– 23 –
Ehl-i Kitabın Allah hakkında söyledikleri yalanlar, Nebilerin kendilerine vahyedilen kitap ve hükümleri tebliğ etmeleri, melekleri, nebileri ve diğer insanları rab edinmeye dair yasaklık;
Müslümanları şaşırtmak üzere Ehl-i Kitabın uydurdukları yalanları nasıl Allaha isnat ettiler?
Bu halde onların dediklerine inanılır mı?
Melek, nebi ve insanlar rab edinilir mi ve bu olay nasıl oldu?
Nebilere kitap dışında hüküm vahyedildi mi?
وَإِنَّ مِنْهُمْ لَفَرِيقًا يَلْوُونَ أَلْسِنَتَهُم بِالْكِتَابِ لِتَحْسَبُوهُ مِنَ الْكِتَابِ وَمَا هُوَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَقُولُونَ هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ وَمَا هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ وَيَقُولُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ مَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُؤْتِيَهُ اللّهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُواْ عِبَادًا لِّي مِن دُونِ اللّهِ وَلَكِن كُونُواْ رَبَّانِيِّينَ بِمَا كُنتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنتُمْ تَدْرُسُونَ وَلاَ يَأْمُرَكُمْ أَن تَتَّخِذُواْ الْمَلاَئِكَةَ وَالنِّبِيِّيْنَ أَرْبَابًا أَيَأْمُرُكُم بِالْكُفْرِ بَعْدَ إِذْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ
“Onlardan (Ehl-i Kitap’tan) öyle bir grup var ki kitapta olmayan bir şeyi siz sanki kitaptan zannedesiniz diye dillerini eğip bükerler. Oysa böyle bir şey kitapta yoktur. Hem de “bu Allah’tandır” derler. Nitekim dillerini eğip büktükleri şey Allah’tan değildir. Onlar bile bile yalan söylerler.
Allah’ın kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik verdiği bir insanın bütün bunlardan sonra “Allah’ı bırakıp benim kullarım olun” demesi mümkün değildir. Fakat “kitabı okuyup incelediğiniz ve öğrendiğinize göre Rabbani olun” derler.
Nitekim Allah size melekleri ve peygamberleri rab edinmenizi emretmez. Size Müslüman olduktan sonra hiç kâfir olmanızı emreder mi?” (Âli İmran 78- 80)
Allahu Teala onlardan sakınmak için bunun gibi Ehl-i Kitap hakkında bir çok hakikat gösterdi. Yoksa cahil Müslümanlar ortaya çıkıp “bunlarda bizim gibi Müslümandır, mümindir” diyerek hem kendini hem de diğer Müslümanları aldatacaktır.
Allahu Teala onların kafir olduklarını gösterdi. Ayrıca onlar kitaplarını değiştirdiler, tahrif ettiler ve birçok hakikati gizlediler. Bu nedenle bu ayette Allahu Teala Ehl-i Kitap’tan bir gurup kimselerin bizleri aldatmaya çalıştıklarını beyan ediyor.
Biz onların kitaplarını bilmediğimiz için bir takım şeyler uydurup “bunlar kutsal kitaptandır” diyerek Müslümanları kandırmaya çalışıyorlar. Amaçları Müslümanları inandıkları, doğru olan İslam dininde şüpheye düşürmek, kendilerine karşı Müslümanların hak daveti yüklenmelerinden vazgeçirmek, bazı şeyleri uydurarak kendilerinin hak üzerinde olduklarını göstermektir.
Allahu Teala; “Dillerini eğer bükerler” ifadesini kullanırken onları kötülüyor ve aynı anda da teşhir ediyor. Çünkü bir kimse çirkin bir şey söylediğinde yalnız söylediğini çürütmekle kalmayıp ona saldırıyor ve onunla alay ediyor.
Ağzını açıp kapatması, geveleyip durması veya ağzında evirip çevirmesi de böyledir. Burada horlama vardır. Ayette; يَلْوُونَ أَلْسِنَتَهُم “Dillerini eğip bükerler” veya ağızlarında geveliyorlar, evirip çeviriyorlar manasındadır. Burada hem onları teşhir ediyor (çünkü onlar yalan şeyler uyduruyorlar) hem de onları kötüleyerek saldırıyor. Zira yalan söz uyduran kimselere saygı gösterilmez. Ancak derin, doğru ve ciddi sözler söyleyene saygı gösterilir. Çünkü bu şahıs doğru şey söylediğini veya doğru fikir sahibi olduğunu zannetmektedir. Bu kişiyle konuşulur ve düzeltilir. Ama bile bile yalan şey söyleyen veya batıl fikir taşıyan kimse inatçı olur. Bu ehl-i kitap gibi olur, bile bile yalan uyduruyor hem de Allaha isnat ediyorlardı!
Ama Ehl-i Kitap’tan olan bu grupsa bile bile Allah’a yalan söyleyerek, sözlerini ağızlarında evirip çevirerek bu işi yaparken bu işi Allah’ın kendilerine indirdiği kitaptan zannedilsin diye Müslümanları aldatmak için yapmaktadırlar. Oysa Allahu Teala hakikatleri Kur’an’da beyan etti. Bundan dolayı onlardan almak hiç caiz değildir. Onları dinlemek veya kendilerindekine bakmak dahi gerekmez. Artık onların dediklerine veya yazdıklarına güvenilemez.
Bu nedenle Hz. Ömer Radiyallahu Anh bir sefer Tevrat’tan bir parçaya bakarken Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem onu görünce şöyle dedi:
” أفي شك أنت يا ابن الخطاب؟ ألم آت بها بيضاء نقية؟ لو كان أخي موسى حيا لما وسعه إلا اتباعي” (الدارمي)
“Bir şüphen var mı ey Hattap oğlu? Bunu/Kur’an’ı bembeyaz olarak getirmedim mi? Kardeşim Musa Aleyhisselam bana yetişseydi ancak bana tabi olurdu.” (Darimi)
Başka rivayette şöyle geçti:
” إنا نسمع أحاديث من يهود تعجبنا، أفترى أن نكتب بعضها؟ فقال: أمُتَهَوِّكون كما تهوكت اليهود والنصارى؟! لقد جئتكم بها بيضاء نقية، ولو كان موسى حيا لما وسعه إلا اتباعي” (ابن حنبل والبيهقي)
“ Ömer ra.Ya Resullullah! Yahudilerden beğendiğimiz bazı sözler işitiyoruz, onların bir kısmını yazarsak ne dersin? deyince; Resulullah şöyle dedi:” Yahudiler ve Hristiyanlar gibi şaşkın, aptal ve ahmak mı olmak istiyorsunuz? Bunu/Kur’an’ı bembeyaz olarak getirmedim mi? Kardeşim Musa Aleyhisselam bana yetişseydi ancak bana tabi olurdu.” (İbin Hanbel ve Beyhaki)
Zira Yahudiler ve Hristiyanlar Kitaplarını değiştirince şaşkın oldular, doğru ile yanlışı bilmez hale geldiler, böylece ahmakça hüküm vermeye başladılar. Hangisi dinden hangisi değildir diye şaşkınlığa düştüler ve aptalca hareket emeye başladılar.
Ama Kuran’a tabi olundukça kesinlikle şaşkınlık olmaz, Müslümanlar ahmakça davranmaz ve aptalca hüküm vermezler.
Kuran Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in sünnetine tabi olmamızı emretmiştir. Böylece Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in şu dediğine uydukça Müslümanlar şaşmaz:
” إني قد خلفت فيكم اثنين، لن تضلوا بعدهما أبدا: كتاب الله وسنتي، ولن يتفرقا حتى يردا علي الحوض” (الدارقطني والحاكم)
“ Size iki şey bıraktım, bunlardan sonra hiç şaşkın ve sapık olamazsınız: Allah’ın Kitabı ve benim sünnetimdir. Bunlar kevser havuzunda benim yanıma gelinceye kadar hiç birbirinden ayrılmayacaklar”. (Darkutni ve Elhakim).
Bu hadis aynı manada değişik lafızlarla birçok rivayetle geçmiştir.
İşte Müslümanlar Allah’ın Kitabı ve onun detaylarını açıklayan sünnete bağlı oldukça hiç sapmaz ve şaşkın olmazlar, heva ve heveslerine göre ahmakça hüküm vermezler ve aptalca davranmazlar. Yahudiler ve Hristiyanların durumuna düşmezler.
Bu ayet Tevrat ve İncil’in değiştirildiğini ispatlayarak Yahudi ve Hristiyanlardan bir şey almamaya davet etmektedir ve de yasaklamaktadır. Onlar şüpheli ve yalan şeyler söylerler. Onlara asla güvenilmez. Fikirlerimizi ve bilgilerimizi sadece Kur’an ve Kur’an’ı Allah’ın vahyi ile açıklayan Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’den almalıyız.
Bu asırda maalesef bir kısım Müslümanlar Kur’an’a bakmayarak Yahudilerden ve Hristiyanlardan bir şeyler alamaya çalışıyorlar. Bazıları dinler arası diyalog kurup onları Müslümanlar gibi sayıyorlar. Bazıları onlardan kanun ve anayasa alıyorlar. Bazıları onların siyasetlerine ve fikirlerine güvenerek tuzağa düşüyorlar.
Bu ayet ve buna benzer Kur’an’da birçok ayet geçti. Eğer Müslümanlar okuyup anlasalardı kâfirlerin tuzaklarına düşmezlerdi, bu günkü kötü duruma da gelinmezdi.
Allah gönderdiği nebilerin asla yalan söylemediklerini, Allah’ın vahyi dışında hiç bir hüküm vermediklerini ve akıllarına göre hiç bir şey uydurmadıklarını şu ayetlerle ispatlıyor:
مَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُؤْتِيَهُ اللّهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُواْ عِبَادًا لِّي مِن دُونِ اللّهِ وَلَكِن كُونُواْ رَبَّانِيِّينَ بِمَا كُنتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنتُمْ تَدْرُسُونَ وَلاَ يَأْمُرَكُمْ أَن تَتَّخِذُواْ الْمَلاَئِكَةَ وَالنِّبِيِّيْنَ أَرْبَابًا أَيَأْمُرُكُم بِالْكُفْرِ بَعْدَ إِذْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ
“Allah’ın kendisine kitap, yönetim, hüküm ve peygamberlik verdiği bir insanın bütün bunlardan sonra “Allah’ı bırakıp benim kullarım olun” demesi mümkün değildir. Fakat “kitabı okuyup incelediğiniz ve öğrendiğinize göre Rabbani olun” derler. Nitekim Allah size melekleri ve peygamberleri rab edinmemenizi emreder. Size Müslüman olduktan sonra hiç kâfir olmanızı emreder mi?” (Âli İmran 79-80)
Daha önceki ayetlerde Ehl-i Kitab’ın (Yahudiler ve Hristiyanlardan) bir gurup Allah’a iftira atarak, bir şey uydurup, ağızlarını çevirirler ve bu Allah’tandır derler. Ayrıca İsa’yı rab edindiler. Bu şekilde onlara cevap vererek yaptıklarını teşhir edip kötüledi.
Nitekim İbni İshak İbni Abbas’tan rivayet ettiği gibi; “Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendi yanında bir grup Yahudi haham ve Hristiyan papazlar toplanınca onları İslam’a davet etti. Hahamlar dediler ki; “Ey Muhammed! İsa’ya Hristiyanların kulluk ettikleri gibi sana kulluk etmeye mi bizi davet ediyorsun?” Aynı anda Necran kabilesinden reis lakabı taşıyan Hristiyan bir adam şöyle dedi: “Bunu bizden istiyor ve bizi buna mı çağırıyorsun ey Muhammed?” Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemşöyle cevap verdi: “Allah’a sığınırım! Allah dışında herhangi birisine kulluk edemeyiz ve çağıramayız. Allah beni bununla göndermedi ve böyle bir şeyi emretmedi.”
Bunun üzerine Allahu Teala bu ayeti indirdi. Allah bir kişiyi resul seçip ona kitabı, hükmü ve peygamberliği verince; ‘Allah dışında bana kulluk edin’ diye emretmesi mümkün değildir. Tersine Rabbani olun diye söyler. Sadece; ‘Allah’ı rab ve ilah olarak edinin’ diyerek davet eder ve emreder. Bunun manası; İsa’nın Allah dışında bana kulluk edin demesi mümkün değildir. Hristiyanlar Allah’a iftira attılar.
Nitekim onları teşhir etmek üzere Maide suresinde (116-117) Allah İsa’ya şöyle seslendi:
وَاِذۡ قَالَ اللّٰهُ يٰعِيۡسَى ابۡنَ مَرۡيَمَ ءَاَنۡتَ قُلۡتَ لِلنَّاسِ اتَّخِذُوۡنِىۡ وَاُمِّىَ اِلٰهَيۡنِ مِنۡ دُوۡنِ اللّٰهِؕ قَالَ سُبۡحٰنَكَ مَا يَكُوۡنُ لِىۡۤ اَنۡ اَقُوۡلَ مَا لَـيۡسَ لِىۡ بِحَقٍّؔ اِنۡ كُنۡتُ قُلۡتُهٗ فَقَدۡ عَلِمۡتَهٗؕ تَعۡلَمُ مَا فِىۡ نَفۡسِىۡ وَلَاۤ اَعۡلَمُ مَا فِىۡ نَفۡسِكَؕ اِنَّكَ اَنۡتَ عَلَّامُ الۡغُيُوۡبِ مَا قُلۡتُ لَهُمۡ اِلَّا مَاۤ اَمَرۡتَنِىۡ بِهٖۤ اَنِ اعۡبُدُوا اللّٰهَ رَبِّىۡ وَرَبَّكُمۡۚ وَكُنۡتُ عَلَيۡهِمۡ شَهِيۡدًا مَّا دُمۡتُ فِيۡهِمۡۚ فَلَمَّا تَوَفَّيۡتَنِىۡ كُنۡتَ اَنۡتَ الرَّقِيۡبَ عَلَيۡهِمۡؕ وَاَنۡتَ عَلٰى كُلِّ شَىۡءٍ شَهِيۡدٌ
“Ey Meryem oğlu İsa! ‘Beni ve annemi Allah’tan başka iki ilah olarak ittihaz edin’ diye insanlara söyledin mi? İsa şöyle cevap verdi: Seni tenzih ederim. Hakkım olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz. Eğer deseydim Sen bunu bilirdin. Sen benim içimde olanı bilirsin, ben ise senin içinde olanı bilemem. Elbette Sen gaybı en iyi bilensin. Ben onlara ‘Rabbim ve Rabbimiz olan Allah’a kulluk edin diye Senin bana emrettiğin dışında bir şey söylemedim…”
İşte Hz. İsa insanları Allah’a kulluk etmeye ve yalnız Allah’ı rab edinmeye davet etti. Rabbani’nin manası budur. Yani yalnız Allah’a kulluk etmek ve yalnız O’nun emrine uymaktır. Bunun manası da; Allah’ın emri dışında başka emre uymamaktır ve kabul etmemektir.
Ayrıca Yahudiler ve Hristiyanlar İsa’yla beraber papazlarını veya rahiplerini rab edindiler. Tevbe suresi 31. ayette de Allah bunu bildirdi. Müslüman olmadan önce Adey bin Hatem adlı Hristiyan Resulullah’a; “Biz onlara tapmadık, kulluk etmedik” deyince Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona şöyle dedi: “Haram olanları helal ve helali haram kılmadılar mı? (Yahudiler ve Hristiyanlar) da bunlara uymadı mı? İşte onlara kulluk etmek budur.” (İbni Hanbel ve Tirmizi)
İşte Kuran ve Sünnet dışında kim bir yasa çıkartırsa kendini rab ilan etmiş olur ve kim buna tabi olursa buna kulluk etmiş olur. Bu asırda demokratlar ve demokrasiyi kabul edenlerin durumu budur. Parlamentoda Allah’ın dini dışında kanun çıkartıyor ve insanlar bunu kabul ederek uyguluyorlar. Oysa Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Selleminsanları yalnız Allah’ın emrine uymaya çağırdı. Gerçek rabbani olmaya davet etti.
Eğer Kitab’ı (Kur’an’ı) okuyup inceliyorsanız ve insanlara Kur’an’ı öğretiyorsanız yalnız Allah’ın emrine uyun ve çağırın. Bir âlim veya bir şeyh veya hoca veyahut herhangi bir Müslüman böyle yapamaz. Hem de Kur’an’ı okuyup öğrenirken ve ondan sonra insanlara öğretirken bunu kesinlikle yapamaz. Fakat bu asırda ne yazık ki bunlardan bir takım kişiler Kur’an’ı okuduğu halde veya öğrettikleri halde demokrasiyi kabul ederler ve demokratik partileri seçmeye davet ederler. Ayrıca demokratik devletin kanunlarını uygulamaya ve uymaya çalışırlar. Nasıl bunu yaparlar?! Nasıl Allah’ın dininden o kadar saparlar?! Böyle yapanların Yahudi hahamlar ve Hristiyan papazlarından farkları var mıdır?! Böyle yapmakla Müslümanlığı terk edip kâfirliği seçmiş olurlar.
Hatta meleklere ve nebilere kulluk edemeyiz. Nebi ve peygamber Allah’ın kendisine vahyettiğini tebliğ eder. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem lafzen ve manen Kur’an’ı, lafız kendisinden ama mana Allah’tan hadis-i şerifleri açıklıyordu ve uyguluyordu.
Hiçbir zaman kafamdan atıyorum veya bunlar benim düşüncemdir demedi. Yalnız Rabbi olan Allah’tan kendisine vahyedileni tebliğ ediyordu. Necm suresinde 2-5 ayetlerinde geçtiği gibidir:
وَالنَّجۡمِ اِذَا هَوٰىۙ ﴿۱﴾ مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمۡ وَمَا غَوٰىۚ ﴿۲﴾ وَمَا يَنۡطِقُ عَنِ الۡهَوٰىؕ ﴿۳﴾ اِنۡ هُوَ اِلَّا وَحۡىٌ يُّوۡحٰىۙ ﴿۴﴾ عَلَّمَهٗ شَدِيۡدُالۡقُوٰىۙ ﴿۵﴾
“Arkadaşınız Muhammed sapıtmadı, azdırılmadı. Heva ve hevesine göre konuşmaz. O ancak bir vahydir, kendisine vahyedilir. Bunu ona çok güçlü biri (Cebrail) öğretti.”
Ayette “Allah’ın kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik verdiği bir insan” ifadesinden açıkça anlaşılan husus ise nebiler kendilerine kitap verildiği gibi hüküm verildi. Bunun manası nebilere Kitapla beraber başka hükümler verildi. Nebiler heva ve heveslerine göre hüküm vermezler, Kitap dışında Allah’ın kendilerine vahiy ettiği hükümleri açıklarlar. Daha önceki ayette dilleriyle büktüklerinin, sanki kitaptan olduğunu gösteren Yahudi ve Hristiyan hahamları ve papazlarına bir cevaptır. Ayrıca Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’in Kuran dışında kendisine bir takım hükümler vehyedildi, bu hükümler Allahtan olduğuna dair bir ispattır. Bu şekilde sünnetin bir vahiy olduğuna dair ayrı bir ispattır. Zira eski nebiler gibi kendisine kitap ve bir takım hükümler verildi.
Bir kısım nebilerin kendisine kitap verilmedi, fakat başka Resullere indirilen kitapları tebliğ etmeye emredildi, bu şekilde kitap kendilerine verilmiş oldu. Ayrıca kendilerine bir takım hükümler tebliğ edildi. Allaha yalan söyleyen haham ve papazlar gibi dillerini başka hükümlerle evirip çevirmezler.
Aynı anda nebiler yönetici olunca, Allah’ın kitabı ve kendilerine vahyettiği hükümleri uygularlar. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem yönetici olunca kendisine vahyedilen Kitabı ve sair hükümleri uyguladı. Nitekim Allah şöyle buyurdu:
فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤۡمِنُوۡنَ حَتّٰى يُحَكِّمُوۡكَ فِيۡمَا شَجَرَ بَيۡنَهُمۡ ثُمَّ لَا يَجِدُوۡا فِىۡۤ اَنۡفُسِهِمۡ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيۡتَ وَيُسَلِّمُوۡا تَسۡلِيۡمًا
“Hayır, Rabbine and olsun ki aralarında çıkan ihtilaflarda seni hakem kılmsalar, senin verdiğin hükme içlerinde hiç bir sıkıntı duymadan tam teslimiyetle teslim olmasaınlar iman etmiş olmazlar” (Nisa 65)
Ayetlerin sonunda “Size Müslüman olduktan sonra hiç kâfir olmayı emrede mi?” Eğer melekleri ve nebileri rab edinirlerse Müslümanlıkları kalmaz, kâfir olurlar. Nasıl ki hahamları ve papazları rab edinirse, onlar kitap dışında söylerlerse, çıkarlarına ve akıllarına göre haram ve helali kılarlarsa onları rab edinmiş olurlar. Bu asırda da teşri edici şeklinde çıkıp parlamenter veya milletvekili kisvesiyle çağdaş haham ve papaz olurlarsa kendilerini birer rab ilan etmiş olurlar.
Eğer insan Müslüman olduğunu iddia ederek Allah’ın emirlerini bırakıp başka emirlere çağırırsa, bu asırdaki gibi şeriatın hâkimiyetini reddedip halkın hâkimiyeti olan demokrasiye inanarak davet ederse Müslümanlığı terk edip kâfirliği tercih etmiş olur. Ilımlı Müslüman veya ılımlı İslamcı olarak adlandırılan bazı kişiler bu durumdadırlar. Bunlar Allah dışında kendilerini rab ilan edenleri ve çıkarttıkları kanunları kabul ettik derler. Kur’an’ı okuduktan sonra bunu yapıyorlarsa vay onların hallerine! Eğer bunu cahilce yapıyorlarsa da kurtulamazlar. Çünkü Müslüman Kur’an’ı okumadan cahilce bir iş yapamaz.
Önce öğrenecek ondan sonra hareket edecektir. Bunu yaparken de Allah’ın rızasını hedef edinerek yapar.
Birçoğu da Allah’ın emrine bilerek muhalefet ederler. Onlar bahaneler uydururlar. “Bu devirde İslam’ı uygulayamayız, aşama aşama olması lazım” gibi Allah’ın kabul etmediği bahaneleri uydururlar. Oysa Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in dediği gibi bir tutum edinmediler:
” إما أن يظهره الله أو أهلك دونه”
“Ya Allah bu dini yükseltir ya da O’nun uğrunda helak olurum. (Ama asla bu dini terk etmem ve sizin küfür sisteminizde yönetici olmam.)” (bk. Sîretu İbn Hişam, 1/266; İbnu Seyyid’n-nas,Uyunu’l-eser, 1/132; İbn Kesir, es-Sîretu’n-Nebeviye, 1/474; Beyhakî, Delail’u’n-Nübüvve-şamile- 2/63; Taberî, 2/218-220)