Faşist Lider: Avrupa‘nın İslamlaşmasına Karşı Savaşacağız!

25/09/2022 tarihinde yapılan parlamento seçimlerinde yaklaşık %26 ile İtalyan partileri arasında en yüksek yüzdeyi alan “İtalyan Kardeşliği” partisinin zaferi ilan edildi ki bu parti 2018 yılı seçimlerinde %4’ü elde etmişti. Bu parti, aşırı sağcı bir parti olarak kabul edilmekte olup lideri Giorgia Meloni, diktatör Mussolini‘yi ve faşizmi övmüş, onu İtalya‘nın ulusal tarihinde bir bölüm olarak kabul etmiş, İslam’a açıkça düşman olduğunu ilan etmiş ve şöyle demiştir: “Haça evet ve İslami şiddete hayır. Bizim medeniyetimize evet, onu yıkmak isteyenlere hayır. Hey sen! Haçın sana ihanet ettiğini hissediyorsan, yaşaman gereken yer burası değil. Dünya geniş ve İslam milletleriyle dolu ve biz Avrupa‘nın İslamlaşmasına karşı savaşacağız. Çünkü bizler, Müslüman bir kıta olmayı düşünmüyoruz.” (İsviçre Lotan Gazetesi).

Bu sözler, onun gibi olan Avrupalıların İslam‘a karşı olan gizli nefretinin boyutunu gözler önüne seriyor. Çünkü onlar, İslam‘ı öğrenmeye, onun kavramlarını anlamaya ve İslam‘ın kendisini davet ettiği şeyi dürüst ve insaflı bir şekilde düşünmeye hazır değillerdir. Nitekim onlar, akla ve fıtrata uygun olan Allah’ın hak dinine karşı bu düşmanlıkla şarj oldular ve Allah’ın birliğini idrak etmede aklın hakemliğini reddeden ve müntesiplerinden aklı kullanmadan kendisine inanmalarını yoksa dinden çıkacaklarını talep eden Hıristiyan dinini miras aldılar! Çünkü onlar düşünürlerse, Hristiyan inançlarının akla aykırı olduğunu anlayacaklardır. Zira akıl, batıl olduğundan dolayı teslisi kabul etmez. Tanrının yaratılanda cisimleşmesi ise sapkınlığın da ötesinde bir sapkınlıktır. Bununla birlikte Noel Baba, Aziz Martin ve onlara aziz diyen diğerlerinden hikâyeler miras aldıkları gibi geleneksel ulusal bir miras olarak Hıristiyanlığa bağlı kalıyorlar. Aslında onlar, bunların çocuklar ve kutlamalar için güzel hikâyelerden ibaret olduklarını biliyorlar. Çünkü bu kutlamalar onları yılda bir veya iki kez bir araya getiriyor.

Avrupalılar, kiliseye ve onun adamlarına karşı yaptıkları devrimde, Hıristiyan dinini hayattan uzak tuttular ve onun sadece manevi ve ibadet yönünü korudular. Dolayısıyla onun bir hayat sisteminden yoksun olduğu bilinmelidir; bu yüzden onun akidesinden, yönetim ve ekonomi sistemleri, eğitim, iç, dış ve savaş politikaları, ukubatlar sistemi ve mütekamil bir sosyal sistem çıkmaz… Böylece amellerin ölçüsünü menfaatçilik yapan kapitalist sistem ortaya çıktı. O halde iktidara ulaştığında bu kadın ve partisi, sadece kapitalist sistemi uygulayacak ve bunu ilan edecektir. Dahası kendisi, daha önce 2008 ve 2011 yılları arasında Berlusconi hükümetinde Gençlik ve Spor Bakanı olarak hükümet pozisyonunda bulunmuştu. Dolayısıyla İslam’a düşman olan bir partiyle ittifak kurması beklenmekteydi yoksa oyları dibe vuracaktı. Nitekim %8 oy almıştı ve bunu, skandallar, manevi ve mali yolsuzluk, zimmete para geçirme, rüşvet ve mali dolandırıcılık suçlamaları takip etti ve onu mali, siyasi ve Masonluk nüfuzundan dolayı mahkum ettiler ve sonra da beraat ettirdiler.

Laikliğin dinlere aynı uzaklıkta olduğunu ve bizim müdahale etmediğimiz inanç ve din özgürlüğü olduğunu söylemelerine rağmen ancak mesele İslam ile ilgili olunca konumları değişti ve bu Hanif dine düşmanca davranmaya başladılar. Dolayısıyla onlar fanatik Hıristiyanlar oldukları için İslam‘ın karşısında durdular. Zira Hristiyanlık dininin Avrupa‘nın geleneksel mirası olarak kalmasını istiyorlar, nuru görüp karanlıklardan çıkmak istemiyorlar ve faşizmi de Haçlı Seferleri gibi kendi tarihlerinin bir bölümü olarak görüyorlar. Dahası onlar, İslam‘a ve Müslümanlara karşı nefret dolu ırkçılık ve keyfi ayrımcılık nedeniyle aslında faşist haçlılardır. Nitekim bu kadın faşizme olan saygısını itiraf etmiş ve haçı bir slogan olarak benimsemiştir. Bu yüzden kendisinden hayatın tüm yönlerine ilişkin bir hayat nizamı fışkıran siyasi ve ruhi bir akidesi olan sahih bir ideoloji olmasından dolayı sadece İslam’ın onun karşısında duracağını anladıkları için kapitalist ideolojiyi benimsiyorlar. Nitekim onların İslam’ın yıkmasından korktukları medeniyetleri, dinin hayattan ayrılmasından kaynaklanan mefhumlar bütünü olan fasit ve yozlaşmış bir medeniyettir. Onların iktidarları, ellerinde tüm güçleri ve imkanları var ama buna rağmen İslam’dan ve kapitalist ülkelerine tabi olan Müslümanlardan korkuyorlar! İslam’ın karşısına fikir ve delille çıkamıyorlar. Bu yüzden onunla savaşmaya, Müslümanların peşine düşmeye, onları kısıtlamaya, konuşmalarını ve tartışmalarını engellemeye başvuruyorlar ve onlardan sadece kendilerine teslim olmalarını ve ikna etmeksizin toplumlarına katılmalarını istiyorlar.

Bu, Avrupa ve politikacılarının, delile delille ve fikre fikirle tartışmaktan aciz kaldıkları bir durumdur. Dahası Avrupa‘nın ne kadar yıpranmışlığını, medeniyetinin çürümüşlüğünü, faşist ve ırkçı politikasını gözler önüne seren ağızları susturmaya başvuruyorlar. Zira o, fikir ve medeniyet bakımında zayıftır. Tüm bunlar, Müslümanların dinlerine olan güvenlerini artırmakta, duygularını beslemekte ve inançlarını artırmakta ve bu da dini yaymaya ve dinin Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devletinde somutlaşması için onu yeniden iktidara taşımaya yönelik adımları beslemektedir. Bunu da Müslümanlar, insanları dinlerin zulmünden İslam‘ın adaletine, karanlıklardan aydınlığa, dünyanın mutsuzluğundan ve sefaletinden dünya ve ahiretin saadetine kavuşturmak için yapmaktadırlar.     

Esad Mansur