– 20 –

Ehl-i kitaba yönelik tartışma ve davet yolu, İbrahim a.s’ın Müslümanlığı ve ona sahip çıkma meselesi:

Ehl-i kitaba yönelik davet ve tartışma yolu nedir?

Dinler arası diyalog İslam’ın davet yoluna uygun mudur?

Yahudiler ve Hıristiyanların İbrahim a.s ile alakası var mıdır?

 İbrahimi din hikayesi nedir?

قُلۡ يٰۤـاَهۡلَ الۡكِتٰبِ تَعَالَوۡا اِلٰى كَلِمَةٍ سَوَآءٍۢ بَيۡنَـنَا وَبَيۡنَكُمۡ اَلَّا نَـعۡبُدَ اِلَّا اللّٰهَ وَلَا نُشۡرِكَ بِهٖ شَيۡـــًٔا وَّلَا يَتَّخِذَ بَعۡضُنَا بَعۡضًا اَرۡبَابًا مِّنۡ دُوۡنِ اللّٰهِ‌ؕ فَاِنۡ تَوَلَّوۡا فَقُوۡلُوا اشۡهَدُوۡا بِاَنَّا مُسۡلِمُوۡنَ‏  يٰۤـاَهۡلَ الۡكِتٰبِ لِمَ تُحَآجُّوۡنَ فِىۡۤ اِبۡرٰهِيۡمَ وَمَاۤ اُنۡزِلَتِ التَّوۡرٰٮةُ وَالۡاِنۡجِيۡلُ اِلَّا مِنۡۢ بَعۡدِهٖؕ اَفَلَا تَعۡقِلُوۡنَ‏ هٰۤاَنۡـتُمۡ هٰٓؤُلَآءِ حٰجَجۡتُمۡ فِيۡمَا لَـكُمۡ بِهٖ عِلۡمٌ فَلِمَ تُحَآجُّوۡنَ فِيۡمَا لَـيۡسَ لَـكُمۡ بِهٖ عِلۡمٌ‌ؕ وَاللّٰهُ يَعۡلَمُ وَاَنۡـتُمۡ لَا تَعۡلَمُوۡنَ مَا كَانَ اِبۡرٰهِيۡمُ يَهُوۡدِيًّا وَّلَا نَصۡرَانِيًّا وَّ لٰكِنۡ كَانَ حَنِيۡفًا مُّسۡلِمًاؕ وَمَا كَانَ مِنَ الۡمُشۡرِكِيۡنَ ‏اِنَّ اَوۡلَى النَّاسِ بِاِبۡرٰهِيۡمَ لَـلَّذِيۡنَ اتَّبَعُوۡهُ وَهٰذَا النَّبِىُّ وَالَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا ‌ؕ وَاللّٰهُ وَلِىُّ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ‏

Deki; “Ey ehli kitap Allah’tan başka İlah’a tapmamak, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak ve Allah dışında birbirimizi rab edinmemek üzere hak ve doğru söze gelin! Eğer bundan vaz geçerseniz Bizim Müslüman olduğumuza şahit olun! Ey kitap ehli, İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat ve İncil ondan sonra indirildi. Düşünmüyor musunuz? Siz biraz bilginiz olan bir şey hakkında tartıştınız, peki hiç bilginiz olmayan bir şey hakkında niye tartışıyorsunuz? Nitekim Allah bilir ve siz bilmezsiniz. İbrahim ne Yahudi ne de Hristiyan’dı. Hanif (haktan sapmayan, dosdoğru) bir Müslüman idi, müşriklerden de değildi.İbrahim’e sahip olmaya kalkışan en evla insanlar ise ona tabi olan bu Nebi ve müminlerdir. Müminlerin Velisi ise Allah’tır.” (Ali İmran 64-68)

Allah, Resulü Hz. Muhammed’in ehli kitap olan Yahudiler ve Hristiyanları Allah’ın hak olan İslam dinine davet etmesini emretti. “Ey Muhammed onları şu hak sözü kabul etmeye davet et! Yalnız Allah’a tapalım, onun dışında hiçbir şeye tapmayalım ve Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayalım.” Oysa Hristiyanlar Hz. İsa’nın, Yahudiler Üzeyir’in Allah’ın oğlu olduğuna dair büyük iftiralar attılar. (Tövbe süresinin 30. Ayetine bakın.)

Bazı Hristiyan guruplar Hz. İsa’nın Allah’ın ta kendisi olduğunu söylediler (Maide 72). Bazılarıysa Allah’ı üç varlık (baba oğul ve ruhul Kudüs) olarak gösterdiler. (Maide 73) Bütün bu inançlar küfür ve şirktir. Allah onları bu şirkten nehyediyor, yalnız Kendisine tapmaya ve kendine ibadet etmeyi emrediyor. Zira bu Allah’a tapmaktır: namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, dua etmek ve buna benzer hususlar ibadetlerdir. Allah’ın emrini yerine getirmek ve nehyettiğinden vaz geçmekte bir ibadettir. Allah dışında birbirimizi rab edinmeyelim deyince Allah’ın emri ve nehyi dışında birbirimizin emir ve nehiylerine uymaktan vazgeçelim demektir.

Nitekim Yahudiler hahamlarının, Hristiyanlar papazlarının emir ve nehiylerine uyunca hahamlarını ve papazlarını birer rab edinmiş olurlar. Tövbe süresinin 31. ayetinde bu bildirildi. Sonra İslam’a giren Hatem bin Adey adlı Hristiyan bir Arap Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in bu ayeti okuduğunu işitince şöyle dedi: “Biz hahamlarımıza, papazlarımıza ve rahiplerimize tapmadık!” Resullullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ona şöyle dedi: Onlar size (Yahudiler ve Hristiyanlara) haramı helal kılmadılar mı? Hatem bin Adey: “Evet” dedi. Reslullullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem “İşte böylece onlara taptılar. Böylece onları rab edindiler.” dedi.

Batı da kapitalizm, demokrasi ve laiklik devrimine kadar krallarla beraber kilisenin papazları halklarına helali ve haramı kendi çıkarlarına göre gösteriyorlardı. Bir başka ifadeyle, halklarını yöneten, kendi emirlerini kanunlar haline getiriyorlardı. Kralların ve papazların rejimi yıkılıp yerine halk rejimi denilen demokrasi tesis edilince emir ve nehiyler halkı temsil eden meclisin üyeleri tarafından çıkartılmaya başladı. Meclisin üyeleri krallar ve papazlar yerine birer rab olarak kendilerini ilan etmiş oldular ve halklar da bunlara tapmaya başladı.

Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Rumların kralı olan Herakles’i İslam’a davet etmek üzere bir mektup yolladı. Mektupta şöyle yazıyordu:  “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla! Allah’ın elçisi Muhammed’den Rumların büyüğü olan Herakles’e: Hidayete tabi olana selam (barış) olsun! Allah’a hamd ettikten sonra; Müslüman ol böylece kurtulmuş olursun ve bunun ecrini alırsın. Eğer kabul etmezsen senin halkın olan Erisin’in günahlarını da taşırsın.” Ve aşağıdaki ayeti de mektuba ekledi: “Ey ehli kitap Allah’tan başka İlah’a tapmamak, ona hiçbir şeyi ortak koşmamak ve Allah dışında birbirimizi rab edinmemek üzere hak ve doğru söze gelin! Eğer bundan vaz geçerseniz Bizim Müslüman olduğumuza şahit olun!”  

Bu ayet Necran Hristiyanları, Medine’de ve etrafında bulunan Yahudilerle ilgili olarak nazil oldu ise de Resullullah Rumların kralına mektup yazdırırken bu ayeti de yazdırdı. Bunun manası; ayetin nüzul sebebiyle sınırlı kalınmaz, onun vakıasına uyan her duruma uygulanır. Buna göre, bu asırda var olan Yahudi ve Hristiyanları bu hak ve doğru söze davet etmemiz gerekir. Onlara; “bu şirki terk edin, yalnız Allah’a tapın, yalnız Allah’ın emir ve yasaklarına uyun, Hahamların, papazların veya parlamenterlerin emir ve nehiylerine veyahut çıkarttıkları kanunlardan vaz geçin, sadece Allah’ın vahyettiği Kur’an ve onu açıklayan sünnetten kanun çıkartın, emir ve nehiyleri onlardan alın”  denilir. Bu nedenle önce onlarla Allah’ın tekliği, Vahdaniyeti, ilahlığı ve Rab’lığı üzerine konuşmalıyız. Bunu onlara en güzel şekilde izah etmeliyiz. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ

“Rabbinin yoluna hikmetle davet et. En güzel şekilde cedelleş.” (Nahl 125)

Diğer bir ayette:

وَلَا تُجَادِلُوا أَهْلَ الْكِتَابِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ وَقُولُوا آمَنَّا بِالَّذِي أُنزِلَ إِلَيْنَا وَأُنزِلَ إِلَيْكُمْ وَإِلَهُنَا وَإِلَهُكُمْ وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ

“Ehl-i Kitap’la en güzel şekilde cedelleşin. Ancak onlardan zalim olanlar hariçtir. Onlara şöyle deyin: Bize ve size indirilene inandık. Bizim ve sizin ilahınız tektir. Biz O’na Müslüman ve teslim olduk.” (Ankebut 46)

Ehl-i kitap ve diğer kâfirleri İslam’a davet etmenin yolu budur. Ancak, onlardan zalim olanlar, dinlemek ve konuşmak istemeyenler, inatçı ve mutaassıp olanlar müstesnadır. Onlarla hikmetle, güzel öğütle ve güzel cedelleşme ve tartışmanın yolu takip edilmez. Onlardan uzaklaşılıp onlara şöyle denilir:  Allah’ın bize indirdiği Kur’ana, size Hz. Musa’ya indirilen Tevrata, Hz. İsa’ya indirilen İncil’e inandık. Hepimizin tek ilahı vardır o Allah’tır. Onun ortağı yoktur, onun oğlu yoktur. Haşa!

Bundan dolayı dinler arası diyalog veya buna benzer yolları izleyenler İslam yolundan uzaklaşmış olurlar. Zira bu diyalogcular Yahudiler ve Hristiyanları şirkten vazgeçirmeye, tek Allah’a tapmaya, hahamları, papazları veya parlamenterleri rab veya ilah edinmekten vaz geçirmeye çalışmazlar. Tersi onlar Müslümanları dinlerinin emrettiğinden vazgeçirmeye ve ters şeyler kabul ettirmeye çalışırlar. Yahudiler ve Hristiyanların mümin olduklarını söyletirler. Kendileriyle diyalog kurarken Muhammed ve Kuran’dan söz etmelerinden vazgeçirirler. 

Biz yalnız Allah’a taparız, O’na ortak kılmayız, yalnız O’nun emir ve nehiylerine uyarız. Yalnız Kur’an ve Sünnetten kanunlarımızı çıkartırız. İşte böylece Müslüman olur ve sayılırız, bunun dışında Müslümanlık yoktur. Müslüman olarak Allah’a teslim olmak, yalnız O’nu rab ve ilah olarak kabul etmek, sadece O’nun emrine sıkıntısız teslim olmaktır. Allahu Teâlâ Müslümanlığı bu şekilde tarif etti ve belirtti. Müslüman olmak isteyen ancak bunu kabul edecek ve buna uyacaktır.

Allah ehli kitabın İbrahim a.s hakkında düşünmeden tartıştıklarını kötüleyerek, onun yahudi ve Hristiyan olmayıp Müslüman olduğunu göstererek onlara şöyle sert çattı:

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تُحَآجُّونَ فِي إِبْرَاهِيمَ وَمَا أُنزِلَتِ التَّورَاةُ وَالإنجِيلُ إِلاَّ مِن بَعْدِهِ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ

“Ey kitap ehli, İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat ve İncil ondan sonra indirildi. Düşünmüyor musunuz?” (Ali İmran 65)

هَاأَنتُمْ هَؤُلاء حَاجَجْتُمْ فِيمَا لَكُم بِهِ عِلمٌ فَلِمَ تُحَآجُّونَ فِيمَا لَيْسَ لَكُم بِهِ عِلْمٌ وَاللّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ

“Siz biraz bilginiz olan bir şey hakkında tartıştınız, peki hiç bilginiz olmayan bir şey hakkında niye tartışıyorsunuz? Nitekim Allah bilir ve siz bilmezsiniz.” (Ali İmran 66)

مَا كَانَ إِبْرَاهِيمُ يَهُودِيًّا وَلاَ نَصْرَانِيًّا وَلَكِن كَانَ حَنِيفًا مُّسْلِمًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ

“İbrahim ne Yahudi ne de Hristiyan’dı. Hanif (haktan sapmayan, dosdoğru) bir Müslüman idi, müşriklerden de değildi.” (Ali İmran 67)

إِنَّ أَوْلَى النَّاسِ بِإِبْرَاهِيمَ لَلَّذِينَ اتَّبَعُوهُ وَهَذَا النَّبِيُّ وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَاللّهُ وَلِيُّ الْمُؤْمِنِينَ

“İbrahim’e sahip olmaya kalkışan en evla insanlar ise ona gerçek manada tabi olanlar, bu Nebi ve müminlerdir (Müslümanlardır). Müminlerin Velisi ise Allah’tır.” (Ali İmran 68)

Bu ayetlerin nüzul sebebi ise İbn-i Abbas’tan rivayet edildiğine göre şöyledir: Necran kabilesinden bir takım Hristiyanlar ile bir takım Yahudi hahamlar Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in yanında toplandılar. Bu hahamlar şöyle dediler: “İbrahim ancak Yahudi idi.” Hristiyanlar onlara cevap vererek şöyle dediler: “İbrahim Hristiyan’dı.” Bunun üzerine Allah bu ayeti indirdi. (İbni İshak)

Allahu Teala onların ikisinin de iddialarını çürüterek şöyle cevap verdi: “Ey ehli kitap Yahudiler ve Hristiyanlar niçin İbrahim hakkında tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat ve İncil ondan sonra indirildi. Sizde sonra Tevrat’ı değiştirerek Yahudi oldunuz ve İncil’i değiştirerek Hristiyan oldunuz. Zira İbrahim Müslümandı, sonra Musa ve İsa geldiler onlarda Müslümandı.” Çünkü Yahudilik ve Hristiyanlık Musa’dan ve İsa’dan sonra çıktı. Bundan dolayı nasıl İbrahim Yahudi veya Hristiyan olacaktır?! Aklınız yok mu?!

 Tevrat’ı değiştirdiler kendi kendilerine Yahudi adı verdiler. İsa hakkında yalan söylediler. İncil’i değiştirenler kendilerine Hristiyan veya Nasranî adını verdiler. “Buna göre nasıl İbrahim Yahudi veya Hristiyan olur? Ey Yahudiler ve Hristiyanlar düşünmüyor musunuz? Nasıl düşünmeden tartışıyorsunuz?”

Bunlar taassup ederek tartıştılar, akıllarını kullanmadılar. Taassup etmek asabiyetten bir parçadır. Dilde asabiyet sinirliliktir. Sinirli olarak tartışan kimse pek düşünmez, körü körüne savunur ve ne dediğini bilmez. Çok zaman inadına tartışır veya bilgisiz konuşup cedelleşir. Bundan dolayı Yahudiler ve Hristiyanlar asabiyetle İbrahim’i kendilerine mensup etmeye başladılar. Allah onlara çatıp iddialarını çürüttü ve onların İbrahim’e tabi olmadıklarını gösterdi.

Tartışmak hem düşünerek hem de bilgiye binaen olmalıdır. Zira Allah onlara şöyle dedi: “Biraz bilginiz olan bir konuda tartışmaya kalkıştınız, peki hiç bilginiz olmayan bir konu hakkında niye tartışıyorsunuz?!” Daha önceki ayetlerde, kendi dinleri hakkında Hz. Muhammed’le tartıştılar. Hem de dinleri hakkında az bilgiye sahip idiler. Çünkü dinlerinin gerçeklerini bilmiyorlar. Değiştirilmiş ve tahrif edilmiş dinleri hakkında tartışıyorlardı. Allah cc. gerçekleri Hz. Muhammed’e indirip onlara bildiriliyordu.

Hz. İsa ve Hz. Meryem hakkında doğru bilgiler ve gerçekler daha önce tefsirini yaptığımız ayetlerde açıklandı. İbrahim Aleyhisselam hakkında bilgileri pek yoktu veya gerçekleri bilmiyorlardı. Çünkü Yahudiler Hz. İbrahim Yahudi’dir, Hristiyanlar da Hristiyan’dır dediler. Buradan da anlaşılıyor ki İbrahim Aleyhisselam hakkında hiç bilgileri yoktur. O ancak Hanif bir Müslümandı. Dosdoğru bir Müslümandı onda hiç şirk yoktu.

Zira Araplar müşrik iken İbrahim a.s’a inanıyorlardı, onun kendileri gibi müşrik olduğunu gösteriyorlardı. Kabe üzerine putlara taparken onun resmini çizmişlerdi, Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Mekke’nin fethinde o resimleri indirtip yırttı. Dedi ki onlar yalan söylediler, İbrahim müşrik değildi ve putlara tapmadı, daha doğrusu putları kırdı.

Mademki Hz. İbrahim müşrik değildi, Hanif idi, dosdoğru bir Müslümandı ona sahip çıkma hususunda da en evla olan insanlar arasında imanında ona tabi olanlardır. Bunlar kimlerdi? Müslümanlar ve onların başında da Nebidir. Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’dir. Zira Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Tevhit akidesi olan Hanif diniyle gönderildi, buna davet etti. Ona icabet eden Müslümanlar bu dini değiştirmeden onu yaşattılar ve bu güne kadar yaşatıyor ve ona davet ediyorlar. Gerçek müminler bunlardır. Allah onların velisidir, dostudur, yardımcısıdır. Bu dini yaşattıkça ve ona davet ettikçe Allah onlara yardım eder. Ona gerçek manada tabi olan kimse muhakkak Müslüman olur. Yahudi veya Hristiyan veya müşrik kalmaz. Zira İbrahim bunlardan değildi. Gerçeği gösteren sadece Kuran’dır, diğer kitaplar tahrif edildi, gerçeği göstermez, bu şekilde İbrahim’e tabi olan kimse Kuran’a inanır, böylece Müslüman olur.

Bu nedenle, Müslümanlar Yahudilerden ve Hristiyanlardan korkmasınlar. Çünkü Allah kendilerine yardım edecektir. Buna göre, onlardan korkup taviz göstererek dinler arası veya kültürler arası diyaloga katılmamaları gerekir. Daha doğrusu, Yahudilerle ve Hristiyanlarla en güzel üslupla tartışıp onlar tevhid akidesine dayalı İslam’a davet edilmelidir. Kabul etmezlerse herkes kendi yolundan gitsin. Bir yerde onlarla beraber normal geçinmeye çalışırız. Eğer İslam Hilafet devletinde yaşıyorlarsa onları zimmi olarak sayarız, güzel şekilde geçiniriz.

Zimminin manası; ahit sahibidir. Ona söz verilen veya onunla sözleşme yapılan kimselerdir. Zımmilik hükümleri İslam’da bellidir. Bunlardan onlara can, mal, ırz ve din emniyetti vardır. Bunlar korunur. İnançlarını terk etmek için zorlanmazlar. İbadetlerinde serbesttirler.

Buna göre ‘İbrahim’in çocuklarıyız’ diyerek dinimizden taviz göstermek caiz değildir. Bu asırda kâfirler Müslümanları Yahudiler ve Hristiyanlarla “İbrahim’in çocukları” terimi altında toplamaya çalışmaktadırlar. Oysa Yahudiler ve Hristiyanlar İbrahim’in akidesi olan şirksiz, tek Allah’a, bütün peygamberlere ve indirilen kitaplara inanmıyorlar. Bu nedenle İbrahim onlardan beridir, uzaktır. Mumtehine suresi 4. Ayette Allah Hz. İbrahim’in kâfirlerden beri olduğunu ilan etmiştir. Hatta kâfir olan babasından beri olduğunu bildirmiştir.

Bütün dinleri birleştirip İbrahimi din diye bir din ortaya çıkarmaya çalışıyorlar, Amerika Filistin’i gasp eden Yahudi varlığını tanıyan devletleri İbrahimi ittifak adı altında topladı. Çünkü hepsi İbrahim’e inandıklarından dolayı hepsi birdir, Filistin Yahudilerin ellerine geçirilirse bir şey fark etmez! Bu şekilde Müslümanları aldatıp diyarlarından çıkaran, çocuklarını katleden ve topraklarını gasp eden, Kudüs’ü işgal eden ve Mescid-i aksa’yı kirleten ve kendilerine geçirmeye çalışan Yahudi varlığını kabul ettirmeye çalışıyor. Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen yöneticiler bunu kabul ederken Müslümanlar reddediyor ve direniyor. Bir kısmı Filistin’i ve Mescid-i aksayı kurtarmak üzere cihadı ilan edecek İslam Hilafet devletini kurmaya çalışıyorlar. Ancak bu devlet yoluyla kurtuluş olacağına inanıyorlar. Zira ayetler ve sahih hadisler bunu söylüyor.