Kudüs ve Mescid-i Aksa İslam Ümmetinin Kırmızı Çizgisidir, Ülkelerinin Değil!

25.04.2022’de İslam İşbirliği Örgütü, Cidde şehrinde İcra Komitesi’nin olağanüstü toplantısında yaptığı nihai açıklamada, “Kudüs-ü Şerif ve iki kıblenin ilki ve Harameyn’in üçüncüsü olan mübarek Mescid-i Aksa’nın İslam ümmetinin kırmızıçizgisi” olduğunu açıkladı. Ayrıca Yahudilerin Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırılarını da kınayarak, iki devletli çözüm ve 1967 sınırlarında bir devlet kurulmasını talep etti.

1- Bu açıklama, düşman karşısındaki zaafın, hatta ihanette ısrarın ve Filistin, Kudüs ve Mescid-i Aksa için herhangi bir şey yapma isteksizliğinin boyutunun reddedilemez bir kanıtıdır. Zira örgüt, Kudüs ve Mescid-i Aksa’yı, örgütün 57 üyesinin değil, İslam ümmetinin kırmızıçizgisi olarak görüyor. Dolayısıyla Kudüs ve Mescid-i Aksa bu ülkelerin umurunda değil. Çünkü bunların kendileri için değil, İslam ümmeti için bir kırmızıçizgi olduğunu söylüyorlar. Zira kendileriyle ümmet arasında büyük bir uçurum vardır. Dolayısıyla bu ülkeler ne ümmetten biri ne de onu temsil ediyorlar. Aksine onlar, sömürgecilerin İslam ümmetinin tek devleti olan Hilafetin enkazının üzerine kurmuş olduğu türetilmiş varlıklardır.

2- Bir hususu kırmızı çizgi yapan kişinin, ona karşı savaşmak için gerekli önlemleri ve hazırlıkları yapması gerekiyor. Bu nedenle kırmızı çizginin kendisi için değil İslam ümmeti için olduğunu söylüyorlar. Çünkü onun savaş için bir hazırlığı olmadığı gibi Filistin gaspçısı Yahudi varlığına karşı tek bir kurşun dahi sıkmamışlardır. Bu yüzden Filistin için kırmızı çizgi koymuyorlar! Dolayısıyla açıklama kötü niyetli ve insanların kafasını karıştırmak için formüle edilmiştir. Zira basit ve kontrolsüz bir şekilde bu ülkeler, Filistin’i unutmalarına rağmen sanki Kudüs ve Mescid-i Aksa meselesini kırmızı çizgi olarak kabul ediyorlarmış gösteriliyorlar.

3- Bu örgüte üye ülkelerin tamamı, ya iğrenç bir şekilde aleni olarak ihanet ederek ya Yahudi varlığı ile normalleşerek ya onunla diplomatik ve diğer ilişkileri kurarak ya da direniş gibi aldatıcı sloganlarla örtbas ederek Yahudi varlığını tanımaktadırlar. Ayrıca örgüt açıklamasında, “Filistin halkı için uluslararası hukuk, Arap Barış Girişimi ve uluslararası referanslara uygun iki devletli çözüm temelinde başkenti Doğu Kudüs olan bir devlet kurulması” çağrısı yapmıştır. Ayrıca açıklamada, “Filistin Devletinin, Doğu Kudüs ve komşu ülkelerle olan sınırları da dâhil olmak üzere 1967’de işgal edilen tüm Filistin toprakları üzerindeki egemenliği de” teyit ediliyor. Yani Yahudilerin Filistin’in yaklaşık %80’ini gasp ettiğini kabul ediyor, burayı onlara bırakıyor, bu varlığı tanıyor ve Amerika’nın iki devletli çözümünün uygulanmasını talep ediyor. İşte bu yüzden de yaptığı açıklamada Filistin’in kırmızı çizgi olduğunu bildirmiyor! Çünkü Kudüs’ün Batı tarafından feragat ediliyor ve sadece doğusu ile yetiniliyor. Tüm bunlar, bu gaspı tanıyan zalim uluslararası hukuka ve onu tanıyan sözde hain Arap Barış Girişimi’ne göre yapılıyor.

4- Yine örgüt açıklamasında, Kudüs’ün etrafından toplanma, onu ve kutsallarını savunma, “İsrail’in” cürümlerine meydan okuma ve Filistin halkına destek sağlama çağrısı yapmasının yanı sıra Yahudi devletine, “işgal altındaki tüm Filistin topraklarında tırmanan uygulamalarını ve saldırılarını durdurması, güvenlik ve barışı tehdit eden, iki devletli çözümü ve Arap ve İslami stratejik bir tercih ve bölgesel ve uluslararası bir gereklilik oluşturan adil ve kapsamlı bir barışa ulaşma şansını baltalayan tüm eylemleri durdurma” çağrısı yaptığında bile bu ihaneti vurgulamaktadır. Yani açıklamasında, Yahudi varlığını tanımakta, onun barış ve güvenliğini sağlamak istemekte, bunu stratejik bir seçim olarak kabul etmekte ve böylece bu ihanet ve utanmazlıkta daha da ileri gitmektedir.

5- Yine açıklama, işgal ordusu ve yerleşimcilerin Ramazan ayının son günlerinde tehlikeli bir şekilde tırmanan Mescid-i Aksa ve Harem-i Şerif’teki ibadet edenlere ve itikafa girenlere yönelik aralıksız devam eden saldırı ve baskınları kınamakta, bunu “Müslümanların duygularına yönelik açık bir kışkırtma ve Filistin halkına, Kudüs’e ve kutsallarına karşı saldırganlığın devamı” olarak kabul etmekte, “bu tırmanan uygulamaların sorumluluğunu” Yahudi varlığına yüklemekte ve Mescid-i Aksa’yı zaman ve mekan olarak bölme girişimini reddetmektedir. Aynı zamanda gaspçı düşmanın eylemelerini durdurmasını talep ederken harekete geçip Mescid-i Aksa’yı kurtarmak için Yahudi varlığının durdurulması ve caydırılmasından hiç bahsetmiyor. Zira örgütün üye ülkeleri, ordularını Batı’nın emirlerine göre sadece kendi halkına veya başka bir İslam beldesine karşı kullanmaktadırlar. Tıpkı Suudi Arabistan ve BAE’nin Yemen’e müdahale etmesi gibi ve tıpkı İran ve Türkiye’nin devrime darbe indirmek ve Amerika’ya bağlı nefret dolu laik rejimin yıkılmasını önlemek için Suriye’ye müdahale etmesi gibi.

6- Yine açıklamada, “Ürdün Kralı İkinci Abdullah’ın üstlendiği tarihi Haşimi vasiliğinin ve Kudüs’teki kutsal mekânların ve mevcut tarihi ve yasal durumun korunmasındaki rolü” vurgulanmıştır. Bu insanların aklıyla dalga geçmektir. Zira herkes, babasının 1995 yılında Wadi Araba anlaşmasında ilan ettiği normalleşme ilişkilerini sürdürmek isteyen, her zaman Yahudi varlığı ile ilişkileri güçlendirmek için çalışan, en çok yaptığı şey şiddetli ve hatta sıradan olabilecek kınama olan mevcut kralın ölmüş babası Kral Hüseyin’in işlemiş olduğu bir ihanetle 1967’de Kudüs ve Mescid-i Aksa’yı Yahudilere teslim edenin Ürdün rejimi olduğunu bilmektedir. Şimdi emanete ihanet edenden onu koruması isteniyor!

7- İslam İşbirliği Örgütü İslam’dan başka bir şeye dayanmakta olup temeli ve amaçları da İslami değildir. Zira örgüt, 21 Ağustos 1969’da Yahudiler Mescid-i Aksa’yı ateşe verdikten sonra bir şeyler yapacağına dair insanları aldatmak için 25/9/1969 tarihinde Fas’ın Rabat kentinde kurulan İslam Konferansı Teşkilatı adı altında kurulan bir sömürgeci İngiliz türetmesidir. Nitekim o zaman Müslümanların duyguları alevlenmiş ve cihat ve savaş talep etmişlerdi. Bu nedenle İngiltere, bölgedeki ajanlarını ihanetlere teşvik etmek, Yahudilerin işgalini tanımak ve Filistin, Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın kurtuluşunu engellemek için bu örgütü kurmalarını istemiştir.

8- Bu nedenle Müslümanların Filistin’i, Mescid-i Aksa’yı ve tüm İslam beldelerini kurtarmaları, onları kalkındırmaları, yükseltmeleri, dinlerini tatbik etmeleri için bu örgütü ve onların sömürgecinin ajanı olan üye ülkelerini yıkmaktan başka çareleri yoktur. Ayrıca Müslümanların 13 asır boyunca büyük bir devlet olan, dahası 9 asır boyunca da ilk devlet konumunda olan devletin temellerini yükseltmek ve onu yeniden inşa etmek için asıl devletlerinin temellerini aramaktan başka çareleri de yoktur. Zira bu devleti Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem müjdelemiştir: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ

Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet olacaktır.

Esad Mansur