بِسْمِ اللَّـهِ الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيمِ

Soru Cevap

Soru:

Bazı insanlar; “Yaratmak da Hükmetmekde Allah a aittir.”[Araf Suresi 54] ve benzeri ayetleri getirerek oy kullananların müşrik olduğunu söylüyorlar. Yani “Nasıl ki yaratma sıfatını Allah’tan alıp başka bir şeye veren kişi kâfir olur ve bunda hiçbir Müslüman ihtilaf etmezse aynı zamanda hükmetme sıfatını oy kullanarak meclistekilere veren kişiler de meclistekilerde müşrik olur!” diyorlar. Çünkü Allah yaratmakla hükmetmeyi birbirinden ayırmıyor. Bunu açıklar mısınız?

Cevap:

Allah şöyle buyurdu:

[اِنَّ رَبَّكُمُ اللّٰهُ الَّذِىۡ خَلَقَ السَّمٰوٰتِ وَالۡاَرۡضَ فِىۡ سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسۡتَوٰى عَلَى الۡعَرۡشِ يُغۡشِى الَّيۡلَ النَّهَارَ يَطۡلُبُهٗ حَثِيۡثًا ۙ وَّالشَّمۡسَ وَالۡقَمَرَ وَالنُّجُوۡمَمُسَخَّرٰتٍۢ بِاَمۡرِهٖ ؕ اَلَا لَـهُ الۡخَـلۡقُ وَالۡاَمۡرُ‌ ؕ تَبٰرَكَ اللّٰهُ رَبُّ الۡعٰلَمِيۡنَ‏]

“Şüphesiz ki Allah sizin Rabbinizdir.  O altı günde gökleri ve yeri yaratmıştır, ondan sonra arşa istiva etmiştir. Geceyle gündüzü bürür, durmadan onu takip ettirir, gökler, güneş, ay ve yıldızlar emriyle yürütülür. Muhakkak ki yaratılış O’nundur, emir O’nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah mübarek olsun.”[Araf Suresi 54]

Ayette “emriyle yürütülür” ifadesi “yarattığı gökler, yer, gece, gündüz, güneş, ay ve yıldızlar O’nun emriyle, kanunlarıyla yürür.” ifadesinden sonar geçmiştir. Bunları yarattığı gibi yürütür manasındadır. Onun emir ve kanunuyla yürür, O’nun emri dışında hiçbir şey yürümez. Bu emir veya kanun dışına çıkmaz. Ayrıca bununla ilgili başka birçok ayet de vardır.

Bu ayetteki “emir O’nundur” sözünün manası budur.  Yarattığı her şey için bir düzen koydu, bu düzen, düzenin dışına çıkmaz, bu düzene göre zorlanır.

Kaza ve Kader konusunda Kaza dairesine bağlı olan husus eşyaların düzeni ve kanunudur. Bu Allah’a aittir. Kâinatla ilgili nasıl birtakım kanunlar vardır, insanla ilgilide birtakım kanunlar vardır. İnsanın yaratılışı, ölümü, rengi, boyu, normal şekilde yer üzerinde yürüyebilmesi, havada veya suda yürüyememesi ve benzerleri Allah’ın emrine, kanununa, varlık düzenine göre olur. İnsan, güneş ve ay gibi Allah’ın emri veya düzeni dışına çıkamaz, iradesi yoktur, mecburdur.  

Bunun gibi şu ayette vardır:

[اَللّٰهُ الَّذِىۡ رَفَعَ السَّمٰوٰتِ بِغَيۡرِ عَمَدٍ تَرَوۡنَهَا‌ ثُمَّ اسۡتَوٰى عَلَى الۡعَرۡشِ‌ وَسَخَّرَ الشَّمۡسَ وَالۡقَمَرَ‌ؕ كُلٌّ يَّجۡرِىۡ لِاَجَلٍ مُّسَمًّى‌ؕ يُدَبِّرُ الۡاَمۡرَ يُفَصِّلُ الۡاٰيٰتِ لَعَلَّكُمۡ بِلِقَآءِ رَبِّكُمۡ تُوۡقِنُوۡنَ]

“Direksiz gökleri yükselten Allah’tır. Zaten onları görüyorsunuz! Ondan sonra arşa istiva etmiştir. Güneşi ve ayı boyun eğdirdi, her biri belli zamana kadar yürür. O emri yerine getirir, varlığına dair ayetleri (delilleri) gösterir. Umulur ki O’nunla karşılaşacağınıza yakinen inanırsınız.” [Ra’dSuresi 2]

Nitekim Allah’ın emriyle ilgili birçok ayet geçmiştir. Allah şöyle buyurdu:

[وَلِلّٰهِ غَيۡبُ السَّمٰوٰتِ وَالۡاَرۡضِ وَاِلَيۡهِ يُرۡجَعُ الۡاَمۡرُ كُلُّهٗ فَاعۡبُدۡهُ وَتَوَكَّلۡ عَلَيۡهِ‌ؕ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعۡمَلُوۡنَ]

“Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir. Emrin tümü kendisine döndürülür. Öyleyse O’na kulluk et ve tevekkül et. Rabbiniz sizin yaptığınızdan gafil değildir.”[Hud Suresi 123]

Gökler ve yerde insanlara gizli olan her şeyin ilmi Allah’ın indindedir. Ne olup bitecek, ancak O karar alır. Bu nedenle kâfirlerden korkmayın O’na tevekkül edin. Bu ayet şu ayetlerden sonra geldi:

وَقُلْ لِّـلَّذِيۡنَ لَا يُؤۡمِنُوۡنَ اعۡمَلُوۡا عَلٰى مَكَانَتِكُمۡؕ اِنَّا عٰمِلُوۡنَۙ‏ وَانْـتَظِرُوۡا‌ ۚ اِنَّا مُنۡتَظِرُوۡنَ

“İman etmeyenlere deki olduğunuz yerde, imkânlarınıza göre çalışın, bizde de çalışacağız. Siz (Allah’ın emrini) bekleyin bizde bekleyeceğiz.”[Hud 121-122]

Burada Allah müminlerin kâfirlere meydan okumalarını istemiştir: Siz küfür mücadelesini yapıyorsunuz, istediğiniz şeyi yapın, ama bizde iman mücadelesini vereceğiz. Böylece küfür iman kavgası sürecektir, herkes neticeyi bekliyor ama Allah geleceği ve gizli şeyleri bilir, sizden korkmuyoruz, O’na kulluk ediyoruz, O’na güveniyoruz ve dayanıyoruz. Karar sahibi O’dur, kimin galip geleceğini ancak O bilir ve karar alır. Zira emrin tümü ve nihai emir O’nundur, O’nun emri herkesin emrinin üzerindedir. Son karar O’nundur. Böylece kâfirleri tehdit etti ve müminlere zafer işareti verdi. Allah yaptığımız mücadeleyi görüyor, haşa gafil değildir, ödülü bize verecektir.

Allh şöyle buyurdu:

[وَاللّٰهُ غَالِبٌ عَلٰٓى اَمۡرِهٖ وَلٰـكِنَّ اَكۡثَرَ النَّاسِ لَا يَعۡلَمُوۡنَ]

“Muhakkak ki Allah ermine galip gelecektir (emrini yerine getirecektir). Fakat insanların çoğu bilmez.”[Yusuf Suresi 21]

Bu ayet Allah’ın Yusuf Aleyhi’s Selam’ı kurtaracağı, ondan sonra yeryüzünde ona imkân ve güç vereceğini bildiriyor. Aynı anda bu ayet genel ifade taşıyor; muhakkak ki Allah kendi emir, karar ve vaadini yerine getirecektir. Bu bütün müminlere bir müjdedir. Burada “önemli olan münasebet değil, lafzın umumluğudur” şeri kaidesi uygulanır.

Allahu teala şöyle de buyurdu:

[هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا أَنْ يَأْتِيَهُمْ اللَّهُ فِي ظُلَلٍ مِنْ الْغَمَامِ وَالْمَلَائِكَةُ وَقُضِيَ الْأَمْرُ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ]

“Yoksa Allah’ın ve meleklerin bulutların gölgeleri arasından çıkıp gelmesini mi bekliyorlar? O zaman emir yerine getirilmiş olur. Nitekim bütün emirler Allah’a döndürülür (işlerin yürütülmesi Allah’a aittir, O karar alır).”[Bakara Suresi 210]

Bu Allah’ın kâfirlere indireceği azapla ilgilidir. Allah ve melekler gelince emir yerine getirilmiş olur. Mecazi manada Allah’ın gelişi gösterilmektedir. İsyankâr bir şehre, bir yere heybetli şekilde nasıl askerleriyle hükümdar gelip onu bastırırsa! Hem de havadan! Allah mecazi benzetme yapmıştır. İşte böyle hemen emri, kararı yerine getirir. Her şey hakkında karar veren O’dur.

Bakara Suresi 117. ayet, Al-i İmran Suresi 47. ayet, Meryem Suresi 35. ayet, Mümin Suresi 68. ayet ve Yasin Suresi 82. ayette “O’nun emri ise bir şey istediğinde ona ol der, o hemen oluverir.”

Birçok ayette emir bu manada geçmektedir, Allah’ın indireceği azap, işleri yürütmesi, yarattığı şeyle ilgili O’nun kanunu, düzeni, aldığı kararı yerine getirmesi, gelecekle ilgili kararı, olup olmayacağına dair ilmi ve kararıdır.

Fakat birtakım ayetlerde Allah’ın emri O’nun hükmü manasında geçmektedir. Şöyledir:

“Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi ayırırlar ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar.”[Bakara Suresi 27]

“Allah’ın size verdiği emri yerine getirin!”[Bakara Suresi 68]

“Eğer hanımlarınız hayızlıktan temizlenirlerse Allah’ın size emrettiği şekilde onlarla cima yapın!”[Bakara Suresi 222]

“Meleklere ve Nebilere kulluk etmekle ilgili Allah size emir vermez.”[Al-i İmran Suresi 80]

“Şüphesiz ki Allah size emanetleri sahiplerine eda etmenizi emrediyor. İnsanlar arasında hükmederseniz adaletle hükmetmenizi de emrediyor. İşte Allah’ın size tavsiyesi ne kadar güzeldir. Muhakkak Allah işiten ve görendir.”[Nisa Suresi 58]

“Bir fuhuş, kötülük yaparlarsa Allah bize bunu emretti derler! Deki Allah fuhşu, kötülüğü emretmez.”[ArafSuresi 28]

“Muhakkak ki Allah adalet ve iyilik yapmanızı, yakınlara yardım etmenizi de emreder. Sizi kötülük, münker ve haksızlık yapmaktan neyeder. Böylece size vaazeder (emreder ve nehyeder), umulur ki hatırlayıp sakınırsınız.”[NahlSuresi 90]

“Böylece sana emrimizden ruh (şeriat) vahyettik.”[ŞuraSuresi 52]

“Allah ve Rasulü emir verirse erkek olsun kadın olsun müminlerin başka seçenekleri kalmaz. Kim Allah ve Rasulü’ne isyan ederse apaçık sapıklığa düşmüş olur.”[AhzapSuresi 36]

Rasul’ün emirleriyle ilgili birçok ayet vardır. 

Kur’an’da emir kelimesinin manaları bu şekilde geçmektedir.

Ama Allah’ın ve Rasulü’nün emirlerini yerine getirmeyen veya şeriatı uygulamayan veyahut Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenlerle ilgili hüküm ise farklıdır.

Eğer bu emirlere inanmayarak uygulamıyorsa kâfir olur, ama inandığı hâlde uygulamıyorsa günahkâr olur, cezalandırılır.

Misal olarak bir Müslüman içkinin haram olduğuna inandığı hâlde içiyorsa günahkâr olup İslâm Hilâfet Devleti onu 80 celdeyle cezalandırır, ama içkinin haram olmadığını söylerse mürtet olur, ona mürtet cezası uygular.   

Eğer bir yönetici İslâm’a inandığını söyleyip de İslam dışı hükümleri uygularsa, Allah’ın indirdiklerine inandığını söyleyip Allah’ın hükümleriyle hükmetmezse fasık ve zalim olur. Eğer küfür kanunlarına inanıyorsa, demokrasiye, laikliğe inanıyorsa veya İslâm’ın geçmişte kaldığı ve bu asırda geçerli olmadığını söylerse kâfir olur.

Allah şöyle buyurdu:

[وَمَنۡ لَّمۡ يَحۡكُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡكٰفِرُوۡنَ‏]

“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse kâfirlerin ta kendileridir.”[Maide Suresi 44]

[وَمَنۡ لَّمۡ يَحۡكُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الظّٰلِمُوۡنَ‏]

“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse zalimlerin ta kendileridir.”[Maide Suresi 45]

[وَمَنۡ لَّمۡ يَحۡكُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡفٰسِقُوۡنَ]

“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse fasıkların ta kendileridir.”[Maide Suresi 47]

Sahabe olan İbni Abbas RadiyAllahuAnh bu ayetleri açıklarken şöyle dedi: “Allah’ın indirdiklerini kim inkâr ederse kâfir olur, kim Allah’ın indirdiklerini inkâr etmezse ve bunları uygulamazsa zalim ve fasık olur.” [İbni Kesir, İbniCerir]

Birçok ayet, şirk ve küfür dışında Allah’ın her günahı sileceği ve affedeceğini, ceza alırsa günahının silineceğini açıklar. Bunun manası Müslüman İslâm’a, Allah’a, Rasulü’ne ve Kur’an’a inandığı hâlde muhalefet yaparsa, günah işlerse kâfir olmaz.

Birçok ayette iman edip salih amel etmekten söz ediliyor. Zira salih amel ancak imanla faydalı olur, sahibini kurtarır. İmansız salih amel ahirette sahibine hiçbir fayda getirmez, ebediyen cehennemlik eder. Salih amel ise Allah’ın emirleridir. Kur’an ve Sünnet’te Allah’ın Rasulü’ne vahyettiği emirlerdir.

Oy kullanan kimselere gelince; eğer İslâm şeriatına inanıyorsa ve seçtiği milletvekili İslâm’a hizmet etsin diye oy kullanırsa kâfir olmaz. Ama İslâm’ı reddedip İslam dışındaki kanunlara inanarak seçtiği milletvekili böyle kanun çıkarsın derse kâfir olur. Yine İslam artık bu asra uygun değildir, hükümleri geçerli değildir dini hayattan ayırmalıyız, insan özgürdür dine bağlanmaz diyerek seçime katılırsa kâfir olur.

Müslümanların çoğu kâfirler veya İslâm düşmanları bizi yönetmesin veya tedrici olarak İslâm’ı getirelim diye düşünerek oy kullanırlar. Demokrasiyi seçim veya şura olarak anlıyorlar. Bu şekilde demokrasiyi kullanalım derler. Bunlar günahkâr kimselerdir, bu şekilde kâfir olmazlar.

Ama demokrasiyi olduğu gibi anlayarak hâkimiyet halkındır, halk kendi kanunu çıkarır, artık bu asırda şeriat geçerli değildir, İslâm yalnız ibadet dinidir şeklinde inanarak seçime katılırsa Müslümanlığı kalmaz.

Bizim işimiz insanları tekfir etmek değildir, insanlara doğru fikir ve akaidi göstermek, yanlış fikir, mefhum, ölçü, kanaat ve yolları çürütmek, imana dayanıp şer’î hükümleri onlara açıklayıp kabul ettirmek ve liderlik etmektir. Tekfirle uğraşanlar milleti kazanamaz ve İslâm’a kazandıramazlar, nefret ettirirler. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem küfür sıfatları göstermesine rağmen kâfirlerle konuşurken onları tekfir etmiyordu, onları güzel üslupla İslâm’a kazanmaya ve onlara liderlik etmeye çalışıyordu.

Ancak Allahtan bir ayet veya bir haber gelip bu kişi inanmayacaktır diye bildirilirse artık onunla bir daha konuşmazdı, onun kâfirliği teşhir edilir: Ebu Leheb, Ebu Cehil, Ahnes bin Şureyk, Umeyye bin Halef gibi kişiler. Ama öbür kişiler sadece küfür sıfatları gösterirken onları kazanmaya çalışıyordu.

 Bu asırda küfür sıfatlarını söyleriz, kişileri ikaz ederiz, uyarırız, direk tekfir etmeye çalışmayız. Demokrasi ve laiklik küfürdür, sebep şudur budur, delil budur, sakının buna inanmayın, biri bu manada inanırsa dinden çıkar, şeriat kıyamet gününe kadar her asırda geçerlidir, bunu inkâr etmek küfürdür, sakının! Devamlı delili göstererek ve diğer fikirleri çürüterek hareket ederiz. Kuran’ın yolu budur: Allah kitabında küfür sıfatlarını gösterir, sadece inanmayacak, azgın lider konumunda bazı kişilerden ya isim söyleyerek ya da ima ederek söz eder.

Nasıl şimdi Müslümanların zihinleri karışık, eğitimsiz, yanlış eğitim görmüşken, fikren ve siyaseten saptırılmış, ama Müslümanız derken tekfir etmeye çalışacağız?! Tersine, doğru fikir göstererek ve yanlış fikirleri çürüterek onları eğitmeye, uyandırmaya, düzeltmeye yönelik ciddi çalışma yapmalıyız. Şu ayetin gereğince hareket etmeliyiz:

اُدۡعُ اِلٰى سَبِيۡلِ رَبِّكَ بِالۡحِكۡمَةِ وَالۡمَوۡعِظَةِ الۡحَسَنَةِ‌ وَجَادِلۡهُمۡ بِالَّتِىۡ هِىَ اَحۡسَنُ‌ؕ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعۡلَمُ بِمَنۡ ضَلَّ عَنۡ سَبِيۡلِهٖ‌ وَهُوَ اَعۡلَمُ بِالۡمُهۡتَدِيۡنَ‏

“Hikmetle ve güzel öğütle Rabbinin yoluna davet et. En güzel şekilde onlarla münakaşa et. Zira rabbin kendi yolundan sapanları bildiği gibi hidayetli kimseleri de bilir”. (Nahl 125)

Esad Mansur