümleri uygulanır.

Dine inanan kimse, dinin gerektirdiği fikir ve hükümleri uygulamalıdır. Hükümleri uygulamaya zorlanır. Çünkü bu dine aklen inandı, o zaman dini yaşamalı ve uygulamalıdır. Namaz kılmalı, kılmazsa cezalandırılır, zekât vermeli, vermezse zorla ondan alınır ve cezalandırılır. Nitekim ahkâm böyledir. Dinin nehiylerinden vazgeçmeli yoksa cezalandırılır. İçkiden nehyedildi, içerse cezalandırılır. Zinadan nehiyedildi, zina ederse cezalandırılır ve diğer dinin nehyettikleri böyledir, nehyi bozan cezalandırılır.

Hülasa olarak, dine girmek için kimse zorlanmaz, ama kim dine girerse dinin ahkâmını, emir ve nehiylerini uygulamaya zorlanır. Nitekim dine girmek dini yaşamayı veya uygulamayı gerektirir. Sırf dine gireyim, fakat dini yaşamayacağım derse ondan kabul edilmez. Aksi halde bu kişi nasıl Müslüman olabilir ki?! Dini uygulamak İmanın gerektirdiği husustur. Zira İslam hem iman hem ondan fışkıran amelle ilgili şeri hükümlerdir. Şeri hükümlere uymayanlara ceza uygulamayı gerektirdi.

Cihat, insanları zorla İslam’a sokmak için değildir. İnsanlara doğru dini ve nizamı göstermek ve uygulamak üzere maddi engelleri, tagutu, zorba rejimleri kaldırmak için olur. Bu nedenle, başka diyarların ahalisi İslam’a çağırılır, icabet ederlerse onlardan kabul edilir ve böylece diyarları Dar-ul İslam’a katılmış olur. Eğer, icabet etmezlerse kendi diyarlarını Dar-ul İslam’ın hükmü altına sokmaları istenir. Bunu kabul ederlerse İslam nizamı altına girerler, inançları üzerinde kalırlar, ibadetlerini yaparlar, yiyecekleri, içecekleri, evlilikleri, boşanmaları ve benzer şahsi hususları kendi dinlerine göre bırakılır. Müslümanların hakları ne ise aynı haklara sahip olurlar. Reddedip savaş istiyorlarsa onlarla savaşılır, mağlup olunca, dine girmek için zorlanmazlar, dinleri üzerine bırakılır, İslam nizamı onların üzerine uygulanır ve Müslümanların sahip oldukları haklara da sahip olurlar.

İşte, her halükarda hiçbir zamanda insan dine girmek için zorlanmaz.

Küfrün başka manası tağuttur. Çünkü ayette; “… Kim tağutu inkâr edip reddederse ve Allaha inanırsa sağlam bir kulpa yapışmış olur.” buyruluyor.Tağut şeytan manasına da gelir. Çünkü şeytan küfre çağırıyor. Tağut; haddi aşan ve büyük zalim manasına da gelir.

Tağut, ” طغى” “ tağa” fiilinden türedi, haddi aştı, zulümde haddi aştı, müstebit, diktatör oldu. Şeytan lafzı da aynıdır. “شاط” “şata” fiilinden türedi, haddi aştı, infilak etti, şiddetlice patladı.

Çokça zulümde ve küfürde haddi aşan kimseye şeytan veya tağut denilir. Hakkı görse bile kabul etmez, yalnız istediğini yapmak ister. Allah’ın dinini reddedip kendi aklına, heva ve hevesine göre hareket eden tağut olur. Bu nedenle Allah’ın hâkimiyetini reddedip kendi çıkarlarına, akıllarına ve hevalarına göre hüküm verenlere tağut denilir. Halkın hâkimiyetini ve egemenliği olan demokrasiye inanalar tağuta inanmış olurlar.

 اَلَمۡ تَرَ اِلَى الَّذِيۡنَ يَزۡعُمُوۡنَ اَنَّهُمۡ اٰمَنُوۡا بِمَاۤ اُنۡزِلَ اِلَيۡكَ وَمَاۤ اُنۡزِلَ مِنۡ قَبۡلِكَ يُرِيۡدُوۡنَ اَنۡ يَّتَحَاكَمُوۡۤا اِلَى الطَّاغُوۡتِ وَقَدۡ اُمِرُوۡۤا اَنۡ يَّكۡفُرُوۡا بِهٖ ؕ وَيُرِيۡدُ الشَّيۡـطٰنُ اَنۡ يُّضِلَّهُمۡ ضَلٰلًاۢ بَعِيۡدًا‏. وَاِذَا قِيۡلَ لَهُمۡ تَعَالَوۡا اِلٰى مَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُوۡلِ رَاَيۡتَ الۡمُنٰفِقِيۡنَ يَصُدُّوۡنَ عَنۡكَ صُدُوۡدًا فَكَيۡفَ اِذَاۤ اَصَابَتۡهُمۡ مُّصِيۡبَةٌ ۢ بِمَا قَدَّمَتۡ اَيۡدِيۡهِمۡ ثُمَّ جَآءُوۡكَ يَحۡلِفُوۡنَ‌ۖ بِاللّٰهِ اِنۡ اَرَدۡنَاۤ اِلَّاۤ اِحۡسَانًـا وَّتَوۡفِيۡقًا‏ اُولٰٓٮِٕكَ الَّذِيۡنَ يَعۡلَمُ اللّٰهُ مَا فِىۡ قُلُوۡبِهِمۡ فَاَعۡرِضۡ عَنۡهُمۡ وَعِظۡهُمۡ وَقُلْ لَّهُمۡ فِىۡۤ اَنۡفُسِهِمۡ قَوۡلًاۢ بَلِيۡغًا‏(النساء 60-63)‌

“ Sana (Muhammed s.a.s’a) indirilene (Kuran’a) ve daha önce indirilene (kitaplara) inandıklarını iddia edenleri görmedin mi? Tağuta muhakeme olunmak istiyorlar. Oysa tağutu inkâr edip reddetmekle emredildiler. Ama şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor. Eğer Allah’ın indirdiğine ve Resule çağırılırlarsa münafıkların senden tam şekilde yüz çevirdiklerini görürsün. Ellerinin işlediklerinden dolayı başlarına bir musibet gelirse halleri nasıl olacak? Bundan sonra sana gelip Allah’a yemin ederek biz ancak iyilik ve uyum sağlamaktan başka bir şey istemedik diye iddia ederler. İşte bunlar Allah’ın kalplerinde ne var olduğunu bildiği kimselerdir. Bu nedenle bunlardan yüz çevir, onlara öğüt ver ve kendilerini etkileyecek derin söz söyle”.  (Nisa 60-63)

İşte Allah’ın hükmü dışındaki her hüküm tağuttur. Tağut kişi haddini aşmış kimsedir. Oysa hâkim olan yaratıcıdır, bu kişi haddini aşıp bilmezliğe girer kendini veya diğer insanları rab edinir. Allah’ın kitabına resulünün sünnetine uy ve onun hükmü ile muhakeme olun denilirse yüz çevirir, aynı anda ben Müslümanım müminim diye iddia eder! Hayır, o münafıktır. Hem de biz iyilik yapmak ve uzlaşmayı sağlamak istiyoruz derler. Oysa Allah’ın dini dışında iyilik yoktur. Küfür ile iman arasında uyum ve uzlaşma mümkün değildir. Ya Allah’a inanırsın ya tağuta, şeytana inanırsın. Allah hem kendine tam teslimiyet göstermeyi hem de tamamen tuğutu inkar edip reddetmeyi istedi. Arasında uyum ve uzlaşma sağlamak Allah’la birlikte tağutu ortak kılmaktır, şirk koşmaktır. Bunu yapanların başlarına musibet arkasında musibet gelecektir.

Allah’a iman eden O’na hiç ortak kılmaz, İsa veya Üzeyir’i O’nun oğulları olarak göstermez. Allah’a iman eden kimse Allah’ın indirdiğine inanır. Çünkü insan Allah’a inanınca ona ibadet etmek ister ve onun emrine de uymak ister. İslam bunu gerektirdiği gibi akılda bunu gerektirir. Allah ibadet nizamı ve hayat nizamını resulü yoluyla göndermiştir. Bu durumda Allah’a iman hem indirdiği kitaba hemde gönderdiği Resul’e inanmayı gerektirir. Sadece, Allah’a inanıyorum demekle mümin olunmaz. Allah’ın kitabına ve Resullerine inanmakla ancak mümin olunur. Allah insanların ne dediklerini işitir ve inanıp inanmadıklarını bilir, bütün hallerinden haberdardır.

İnsan Allah’ın kendini işittiğini ve gördüğünü aklında tutarsa, hep bunu düşünüp hatırlarsa ondan korkar, emrinden çıkmaktan ve günah işlemekten sakınır. Bu nedenle birçok ayetin sonunda Allah bunu hatırlatıyor ki insan dikkatli olsun.

İnsan kendini kontrol eden biri veya bir yerde Kamera ve dinleme cihazının var olduğunu bilirse çok dikkatli olur, hiç ters bir iş yapmamaya çalışır. Peki, “Allah bunlardan daha üstün ve daha güçlüdür, sürekli kontrol ediyor, işitiyor ve görüyor.” Niçin insan ondan korkmuyor, hem de cezası pek çetindir! Ancak tağutu reddedip sırf Allah’a inanan kimse Allahtan korkup emrinden çıkmaz.