Soru:

12/11/2021’de Türk Devletleri Teşkilatı ilan edildi. Milliyetçilik, demokrasi ve temel hürriyetler esası üzerinde kuruldu. Bundan gaye nedir? Demokrasi ve temel hürriyetler İslam’a aykırı olduğunu anlıyoruz. Peki, İslâm’ın milliyetçiliği yasakladığına dair şer’î delileri bize aktarır mısınız?

Cevap:

Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

[اِنَّ هٰذِهٖۤ اُمَّتُكُمۡ اُمَّةً وَّاحِدَةً ‌ۖوَّاَنَا رَبُّكُمۡ فَاعۡبُدُوۡنِ‏]

“İşte sizin şu ümmetiniz, ancak bir tek ümmettir. Rabbiniz ise benim. Bu nedenle bana kulluk edin!”[Enbiya Suresi 92]

[وَاِنَّ هٰذِهٖۤ اُمَّتُكُمۡ اُمَّةً وَّاحِدَةً وَّاَنَا رَبُّكُمۡ فَاتَّقُوۡنِ]

“İşte sizin şu ümmetiniz, ancak bir tek ümmettir. Rabbiniz ise benim. Bu nedenle takvalı olun (bana karşı gelmekten sakının)!” [Muminun Suresi 52]

Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Medine’de İslâm Devleti’ni kurunca Medine Vesikası’nı yazdırdı. Mekke’den gelenlerle Medine ahalisinin arasını ayırmanın önlenmesini ve Müslümanların birliğini pekiştirmek üzere bu belgeyi besmeleyle başlatarak yazdırdı. Şöyledir:

[بسم الله الرحمن الرحيم. هذا كتاب من محمد النبي ﷺ بين المؤمنين المسلمين من قريش ويثرب ومن تبعهم فلحق بهم وجاهد معهم، أنهم أمة واحدة من دون النّاس]

“Bismillahirrahmanirrahim. Bu, Kureyş ve Yesrib’ten mümin olan Müslümanlar, onlara uyan, yetişen ve onlarla beraber cihad edenlere yönelik Nebi olan Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den bir yazıdır. Onlar insanlar dışında bir tek ümmettir.”[Siyer-iİbni İshak]

 Bu şekilde cahiliyedeki kabileler ve halklar arasındaki ırksal, kavmi, kabilevi ayırımı kaldırdı. Müslümanlar nereden gelirlerse gelsinler tek ümmettir.

Ayetlerde İslâm tevhit akidesi üzerine olan insanların tek ümmet, tek millet olduklarını göstermektir. Bunun manası bu ümmete mensup olanlar arasında hiç fark yoktur. Hepsi Müslümandır, hepsi mümindir, kardeştirler. Irk, renk, kavim ayırımı yoktur. Zira Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

[اِنَّمَا الۡمُؤۡمِنُوۡنَ اِخۡوَةٌ فَاَصۡلِحُوۡا بَيۡنَ اَخَوَيۡكُمۡ‌ وَاتَّقُوااللّٰهَ لَعَلَّكُمۡ تُرۡحَمُوۡنَ]

“Müminler ancak kardeştir. Kardeşlerinizin arasında sulh yapın, Allah’tan sakının. Umulur ki merhamete nail olursunuz!” [Hucurat Suresi 10]

İslâm’ı kendisine din olarak kabul edip tevhit akidesi üzerinde bulunan her insan mümindir, Müslümandır. Hepsi kardeştir, tek ümmettir, tek millettir. Müslümanlar arasında ayrım yapmak bu ayetlere muhalefet etmektir. Böyle yapan kimse Allah’tan korkmuyordur. Allah’ın rahmeti ve merhametine nail olamaz. Sadece Müslümanları kendi kardeşi olarak kabul edip onunla barış içerisinde yaşamayı isteyen ve Allah’ın hükümlerine uymak isteyen kimseler Allah’ın rahmetine nail olurlar.

Buna göre, kendisinden hayat nizamı fışkıran akideye inanan insanların topluluğuna ümmet denir.

İnsan ne kadar Allah’tan korkuyorsa o kadar üstün olur. İşte insanların üstünlüğü bu şekilde ölçülür. Bu da amelinden belli olur. İnsan Allah’ın dinine, hükümlerine ne kadar uyuyorsa Kur’an’da ve Sünnet’te Resulüne vahyettiğine ne kadar bağlı oluyorsa o kadar Allah’tan korkusu, takvası anlaşılır.

AllahuTeâlâ şöyle buyurdu:

[يٰۤاَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقۡنٰكُمۡ مِّنۡ ذَكَرٍ وَّاُنۡثٰى وَجَعَلۡنٰكُمۡ شُعُوۡبًا وَّقَبَآٮِٕلَ لِتَعَارَفُوۡا‌ ؕ اِنَّ اَكۡرَمَكُمۡ عِنۡدَ اللّٰهِ اَتۡقٰٮكُمۡ‌ ؕ اِنَّ اللّٰهَ عَلِيۡمٌ خَبِيۡرٌ]

“Ey insanlar! Muhakkak ki biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışmanız için Şa’b şa’b (kavim, halk) ve kabile kabile hâline getirdik. Muhakkak ki Allah katında en değerli ve en üstün olanınız O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olandır.”[HucuratSuresi 13]

Bu ayet nazil olunca Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle hitap etti:

[يا أيها الناس! إن الله قد أذهب عنكم عيبة الجاهلية وتعظمها بآبائها، فالناس رجلان: رجل بر تقي كريم على الله، وفاجر شقي هين على الله.. وتلا الآية يا أيها الناس]

“Ey İnsanlar! Allah cahiliye ayıbını ve baba, ecdatlar la övünmeyi sizin üzerinizden izale etti. İnsanlar iki çeşittir: Biri Allah katında iyi, değerlidir, o takvalı olandır. Diğeri ise Allah katında alçaktır, facir (günahı açıkça işleyen) ve her kötülüğü işleyen kimsedir. Sonra bu ayeti (Hucurat Suresi 13) okudu.” [İbniEbi Hatim]

İnsanlar erkek ve dişi olarak yaratıldı, onlar birbirlerinden gelmedir. İlk insan Âdem Aleyhi’s Selam ve ondan karısı olan Havva yaratıldı. Bu şekilde insanların nesli devam etmiştir. Ondan sonra birer şa’b, kavim, boy, kabile, aşiret ve aileler oldular. Aynı baba ve anneden gelen birkaç aile bir aşiret oluşturur, bu aşiretler çoğaldıkça kabileyi oluşturur, kabileler çoğaldıkça boyu oluşturur, boylar çoğaldıkça şa’b veya kavmi oluşturur. İnsanlar birbirlerini tanısın diye bu nesepler olmaktadır. Herkes nereden, hangi kavimden geldiği, babası, annesi ve akrabasının kim olduğu tanınsın diye bu hâle getirildi. Fakat insanlık açısından aralarında hiç fark yoktur, hepsi birer insandırlar, aynı erkekten ve dişiden gelmedirler, eşittirler. Sadece birbirlerini tanımak için değişik şahsi isim, aile, aşiret, kabile ve kavim ismini taşırlar.

İnsanların birbirlerini tanımaları için dilleri ve renkleri farklı kılındı. Bu, Allah’ın hikmetinden ve ayetlerindendir. O’nun var olduğuna ve yaratıcı olduğuna dair delillerdir. Allahu teala şöyle buyurdu:

[وَمِنۡ اٰيٰتِهٖ خَلۡقُ السَّمٰوٰتِ وَالۡاَرۡضِ وَاخۡتِلَافُ اَلۡسِنَتِكُمۡ وَاَلۡوَانِكُمۡ‌ؕ اِنَّ فِىۡ ذٰلِكَ لَاٰيٰتٍ لِّلۡعٰلِمِيۡنَ]

“Gökler ve yeryüzünün yaratılışı, lisanlarınız ve renklerinizin değişik olması Allah’ın ayetlerindendir. İşte bunlar âlemler için birer ayetlerdir.” [Rum Suresi 22]

Allahu Teâlâ varlığını insanlara ispatlamak üzere dilleri ve renkleri birer delil olarak gösterdi.

Allah insanların konuşma kabiliyetini yarattı, bu da Allah’ın varlığına dair bir delildir. İnsanlar zihinlerindekini ve eşyaların manasını açıklamak üzere konuşurlar, belli sesler çıkarırlar, harflerden oluşan kelimeler söylerler, bunlardan da cümle oluştururlar. Belli yerde yaşayan insanlar aralarında ilişki kurmak için belli kelime ve cümleleri kullanırlar, bunların kuralları üzerinde anlaşırlar. Böylece bir dil doğar. Eskiden insanlar birbirlerinden uzak yaşadıklarından dolayı çok dil kullanıyorlardı. Birbirine yaklaştıkça ve bir araya geldikçe en fazla yaygın olan dili kullanmaya başlarlar. Bu nedenle birçok dil kayboldu ve gelecekte birçok dil de kaybolmaya maruzdur.

 İnsan kendi rengini yaratmadı, peki kim yarattı? Allah’tan başka bunu yaratacak var mıdır? Elbette yoktur. Öyleyse renk farkından birbirinize karşı üstünlük göstermeyin. Çünkü bu kendi ellerinizle olmadı. Bu nedenle Veda Hutbesi’nde Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

[يا أيها الناس! ألا إن ربكم واحد، وإن أباكم واحد، ألا لا فضل لعربي على أعجمي ، ولا لأعجمي على عربي، ولا لأحمر على أسود ولا لأسود على أحمر إلا بالتقوى.. فإن دماءكم وأموالكم عليكم حرام كحرمة يومكم هذا في شهركم هذا في بلدكم هذا إلى يوم تلقون ربكم]

“Ey insanlar! Muhakkak ki Rabbiniz birdir, babanız birdir. O hâlde bir Arap acemden (Arap olmayandan), acem de Arap’tan üstün değildir. Kırmızı (beyaz) olan bir siyahtan, bir siyah da bir kırmızı/beyazdan üstün değildir. Üstünlük ancak takvayla olur. Bugün ve ayda (hac ayları ve günlerinde) ve bu memlekette (Mekke’de) nasıl öldürmek haramsa birbirinize karşı kanlarınız ve mallarınız haramdır (haksızca bir kimseyi öldürmek veya malını almak haramdır). Bu haramlık Allah’la karşılaşıncaya kadar devam edecektir.” [Buhari, Müslim, İbniHanbel, Ebu Davud, İbniMace, Darimi]

Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle de buyurdu:       

[انظر، فإنك لست بخير من أحمر ولا أسود إلا أن تفضله بتقوى]

“Bak! Bir kırmızıdan veya bir siyahtan daha hayırlı değilsin, ancak takvayla ondan daha üstün olursun.” [İbniHanbel]

[المسلمون أخوة، لا فضل لأحد على أحد إلا بالتقوى]

“Müslümanlar kardeştir, biri diğerinden üstün değildir, ancak takvayla üstün olur.” [Taberani]

Beyaz tenli insan gülünce veya kızınca veya utanınca yüzü kırmızı olur, bu nedenle ona kırmızı sıfatı takıldı.

İşte beyaz ile siyah, Arap ile Arap olmayan arasında hiç fark yoktur. Allah katında takvalı insan, üstün olur.

Buna göre ırkçı ve milliyetçi mücadele, kavga ve savaşlar kesinlikle haramdır. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

[مَنْ قُتِلَ تَحْتَ رَايَةٍ عُمِّيَّةٍ يَغْضَبُ لِعَصَبَةٍ أَوْ يَدْعُو إِلَى عَصَبَةٍ أَوْ يَنْصُرُ عَصَبِيَّةً فَقِتْلَةٌ جَاهِلِيَّةٌ]

“Kim asabiyete çağırarak veya onun için kızgınlığı göstererek veya onun işine yardım ederek, kör olan sancak (asabiyet sancağı) altında savaşıp öldürülürse onun ölümü cahiliye ölümüdür.” [Müslim]

Şöyle de buyurdu:

[لَيْسَ مِنَّا مَنْ دَعَا إِلَى عَصَبِيَّةٍ وَلَيْسَ مِنَّا مَنْ قَاتَلَ عَلَى عَصَبِيَّةٍ وَلَيْسَ مِنَّا مَنْ مَاتَ عَلَى عَصَبِيَّةٍ]

“Asabiyete çağıran bizden değildir, asabiyet uğrunda savaşan bizden değildir, asabiyet uğrunda mücadele ederek ölen bizden değildir.” [Ebu Davud, İbniMace]

[لَا تَرْجِعُوا بَعْدِي كُفَّاراً يَضْرِبُ بَعْضُكُمْ رِقَابَ بَعْضٍ]

“Benden sonra (asabiyetten dolayı) birbirinizin boyunlarını vurarak kâfir olarak dönmeyin!”[Buhari, Müslim, Nesai, İbniMace]

Asabiyet veya herhangi batıl dava uğrunda iki Müslüman birbirleriyle savaşırsa ikisi de cehennemliktir. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

[إِذَا الْتَقَى الْمُسْلِمَانِ بِسَيْفَيْهِمَا فَالْقَاتِلُ وَالْمَقْتُولُ فِي النَّارِ]

“İki Müslüman kılıçlarıyla birbirlerine karşı çıkarsa öldüren ve öldürülen cehennemliktir.” [Buhari ve Müslim]

Asabiyete çağıran, onun için kızgınlık gösteren, ona sahip çıkan veya yardım eden kişinin günahı o kadar büyüktür ki sanki cahiliye üzerinde ölür, cehennemliktir. Asabiyet ise bir kavme taassuptur, milliyetçiliktir. Bir milliyet, kavim, kabile, aşiret uğrunda savaşanlar cahiliyedeki olan kâfirler gibi savaşırlar. Cahiliyedeki savaşlar genellikle kabilevi, milliyetçi idi. Her kabile kendi üstünlüğünü savunuyordu, kendisini diğerinden daha üstün görüyordu. İşte böylece asabiyet, milliyetçilik doğar. Bu nedenle de çoğu zaman aralarında savaşlar patlar. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem asabiyeti körlük olarak niteledi. Çünkü insanlar hakkı batılı bilmeden kendi kavimlerine veya mensuplarına sahip çıkar ve yardım eder. Hakkı aramazlar, sırf kendi halkından olduğundan dolayı onu savunur ve kendi halkından değilse onu kötüler.

Cahiliye şairlerinden Dureyd bin Es-Summa asabiyeti, milliyetçiliği överek şöyle söyledi:

وما أنا إلا من غزية إن غوت غويت وإن ترشدت غزية أرشد

Ben ancak Gaziye’denim,

Eğer Gaziye saparsa bende saparım

Eğer Gaziye doğru yolu bulursa ben de içinde olurum

(Gaziye bir kavmin ismidir veya sıfatıdır)

Oysa Müslüman, hakkı ve batılı araştırır, birbirinden ayırmaya çalışır, hakka tabi olur, batılı terk eder. Nisa Suresi 135. ayette Müslümanın kendi aleyhine veya anne babası aleyhine veyahut akrabaları aleyhine olsa da hakkı ve doğruyu söylemesi, adaletli olması emredildi. Körü körüne kendini, akrabalarını ve kavmini savunmamalıdır, hakla beraber olmalıdır.

Ayrıca Müslüman sırf Allah uğrunda savaşır. İslâm’ı, hâkimiyetini, devletini, Müslümanları ve topraklarını kâfirlerin ve münafıkların saldırısından korumak ve İslâm’ı yaymak ve yeryüzünde hâkim kılmak için savaşır. Bu ise Allah yoludur, bu savaş haktır.

Üstünlük ancak takvayla, Allah’ın emrine uymak ve nehiylerinden uzak durmakla gerçekleşir. İnsan şekliyle veya malıyla üstün olamaz.

Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

[إنَّ اللهَ لا يَنْظُرُ إلى صُوَرِكُم وأمْوالِكُم، ولكَن يَنْظرُ إلى قُلوبِكُم وأعَمَالِكُم]

“Allah suratlarınıza, şekillerinize ve mallarınıza bakmaz. Ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.” [Müslim]

İnsanın şekli ve rengi, güzel veya çirkin hiç önemli değildir. Allah buna bakmaz! Zira Allah insanı imtihan etmek üzere bu veya şu suratla yaratır, kimine az kimine çok mal ve mülk verir. Bunlar insanın iradesi dışındadır, insan bunlardan sorulmaz. Ancak insan çirkin suratlı olursa Allah’a hamd edecek mi, güzel suratlı olursa teşekkür edip kibirlenmeyecek mi diye imtihan edilir. Yine az mala sahip olursa Allah’a hamd edip sabredecek mi ya da kendisine çok rızk verilirse Allah’a teşekkür edip hakkını verecek mi ve kibirlenmeyecek mi diye imtihan edilir. Zira sabretmek, teşekkür etmek, kibirlenmemek ve malın hakkını vermek insanın iradesiyle olur. Şu hâlde insan bunlardan sorumlu tutulur.

Kalplere ve amellere bakmanın manası insanın niyeti ve yaptığı işlere bakmaktır. Zira niyet kalpte, insanın içinde yatar, insan sırf Allah için niyet edebilir veya başka niyete sahip olabilir, ameller Allah’ın emrine göre olabilir ya da olmayabilir. Bunlar insanın iradesiyle olduklarından dolayı Allah karşısında sorumluluk olur. Zira bir işe karşı Allah’ın ödüllendirmesi, ancak niyet sırf O’nun için olması ve amelin O’nun emrettiği şekilde olması hâlindedir. Amel Allah’ın emrine ters ise niyet Allah için olsa da kabul edilmez ve mükâfatlandırılmaz. Hem niyet hem de amel sağlam olmalıdır.

İşte şekiller, renkler ve zenginlik nedeniyle insanlar arasında ayrım yapılmaz, ayrım yapmak haramdır. Fakir olsun zengin olsun, soylu olsun basit olsun bir Müslüman öldürülürse kanları birdir, hatayla öldürülürse diyetler eşittir, haksızca öldürülürse katil kim olursa olsun öldürülür.

Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:       

[الْمُسْلِمُونَ تَتَكَافَأُ دِمَاؤُهُمْ]

“Müslümanlar kanları bakımından birbirlerine denktirler.”[Ebu Davud, Nesai, Ahmed bin Hanbel]

Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem asabiyeti veya milliyetçiliği o kadar kötüledi ki bir Ensar ile bir Muhacir dövüşünce şu hadisi söyledi:

[ألا مَا بَالُ دّعْوى الجَاهِلِيّةِ؟ دَعُوهَا فَإِنَّهَا مُنْتِنَةٌ]

“Ne oluyor! Cahiliye davası mı?! Bunu terk edin, zira o dava kokuşmuştur.” [İbniHanbel]

[إذا تعزى بعزاء الجاهلية فأعضوه بهن أبيه ولا تكنوا]

“Kim cahiliye (milliyetçilik) ile izzetlenmeye çalışırsa o kimseye kinaye kullanmadan direk olarak babasının zekerini ısırtın (babanın zekerini ısır deyin)!” [İbniHibban]

Şöyle de buyurdu:

[كلكم بنو آدم، وآدم من تراب، ولينتهين قوم يفخرون لآبائهم، أو ليكونن أهون على الله من الجعلان]

“Hepiniz Âdemoğullarısınız. Âdem ise topraktandır. Babalarıyla övünen kimseler ya bunu bırakacaklar ya da onlar Allah indinde böceklerden daha aşağı olacaklar!” [Bezzar]

Babalarla övünmenin manası kavimleriyle, milliyetçilikle övünmektir, onlara taassuptur, onların üstün olduklarını göstermektir. Bu ise cahiliyenin işidir. Zira milliyetçiliğin temelinde kavimle övünmek, kendi kavimlerini diğer kavimlerden üstün göstermek, kendi kavimleri olduğu için onları savunmak, körü körüne kendi halkına sahip çıkmak, yardım etmek, kavmi uğrunda savaşmaktır. 

Ama insan babalarının İslâm’a sunduğu hizmeti, yaptığı cihadı, mücadelesini ve iyiliklerini anlatabilir. Bu milliyetçilik ve asabiyet sayılmaz. Çünkü Allah için yapılan işlerden söz ediyor ve övüyor, bu şekilde diğerlerinin bunu yapmasını teşvik etmektedir.

Böylece İslâm insanlar arasındaki ırk ve kavim ayrımını tamamen kaldırdı ve bunu yapmayı yasakladı. Bunu tekit etmek için Müslüman yöneticinin hangi ırktan ve hangi renkten olursa olsun ona itaat edilmesini gerektirdi. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

[اسمعوا وأطيعوا وإن استعمل عليكم عبد حبشي كأن رأسه زبيبة]

“Sizin üzerinize başı kuru üzüm tanesi gibi olan Habeşistanlı bir kul tayin edilirse de işitin ve itaat edin!” [Buhari]

Başka bir rivayette şöyle buyurdu:

[اسمعوا وأطيعوا وإن استعمل عليكم عبد حبشي يقودكم بكتاب الله]

“Sizin üzerinize Allah’ın Kitabıyla sizi yürüten Habeşistanlı bir kul tayin edilirse de işitin ve itaat edin!” [Müslim]

Şöyle de buyurdu:

[أُوصِيكُمْ بِتَقْوَى اللَّهِ وَالسَّمْعِ وَالطَّاعَةِ، وَإِنْ عَبْدٌ حَبَشِيٌّ]

“Allah’tan korkmayı, işitmek ve itaat etmeyi size tavsiye ediyorum, velevki (başınıza) Habeşistanlı bir kul olsa (tayin edilirse)!” [Ebu Davud, Tirmizi, İbniMace, İbniHanbel, El-Hakim]

Bu nedenle Müslümanların halifesi ve sair yöneticilerinin şartı Müslüman olmasıdır. Hangi ırk ve renkten olduğu hiç önemli değildir. İslâm’ı uyguladıkça ona itaat etmek farzdır. İslâm’a aykırı icraat yaparsa veya kanun ve anayasa uygularsa ona kesinlikle itaat edilmez. Allah’a ve Resulü’ne itaat ettikçe ona itaat edilir.

Müslümanlar tek bir vücuda benzetildi, herhangi biri rahatsız olursa hepsi rahatsız olurlar, din hususunda birbirine sahip olurlar ve yardımcı olurlar, birbirlerini kenetleyip düşmanlara teslim etmezler, yardımsız bırakmazlar, birbirlerini terk edip kâfirleri dost edinmezler.

Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

[لاَّ يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُوْنِ الْمُؤْمِنِينَ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللّهِ فِي شَيْءٍ]

“Müminler kendi dışındaki olan kâfirleri dost edinmesinler. Kim kâfirleri dost edinirse Allah’la onun alakası yoktur.” [Al-i İmran Suresi 28]

Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

[يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا لَا تَتَّخِذُوا الۡكٰفِرِيۡنَ اَوۡلِيَآءَ مِنۡ دُوۡنِ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ‌ ؕ اَ تُرِيۡدُوۡنَ اَنۡ تَجۡعَلُوۡا لِلّٰهِ عَلَيۡكُمۡ سُلۡطٰنًا مُّبِيۡنًا]

“Ey iman edenler! Müminleri bırakıp kâfirleri veli edinmeyin. Size azap vermek için Allah katında sizin aleyhinize apaçık bir ispat mı kılmak istiyorsunuz?”[Nisa Suresi 144]

Bunun manası müminler tek bir vücuttur, ancak birbirlerini dost edinir ve birbirine yardımcı olurlar. Burada söz konusu ırk, kavim, kabile ve milliyet değildir. Sadece Müslümanlıktır.

Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

[اِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّٰهُ وَرَسُوۡلُهٗ وَالَّذِيۡنَ اٰمَنُوا الَّذِيۡنَ يُقِيۡمُوۡنَ الصَّلٰوةَ وَيُؤۡتُوۡنَ الزَّكٰوةَ وَهُمۡ رَاكِعُوۡنَ‏]

“Sizin dostunuz ancak Allah, Resulü ve bir de Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren müminlerdir.” [Maide Suresi 55]

Bu ayetler Müslümanların tek oldukları ve aralarında milli, milliyetçi fark olmadığını gösterir, birbirlerini dost edinir ve birbirlerine yardımcı olurlar. Kendi kavimleri kâfir olursa onlarla beraber olmazlar. Aynen Mekke’deki Müslümanlar gibi. Kavimleri Kureyş kâfirlik üzerinde ısrar edince oradan hicret ettiler ve Medine’de İslâm Devleti’ni kurunca kâfir olan kavimleriyle savaştılar.  

Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

[الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يُسْلِمُهُ]

“Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, onu rezil etmez, düşmanına teslim etmez!” [Müslim]

Şöyle de buyurdu:

[مَنْ أُذِلَّ عِنْدَهُ مُؤْمِنٌ فَلَمْ يَنْصُرْهُ وَهُوَ قَادِرٌ عَلَى أَنْ يَنْصُرَهُ أَذَلَّهُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ عَلَى رُءُوسِ الْخَلَائِقِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ]

“Kim bir mümini rezil edip yardım etmeye gücü var olduğu hâlde ona yardım etmezse Allah, kıyamet günü yaratılmışlar önünde onu zillete uğratacaktır.” [İbniHanbel]

Şöyle de buyurdu:

[مَا مِنَ امْرِئٍ يَخْذُلُ امْرَأً مُسْلِماً فِي مَوْضِعٍ تُنْتَهَكُ فِيهِ حُرْمَتُهُ وَيُنْتَقَصُ فِيهِ مِنْ عِرْضِهِ، إِلَّا خَذَلَهُ اللَّهُ فِي مَوْطِنٍ يُحِبُّ فِيهِ نُصْرَتَهُ، وَمَا مِنَ امْرِئٍ يَنْصُرُ مُسْلِماً فِي مَوْضِعٍ يُنْتَقَصُ فِيهِ مِنْ عِرْضِهِ وَيُنْتَهَكُ فِيهِ مِنْ حُرْمَتِهِ، إِلَّا نَصَرَهُ اللَّهُ فِي مَوْطِنٍ يُحِبُّ نُصْرَتَهُ]

“Bir yerde bir Müslümanın hürmeti, haysiyeti alçaltılıyorsa ve ırzına dokunuluyorsa onu gören Müslüman ona sahip çıkmayıp onu rezil ederse muhakkak ki Allah bu kişiyi yardıma muhtaç olduğu yerde yardımcısız bırakacaktır, onu rezil edecektir. Hangi Müslüman bir yerde bir Müslümanın hürmeti, haysiyeti alçaltılıyorsa ve ırzına dokunuluyorsa onu gören Müslüman ona sahip çıkıp yardım ederse Allah bu Müslümanın yardımı istediği yerde muhakkak ki ona yardım edecektir.”[Ebu Davud]

[مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ كَمَثَلِ الْجَسَدِ الواحد إِذَا اشتكى منه عضو تَدَاعَى له سَائِرُ الجسد]

“Müminlerin misali bir vücut gibidir. Bir organ bir şeyden rahatsız olursa bütün vücudun organları rahatsız olurlar!” [Müslim]

Kur’an’daki hitap bütün müminlere yöneliktir. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem de aynı şekilde hitap ediyordu. Kendi hizbi olan Sahabeler değişik halk ve renklerden idiler.

Erdoğan liderliğinde Türkiye Amerika’nın yörüngesinde yürümektedir. Birçok defa Amerika bizim dostumuz ve müttefikimiz ifadesini kullandı. En son ABD ziyaretinde BM’ler toplantılarına katılırken şöyle açıkladı: “Türkiye’nin Amerika ile ilişkisi, köklü bir geçmişe dayanan, ortak değerlere ve ortak çıkarlara bağlı bir dostluk ve ittifak ilişkisidir. Bu ilişki bazen bazı konularda bazı farklılıkla lekelense de, birçok bölgesel ve uluslararası konuda benzer çıkarları ve konumları paylaşıyoruz” (Amerikan sesi 20/9/2021)

İşte Erdoğan Rusya’nın egemenliği altında bulunan orta Asya ve Kafkas memleketlerine gidip bir çalışma yaparsa Amerika hesabına yapmış olur. O memleketleri Rusya’nın nüfuzundan almak üzere Amerika ve Batının fikri olan demokrasiyi ve temel hürriyetleri yaymaya çalışacaktır. Nitekim Amerika eskide Sovyetler Birliğini dağıtmak için milliyetçiliği yanında demokrasiyi ve hürriyetleri yayıyordu. Orta Asya cumhuriyetleri bağımsızlığını ilan edince Rusya bunları siyasi, askeri ve ekonomik anlaşmalarla kendisine bağladı. Bu nedenle Amerika 1991’den beri o memleketleri kendi nüfuzuna almak üzere her tür denemeyi yapmaktadır. En son Erdoğan’la anlaşarak Türkiye’yi kullanmaya başladı. Erdoğan’ın kurduğu Türk Devletler Teşkilatı yoluyla oradaki yöneticileri kazanmaya çalışacaktır.

Erdoğan samimi olsaydı İslam Devletini ilan edip o devletleri Türkiye’yle birleştirmeye çalışacaktı. Hem cahiliye hem sömürgeci kâfir devletlerin fikri olan milliyetçilik, demokrasi ve temel hürriyetlere dayalı böyle teşkilat kurmazdı. Ecdatları Osmanlılarla övünüyorsa onlar gibi yapıp İslam’a dayalı bir devlet kurup bütün Müslümanları birleştirmeye gayret sarf edecekti.      

İslâm’dan başka hiçbir ideoloji milliyetçilik, ırkçılık ve insanlar arasında diğer ayrımcı faktörleri ve farkları kaldırıp, sorunları çözemez. Ancak İslâm bütün insanları bir potada eritebildi, değişik halklar ve ırklardan tek bir ümmet meydana getirdi, birbirini seven ve kenetlenen bir toplum oluşturdu. İslâm’ın başarası benzersizdir. Ancak Osmanlıların son döneminde İngilizler başta olmak üzere sömürgeci kâfir güçler milliyetçiliği kışkırtıp dağıtmaya çalıştılar. Nihayet başardılar, Hilâfet’i yıktılar ve Batı fikirlerine dayalı milliyetçi devletler kurdular. Allah’ın izniyle Râşidî Hilâfet tekrar kurulunca buna karşı ciddi bir mücadeleyle milliyetçilik ve ırkçılık düşecek ve zail olacaktır. Ayrıca demokrasi ve temel hürriyetler kaldırılacak, yalnız Allah’ın hükümleri geçerli olacaktır.

Esad Mansur