-186-

Hikmetin manası:

Hikmet nedir?

Hikmeti elde eden ile etmeyen kimseler arasındaki fark nedir?

Nasıl hikmet sahibi olunur?

يُؤْتِي الْحِكْمَةَ مَن يَشَاءُ ۚ وَمَن يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِيَ خَيْرًا كَثِيرًا ۗ وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُولُو الْأَلْبَابِ

 “Allah, hikmeti dilediği kimseye verir. Kime hikmet verilirse ona pek çok hayır verilmiş olur. Ancak akıl sahipleri bunu düşünüp hatırlar.” (Bakara 269)

Hikmetin lügat manası; isabetli söz ve görüş, doğru fikirdir, Allah’ın hükümleri, Resulüne vahyettiği sünnettir. İşte Kur’an’da ve sünnette bu manada geçti.

      Lügatla ilgili manaya örnek olarak; Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

” إنًّ مِنَ الشِّعْرِ لَحِكْمَة”

“Şiirin bir kısmında hikmet vardır.” (Buharı, İbni Maceh)

Bazı şiirler isabetli, doğru fikir taşır.

Labid bin Rabia adlı cahiliye mensubu ünlü bir şair uzun ve güzel bir şiir okurken başta şöyle dedi:

” ألا كُلُّ شَيءٍ مَا خَلا اللهَ بَاطِلٌ

  وَكُلُّ نَعيمِ لا مَحالةَ زَائِلُ”

“ Muhakka ki Allah dışında her şey batıldır,

Her nimet te zaildir,”

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem bu şiiri duyunca onu övdü ve bu hadisi söyledi.

Gerçeğe uygun olan fikir doğru fikirdir. Bu şair gerçeğe uygun fikir söyleyince hikmetli söz söylemiş olur. Bu hakikati idrak eden bu şair İslam’ı duyup öğrenince Müslüman oldu. Çünkü akıllı idi, hakikate uygun olan fikri görünce hemen kabul etti.

Ama düşünmeyen, gerçeği aramayan, hevasına, hevesine ve zevkine tabi olan veya insanların ne dediklerini düşünmeden papağan gibi sözlerini tekrarlayan veyahut düşünmeden liderlerine veya belli ünlü kişilere uyan veya tapan insanlar doğru ile yanlış, hak ile batıl arasında ayrım yapamazlar. İnsanların çoğu böyledir. Kuran’ı kerim bu gerçeği beyan etmiştir.

Başka bir hadiste şöyle buyurdu:

لَا حَسَدَ إِلَّا فِي اثْنَتَيْنِ رَجُلٍ آتَاهُ اللَّهُ مَالًا فَسَلَّطَهُ عَلَى هَلَكَتِهِ فِي الْحَقِّ وَرَجُلٍ آتَاهُ اللَّهُ حِكْمَةً فَهُوَ يَقْضِي بِهَا وَيُعَلِّمُهَا

“Şu iki şey dışında haset yoktur; Bir adam Allah kendisine mal verdiğinde hep onu hak uğrunda harcar. Bir adam da Allah kendisine hikmet verdiğinde bu hikmetle hüküm verir ve onu öğretir.” (Buhari, Müslim, Nisai ve İbni Maceh)

Bu iki husus dışında insanı kıskanmak doğru değildir, insanın malının ve çocuklarının çokluğundan, vücut güçlülüğünden veya güzelliğinden dolayı kıskanmak caiz değildir. Sadece Allah uğrunda malı harcadığı veya elde ettiği hikmetten dolayı kıskanmak doğrudur. Rabbim beni de onun gibi cömert bir kimse haline getir ki senin uğrunda bana verdiğin rızktan senin uğrunda harcayayım. Ona nasıl hikmet verdinse bana da hikmet ver ki onunla hüküm vereyim ve insanlara öğretiyim. Bu şekilde mümin kıskanarak Allahtan ister. Diğerlerine verdiği dünyevi şeyler gibi istemesin, zira neticeleri kötü olabilir, kendisine büyük vebal olabilir.

Allah şöyle buyurdu:

وَيُعَلِّمُهُ الۡكِتٰبَ وَالۡحِكۡمَةَ وَالتَّوۡرٰٮةَ وَالۡاِنۡجِيۡلَ‌ۚ‏

“Allah ona (İsa’ya) kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecektir.” (Ali İmran 48)

Allah’ın “İsa’ya Kitap, hikmet, Tevrat ve İncil’i öğretiyor” demesi İsa’ya isabetli söz ve doğru görüşü öğrettiği manası” taşır. Ama bu, Tevrat ve İncil dışında Allah’ın ona vahyettiği doğru fikir ve hükümlerdir. İşte hikmet Allah’tan indirilen kitap dışında bir vahiy olur. Aynen Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’e gayri metlu olan sünnet gibi olur. Zira nebiler masumdur, vahiy dışında bir şey tebliğ etmezler, yoksa haşa Allah’a iftira etmiş olup masum olmalarıyla çelişir, vahiy dışında söylemeleri mümkün değildir.

Hikmet, vahiy, Allah’ın emir ve nehyleri manasında bazı ayetlerde geçti. Allah

“ذٰلِكَ مِمَّاۤ اَوۡحٰۤى اِلَيۡكَ رَبُّكَ مِنَ الۡحِكۡمَةِ‌ؕ”

 “İşte bunlar sana vahyettiğimiz hikmetlerdendir…..” (İsra 39)  deyince vahyettiği hükümleri kast etti. Bunlara baktığımız zaman hepsinin Allah’ın birer emri olduğunu görürüz. Nitekim Allah’ın her emri bir hikmettir. Çünkü onun emirleri birer isabetli söz ve fikirlerdir. İsra suresi 23. ayetten 39. ayete kadar ayetlere baktığımız zaman hikmeti Allah’ın birer emir ve nehiyleri olarak görürüz.   Yine

وَلَقَدۡ اٰتَيۡنَا لُقۡمٰنَ الۡحِكۡمَةَ

“Lokman’a hikmet verdik” (Lukman 12)  deyince, verdiği hikmetlere baktığımız zaman hepsinin Allah’ın emirleri olduğunu görürüz.

Hikmet Allah’ın Resulüne vahyettiği sünnet manasında da geçti.

Allah Subhanehû ve Teâlâ şöyle buyurdu:

رَبَّنَا وَابۡعَثۡ فِيۡهِمۡ رَسُوۡلًا مِّنۡهُمۡ يَتۡلُوۡا عَلَيۡهِمۡ اٰيٰتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الۡكِتٰبَ وَالۡحِكۡمَةَ وَ يُزَكِّيۡهِمۡ‌ؕ اِنَّكَ اَنۡتَ الۡعَزِيۡزُ الۡحَكِيۡمُ

“ Rabbimiz içlerinden onlara senin ayetlerini okuyacak, Kitabı ve hikmeti öğretecek, onları da tezkiye edecek bir Resul gönder. Muhakka ki aziz ve hakim olan sensin” (Bakara 129)

Allah Subhanehû ve Teâlâ şöyle buyurdu:

كَمَا اَرۡسَلۡنَا فِيۡکُمۡ رَسُوۡلًا مِّنۡکُمۡ يَتۡلُوۡا عَلَيۡكُمۡ اٰيٰتِنَا وَيُزَكِّيۡکُمۡ وَيُعَلِّمُکُمُ الۡكِتٰبَ وَالۡحِکۡمَةَ وَيُعَلِّمُكُمۡ مَّا لَمۡ تَكُوۡنُوۡا تَعۡلَمُوۡنَؕ‌ۛ‏

“Nitekim içinizden size ayetleri okuyan, sizi temize çıkartan, size Kitabı, hikmeti ve bilmediğinizi öğreten bir Resul gönderdik..”[Bakara Suresi 151]

وَاَنۡزَلَ اللّٰهُ عَلَيۡكَ الۡكِتٰبَ وَالۡحِكۡمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمۡ تَكُنۡ تَعۡلَمُ‌ؕ وَكَانَ فَضۡلُ اللّٰهِ عَلَيۡكَ عَظِيۡمًا‏

“Allah sana Kitabı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediğin şeyleri de öğretti. Senin üzerine Allah’ın fazlı ve nimeti büyüktür.”[Nisa Suresi 113]

وَاذۡكُرۡنَ مَا يُتۡلٰى فِىۡ بُيُوۡتِكُنَّ مِنۡ اٰيٰتِ اللّٰهِ وَالۡحِكۡمَةِؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ لَطِيۡفًا خَبِيۡرًا

“Siz evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah en gizli şeyi bilendir, hakkıyla haberdardır.”[Ahzap Suresi 34]

هُوَ الَّذِىۡ بَعَثَ فِى الۡاُمِّيّٖنَ رَسُوۡلًا مِّنۡهُمۡ يَتۡلُوۡاعَلَيۡهِمۡ اٰيٰتِهٖ وَيُزَكِّيۡهِمۡ وَيُعَلِّمُهُمُ الۡكِتٰبَ وَالۡحِكۡمَةَ وَاِنۡ كَانُوۡا مِنۡ قَبۡلُ لَفِىۡ ضَلٰلٍ مُّبِيۡنٍۙ‏

“ Ümmi olan (Araplar) içinden kendilerine onun ayetlerini okuyan, onları temize çıkartan,  onlara Kitabı ve hikmeti öğreten bir Rasul gönderen O’dur. Oysa onlar (Araplar) apaçık dalalet içindeydiler” (Cuma 2)

İşte bu ayetlerde hikmet sünnet manasında geçti. Allahu Teala Resulüne Kur’an ve hikmeti vahyettiği ve Resulullah’ın Müslümanlara bu Kitabı ve hikmeti öğreteceği izah edilmektedir. Resulullah Ku’ran ve sünnetten veya hadisten başka bir şey söylemiyordu.  Ahzab suresi 34. ayette geçtiği gibi Allah kendi Resulünün temiz hanımlarının evlerinde okunan ayetleri ve hikmetinden söz etmelerini emretmiştir. Resulullah’ın evinde okunan ayetler dışında sünnetten başka bir şey yoktu. 

Allah “اُدۡعُ اِلٰى سَبِيۡلِ رَبِّكَ بِالۡحِكۡمَةِ” “Rabbin yoluna hikmetle davet et” (Nahl 125) deyince hem ayetler hem hadisler hem de derin isabetli söz ve doğru fikir olduğu anlaşılır. Öyleyse daveti taşırken ayetler, hadisler ve isabetli sözler ve doğru fikirleri söylemeliyiz, güzel üslup kullanmalıyız. Bir insan bunları elde ederse hikmet sahibi olup büyük hayır elde etmiş olur.

 Daha önce tefsir ettiğimiz Bakara suresinde ayetler harcamayla ilgili idi, Allah uğrunda harcarken minnet göstermemek, sırf Allah’ın rızası kazanmak niyetiyle harcamak, kötü maldan harcamamak, şeytana uymayıp Allah uğrunda bolca harcamak gibi ayetler birer hikmetlerdir, kim bunun gereğini yaparsa hikmeti elde etmiş olur. Zira bunlar açıklandıktan sonra hikmetle ilgili bu ayet geldi. Böylece Allah’ın emrine göre harcama yapanlar ve şeytana uymayanlar hikmet sahibi olurlar, Allah’ın hükmünü düşünüp uygularlar. Aksi takdirde eğer kötü maldan harcarlarsa veya başa kakarlarsa veyahut şeytana uyup cimrilik gösterirlerse doğru şekilde hareket etmemiş olurlar, hikmet sahibi olmayıp pek düşünen kimseler olmazlar. Zira daha önce gösterdiğimiz gibi hikmet Allah’ın emir ve nehyi manasında da geçer.

 Ayetin sonundaki “وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُولُو الْأَلْبَابِ“Ancak akıl sahipleri bunu düşünüp hatırlar.” ifadesi hikmet için açıkladığımız manayı destekler. Allah hikmetin üstünlüğünden söz ederken bu ifadeyi kullandı. Sanki Allah ancak akıl sahibi hikmetin değerini ve üstünlüğünü idrak eder ve buna uyar demek istiyordu. Zira akılsız veya aklını kullanmayan kimse hikmet sahibi olmadığı gibi hikmetin değerini bilmez, doğru fikir sahibi olmadıkları gibi doğru fikrin kıymetini idrak etmez, doğru fikre uymazlar, heva ve heveslerine göre hareket ederler. Hikmet sahibi olmayan kimse çoğu zaman ahmakça davranır, asabi olur, sinirlerine hâkim olamaz, isabetli görüş veya hüküm veremez, işi karıştırır, kolayca aldatılır. Ayrıca, kendisinin pek akıl ve hikmet sahibi olduğunu zannederek Kur’an ve sünnete muhalefet eder. Şartlar ve durumlar böyle gerektirir diyerek şeriata muhalefet edip şeytanı kâfirler ve bunları dost edinen aldatıcı yöneticilerin oyunlarına gelir ve tuzaklarına düşer.

 Oysa hikmet sahibi olan kimse hiç Kur’an’a ve sünnete muhalefet etmez, bunların dışına çıkmaz, hep oradan fikir ve çözüm arar. Zira en bilgili olanın ve doğru fikir ve hüküm söyleyenin Allah’ın olduğuna kesinkes inanır. Kur’an ve sünnetin hikmetin ta kendileri olduklarını bilir ve buna inanır. Bu kimse, hep Kur’an ve sünnet açısından düşünür, akıllı, ağır başlı, sinirlerine hâkim ve sabırlı olur, aldatıcılar onu aldatamazlar. Zira Allah’ın nuruyla bakar ve meseleleri görür. Bu şekilde meseleleri anlayıp çözer, ufku geniş, ileriyi görür, kendi kendine ve diğerlerine düşünme fırsatı verir, fevri harekette bulunmaz veya derin ve aydın düşünmeden görüş veya hüküm vermez. Yanı sıra, suratle veya hızlı şekilde derin ve aydın düşünmek daha üstün ve çok iyidir. Buna Surat-ul Bediha denilir. Bunun manası çabukça meseleyi kavrayıp onun hakkında hüküm verir demektir (kıvrak zekâ). Zira her konu hakkında doğru fikir ve hüküm veren Kuran ve sünneti derince kavradığına göre ayetleri ve hadisleri vakıalara bağlar ve olaylara indirir, bu şekilde hızlıca aydın fikir verir. Zira samimi ve akıllı lider ve yöneticilerin sıfatlarından biri de hikmet sahibi olmalarıdır, Kitaba ve Sünnete tabi olup doğru fikir ortaya atar, doğru plan çizer ve doğru siyaset uygular, kâfir devletlerin tebası ve kuyruğu olmaz. İşte bu siyasetin neticeleri tatlı ve hoştur, mutluluk ve huzur getirir.