Soru Cevap

Soru:

Soru: Müşrikler, Peygamber efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’eebter (soyu kesik) diyerek alay edip hakaret etmişlerdir. Allah Suhânehû ve Teâlâda “Asıl ebter (soyu kesik) onlardır.” demiştir. Buna istinaden nesebin, soyun devam etmesi için bir insanın illaki erkek evlat sahibi olması gerekmez ve erkek çocuğu olmasa da kız çocuğu olsa da nesep, soy devam eder, diye düşünebilir miyiz?

Yoksa İslâm da cahiliye döneminde ve şu anki kapitalist sistemlerde olduğu gibi bir kişinin soyunun ancak erkek evlattan devam ettiğini mi söylemektedir? Erkek çocuğu olmayan kişinin soyu kesilmiş midir?

Cevap:

Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

[اِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الۡاَبۡتَرُ]

“Şüphesiz ki seni çekemeyen, senin düşmanın o ebter.”[Kevser Suresi 3]

Ebter kelimesi daha alçak, daha zelil, arkası gelmeyen, kesik olan manalarında geçmektedir. Her hayırdan kesik veya işi kesik, zikri kesik veyahut da nesli kesik olan kimsedir.

Bu ayetin nüzul sebebi ise el-As bin Vail veya Ukbe bin ebi Muayt adlı kişiler Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in kesik olduğu, ölünce O’ndan söz edecek kimse olmadığını söylediler. Zira Araplara göre bir kimsenin çocukları varsa nesli devam etmiş olur, ondan söz edilir ve övülür.

El-As bin Vail adlı müşrik Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den söz edilince şöyle derdi: “O’nu bırakın, bu adam kesiktir, helak olunca zikri kesilecektir.”[İbni İshak]

Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Kasım adlı oğlu vefat edince Ebu Leheb’in hemen müşriklere “Bu gece Muhammed ebter oldu.” demesi üzerine bu ayet nazil oldu.[Ata]

Yahudi Kurayza kabilesinin lideri Ka’b bin El-Eşref bir kere Mekke’ye geldi. Kureyş liderleri ona şöyle dediler:

“Onların (Yahudilerin) efendisi ve lideri sensin! Yanlış yerde biten kendi kavminden kesik olanı (Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem) gördün mü? Kendisinin bizden daha hayırlı olduğunu iddia ediyor. Oysa biz hac yerinin sahipleriyiz, Kâbe’nin anahtarı bizim elimizdedir, hacılara su veriyoruz?!  Yahudi lider dedi ki: Siz O’ndan daha hayırlısınız. Bunun üzerinde bu ayet nazil oldu.”[Bezzar]

Buna benzer değişik rivayetler geçmiştir. Bu rivayetler nesebi veya soyu kesik olan kimse üzerinde yoğunlaşmıyor. Daha doğrusu zikri veya hayrı veya tabileri olmayan kimsenin sıfatından söz ediyor.

Allahu Teâlâ, Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hayrı, ameli, zikri ve tabilerinin kesilmeyeceğini, daha doğrusu devam edeceğini, tabilerinin çok olacağını, hiç azalmayacağını vurgularken, daha doğrusu kendisinin üstün ve kâmil olduğunu onlara cevap verirken “esas kesik ve alçak olan sizsiniz” diyerek çattı. “Siz alçaksınız, hayrınız yoktur, zikriniz ve iziniz kesilecektir, tabileriniz olmayacaktır” demektir.

İşte Allah’ın cevabı nesep ve soyla ilgili değildir. Kâfirlerin Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e ithamları soyu kesik olacağından değildir. Maksatları hayrı yoktur, öldükten sonra oğulları olmadığı için kimse ondan söz etmeyecektir. Zira müşrikler çok çocuk sahibi olmaya çalışıyorlardı, hem kendisine güç ve imkân versinler hem de öldükten sonra kendisinden söz edip kendisini övsünler.

Zira Araplar babalarıyla çok övünüyorlardı. Kur’an-ı Kerim bu konuya birçok ayette değindi. Hatta Bakara Suresi 200. ayette “babalarınızı zikrettiğiniz kadar Allah’ı zikredin, hayır, daha fazla zikredin” emri gelmiştir.

İslâm’da kadın evlendikten sonra kocasının ismini veya soyadını almaz, caiz değildir. Nesebi ve soyu mahfuzdur. Bu nedenle filan kişi baba tarafından nesebi budur, anne tarafından nesebi budur, denir.

Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in kızı Fatıma olarak isim devam etmiştir. Hasan ve Hüseyin’in anne tarafından nesebi Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’dir.

Emevi Halife Ömer bin Abdulaziz’in anne tarafından nesebi Hz. Ömer’e dayanır.

Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hanımları kendi soyadlarını korumuşlar: Hadice bint Huvaylid (Huvaylid’in kızı Hadice), Aişe bint Ebi Bekir (Ebu Bekir’in kızı Aişe), Hafsa bint Ömer, Zeyneb bint Cehş, Meymune bint El-Haris, Ebu Süfyan’ın kızı Ümmü Habibe ve diğerleridir. Hiç isimleri değiştirilmedi. Sonra Râşid Halifelerin eşleri, tabiin ve tebei tabiin ve Osmanlıların döneminde de devam etti. Arap dünyasında ve birçok Müslüman memlekette bu şer’î hüküm hâlâ uygulanmaktadır.

Sadece Batı’yı körü körüne taklit eden Mustafa Kemal, Hilâfet’i ve şeriatı yıktığı gibi bu şer’î hükmü de yıktı, Batı’dan Hristiyanlıktan kalma kadının kocasının soyadını taşıma zorunluğu olan bu kanunu getirdi. Onun yolunu izleyen veya ona tapanlar bu kanunu hâlâ sürdürmektedir. Oysa Batı’da dahi zorunluluğu kaldırıldı. Artık birçok kadın evlendikten sonra soyadını değiştirmiyor. Ama Kemalistler bunu kaldırmazlar! 

Bu kanun Hristiyanlıktan ve özellikle Katolik mezhebinden gelmedir. Onlarda kadın evlenince kocasının soyadını alması mecburidir. Zira kocası vefat edince başkasıyla evlenemez, ömür boyunca dul kalır. Kocası da onu boşayamaz ve kendisi boşanamaz.

Müslümanlar Şam diyarlarını fethedince bu durumla karşılaştılar, Müslüman âlimler bunun caiz olmadığını açıkça söylediler. Zira İslâm’da kadın boşanabilir, bazı durumlarda boşamayı isteyebilir, hâkim kocasını onu boşamaya zorlar. Ayrıca nikâh sözleşmesini feshetmeyi (hul’) isteyebilir.

Talaktan sonra iddet (3 hayızlık ve arkasından temizlik) bitince istediği adamla evlenebilir. Kocası vefat edince 4 ay 10 gün sonra istediği adamla evlenebilir. Soyadını korur, değiştirmez.

Allah’ın izniyle Hilâfet Devleti kurulunca Mustafa Kemal’in kâfirlerden getirdiği bütün “inkılaplar” ve kanunlar kaldırılacaktır, tekrar şeriat hükümleri uygulanacaktır, her kadın kendi soyadını taşıyacaktır.

Soyadı inkılabıyla zorla değiştirilen soyadları tekrar döner, Osmanlılar dönemindeki soylu isimleri araştırılacak, kahraman babalarının isimlerini taşıyacaklar.  

Evet, insanın nesebi babasına aittir, babaya mensup olunur, babanın ismi taşınır. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

[وَمَا جَعَلَ اَدۡعِيَآءَكُمۡ اَبۡنَآءَكُمۡ‌ ؕ ذٰ لِكُمۡ قَوۡلُـكُمۡ بِاَ فۡوَاهِكُمۡ‌ ؕ وَاللّٰهُ يَقُوۡلُ الۡحَقَّ وَهُوَ يَهۡدِى السَّبِيۡلَ‏ اُدۡعُوۡهُمۡ لِاٰبَآٮِٕهِمۡ هُوَ اَقۡسَطُ عِنۡدَ اللّٰهِ‌ۚ]

“Allah evlatlık olarak edindiklerinizi sizin çocuklarınız olarak kabul etmez. Bunu ağızlarınızda söylüyorsunuz. Oysa Allah hakkı söyler ve doğru yolu gösterir. Onları babalarına nisbet edin. Allah yanında en doğrusu budur.”[AhzapSuresi 4-5]

Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

[ليس من رجل ادعى لغير أبيه وهو يعلمه إلا كفر]

“Kim babası dışında başkasına ait olduğunu bile bile iddia ederse kâfir olur.”[Buhari ve Müslim]

Bu hadisteki “kâfir olur” haramın büyüklüğünü gösteren bir ifade olarak kullanılır.

[وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً]

“Kendi boynunda halifeye biat bulundurmayan kimse cahiliye üzerinde ölür.”[Müslim] hadisinde geçen ifade gibidir. Hilâfet Devleti’nin kurulması için çalışmamak o kadar günahtır ki çalışmayanlar sanki kâfir olarak ölür.

Kocasından hul’ (kocasından ayrılmak) isteyen kadın Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem sebebini sorunca şöyle dedi: “İmandan sonra kâfir olmak istemiyorum.” Zina etmek istemediğine dair mecazi ifade de bunu küfür olarak kullandı. Sanki zina küfür kadar haramdır. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bu ifadeden nedeni anladı, kocasını çağırdı ve hul’ gerçekleşti.

Oysa insan sübutu ve delili kesin hükmü inkâr etmedikçe kâfir olmaz, ancak inkâr ederse kâfir olur. İmanı varken işlerse kâfir olmaz, günahkâr olur ama kendisi Allah’ın bir emrine muhalefet edince sanki “kâfir” olur. Zira iman eden imanı hatırladıkça günah işlemez. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

[لا يزني الزاني حين يزني وهو مؤمن، ولا يسرق السارق حين يسرق وهو مؤمن]

“Zina eden kimse mümin iken zina etmez. Hırsız olan kimse mümin iken hırsızlık yapmaz.”[Buhari]

İman eden kimse Allah’ı ve azabını hatırlarsa günah işlemez. Bu nedenle devamlı müminlere Allah’ı, ahireti, azabı, cehennemi, cenneti hatırlatmak gerekir. Müminlere hatırlatmak fayda verir, iman etmeyenler ise daha fazla azgın olur.

[وَّذَكِّرۡ فَاِنَّ الذِّكۡرٰى تَنۡفَعُ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ]

“Hatırlat! Zira hatırlatmak müminlere fayda verir.”[Zariyat Suresi 55]

Başka ayetlerde kâfirlere Allah’ın azabını veya ayetlerini hatırlattıkça azgın olur ve kâfirlikleri artar şeklinde geçmiştir. Müminlere Allah’ın ayetleri hatırlatıldığında ise imanları artar ve azaplardan korkutuldukça günah işlemez.

Kısaca çocuklar babalarına mensup edilirler, fakat ilk doğdukları zaman babaları onları reddederlerse, benden değil derse veya zina çocuğu olursa annesine mensup edilir.

 Çocuk babasına mensup olurken annenin değeri korunur, anne tarafından nesebi korunur ve zikredilir.

İşte anne tarafından Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e mensup olanlar bellidir, kesilmedi. Onlara Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hanımlarıyla beraber Ehl-i Beyt denilir. Ehl-i Beyt’in manası evin ahalisidir. Bunlar Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hanımları ve kızlarıdır. Bunlardan gelen çocuklara Ehl-i Beyt denilir. Bu açıdan Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem hiç ebter, kesik değildir. Ama o müşrikler kesildi, hatta çocukları Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in tabileri oldular.  Kıyamet gününe kadar Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hayrı, getirdiği İslâm devam edecektir. Tabileri çoğaldı, çoğalmaktadır, dünyanın dörtte biri Müslümandır. Zikri sürekli yükselir, O’ndan devamlı söz edilir. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

[وَرَفَعۡنَا لَـكَ ذِكۡرَكَؕ‏]

(Ey Muhammed!) Senin zikrini yükselttik.”[İnşirah Suresi 4]

Sen çokça zikredileceksin, Ahzap Suresi 56. ayette geçtiği gibi devamlı salat ve selam sana getirilecek, şehadette O’ndan söz edilir, her namazda şehadet getirildiği gibi O’na salat ve selam getirilir. Kurduğu büyük devlet 1342 sene devam etmiştir. İstanbul’da kâfirler o devleti yıktıysa da samimi dava adamları tekrar onu kurmaya çalışıyorlar, bunlar Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ihlaslı tabileridir, çoğalıyorlar ve Râşidî Hilâfet Devleti fikrini her tarafta yayıyorlar. Allah’ın izniyle Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in kurduğu devleti kuracaklar, o şerefi kazanacaklar, Maide Suresi 54. ayette geçtiği gibi onlar Allah’ın en sevdiği kullardır, müminlere karşı rahmetli, kâfirlere karşı izzetli, O’nun uğrunda cihat ederler, hiçbir kimsenin kınamasından çekinmeden hakkı söylerler.

Esad Mansur