Soru Cevap

Soru:

Bizler insanlara içerisinde yaşadığımız bu krizin kaynağı hükümet veya şahıslar değil kapitalist nizamdır, diyoruz. Onlarda
“Mademki krizin temel kaynağı kapitalizmdir o hâlde kapitalizmin merkezi olan Avrupa devletlerinde neden bu denli kriz yok.” Diyerek krizin kaynağı olarak kapitalizm değil hükümet gösterilmektedir.

Bu durumu nasıl anlamalıyız ve anlatmalıyız?

Cevap: Aleykum selam ve rahmetullah ve berekatuh

Batı birçok büyük kriz yaşadı, 2008 krizinden hâlâ kurtulmuş değildir. Trilyonlarca kayıp oldu, milyonlarca insan işinden ve evinden oldu. Paralar belli ellerde birikti, borsada birçok şirket şişirilip çok fazla hisse senedi çıkarıp insanların mallarını çalıp götürdüler.

En büyük sorun servetlerin belli ellerde toplanıp insanların ezici çoğunluğunun bundan mahrum olmasıdır.

Zira ekonominin sorunu servetlerinin bütün fertlere dağılmaması, herkesin onu mülk edinmesine ve ondan istifade etmesine imkân sağlamamaktır. 

2020’de ABD’nin kendi verilerine göre ülke genelinde fakirlerin oranı %11,4. Fakat 6 eyalette fakirlerin oranı %20-23, 13 eyalette bu oran %15-19, 25 eyalette %10-14, 7 eyalette %7,20-9,90 olarak açıklanmıştır. Forbes Dergisi’ne göre ABD’de milyarderlerin sayısı 724 ve bunlar ABD’deki servetlerin çoğunu ellerinde tutmaktalar. 

Batı’nın başı olan ABD’nin hâli böyledir. Avrupa genelinde ise 400’e yakın milyarder vardır.

Ondan sonra milyonerlerin sayısı gelir. Amerika ve Kanada’da 19.946, Avrupa’da 13.290 kişi milyonerdir. Servetlerin çoğu bunların ellerindedir. 2019’da Avrupa Birliği’nin genelinde fakirlerin oranı %20-22 arasındadır. Fakat Bulgaristan’da, Romanya ve Yunanistan’da %32-32,8’dir, İtalya ve İspanya’da %26-27,3 arasındadır.

Orta direk denilen insanların maaşları o ayın temel ve zaruri masraflarını zor karşılamaktadır. Lüks ihtiyaçları temin etmek için faizle borçlanacakları için, çoğu borçlanmamaya çalışıyor. Çünkü borç alanlar kurtulamıyor. Hatta çoğu ev sahibi değil, kirada oturuyor. 19.01.2022’de resmi istatistik rakamlarına göre Almanya’da halkın %70’i kiralık dairelerde oturuyor. ABD ve Avrupa’da arazilerin hemen hemen hepsi zenginlerin ellerindedir. Fabrikalar da onlarındır. Diğer insanlar ya asgari ücretli bir maaş ya da sosyal yardımla geçiniyor. Mülk sahibi değiller. Lüks veya pahalı arabalara sahip olanlar çok azdır. Çoğu ya ucuz arabaya sahiptir ya da hiç arabası yoktur. Zira arabanın masrafını ödeyememekte; vergi, sigorta, yakıt, tamir ve bakım gibi masraflarını karşılayamamaktadır.

Görüleceği üzere en büyük kriz servetlerin dağılmaması, belli zengin ellerde bulunup dolaşmasıdır. İnsanların çoğu ya fakir ya da zor geçiniyor. Ayrıca hakkıyla işçi ve memurlara ücret verilmemektedir. Ücretli kimse, sunduğu menfaate mukabil ücret alamıyor, düşük ücret alıyor, kendisine asgari ücret veriliyor. Bu şekilde de işveren çok kazanıyor, işçilerin haklarını yiyor. Nitekim kapitalist sistem asgari ücreti sınırlandırıyor, işçinin menfaatine veya işverene sunduğu menfaate karşılık bir ücret vermeyi zorlamıyor. İslâm işçinin hakkını tam olarak vermeyi zorluyor; ücret ya işçinin menfaatine (becerikliliği, ustalığı) ya da bir işte işverene sunduğu menfaate göre takdir edilir.   

Avrupa’da halkları susturmak başkaldırmasını engellemek için geliri olmayanlara, işçiler veya memurlara belli yardımlar sunulmaktadır. Buna sosyal yardım derler. Kiraya, eğitim ve sağlık hizmetlerinde asgari ücretle geçinenlere düşük veya orta seviyede yaşamak üzere belli yardımlar sunulmaktadır.

 Maaşlarını artırmak için işçiler ve memurlar çoğu zaman grev yaparlar. Sisteme karşı devrimin meydana gelmesini önlemek ve bir makine olarak zenginlerin hesabına çalışmasını sağlamak üzere bu yardımları sunuyorlar. Fazla istemeleri hâlinde grev ve protesto yapma hakkı veriyor. Bunun akabinde az miktarda maaşları veya yardımları arttırıyorlar. Fakat bu, zenginlerin kazandıklarına göre denizde bir damla kadar sayılır. Buna mukabil her şeye zam yapılıyor! Sanayi Devrimi’nin doğuşundan beri, yaklaşık olarak 250 sene içerisinde kapitalistler nasıl halklarını kandıracaklarını iyice öğrenip ustalaşmışlar. Diğer dünya devletlerini kolayca kandırabilir ve sömürebilirler.

Batı, dünyadaki diğer memleketleri işgal edip sömürmüş, askerî olarak çekildikten sonra siyasi, ekonomik ve kültürel olarak sömürgeciliğini sürdürmektedir. Dünya servetlerini çalıyorlar. Şirketleri her yere girip yatırım adı altında diğer devletlerin ve halkların servet ve mallarını çalıyor. Diğer memleketlerin halklarını fakir bırakıyorlar, en bariz örneği Afrika’dır.

Kendi paralarını döviz yaptılar. Bir dolar yaklaşık olarak 0,8 gram altın idi, böylece bir ons yaklaşık olarak 24 dolar ederdi. 1944’te Bretton Woods anlaşmasına binaen dolara göre altın ve petrol fiyatları ayarlanacaktı. Bir ons altın 35 dolar olarak tespit edildi. Bütün dünya ekonomisi dolara bağlanıp petrol, altın, gümüş ve sair madenler ve devletlerin paraları ayarlanmaya başlandı. 1971’de ABD yönetimi dolara karşı altını kaldırıp diğer paralar gibi bir kâğıt para hâline getirmesine rağmen ABD’nin askerî, siyasi ve ekonomik gücünden dolayı hiçbir devlet doları tahtından indiremedi. En büyük rakibi olan Sovyetler Birliği sosyalist fikrinden dolayı bu işe girişmedi.

ABD’nin çok büyük sorunları vardır. 02.02.2020’de 30 trilyon dolar değerinde borcu olduğu ilan edildi. Fakat herkesi siyasi ve askerî gücüyle korkuttuğu, herkesin dolarla muamele yapması, Çin başta olmak üzere devletlerin çoğunun rezervi dolarla olduğu, dünya devletlerinin rezervlerinin %40’ı dolardan olduğu, ikinci en büyük ekonomi olan Çin’in de dış ticarette dolarla muamele yapması, birçok devletin kendi parasını dolara bağlaması, petrol, altın ve birçok madenin dolarla değerlendirilmesi, dev şirketlerin her tarafa uzanması, istediği kadar para basmasına dayalı olarak kendisinin dünyanın en büyük pazarı olması, New York borsasının dünyanın en büyük borsası hâline gelmesi ve onunla rekabet veya onu sıkıştırmaya çalışan bir devletin bulunmamasından dolayı dolar diğer paralar gibi yalnız bir kâğıt olmasına rağmen gücünü koruyabildi, diğer paralara egemen oldu. Yeni teknoloji, internet yoluyla para havale edilmesi dolara bağlanma meselesi de buna eklendi. İMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi mali kuruluşların kendi tahakkümü altında olması meselesi de bunlara eklenir. Oysa ABD bu borçları, yani 30 trilyon dolar borcu nedeniyle çoktan çökmeliydi. Saydığımız sebeplerden dolayı ayakta kaldı, çökerse kendisiyle beraber bütün dünya çöker, bu sebeple dünyayı kendisine bağladı. Öksürürse bütün dünya nezle olur, gribe yakalanır. Ancak altın ve gümüşe dayalı sisteme dayanacak ideolojik bir devlet ortaya çıkıncaya kadar bu durum devam edebilir ya da kurt gibi onun vücudunu kemiren iç unsurlar nedeniyle çökebilir. 

Avrupa Birliği avro/Euro çıkarınca ABD’yi rahatsız etti, bir rakip olarak çıktı ama doları tahtından düşüremediyse de dünya piyasasında bir yer aldı; dünyada %21 avro/Euro ile muamele yapılmaya başlandı. Bu nedenle dolar ile işlemler %89’dan %61’e düştü. Avrupa içinde halklar sadece Euro ile muamele yaparlar, dolardan hiç söz edilmez, iç piyasada dolarla bir şey alınmaz, bankaya gidip ucuz fiyatla değiştirilir! Nitekim dolar ile Euro arasında bazen çok fark oluyor, ama kimse bunu hissetmiyor, çünkü yalnız Euro ile işlem yapılıyor. Yine ABD’de de durum aynıdır, halk dolardan başka para bilmiyor, düşse de yükselse de kimse farkında değildir. Avrupa’nın siyasi ve ekonomik güce sahip olması, büyük bir pazar olup devletlerin ona ihracat yapmaya çalıştığı, şirketlerinin her yere girmesi, sanayide gelişmiş olması bütün dünya devletlerine sanayi ürünü ihraç etmesi, sömürgeciliğiyle Afrika ve Asya’da birçok ülkede nüfuz sahibi olmasından dolayı kendi parası olan avroyu dünyaya kabul ettirebildi.

ABD ve Avrupa dünyada en büyük pazar ve sanayide en gelişmiş ülkeler ve en güçlü siyasi ve ekonomik güçlere sahip olmalarından dolayı dünya çapında dolar ve Euro en fazla istenen para oldu, döviz sayıldı. Devletlerin geneli ya ABD’ye veya Avrupa’ya, bankalarına ve şirketlerine borçlu oluyor. Bu nedenle ya dolar ya da Euro’yla borçlarını ödeyecekler.

Görüleceği üzere onların egemenlikleri sistemlerinden dolayı değildir. Onların sistemleri batıl ve fasittir, zorba ve gaddar, güçlü olanın zayıf olanı ezdiği, yuttuğu bir sistemdir.

Çin komünist olmasına rağmen onlara uydu, ekonomisinde ve dış siyasetinde tamamen kapitalisttir. Nüfusu ABD ve Avrupa’nın nüfuslarının yaklaşık olarak 3 katı olmasına rağmen kendi parasını kabul ettiremedi, onunla işlem en fazla %5 civarındadır. Rusya komünizmden vazgeçip kapitalizmi uygulamaya başlamasına rağmen onun parasına itibar etmiyorlar. Hatta parasını düşük tutuyorlar. 03.02.2022’de RT haberine göre İngiliz “The Economist” dergisinin yaptığı araştırmada şöyle geçti: Rus parası olan ruble gerçek değerinden çok aşağı değerlendiriliyor. %70 kadar gerçek değerinden indiriliyor. Alım satım gücüne göre gerçek değeri bir dolar 23,24 Ruble eder, fakat piyasada bir dolar 76,5 ruble olarak değerlendiriliyor. Bu şekilde Batılılar diğer paraların değerine tahakküm edebiliyorlar. 

Türkiye parasını dolara bağladı, dış borçlarını ya dolar ya Euro ya da altın ile öder, bu nedenle kriz içerisindedir. 448,4 milyar dolar ve bir sene içerisinde 168,7 milyar dolar ödemesi gerekli olduğundan dolayı kriz doğdu. Borçların aslı veya anaparası ise 262,1 milyar dolardır. Faiz ve borçların sigortalanma masrafından dolayı borçları katlandı. 168,8 milyar dolar değerinde acil borcu ödemek için dolar, Euro ve altını toplamak zorunda kalıyor. Bu şekilde Türk lirasının değeri düşüyor. Arkasında eşyaların fiyatları ve enflasyon tırmanıyor.

ABD o kadar borçludur ama parasını dünyaya kabul ettirdiğine göre doları basıp dağıtıyor, bu kâğıtla dünya malını bedava alıyor. Fakat Türkiye parası dolar gibi kâğıt olmasına rağmen dünyaya kabul ettirmeye çalışmadı, çalışmıyor, Batı’ya uymayı seviyor! Böylece parasına itibar yoktur, geçerli değildir, dışarıdan lirasıyla pek bir şey alamıyor, dolar veya Euro’yla borçlanıyor, bu nedenle dolar ve Euro’yu elde etmeye çalışıyor. Türk lirası dışarıda itibarlı olup onunla alışveriş yapabilseydi, ABD ve Avrupa konumuna gelirdi. Alışveriş yapmak veya borcunu ödemek için Türkiye diğer dünya devletleri gibi dolar veya Euro’yu toplamaya çalışıyor, rezervlerinin çoğunu dolar ve Euro yapıyor.

Dolar ve Euro devletlerine güvene dayalıdır, altın ve gümüşe dayalı değildir. Türkiye’ye itibar ve güven bulunmadığından dolayı parasına itibar ve güven yoktur.

Türkiye için bir çözüm sunmak istiyorsak; parasını dolar ve Euro gibi dünya çapında itibarlı ve güvenilir yapacak, bütün muamele ve işlemleri sadece lirasıyla yapacaktır. Bunu yapabilmesi için siyasi, askerî ve ekonomik olarak dünyada güçlü ve etkili olmalıdır. Fakat altın ve gümüşe dayandırırsa parası otomatik olarak güçlü olur. Aynı anda dolarla veya Euro’yla borçlanmayacaktır, sadece kendi parasıyla faizsiz borçlanacaktır. Daha doğrusu dışarıdan hiç borçlanmayacaktır. İçeriden, halkından, tebaasının zenginlerinden faizsiz borçlanabilir. Faizle hiçbir muamele yapmayacak, zira Türkiye’nin borçlarının yarısı hemen hemen faizdir. İçeride sadece kendi parasıyla işlem yapılmasını sınırlandıracaktır. Başka paralar söz konusu olmayacaktır. Zira zarar getiriyor, bu zararı önlemek üzere diğer paralar ülkenin sınır girişlerinde değiştirilecektir. Zarar zail olunca diğer paralar memlekete girebilir. Eğer diğer paralar altın ve gümüşe dayanırsa müsaade edilir, zira zarar zail oldu.

Kendi kendine yetinme siyaseti edinmelidir, ithalata ve ihracata dayanmamalıdır, ithalat veya ihracat yapmasa bile ambargoya maruz kalırsa etkilenmeyecektir, kendi kendine yetecektir. Bunun için sanayi devrimi gerçekleştirmelidir, dış devletlerin sanayisine dayanmamalıdır. Malların ve servetlerin bütün fertlere dağılması ve herkesin bunlardan istifade etme imkânı sağlanmalıdır, temel ve zaruri ihtiyaçlarını temin etmelidir. Lüks ihtiyaçlarını temin etme imkân ve fırsatı herkese tanınmalıdır.

Devletlerarası sahada veya yerel sahada kapitalist sistem gereğince güçlü olan zayıfı yer. ABD ve Avrupa kendi içlerinde bile güçlü olanlar zayıf olanları eziyor. Devletlerarası sahada güçlü kapitalist devlet zayıf veya küçük olan kapitalist devleti eziyor. Türkiye zayıf kapitalist devlet sayılır. Büyük kapitalist devletler onu eziyor. Parasını dünyaya kabul ettiremiyor. Dolara ve Euro’ya mahkûm oluyor.

Ayrıca Türkiye’nin yönetici, siyasetçi, ekonomist, siyasi partiler ve değişik alanlarda kuruluşları ve eğitimi Batı’ya bağlıdır. Halkı Batı kültürüyle etkileyip yönlendirdiler. Zihniyetleri Batı’ya bağımlıdır, hep Batı’ya yönelir ve boyun eğer, ondan fikir alırlar, bağımsız olarak düşünemiyorlar. Bu şekilde bunlar acziyet gösterir ve beceriksiz olurlar. İşte Türkiye’nin en büyük krizi budur, daha doğrusu krizlerin kaynağı budur.

Eğer kapitalist sistemden vazgeçip İslâm sistemini uygulamaya geçerek Hilâfet’i tekrar iade ederse durum tamamen değişir. Parası altın ve gümüşe dayalı olur, kendi kendine dayalı siyaset edinerek ithalata ve ihracata muhtaç kalmayacak, sanayi devrimi gerçekleştirir, yabancı yatırımcılara müsaade etmeyecek, borsayı ve bankaları kapatacak, beytülmal tebaaya faizsiz borç verecektir, parasını saklamak isteyen faizsiz orada saklar ve her zaman çekebilir. Anonim şirketleri ilga edilecek, İslâmi şirketler kurulacaktır, kamu mülkiyetine veya devlet mülkiyetine dahil olan herhangi bir şey özel şirketlere verilmeyecek, devlet kendisi halk için işletecektir. Araziyi işletene verir ve yardım eder, sağlık hizmetleri ve eğitimi herkese bedava temin edecektir, olağanüstü hâllerde ve devletin geliri yetmezse sadece zenginlerden vergi tahsil eder, zenginlerin güçlerine göre tahsil edilen vergi yetmezse tebaadan zengin olanlardan faizsiz borçlanır. Herhangi bir alanda çalışabilen kimselere imkân sağlayacak, böylece herkes temel, zaruri ve lüks ihtiyaçlarını da temin edebilecektir, zengin kimsesi olmayan aciz kimselere devlet temel ve zaruri ihtiyaçlarını sağlayacaktır.

Bütün ilişkiler imani atmosferde, Allah’a bağlılık göstererek İslâm ahkâmına göre yürütülecek, zira asıl hedef Allah’ın rızasını ve ahireti kazanmaktır, dünyaya düşkünlük olmayacak, gösteriş ve riyakârlık kalkacaktır, insan başkalarına göstermek veya onları kıskandırmak üzere eşya almayacak, mal kazanmayacak ve mülk sahibi olmayacak, sırf başkasına muhtaç kalmamak, kendi ihtiyacını karşılamak, borçlu kalmamak ve baktığı kimselerin ihtiyaçlarını temin etmek üzere rızkını temin etmeye çalışır. Faizle asla muamele yapmaz. Hep Allah’ın rızasını ve ahireti düşünecektir. Bu şekilde ekonomi ve toplum düzelir, herkes temel ve zaruri ihtiyaçları temin ederek zengin olur, muhtaç kimse kalmaz, emniyet ve huzur gerçekleşir. Aynı anda Hilâfet’i ilan ederse bütün Müslümanları birleştirebilir, dünyanın en büyük devleti olur.

Esad Mansur