-178-

Tartışmanın Güzel Yolu:

Zalimlerle tartışma nasıl yürütülür?

Yöneticiler neden azgın olur?

Onların azgınlıklarından nasıl alıkonulur?

Onlara her hâlükârda itaat nereye götürür?

Zalim yöneticilere karşı İslam’ın emri ve çözümü nedir?

اَلَمۡ تَرَ اِلَى الَّذِىۡ حَآجَّ اِبۡرٰهٖمَ فِىۡ رَبِّهٖۤ اَنۡ اٰتٰٮهُ اللّٰهُ الۡمُلۡكَ‌ۘ اِذۡ قَالَ اِبۡرٰهٖمُ رَبِّىَ الَّذِىۡ يُحۡىٖ وَيُمِيۡتُۙ قَالَ اَنَا اُحۡىٖ وَاُمِيۡتُ‌ؕ قَالَ اِبۡرٰهٖمُ فَاِنَّ اللّٰهَ يَاۡتِىۡ بِالشَّمۡسِ مِنَ الۡمَشۡرِقِ فَاۡتِ بِهَا مِنَ الۡمَغۡرِبِ فَبُهِتَ الَّذِىۡ كَفَرَ‌ؕ وَاللّٰهُ لَا يَهۡدِى الۡقَوۡمَ الظّٰلِمِيۡنَ‌ۚ‏


         “Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: Rabbim hayat veren ve öldürendir, demişti. O da: Hayat veren ve öldüren benim, demişti. İbrahim: Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir, dedi. Bunun üzerine kâfir şaşırıp kaldı. Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez.” (Bakara 258)                        

Daha önceki ayetlerde, insanlar dine girmeye zorlanmadıklarını beyan ederken tağutu inkâr edip Allah’ın ipine sarılmaya davet edildiler. Zira Allah müminlerin velisidir, karanlıktan çıkarıp aydınlığa iletir. Kâfirlerin velisi ise tağuttur. Onları aydınlıktan karanlığa sürükler. Zorlanmadıkları zamanın onları hallerine terk etmek olmadığını beyan etmek üzere bir tartışma keyfiyetini gösterdi. Buna bağlı olarak Allah tartışmanın başta tağut, azgın olanlarla yapıldığına dikkati çekti. Zira onlar diğer insanları aydınlık olan İslam’dan uzaklaştırıp karanlığa düşürür, fısk, fücur ve haram bataklığına atarlar.

Peygamberlerin ve onların yollarını izleyen Dava adamları küfre, küfür sistemlerine ve zalimlere karşı susmazlar. Kâfir yöneticilere, zalim idarecilere yağ çekmezler. Onların görevi; yeryüzünden küfür sistemini ve zulmü kaldırıp Allah’ın Dinini Şeriatını hakim kılmaktır. Bu nedenle Hz. İbrahim Aleyhisselam zamanındaki hükümdarlarla tartışıp Allah’ın dinine davet etti. Genellikle hükümdarlar kibirli olurlar. Kibirli olan veya kibirlenen kimseler daima batılda/hak olmayanda inat ederler. Zira kendilerinin başkalarının muhtaç olmadıkları her şeye sahip olduklarını ve ellerindeki güçle her şeyi yapabileceklerine inanırlar. Bu nedenle de hakkı reddedip batıl üzerinde ısrar ederler, hakkı söyleyenleri de ezerler.

Dava adamları zalim hükümdarlardan korkmayacak kadar çok cesur olmalıdırlar. Onlar ahirete inanırlar ve o günü düşünürler. İşte İbrahim Aleyhisselam’ın örneği ortadadır. Allahu Teala, İbrahim Aleyhisselam’ı Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Selem’e bir örnek olarak gösterdi ve aynı anda ikisini de bizim için birer misal olarak sundu. Bu nedenle Allahu Teala Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Selem’e; “Hz. İbrahim’in tartıştığı hükümdarı görmedin mi?” dedi.  Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Selem’e hitap ümmetine hitaptır. Allahu Teala bize; hakkı dinlemek istemeyen inatçı, zalimlerle nasıl tartışılır onu bu şekilde göstermektedir.

Kâfirlerle tartışma; önce akide üzerine olmalıdır. Bu sebeple İbrahim Aleyhisselam akide üzerinde durdu. Allah’ın varlığını hükümdara ispatlamaya çalıştı. Hükümdar kendi diyarında her şeye egemen olduğu için istediğini öldürüyor, istediğini hayatta bırakıyordu. Bundan dolayı “bende öldürüyor ve diriltiyorum” dedi. Böyle yaptığı için bu anlayışla Allah’ın hakikatini idrak edemez. Zira kendisi hükümdar olduğu için herkesin kendisine tartışmasız itaat ettiğini görünce istediğini yaşatır, istediğini öldürür hale geldi. Kendini ilah mertebesine çıkarttı.

   Bunun farkına varan İbrahim Aleyhisselam hemen başka bir delil göstermeye yöneldi. “Allah güneşi doğudan getiriyor sende güneşi batıdan getir” dedi. Kâfir hükümdar şaşırıp kaldı. Çünkü gücü dışında olan bir şeyi yapamayacağını anladı. Fakat zayıf olan insanları öldürmekle kendini onlar karşısında güçlü görüyor ve ilah olduğunu zannediyordu.

Zalimlere karşı çıkmak büyük farzlardandır. Ancak bununla beraber tartışma gücüne sahip olmak gerekir. Zalim kimse inatçı olduğu için ona delil gösterilince inatçılığı ortaya çıktığı takdirde başka bir delil göstermeye geçilmelidir. Hatta daha etkileyici deliller serdetmek gerekir. Bu noktada Kur’an’ın üslubuna uyulur.

İbrahim Aleyhisselam “Allah diriltiyor ve öldürüyor” deyince zalim hükümdar “bende diriltiyor ve öldürüyorum” diyerek bir mugalatada bulundu. Bu ise zalim kimse tarafından gösterilen bir inattır ve bir kişiyi hayatta bırakma veya öldürme işini Allah’ın yoktan var etmek ve öldürmesine benzetmektedir. İbrahim Aleyhisselam ikinci delili gösterince zalim hükümdar şaşırdı. Buna rağmen inanmadı, zira ayetin sonunda “zalim kimseleri hidayete erdirmez” demesi bir işarettir. Zalimler bu sıfata sahip oldukça, zulümleri üzerinde ısrarlı kaldıkça Allah onları hidayete erdirmez, hidayetli olmaya muvaffak kılmaz. Zira hidayeti reddetmektedirler. Bu şekilde kendilerine Allah’ın azabı gelinceye kadar bu hal üzerinde kalırlar.

Eğer bir zalim kendi zulmünde ısrar etmeyip vazgeçer, pişmanlık duyup tövbe ederse Allah onu hidayete erdirir, hidayeti bulmak için onu muvaffak kılar. Kısacası hidayeti isteyince Allah hidayet verir. Hidayeti reddedip küfür ve fasıklık üzerinde ısrarcı olursa Allah hidayete ulaşmasında o kişiye yardım etmez.

Bu ayetten çıkartabileceğimiz fikirler şunlardır:

1-Hükümdarlara davayı tebliğ etmek ve onları hesaba çekmek gerekir.

2-Eğer hükümdar küfür inançlarına sahipse onunla bu inançlar hususunda tartışmak gerekir.

3-İslam davetini taşıyan kişi bu daveti yalnız avama güçsüz insanlara yöneltmeyecektir, başta daveti yöneticilere de yöneltecektir. Davet ancak bu şekilde etkili olur. Nitekim avam ve güçsüz insanlar yöneticilerine tabidirler. Eğer yöneticiler değişirse halk da değişir. Fakat halk bilinçlenirse fikir sahibi olursa ve kendilerinden samimi siyasi liderler ortaya çıkıp örgütlü şekilde çalışırlarsa zalim yöneticilerini değişebilirler.

4-Tartışılırken arka arkaya birçok ikna edici delilleri göstermek gerekir. Eğer karşı taraf bir delilden kani olmak istemiyorsa öbürünü sunmak gerekir, ta karşı taraf köşeye sıkışıncaya ve hatta teslim oluncaya kadar bunu sürdürmek lazım.

5-Tartışmak onun şahsı üzerinde değil onun fikri üzerinde yoğunlaşmalıdır. Zira tartışmaktan maksat karşı tarafı incitmek veya rezil etmek değil hakka ulaştırmaktır.

Bu nedenle, İbrahim Aleyhisselam olsun, Musa Aleyhisselam olsun Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Selem’e kadar peygamberler yöneticilere karşı dikilip daveti açıkça götürdüler ve onlarla tartıştılar. Sahabeler aynı yolu izlediler.

Hz. İbrahim Aleyhisselam dönemindeki hükümdar olan Nemrud’a daveti götürdü ve onunla tartıştı.

Hz. Musa Aleyhisselam dönemindeki hükümdar olan Firavun’a daveti götürdü ve onunla tartıştı.

Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Selem dönemindeki yöneticilerden Ebu Cehil’e, Ebu Leheb’e, Ebu Süfyan’a, El Velid bin Mugire’ye ve diğerlerine Daveti götürdü ve onlarla tartıştı. Bu asırda, bunları örnek edinip ciddi şekilde Daveti taşıyanlar yalnız fertlerle veya avamla meşgul olmamalı bunun yanında yöneticilere de Daveti götürerek onlarla tartışmalı ve hesaba çekmelidirler.

Şöyleki:

1-Daveti taşıyan kimse cesur olup zalim yöneticilerden korkmaz. Çünkü Allah için mücadele eder canı ve çıkarları için değil. Bu nedenle korkak olmaz. Canını ve çıkarını hesaba katan kimse cesur olamaz, korkak olur. Bu nedenle; Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Zalim yöneticilere karşı hakkı söylemek ve mücadele vermeyi cihadın en üstün derecesi olarak saydığı gibi bu zalimler tarafından onlardan öldürülenleri şehit olarak addetti, daha doğrusu Hz. Hamza gibi şehitlerin efendisi olarak addetmiştir.

2-Daveti taşıyan kimse derin ve aydın fikirli olduğu gibi hazır cevap verme yeteneğine de sahip olmalıdır. Yöneticiye birbirinden daha derin deliller ve misaller gösterebilmelidir.

3-“Bu zalimler, kâfirler ve fasıklar hiç hidayete tabi olmazlar. Onun için bunlara Daveti götürmek abes bir şeydir” denilemez. Öyle olsalar dahi onlara Daveti götürmek, onlarla tartışmak ve sürekli hesaba çekme işini yapmak gerekir.  Çünkü bu Allah’ın emridir.

Ayrıca yöneticiler kendi halklarının kendilerine her halükarda itaat ettiklerini ve hiç muhasebe etmedikleri veya kendi halklarının kendilerini her durumda savunduklarını görürlerse kibirlenip istediklerini yapmaya başlarlar. Allah bu hususta Firavunu misal verdi.

Şöyle buyurdu:

  فَاسۡتَخَفَّ قَوۡمَهٗ فَاَطَاعُوۡهُ‌ؕ اِنَّهُمۡ كَانُوۡا قَوۡمًا فٰسِقِيۡنَ‏

“Kendi kavmini küçümsedi, kendisine itaat ettiler. Onlar fasık bir kavim idiler” (Zuhruf 54).

Bu ayette takdim ve tahir meselesi vardır. Bu küçümse hususu kendisine itaat ettiklerinden dolayıdır. Kendisine her durumda itaat ettiklerini görünce onları hafife alıp küçümsedi ve istediğini yapmaya başladı. Ne derse ve ne yaparsa ona doğrusun diyerek itaat ettiler. Bu nedenle onlar fasık kavim oldular, doğru yoldan çıkıp hep yöneticilerine itaat ettiler. Naziat suresinde 17-24 ayetlerinde Allah Firaun’un azgın olup kendi halkına “üstün rabbiniz benimdir” diyerek hakkı söyleyen ve mucizeleri gösteren Musa a.s’ı nasıl yalanladığını hatırlattı.

Bu nedenle İslam’da yöneticilere itaat şartlı olur. Yöneticiler Allah ve Resulüne itaat ettikleri, onların emir ve nehiylerine göre kanun çıkardıkça ve siyaset edindikçe itaat edilir, yoksa itaat edilmezler.  Allah şöyle buyurdu:

يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡۤا اَطِيۡـعُوا اللّٰهَ وَاَطِيۡـعُوا الرَّسُوۡلَ وَاُولِى الۡاَمۡرِ مِنۡكُمۡ‌ۚ فَاِنۡ تَنَازَعۡتُمۡ فِىۡ شَىۡءٍ فَرُدُّوۡهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُوۡلِ اِنۡ كُنۡـتُمۡ تُؤۡمِنُوۡنَ بِاللّٰهِ وَالۡيَـوۡمِ الۡاٰخِرِ‌ ؕ ذٰ لِكَ خَيۡرٌ وَّاَحۡسَنُ تَاۡوِيۡلًا‏ ﴿۵۹﴾ 

“Ey iman edenler! Allaha itaat edin, Resule ve sizden olan ul-il emr’e (yöneticilere) itaat edin. Eğer bir şey hakkında çekişirseniz onu Allaha ve Resulüne götürün. İşte Allaha ve ahirete inanıyorsanız böyle davranın. En hayırlısı ve tevilin (açıklamanın) en güzeli budur” (Nisa 59)

Bu ayet onlarla çekişmeyi ikrar ediyor, çekişme olunca yöneticiler ile kendilerini şikâyet edenler ve çekişenler arasında hall-u fasl yapan mahkemenin varlığını gerektiriyor. Bu şekilde halife ve sair yöneticileri yargılayabilecek Mezalim mahkemesi kurulacaktır.

Resulullah  Sallallahu Aleyhi Ve Selem şöyle buyurdu:

“لا طاعة في المعصية، إنما الطاعة في المعروف”

“Allaha isyanda itaat yoktur. İtaat ancak marufa (İslam hükümlerine) göre olur”. (Buhari, Müslim, İbni Hanbel)

Yine Resullullah Sallallahu Aleyhi Ve Selem şöyle buyurdu:

” لا طاعة لمخلوق في معصية الخالق”

“ Yaratıcıya isyan etmede hiç bir mahlûk (bir yaratılmış) olana itaat yoktur” (İbni Hanbel)

“Allah”a itaat Kitabına uymaktır. Kuran-ı kerim’i uygulamaktır.

“Resul”e itaat ise sünnete uymaktır. Hadisi şerifte geçen hükümleri uygulamaktır. Zira bunlar Allahtan Kuran gibi bir vahiydir.

Resullullah Sallallahu Aleyhi Ve Selem şöyle buyurdu:

” ستكون أمراء فتعرفون وتنكرون، فمن عرف فقد برئ، ومن أنكر فقد سلم، ولكن من رضي وتابع، قالوا أفلا ننابذهم بالسيف؟ قال: لا، ما صلوا”  (مسلم)

(münkeri işleyen) öyle yöneticiler olacak ki, bir kısmınız bunu (münker olduğunu) tanır. Bir kısmınız bunu ( bu münkeri) inkâr eder. Kim bunu tanırsa (bunun münker olduğunu söylerse) beri (suçsuz) olur. Kim bunu (bu münkeri) inkâr ederse, reddederse kurtulmuş olur. Ancak kim o yöneticilere ve yaptıklarına rıza gösterip ve tabi olursa müstesnadır (ne beri olur ne de kurtulur, suçludur). (Sahabeler) dediler ki: onlarla (bu yöneticilerle) kılıçla mı savaşalım?  Resullullah dedi ki: hayır, ancak namazı ikame etmezlerse”.(Müslim)

Namazı ikame etmek İslam’la yönetmeye bir kinayedir. Bir hususa bir isim takmak istenince onda en bariz şeyle adlandırılır veya lakap verilir. Buna kinaye denilir, mecazi bir adlandırmadır.

Bu hadis başka rivayetle şöyle rivayet edildi: Resullullah Sallallahu Aleyhi Ve Selem şöyle buyurdu:”

 ” سيكون عليكم أمراء يأمرونكم بما لا يفعلون، فمن صدقهم بكذبهم وأعانهم على ظلمهم فليس مني ولست منه، ولن يرد على الحوض”

“Başınızda öyle (emirler) yöneticiler olacak ki, kendi yapmadıklarını sizlere emrederler. Her kim onların yalanlarını tasdik ederse, doğrularsa ve zulümlerinde onlara yardım ederse benden değildir, ben de ondan değilim ve o kişi havuzda (kevser nehrinde) benim yanıma uğramayacaktır”. (İbni Hanbel)

Zalim yönetici karşısına çıkmak gerekir, Maide suresi 45. Ayette beyan edildiği gibi Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler, İslam’ı uygulamayanlar zalimlerin ta kendileridir.

Resullullah Sallallahu Aleyhi Ve Selem şöyle buyurdu:”

” أفضل الجهاد كلمة حق عند سلطان جائر”

“Cihadın en efdali (en üstün derecesi) zalim bir yönetici karşısında hak sözü söylemektir” (İbni Hanbel)

İşte İslam Hilafet devletinde, Halifeyi ve sair yöneticileri yargılayacak mezalim mahkemesi olacak, onları muhasebe edecek Ümmet meclisi ve İslam’a dayalı hizipler kurulacak, ümmetin her ferdinde onları muhasebe etme hakkı olacaktır. Herkesin yöneticilerle tartışma ve muhasebe hakkı vardır.

Bu şekilde yöneticiler azgınlıktan alıkonulur, kibirlenip istediklerini yapmaktan engellenir, zulüm yapmaktan önlenir ve hak üzerinde durdurulur. Böylece işler düzgün yürür, adalet, emniyet, huzur ve istikrar sağlanır, kalkınma ve ilerleme gerçekleşir.