-181-

Cihad için riyakârlık ve minnet göstermeden harcamanın misali ve karşılığı:

Allah uğrunda harcamanın manası nedir?

Onun karşılığı neden o kadar büyüktür?

Bu harcama ile diğer hayır işlerinde harcamanın karşılığı arasında farkı nedir?

Harcama ve sadakayı bozan şeyler nedir?

مَّثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّـهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنبُلَةٍ مِّائَةُ حَبَّةٍ ۗ وَاللَّـهُ يُضَاعِفُ لِمَن يَشَاءُ ۗ وَاللَّـهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ ﴿٢٦١﴾الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّـهِ ثُمَّ لَا يُتْبِعُونَ مَا أَنفَقُوا مَنًّا وَلَا أَذًى ۙ لَّهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿٢٦٢﴾ قَوْلٌ مَّعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِّن صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَا أَذًى ۗ وَاللَّـهُ غَنِيٌّ حَلِيمٌ ﴿٢٦٣﴾

“Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah’ın lütfu geniştir, O her şeyi bilir. Mallarını Allah yolunda harcama yapıp, sonra da verdiklerinin ardından başa kakmayan ve eziyet etmeyenlerin, Rab’leri katında mükafatları vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Güzel söz söylemek ve mağfiret dilemek arkasından eziyet gelecek sadakadan daha hayırlıdır. Allah zengindir ve hilm sahibidir.” (Bakara 261-262-263)

Kur’an’da ” فِي سَبِيلِ اللَّـهِ ” “Allah’ın uğrunda veya yolunda” ifadesi geçtiğinde cihad manasını verir. Yaklaşık olarak 21 ayette bu ifade geçti. Hepsi Allah uğrunda savaş veya cihatla ilgilidir.Bu ayetteki harcamadan kasıt cihadta harcamadır. Cihadta bir kuruş harcayan yedi yüz sevap alır.Zira cihad İslam’ın zirvesidir. Resullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

 ” ذُرْوَةُ سَنَامِ الإسْلامِ الْجِهَاد” (ابن حنبل)

“ İslam’ın zirvesi, doruğu ise cihattır”. (Tirmizi, İbni Hanbel)

 Cihad dışındaki harcamanın sevabı daha azdır. Her kuruşa on sevap vardır.

مَنۡ جَآءَ بِالۡحَسَنَةِ فَلَهٗ عَشۡرُ اَمۡثَالِهَا‌ ۚ وَمَنۡ جَآءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجۡزٰٓى اِلَّا مِثۡلَهَا وَهُمۡ لَا يُظۡلَمُوۡنَ‏

“ Kim bir hasenet (iyilik) yaparsa (kıyamet gününde) onun on katı vardır. Kim bir kötülük yaparsa sadece onunla cezalandırılır. Onlar zulme, haksızlığa uğratılmazlar” (Enam 160)

Değişik hayır işlerinde, fakirlere ve muhtaçlara harcama bir iyilik sayılır. Müslüman Allah için harcarsa on katı hasenat alır. Ama cihad, Allah’ın sözünü ve hakimiyetini yükseltme uğrunda harcamanın sevabı yedi yüze katlanır.

 Ebu Ubeyde’nin Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Selem’den şöyle işittiği rivayet edilmiştir:

” من أنفق نفقة فاضلة في سبيل الله فسبعمائة، ومن أنفق على نفسه وأهله أو عاد مريضا أو ماز أذى، فالحسنة بعشر أمثالها، والصوم جنة ما لم يخرقها، ومن ابتلاه الله عز وجل ببلاء في جسده فهو له حطة”

“Allah’ın uğrunda kim güzel bir harcama yaparsa yedi yüz sevap alır. Kim kendine, ailesine harcama yaparsa veya bir hastayı ziyaret ederse veyahut bir eziyeti kaldırırsa bir iyilik on sevaba dönüşür. Oruç bozulmadıkça bir kalkandır. Kime Allah tarafından vücuduna bir bela gelirse kendisine bir keffaret (günahı düşüren şey) verilir.” (İbn-i Hanbel) 

Başka bir rivayette İbn-i Mesut  r.a bir adam Allah uğrunda bir dişi deve verince Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Selem ona şöyle buyurdu:

” لك بها يوم القيامة سبعمائة ناقة”  

“Kıyamet gününde o deveye karşı yedi yüz deve (nin sevabını) alırsın.” (Müslim ve Nesai) Buna benzer birçok hadis mevcuttur.

Bir topluluk Sahabe Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den şunu rivayet ettiler:

مَنْ أَرْسَلَ بِنَفَقَةٍ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَأَقَامَ فِي بَيْتِهِ فَلَهُ بِكُلِّ دِرْهَمٍ سَبْعُ مِائَةِ دِرْهَمٍ وَمَنْ غَزَا بِنَفْسِهِ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَأَنْفَقَ فِي وَجْهِ ذَلِكَ فَلَهُ بِكُلِّ دِرْهَمٍ سَبْعُ مِائَةِ أَلْفِ دِرْهَمٍ ثُمَّ تَلَا هَذِهِ الْآيَةَ  وَاللَّهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَاء

 “Kim evinde oturup (yani savaşa katılmayıp) da Allah yolunda savaşanlarla bir nafaka gönderirse ona her dirhem karşılığında yedi yüz dirhem (sevabı) vardır. Kim de Allah yolunda bizzat savaşır ve bu uğurda harcama yaparsa ona her dirhem karşı­lığında yedi yüz bin dirhem (sevabı) vardır”, buyurduktan Sonraوَاللَّهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَاءُ “Allah dilediğine kat kat (sevap) verir” ayetini okudu.”(İbni Maceh, Rürer-ul Mansur)

Burada cihadın ehemmiyeti gösterilmektedir. Cihad devam ettikçe İslam’ın yayılması devam eder, birçok insanın İslam’a girmesine vesile olur, insanlar zulümden kurtulur, Allah’ın mülkü olan yeryüzünde Allah’ın sözü hakim olur, onun hükmü uygulanır, kötülükler zail olur, Müslümanlarda düşmanların saldırılarından korunurlar. Müslümanlar kâfirlerin diyarlarını İslamiyet’i yaymak için fethetmeye cihatla yöneldikçe kafirler savunmaya geçerler. Ama Müslümanlar cihadı durdukça veya ihmal ettikçe kâfirlerin kendilerine saldırmasına zemin hazırlamış olurlar. Çünkü cihad durunca kâfirler fırsat bulup Müslümanlara saldırırlar. Nitekim Osmanlı Hilafet Devleti Viyana’yı fethedemeyip muhasaradan dönünce kâfirlerin diğer beldelerine olan cihadı da durdurdular.  Bu tarihten sonra kâfirler Müslümanların diyarlarına saldırmaya başladılar. Ta ki Hilafetin başkenti İstanbul’a gelip orayı işgal edinceye, Hilafeti ajanları vasıtası ile yıkıncaya, yerine küfür olan laik demokratik rejimi kuruncaya kadar saldırılarını devam ettirdiler. Daha doğrusu bugüne kadar saldırılarını devam ettirmektedirler. Bunun tek sebebi Müslümanların cihadı terk etmeleridir.

Allahu Teala cihadla ilgili yüzlerce ayet indirdi. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Selem’de bu konuda yüzlerce hadis buyurdu. Aynı anda Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Selem ilk İslam Devletini Medine’de kurunca, ilk senesinden itibaren cihadı başlattı. Ta vefaat edinceye kadar cihadı devam ettirdi. Ayrıca birçok gazveye bizzat katıldı ve birçok seriyeler gönderiyordu.

İslam Hilafet Devleti yoksa (günümüzdeki gibi; cihadı yürütecek halife olmayınca) önce bütün Müslümanlar Hilafeti tekrar kurmak için mücadele etmelidirler. “Bir vacibi yerine getirmek için gerekenlerde vaciptir” diyen Şeri kaide açısından da bu devleti kurmak vacip oldu. Yoksa cihad başlatılamaz ve bu farz ihmal edilmiş veya terk edilmiş olur, bu nedenle bütün Müslümanlar günahkâr olur, kesinlikle iptal edilemez. Bunun akıbeti pek vahimdir, büyük felakettir. Dünyada ve ahirette onun cezası pek çetindir.

Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Selem cihadı ihmal etmeyi veya terk etmeyi yasaklarken şöyle buyurdu:

“وَالْجِهَادُ مَاضٍ مُنْذُ بَعَثَنِي اللَّهُ إِلَى أَنْ يُقَاتل آخر أمتِي الدَّجَّالَ لَا يُبْطِلُهُ جَوْرُ جَائِرٍ وَلَا عَدْلُ عَادِلٍ” (أبو داود)

“Cihad ise, Allah tarafından gönderilmemden ümmetimin sonu Deccalla savaşıncaya kadar geçerlidir. Hiç bir zalim onun zulmü nedeniyle veya hiç bir adaletli onu adaleti nedeniyle iptal edemez” (Ebu Davut)

 Günümüzdeki gibi düşmanlar Müslümanların diyarlarına saldırdığında (halife olmasa da) müdafaa etmek, savunmak farzdır. Buna def cihadı (def etmek-savunma cihadı)denilir. Allah için savaşanlara mücahid denilir, öldürülenler de şehid olur. Fakat İslam’ı yaymak önünde bulunan maddi engelleri kaldırmak üzere cihadı ilan edecek Halife beklenmektedir.

Allah’ın fazlı geniştir, sevap verme hususunda cömertliği sınırsızdır, istediği kişinin sevabını katlar, herkesin niyetine göre verip sevabını katlar. Eğer niyeti sırf Allah’ın rızası içinse bol sevap verir. Kişi sadık niyetle beraber fazla harcar, fazla gayret sarf ederse sevabı da kat kat olur. Eğer kişinin niyeti insanlara gösteriş içinse bunun karşılığını/sevabı alamaz. Aksine günah işlemiş olur, harcadığı mal ve emeği boşa gider. Cihadı da boşa çıkar. Çünkü ameline riya karıştırmıştır. Allah’ın en nefret ettiği şey riyakârlıktır. Nitekim riyakârlık bütün sevabı süpürür yok eder.

İnsan her ne kadar niyetini gizlemeye çalışırsa çalışsın, ne iddia ederse etsin Allah onu daha iyi bilir. Zira Allah her şeyi bilendir. Müslüman kendi kalbinde geçirirse dahi Allah’ın her şeyi bildiğini daima aklında tutup düşünmeli, hiç unutmamalıdır. Allah’ın razı olmayacağı başka niyetlere ve başka iddialara sahip olmasın.

   İşte Allahu Teala mallarını Allah uğrunda harcayanları övüp mükafatları gösterirken her kuruşu (verilen sadakayı) buğday tanesine benzetti. Bir buğday tanesinden yedi başak yetişir, her başakta da yüz buğday tanesi yetişir. Allah uğrunda harcanan her kuruş, her şey yedi yüz sevap getirir. Ayrıca Allahu Teala istediği kimsenin sevaplarını katlar. Bu katlama her insanın durumuna göre gerçekleşir. Eğer Müslüman Allah uğrunda harcadığı paraya muhtaç olmasına rağmen harcar ise ve niyeti daha sadık ise harcadığının karşılığı yüzlerce defa katlanır.

Bunu pekiştirmek için ondan sonra gelen ve tefsir etmeye çalıştığımız ayette; mallarını Allah uğrunda harcayıp sonra başa kakmayan ve eziyet etmeyenlere mükâfatın var olduğunu göstermiştir. Bunun manası; Müslüman’ın niyeti Allah için tam halis ve sadık olursa, başa kakmaya veya eziyet etmeye hiç yönelmiyorsa sevapları katlanır. Onlara korku yoktur ve de azaba çekilmeyeceklerdir. Çünkü başa kakarsa ve eziyet ederse hem mükâfat alamaz hem de sevapları katlanmadığı gibi yaptığı işin hiç sevabı yoktur. Onlara ancak korku vardır, azaba çekileceklerdir ve de üzüleceklerdir. Neden üzülecekler denirse; hem paralarını boşa harcayıp kaybettikleri için, hem sevap kazanmadıkları için, hem de başa kaktıkları ve eziyet ettikleri için azap görecekler.

Müslüman sırf Allah için harcamalıdır; O zaman Rabbisinin yanında sevabı vardır, onun için korku yoktur, azaba çekilmeyecektir ve bu nedenle üzülmeyecektir. Eğer; “ben o kadar harcadım, ben Allah uğrunda harcadım” diyerek diğerlerine göstererek başa kakarsa, diğerlerinin kendisine minnettar olduklarını göstermeye çalışıp eziyet etmiş olur. Nitekim sadakalar, Allah uğrunda harcamalar ne kadar gizli tutulursa Allah nezdinde o kadar makbul, kabul edilmiş olur. Çünkü Müslüman sırf Allah için sadaka vermiş ve harcama yapmış olur.

Allah uğrunda harcama bir ibadettir. Allah’a ibadet edilirken hiç bir şekilde şirk koşulmaması gerekir. İbadette şirk ise; Allah için bir ibadet yapılırken başkalarına gösteriş yapmayı amaçlamaktır. Veya başka bir niyeti katmaktır. Oysa Allahu Teala şöyle buyurmuştur:

فَمَن كَانَ يَرْجُو لِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا

“…Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, salih amel işlesin ve Rabbine kullukta hiç kimseyi O’na ortak koşmasın!” (Kefh 110)

Yine şöyle buyurmuştur:

وَمَا تُنفِقُونَ إِلَّا ابْتِغَاءَ وَجْهِ اللَّـهِ ۚ وَمَا تُنفِقُوا مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ إِلَيْكُمْ وَأَنتُمْ لَا تُظْلَمُونَ

“Ancak Allah rızasını hedef edinerek harcama yaparsınız. Böylece hayra dair her ne harcama yaparsanız onun sevabı tam olarak size ödenir. Hakkınız yenmez ve size zulüm edilmez”.  (Bakara 272)

Bunun manası ancak Allah rızası için Allah uğrunda ve sair hayır işlerinde harcama yapmalısınız, bu şekilde hakkınızı alırsınız, sevabı hak etmiş olursunuz, aksi halde bir şey elde edemezsiniz, boşuna harcama yapmış olursunuz.

Buna binaen Müslüman amel yaptığında sırf Allah için salih bir şekilde amel yapsın. Sadaka verirken, namaz kılarken, cihad ederken, daveti yüklenirken nefsiyetini güçlendirmek için mücadele etmeli ki niyeti sırf Allah için halis olsun.

Başa kakmak ve gösteriş yapmak gibi eziyeti Allahu Teala reddetti. Bu tür davranışlar hayır işini bozar. Böylesi davranışlarda bulunmak Allah için değil insanın kendisine şöhret sağlaması için veya herhangi bir menfaat temin etmeye yönelik olur. Ne yazık ki böyle yapmakla da Allah’a ibadet hususunda şirk koşmuş olur. Allah ondan bu amelini kabul etmez. Bu nedenle Allahu Teala diğer Müslümanlara dua etmek, onlara iyiliği göstermek, incitici, kötü ve kaba söz söylemeyip güzel söz söylemek, onları affedip Allah’tan onlara mağfiret dilemeyi arkasından eziyet gelecek sadakadan daha hayırlıdır diyerek beyan etmiştir.Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunu şu hadiste pekiştirerek şöyle buyurmuştur:

” ثلاثة لا يدخلون الجنة: العاق لوالديه، والمدمن على الخمر، والمنان بما أعطى”

“Üç kişi vardır, cennete girmeyecektir: Anne babasının hukukuna riayet etmeyen kimse; içki düşkünü olan kimse; sadaka verdiğinde başa kakan kimse.” (Nesâî, İbni Hanbel)

Bunun manası; bunların günahları o kadar büyük ki sanki cennete giremeyecekler, çok azap çekeceklerdir.

Allahu Teala zengindir, sadakaya muhtaç değildir. Sadakanın hayrı ancak sadık ve samimi niyete sahip olana döner. Allahu Teala gökleri ve yeryüzünü yarattı, bunlarda ne varsa hepsi O’nun mülküdür. İnsana rızkı veren de Allah’tır. Bu nedenle O muhtaç değildir.  Allah sadece insanı imtihan ediyor. İnsana rızık verdiği zaman ona diyor ki; sırf benim için sadaka ver, bu şekilde bana teşekkür etmiş olursun. İnsan bu şekilde yaparsa imtihanı geçmiş, başarmış olur. Yoksa başaramayanlardan olup cehennemliklerden sayılır.

Müslüman Allah’ın rızasını hedef edinerek Allah uğrunda harcayınca veya sadaka verince akabinde güzel söz söylesin ve mağfiret dilesin. Bu eziyet ve minnet göstererek harcamadan ve sadaka vermekten daha hayırlıdır. Öyleyse hiç harcamasın, bir günahı vardır, harcamamanın cezasıdır. Eziyet ve minnet göstererek harcarsa bunun karşılığını alamayacak, hem malını kaybetmiş olup bundan dolayı üzülecek hem de Allah’ın azabına uğrayacaktır.

Bir muhtaca sadaka verince gizlemeye çalışır, ona güzel söz söyler, onun duasını talep eder, Allahtan mağfiret diler. Cihada verince İslam Hilafet devletindeki sadaka memurundan dua talep eder, müminler için zafer diler, bu harcamanın karşılığını Allahtan isteyerek dua eder. Bu şekilde güzel söz söylemiş ve Allah’ın mağfiretini beklemiş olur.  

Allah hilm sahibidir. Bunun manası; hemen insana ceza vermiyor, tövbe etmesi için ona mühlet veriyor. Hilm sabrın en yüksek derecesidir. Allahu Teala’nın sıfatlarındandır. O kendisine karşı gelenlerin azgınlığını, kötülük yapanların kötülüğünü gördüğü halde onlardan intikam almakta acele etmiyor. Pişman olup tövbe etmeleri için fırsat tanıyor. Kendisine sığınanları boş çevirmiyor. Eğer tövbe etmeden bu hal üzere kalıp ölürse cehennemde azaba uğrar.