بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمٰـــنِ الرَّحِيـــم

Soru Cevap

Soru:

Nizamın akideden doğması hususunu açıklayabilir misiniz?

Cevap:

Kapitalizmin temeli veya akidesi, dini hayattan ayırmaktır. Hayatın vakıası temeldir, insan hayat vakıasından nizamını tayin eder. “Din insanın işine karışmaz, böyle olunca insan hür olur, istediğini yapabilir!” dediler. İnsana hürriyetleri tanıttılar. Kapitalist nizam hürriyetlere dayalıdır.  Dört temel hürriyet gösterildi: İnanç hürriyeti, fikir hürriyeti, mülk edinme hürriyeti ve şahsi hürriyet. Bu dört temel hürriyet nizamı oluşturur. İşte bu şekilde kapitalist nizam akideden doğmuş oldu.

Bu dört temel hürriyetten ferdî hürriyetler doğdu. İnanç hürriyetinden ibadet yapma, ibadethane kurma, dini meresim ve şekilleri yapma hürriyeti meydana geldi. Fikir hürriyetinden her fikri söyleme, parti ve cemiyet tesis etme ve basın hürriyeti doğdu. Onlara göre din değil de hayat temel olunca menfaat de ölçü oldu. Menfaati insanın rağbeti veya isteği olarak tanıttılar. İnsan neye rağbet ederse ne istiyorsa yapabilir. Zira amelin ölçüsü menfaattir. Buna göre sistem ve kanunları ayarladılar. Hâkim ve hukukçular da buna göre içtihat edip hüküm verirler.

Komünizm ise maddenin gelişmesine, evrime inanır. Toplumsal gelişmenin maddi gelişmeye dayalı olduğunu söylediler. Bu gelişmenin üretim araçlarının gelişmesiyle meydana geldiğini söylediler. Üretim aracı kazma olunca derebeylik, feodal sistem doğar; makine olunca kapitalist sistem doğar; fabrikalara işçiler hâkim olunca sosyalist sistem doğar, herkes gücüyle çalışırsa ve sadece ihtiyacını alırsa komünist sistem doğar, dediler. Böylece inandıkları şey maddi gelişmeden doğmuş olur. Buna göre kural ve kanun çıkarırlar. Düşünürleri buna göre fikir verir ve hukukçular hüküm verirler. Nizamı uygulayan yalnız devlettir. Kanun keskinliği ve askerin gücüyle devlet nizamı uygular.

Bu iki ideoloji/mebde batıldır. Zira akideleri batıldır. Akla ve fıtrata terstir, akideleri sırf maddidir, ikisi de materyalisttir. Böylece akidelerinden fışkıran sistemleri batıldır.

 Arapçada ideolojiye mebde, sisteme nizam denir. İdeoloji veya mebde ise sistemi kendisinden fışkıran akidedir.

Tek doğru mebde veya ideoloji ise İslâm’dır ve akla ve fıtrata uygundur. İslâm hem mebde/ideolojidir hem de dindir. Bu dinden devlet doğar. Bu nedenle İslâm akidesi ve sistemi doğrudur, haktır.

İslâm akidesinden nizamı fışkırır. Şöyle ki:

İslâm akidesinin temeli Allah’a, Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in nübüvvetine ve Kur’an’a iman etmektir.

Kur’an hem İslâm’ın akaidini hem de ahkâmını kapsar. Allah Subhânehû ve Teâlâ Resulü’nün Kur’an’ın açıklayıcısı olduğunu muhkem, kesin delaletle, ayetleri ile gösterdi. Buna iman etmeye davet etti.

İşte, Resulullah’ın Kur’an’ı beyan ettiğine inanmak akidedendir. O’nun açıklamasına Sünnet denildi. Böylece Sünnet’in Kur’an gibi şer’î kaynak olduğuna inanmak akidedir.

 Sünnet, Resulullah’ın sözleri, ameli ve ikrarından ibarettir. Kur’an ve Sünnet akaidi kapsadığı gibi amelle ilgili şer’î hükümleri de kapsar. İşte böylece şer’î hükümler akidenden fışkırmış olur. Yani Allah’a, Resulü’ne ve Kitabı’na imandan fışkırdı. Şer’î hükümler İslâm nizamını oluşturur. Böylece nizam akideden fışkırmış olur.

Nizam ise insan ile Rabbi, kendisi ve diğer insanlar arasındaki ilişkileri düzenler. Bunları düzenleyen şer’î hükümlerdir. İnsan ile Rabbi arasındaki ilişki; akideyle beraber ibadettir. İnsanın kendisi ile arasındaki ilişki; ahlak, yiyecek, içecek ve giyeceklerdir. İnsan ile diğer insan arasındaki ilişki, muamelat ve ukubattır. Muamelat ise yönetim ve idare sistemi, ekonomi sistemi, içtimai ve ailevi sistem, eğitim siyaseti, iç ve dış siyaset, harp siyasetinden ibarettir. Ukubat ise ceza kanunlarıdır. Bunlarla ilgili şer’î hükümler vardır. Bu şer’î hükümler akideden fışkırdı, Allah’tan geldi. Bu şekilde İslâm nizami İslâm akidesinden fışkırmış oldu. Böylece amellerin ölçüsü şer’î hükümlerdir. Yani bir mesele doğunca Kur’an ve Sünnet’te geçen şer’î delillerden içtihat yapılarak şer’î hüküm çıkarılır.

İslâm nizamını uygulamaya gelince, Allah’tan ferdin korkmasıyla, bu sistemin adaletine ve doğruluğuna insanların inanmasıyla, ümmetin marufu emretmesi ve münkeri nehyetmesiyle İslâm Devleti’nin kendi otoritesini kullanmasıyla beraber İslâm nizamı uygulanır.

Esad Mansur