Türk Lirası Düşüyor! Bunun Sebepleri Nedir? Çözümü Nedir? Erdoğan’ın Davranışları İle Söylemleri Neden Çelişiyor?

Türk lirası kısa sürede hızla düştü, iki ayda %30, bu yılın başından beri %45 değer kaybetti, enflasyon ikiye katlandı ve fiyatlar hızla yükseldi. Bunun üzerine Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, söz ve davranışları çelişmeye, faize saldırmaya ve onun belli bir oranını onaylamaya başladı! Ayrıca meçhul odakları krizi kışkırtmakla suçladı. 

Türkiye Maliye Bakanlığı’nın 31/03/2021 tarihinde yaptığı açıklamaya göre ana borç 262.1 milyar dolar iken 448,4 milyar dolara ulaştı. Ayrıca borçlar üzerindeki teminat ücretlerinin yanı sıra faiz ikiye katlandı. Dolayısıyla Türkiye’nin bir yılda ödemesi gereken acil borçlar 168,7 milyar dolara ulaştı. Ama yabancı para cinsinden ödenen acil borçları bile ödemekten acizdir. Böylece borçlanmanın artması, acil borçların vadesinin gelmesi, vadesi geldiği halde ödemekten aciz kalınması, paranın değerinin düşmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Geçen ekim ayında ödeme açığı 3,7 milyar dolar iken geçen kasım ayında 12 milyar dolara yükselmiştir. Aralık ayında ise 10.4 milyar dolar olması beklenmektedir. Hatta önümüzdeki yaz aylarına kadar ayda ortalama 9 milyar olması beklenmektedir. Nitekim Erdoğan, yabancı para alıp piyasadan çeken meçhul odakları suçlamaya çalıştı, bu da ona olan talebi artırdı ve böylece fiyatları yükseldi ve liranın değeri düştü. Erdoğan şöyle dedi: “Ülkemizi denklemin dışına itmek isteyenlerin kur, faiz ve fiyat artışları üzerinden oynadıkları oyunları görüyoruz.” Kendi denetimi altında olan Merkez Bankası’nın günlük para birimini açıkladığı da bilinmelidir! Bu ise davranışla çelişen bir sözdür. Ayrıca bu, sorumluluktan kaçma ve gerçeğin üzerini örtme girişimidir.  Oysa ortada gerçek bir kriz vardır. Zira borçlar ikiye katlanmış ve acil borçlar ödenemez hale gelmiştir. Dolayısıyla ödeme ne kadar gecikirse paranın değeri düşecek ve ithalat ihracattan daha fazla olacaktır.

Nitekim Erdoğan, İslam’ın hükümlerine muhalefet ederek ülkenin geleceği pahasına ister devlet ister şirketler isterse kredi kartı aracılığıyla bireyler tarafından olsun dış borçlanmaya ve faize kapı aralamaktadır. Bu nedenle yerel para birimi düşmeye devam edecek, yoksulluk artacak, kredi veren bankalar ve finansal kuruluşlar kasalarını dolduracak ve özellikle sömürgeci olanlar olmak üzere onların ülkelerinin, ülke işlerine müdahalelerini artıracak ve bunların üzerinde daha fazla hâkimiyet kuracaktır.       

Bu yüzden fiyatlar acayip bir şekilde fırlamıştır. Nitekim 10/12/2021 günü Türkiye İstatistik Kurumu, ülkenin yıllık enflasyon oranının yılsonuna kadar %23,85’e ulaşacağını duyurmuştur. Bu oran ise, Erdoğan hükümetinin belirlediği hedefin dört katıdır. Bu da birçok ailenin yaşam maliyetini çok pahalı hale getirmekte ve birçok insanın borçlarını ödeyememesine neden olmaktadır. Zira Türkiye Cumhuriyeti Bütçe ve Strateji Başkanlığı 02/12/2021’de, faiz borçlarını ödeyemeyen tüketici sayısının bu yıl bir önceki yıla göre %127,2’ye yükseldiğini açıklamıştır. Böylece onların sayısı, 789.861 kişi olmuştur. Tabi Türkiye’de faizli kredi kartı kullananların sayısı 34 milyon 119 bin 250 kişi olduğu da bilinmelidir. Dolayısıyla onların borçları da 874 milyar 300 milyon liraya ulaşmıştır.

Erdoğan ve rejimi, büyümeyi artırmak için insanları üretmeye ve tüketmeye teşvik etmekte ve onları faizle borçlanmaya çağırmaktadır. Ancak o, daha önce artmasını onaylamasının ardında faiz oranını düşürmüştür. Zira Merkez Bankası, onun talimatları doğrultusunda bu yıl faiz oranını %24’ten %19’a düşürmüş ve son aylarda da kademeli olarak düşürerek %15’e kadar ulaşmıştır. Bu yüzden bankalara yapılan yatırımlar azalmış ve faiz getirilerinden elde edilen kârlar daha düşük olmuştur. Böylece bankalarda döviz yatırım talebi azalmıştır. Daha önce, dış borçları ödemek için bankalara para getiren yüksek faiz oranına güveniyordu. Ancak bu durum reel ekonomiye yansımıştır. Zira ekonomik projeler oluşturma talebi azalmış, dolayısıyla işsizlik artmış ve para birimi değerini korusa bile piyasa hareketi zayıflamıştır. Faiz getirilerinin değeri düştüğünde para biriminin değerinin de düştüğü not edilmelidir. Dolayısıyla gerek bu, gerek iki katına çıkan borçlanma, gerekse acil borçların vadesi, para biriminin değerini etkilemektedir. Zira para birimi, dolar karşısında yılbaşından bu yana yaklaşık %45 ve ekim ayının sonundan bu yana ise yaklaşık %30 değer kaybetmiştir. Bunun üzerine Erdoğan, şu sözleriyle insanları sakinleştirmeye çalışmıştır: “Çok da uzun olmayan bir sürede tüm bu fiyat hareketlerini, kur dalgalanmalarını makul ve istikrarlı bir çizgiye oturtacağız.”  Bu ise onun popülaritesini etkilemiştir. Zira bunu şöyle diyerek itiraf etmiştir: “Planımız politik risklerle dolu… Yüksek faize dayalı para politikalarından vazgeçerek yatırım, istihdam, üretim ve ihracat odaklı büyüme stratejisi ile yolumuza devam edeceğiz.” Oysa faiz getirilerinin değerini yükseltmek için bir plan ortaya koyan kendisiydi ve bunun sonuçları kötü oldu. Şimdi ise daha düşük faiz oranlarına dayanmakta ancak bu oranlar da yükselmiş ve Merkez Bankası’nda %15’e kadar ulaşmıştır. Dahası bankalar ve şirketler bunu, müşteri üzerinden ikiye katlamıştır.   

Her zaman yaptığı gibi insanlar üzerinde kibirli olarak davranmaya ve onları kandırmak için İslami duygularını istismar etmeye başlamıştır. Zira 17/11/2021 günü şöyle demiştir: “Önümüzdeki yıldan itibaren ferahlamaya başlayacağız. Faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Biz faiz belasını bu milletin sırtından kaldıracağız… Biz faize kesinlikle milletimizi ezdiremeyiz… Bu konuda nas ortada, nas ortada olduğuna göre sana bana ne oluyor? Olaya buradan bakacağız ve ona göre de adımımızı atacağız.” Bilinmelidir ki faizin azı da çoğu da haramdır ve her kim onunla muamele etmeyi meşru kılarsa en büyük günahı işlemiş olur. Dahası Allah ve Rasulü’ne karşı savaş açmış olur. Oysa kendisi İslamcı olarak suçlandığı halde 2002’den beri kendisi ve partisinin iktidar olduğu 19 yıl boyunca insanların çoğu faize bulaşmıştır! Zira ekonominin çarkını döndürmek ve büyümeyi artırmak için faizli kredilere teşvik etmiş ve bunu da diyanet işlerinin fetvalarıyla desteklemiştir. Tüm bunlar ise faizli borçlanma yoluyla tüketime yönelmelerinden dolayı halkın aleyhine dönmüştür. Dolayısıyla yoksullukları ve sefaletleri artmış, sermaye sahipleri daha fazla zenginleşmiş ve insanlar homurdanmaya başladığı gibi ona karşı öfkelerini ifade eden sesler yükselmeye başlamış olup 18/06/2023 tarihinde yapılması planlanan Cumhurbaşkanlığı seçimleri de kapıya dayanmıştır. Nitekim o, vaatlerinden hiçbir şey elde edemeyecektir. Çünkü hastalığın temeli, her zaman savunduğu, uyguladığı ve uygulamaya da hevesli olduğu Kapitalist Laik Demokratik sistemdir.   

Ekonomik sorunun sahih çözümü: Nizamın İslami akideye dayanması, paranın ve menfaatlerin tebaanın tüm fertlerine dağıtılması, bunlardan yararlanmalarının sağlanması, toplumun tüm fertlerinin temel ihtiyaçlarının kamil bir şekilde doyumunun sağlanması, her bir ferdin lüks ihtiyaçlarının karşılanmasının sağlanması, para biriminin altın ve gümüşe dayanması, dahili tedavül ve muamelenin ülkenin para birimiyle sınırlandırılması, gerçekleşecek olan zarardan dolayı onun dışındakilerin engellenmesi ve faizin haramlılığının uygulanmasıdır. Dolayısıyla faizsiz borç veren Beytu’l Mâl’in dışında hiçbir şeyin kalmamasıdır. 

Esad Mansur