Soru Cevap

Fıtrat nedir?

“Rabbin Âdemoğullarından -onların sırtlarından- zürriyetlerini alıp bunları kendileri hakkındaki şu sözleşmeye şahit tutmuştu: Ben sizin rabbiniz değil miyim? Elbette öyle! Tanıklık ederiz! dediler. Böyle yaptık ki kıyamet gününde ‘Bizim bundan haberimiz yoktu’ demeyesiniz.”[Araf Suresi 172]

Oysa biz bunu hatırlamıyoruz! Bu ayeti bize açıklar mısınız? Peki, insanlar niçin kâfir veya facir oluyorlar?

 En büyük düğümün doğruluğunun sağlanmasında fıtrata uygunluk, akla kanaat meselesi var. Fıtrata uygunlukta biz diyoruz ki fıtrat itendir Rum suresi 30. ayette Rabbimiz “Yüzünü fıtrat dini, hanif dini olan İslâm’a dön. O ilk yaratılıştaki gibi yaratmaya devam ediyor.” diyor. Biz Araf Suresi’nde yukarıdaki ayeti buradaki ayetle beraber değerlendirecek olursak nasıl anlamamız gerekiyor? Biz diyoruz ki insan dünyaya geldiğinde yukarıdaki ayete baktığımızda Rabbimize verdiğimiz sözü hatırlamıyoruz fakat sonra aklımızın çabaları ve gayretleriyle fıtratımızın da itmesiyle İslâm akidesine ulaşıyoruz. Yukarıdaki ayeti bu bizim anlayışımızda nasıl izah edebiliriz?

Cevap:

Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

[فَاَقِمۡ وَجۡهَكَ لِلدِّيۡنِ حَنِيۡفًا ‌ؕ فِطۡرَتَ اللّٰهِ الَّتِىۡ فَطَرَ النَّاسَ عَلَيۡهَا ‌ؕ لَا تَبۡدِيۡلَ لِخَـلۡقِ اللّٰهِ‌ ؕ ذٰ لِكَ الدِّيۡنُ الۡقَيِّمُ ۙ وَلٰـكِنَّ اَكۡثَرَ النَّاسِ لَا يَعۡلَمُوۡنَ]

“Hanif olarak (haktan ve doğruluktan sapmadan) dine doğru sen yüzünü yönelt. Bu, üzerine insanları ‘fetara ettiği’ yarattığı Allah’ın fıtratıdır. Allah’ın yaratılışı için değiştirme yoktur. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”[Rum Suresi 30]

“Allah’ın yaratılışı için değiştirme yoktur.” ayetinin manası ise “Allah kendi dinini değiştirmeyi kabul etmez.” demektir. Yine Allah yaratılışı değiştirmeyi kabul etmez, bunu yasakladı. Burada bu fiillerden nehiy, yasaklama vardır. Ayette geçen [لا] “yoktur” hayır ve yasak manaları taşır. Bir kimse fıtratı değiştiremez manasında geçtiği gibi Allah’ın yaratılışını değiştirmeye kalkışmak da yasaktır. Bu nedenle Allah Celle Celâlehû şeytanın insanı saptırmaya çalışmasını izah ederken şöyle buyurdu:

[وَلَاٰمُرَنَّهُمۡ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلۡقَ اللّٰهِ‌ؕ وَمَنۡ يَّتَّخِذِ الشَّيۡطٰنَ وَلِيًّا مِّنۡ دُوۡنِ اللّٰهِ فَقَدۡ خَسِرَ خُسۡرَانًا مُّبِيۡنًا ؕ‏]

“Allah’ın yaratışını değiştirmek için onlara emir vereceğim (vesvese yaparak saptıracaktır). Kim Allah’ı bırakıp şeytanı dost edinirse apaçık sapıklığa düşmüş olur.” [Nisa Suresi 119] İnsanlar yaratılış şekillerini değiştirmeye kalkışıyorlar. Bu ise şeytanın bir amelidir, haramdır. Yine insan dindarlık manasında olan fıtrat üzerinde yaratıldı, kimse bunu değiştiremez, bu bir içgüdüdür. Komünistler bunu yasaklamaya çalıştılar ama başaramadılar. Çünkü bu yaratılışta var olan bir içgüdüdür. Dini hayattan, devletten ve siyasetten ayıran laik ve demokratlar fıtrata aykırı hareket etmektedir. Kainatı, insanı ve hayatı yaratan ve düzenleyen insanın serbest olduğu dairede onun nizamını koyamaz mı?! Allah’ın indirdiği hükmü ve nizamı inkâr etmek fıtrata aykırıdır.

Dilde “fıtrat” yaratılıştır. Bir şey bulunmadığı hâlde, yokken onu meydana getirmektir. [فَطَرَ] “fetara” fiilinden türemiştir. Manası “yarattı” demektir.  Bundan “Fatır” ism-i faili türedi: “yaratan” demektir.

Istılahi manada dindarlıktır, fıtrattır. İslâm manasında da geçer. Zira İslâm fıtrata uygun olan tek dindir. Allah şöyle buyurdu:

[اِنِّىۡ وَجَّهۡتُ وَجۡهِىَ لِلَّذِىۡ فَطَرَ السَّمٰوٰتِ وَالۡاَرۡضَ حَنِيۡفًا‌ وَّمَاۤ اَنَا مِنَ الۡمُشۡرِكِيۡنَ‌ۚ‏]

“Ben hanif olarak (haktan ve doğrululuktan sapmadan) gökleri ve yeri ‘fetara eden’ yaratana yüzümü yönelttim. Ben müşriklerden değilim.”[Ena’mSuresi 79]

[اَلۡحَمۡدُ لِلّٰهِ فَاطِرِ السَّمٰوٰتِ وَالۡاَرۡضِ]

“Göklerin ve yerin fatırı olan, yaratan Allah’a hamd olsun.”[FatırSuresi 1]

[وَمَا لِىَ لَاۤ اَعۡبُدُ الَّذِىۡ فَطَرَنِىۡ وَاِلَيۡهِ تُرۡجَعُوۡنَ‏]

“Beni ‘fetara eden’ yaratana ve kendisine dönecek olduğuma niçin kulluk etmeyeyim?”[Yasin Suresi 22]

İnsanın yaratılışında dindarlık içgüdüsü vardır. İçgüdüsel olarak kendisinin bir yaratıcıya muhtaç olduğunu hissediyor ve acziyetini gösteriyor.

Allah insanı yaratınca bu duyguyu ve hissi de yaratmıştır. Aynı anda onu yarattığında kendisine kulluk etmek üzere yarattı. İşte fıtrat budur. İnsan babasının sırtında ve annesinin göğsünde, su damlası iken ona kulluk etme kabiliyeti verdi. Bununla beraber fenalık kabiliyeti yarattı. Şöyle buyurdu:

[وَنَفۡسٍ وَّمَا سَوّٰٮهَاۙ‏ فَاَلۡهَمَهَا فُجُوۡرَهَا وَتَقۡوٰٮهَاۙ‏ قَدۡ اَفۡلَحَ مَنۡ زَكّٰٮهَاۙ‏ وَقَدۡ خَابَ مَنۡ دَسّٰٮهَا ؕ‏]

“Nefse and olsun, Allah onu yarattı, ona facirliği ve takvalılığı ilham etti. Onu tezkiye eden felaha kavuşur, ona ihanet eden başarısız olur.”[Şems Suresi 7-10]

Nefis ise içgüdüler ve uzvi ihtiyaçlardan oluşur. Allah bu nefse facirlik ve takvalılık kabiliyeti verdi. Facirlik ise Allah’tan korkmamak, açıkça günah işlemek, kâfir olmak manalarında geçmektedir. Takvalılık Allah’tan korkmaktır, O’na iman edip emrine uymak ve nehyinden vaz geçmektir. İnsan kâfir olabileceği gibi mümin ve takva sahibi de olabilir. Eğer nefsini tezkiye ederse temiz tutarsa nefsini günahtan uzaklaştırırsa felaha kavuşur, cennete girmeyi başarır. Eğer nefsine ihanet ederse kâfir olursa veya günah işlerse başarısız olur, cenneti kaybeder, cehenneme gider. Böylece Allah, insan babasının sırtındayken bu kabiliyeti yarattı, kendisine kulluk etme kabiliyeti, Allah’ı tanıma özelliği yarattı. İnsan bu kabiliyetle doğar ama anne babası kâfir ise onu saptırabilir, onu kâfir olarak yetiştirir. Resulullah SallAllahuAleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

[ما من مولود إلا يولد على الفطرة، فأبواه يهودانه أو ينصرانه أو يمجسانه]

“Herhangi bir mevlut (doğmuş olan) ancak fıtrat üzerine mevlut olur, (doğar). Anne babaları onu Yahudileştirir veya Hristiyanlaştırır veyahut Mecusileştirir.”[Buhari, Müslim, İbniHibban]

Ufakken çocuk sorumlu değildir, çünkü aklı yoktur. Fakat akil baliğ olunca düşünmelidir. Düşünmeyip aynı sapıklık üzerinde devam ederse sorumlu olur. Derin ve aydın şekilde düşünürse muhakkak ki gerçeği bulur, fıtrata uyar, Müslüman olur. Bu nedenle aşağıda anlatacağımız ayette kıyamet gününde anne babasını itham etmeye çalışır. 

Yine şeytan vesvese vermekle insanı saptırır. Bununla ilgili birçok ayet vardır. Başta babamız Âdem ve annemiz Havva’ya musallat oldu, vesvese verip onları Allah’a isyan etmeye sevk etti.

Bu izahattan sonra başta sorduğunuz ayet kolayca anlaşılır:

[وَاِذۡ اَخَذَ رَبُّكَ مِنۡۢ بَنِىۡۤ اٰدَمَ مِنۡ ظُهُوۡرِهِمۡ ذُرِّيَّتَهُمۡ وَاَشۡهَدَهُمۡ عَلٰٓى اَنۡفُسِهِمۡ‌ ۚ اَلَسۡتُ بِرَبِّكُمۡ‌ ؕ قَالُوۡا بَلٰى‌ۚ شَهِدۡنَا ‌ۚ اَنۡ تَقُوۡلُوۡا يَوۡمَ الۡقِيٰمَةِ اِنَّا كُنَّا عَنۡ هٰذَا غٰفِلِيۡنَ ۙ‏ اَوۡ تَقُوۡلُوۡۤا اِنَّمَاۤ اَشۡرَكَ اٰبَآؤُنَا مِنۡ قَبۡلُ وَكُنَّا ذُرِّيَّةً مِّنۡۢ بَعۡدِهِمۡ‌ۚ اَفَتُهۡلِكُنَا بِمَا فَعَلَ الۡمُبۡطِلُوۡنَ‏ وَكَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الۡاٰيٰتِ وَلَعَلَّهُمۡ يَرۡجِعُوۡنَ‏ وَاتۡلُ عَلَيۡهِمۡ نَبَاَ الَّذِىۡۤ اٰتَيۡنٰهُ اٰيٰتِنَا فَانْسَلَخَ مِنۡهَا فَاَتۡبَعَهُ الشَّيۡطٰنُ فَكَانَ مِنَ الۡغٰوِيۡنَ]

“Rabbin Âdemoğullarından -onların sırtlarından- zürriyetlerini alıp bunları kendileri hakkındaki şu sözleşmeye şahit tutmuştu: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? ‘Elbette öyle! Tanıklık ederiz!’ dediler. Böyle yaptık ki kıyamet gününde ‘(Ey Rabbimiz!) Biz bundan gafil idik’ demeyesiniz veya ‘daha önce anne babalarımız şirke koştular, kâfir oldular, biz onların zürriyeti olduk. Batılcılar (Batıla çağıranlar) yüzünden bize azap verecek misin?’ Böylece ayetleri açıklıyoruz, umulur ki dönerler. Onlara şu kimsenin durumunu anlat: Kendisine ayetlerimiz geldikten sonra ondan sıyrılıp uzaklaştı, şeytan ona musallat oldu, böylece sapıklardan oldu.” [Araf Suresi 172-175]

Allah insanı yaratınca su damlası iken ona hidayetli, mümin ve takvalı olma özelliği verdi. Yaratılışında Allah’ı tanıma özelliği koydu. Onu bu hâl üzerinde yarattı, Rabbini tanıma imkânı vardır. Aynı anda sapık, kâfir ve facir olma kabiliyeti yarattı. Ondan dolayı doğduktan sonra gafil olur, bu şekilde kâfir olur. Gafil olan düşünmeyen kimsedir. İnsan gaflete düşerse düşünmez olur. Gaflet ise düşünmemektir. Bilmezlik olur, ne yaptığını bilmez, düşünmez. Düşünmediği için kâfir olur. Bu nedenle Allah düşünmeyi farz kıldı, yüzlerce ayette insanı düşünmeye davet etti, birçok misal vererek düşündürüp imana çağırıyor. Ama insanların çoğu gafildir, düşünmüyor. Bu nedenle sapık olurlar. Kıyamet gününde bunu bahane edecekler, biz gafil idik, düşünmedik diyecekler. Günümüzdeki gibi bazı insanlar hata yapınca niye böyle yaptığı sorulunca bunu düşünmedim, bilmezdim, der. Çünkü amel, iş yapmadan önce düşünmek, öğrenmek, bilgi edinmek gerekir, ondan sonra insan amel yapar. Yoksa hata eder veya duygusal olarak hareket eder.

İnsan kıyamet gününde başka bahane de gösterebilir: anne babalarımız kâfir, müşrik idiler, bizi batıla sürüklediler, kâfir yaptılar diyebilirler. Oysa aklınız vardı, niçin düşünmediniz?! Ufakken, düşünme gücünüz olmayan bir zamanda sizi hesaba çekmiyoruz! Allah değişik ayetlerde bunu izah ediyor. Resulü de beyan etmiştir. Şöyle buyurdu:

[رفع القلم عن ثلاثة: عن النائم حتى يستيقظ، وعن الصبي حتى يحتلم، وعن المجنون حتى يعقل]

“Kalem şu üç kişi üzerinden kaldırıldı: Uykuda olan kimse uyanıncaya, çocuk baliğ oluncaya ve deli akil oluncaya kadar.”[Ebu Davud, Nesai, İbniMace, İbniHanbel]

Kalemin kaldırılmasının manası; kişiye sorumluluğun olmamasıdır, kalem onun hakkında bir günah yazmaz. Melek onun hakkında günah yazmaz.

Allah bunun için ayetleri açıklıyor; sebebini gösteriyor: İnsanlar şimdiden hazır olsun, düşünsünler, biz gafil idik, düşünmedik, bilmezdik veya babalarımız ve annelerimiz bizi saptırdılar demesinler. Umulur ki ölüm onlara gelmeden önce düşünüp Allah’a dönerler, kendilerini azaptan kurtarırlar.

Ondan sonra Allahu Teâlâ şunu hatırlatıyor: Ayetlerimiz geldikten sonra yüz çevirenlerden olmayın, böyle kimselerden olmayın, yoksa sapık olursunuz. Bunun manası Allah’ın ayetleri gelmeden önce insan sorumlu değildir, velev ki fıtratta Allah’ı tanıma özelliği konulursa da insan sorumlu değildir, Resul ve ayetler gelmeden önce gerçeği bilme imkânı zordur. Bu nedenle Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

[لِئَلَّا يَكُوۡنَ لِلنَّاسِ عَلَى اللّٰهِ حُجَّةٌ ۢ بَعۡدَ الرُّسُلِ‌ؕ]

“Resuller gönderildikten sonra Allah’a karşı insanların savunacakları delil, mazeret kalmasın diye.”[Nisa Suresi 165]

[وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِيۡنَ حَتّٰى نَبۡعَثَ رَسُوۡلًا]

“Bir resul göndermeden bir kimseye azap vermeyiz!” [İsraSuresi 15]

Ama son Resul Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem geldi, mucizesi Kur’an’dır, kıyamet gününe kadar geçerlidir. Kimsenin mazereti kalmadı. Ama anne babası onu saptırabilir veya düşünen bir kimse olmayabilir, onu düşündüren olmayabilir veyahut laik demokratik rejim ve partiler onu küfür üzerinde yetiştirir, nitekim bu rejim ve bu tip partiler insanları saptırmaya çalışırlar. Eskiden Firavun ve Ebu Cehil gibi yöneticiler vardı, insanları saptırıyorlardı, bugün komünist, sosyalist veya laik demokratik rejim, partiler, yöneticiler ve liderler ve medyaları var, bunlar birer şeytan olup insanları saptırmaya çalışırlar. Allah’ın izniyle İslâm Hilâfet Devleti kurulunca tüm insanları kurtarmaya çalışacaktır, hidayete getirecektir, fıtrata uyduracaktır.

Esad Mansur