– 9 –
Bu ayetlere aşağıdaki hakikatleri açkılarız
– Şehvetlerine tabi olanlar ve müminlerin mücadelesi
Cariye ile evlenmek yasak mıdır yoksa mekruh mudur?
Cariye kadın açık gezebilir mi ve zina yaparsa cezası nedir?
Köle ve cariye nasıl azat edilir?
Demokratik sistem niye hür kadınları cariyelere benzetti?
Şehvetlerine tabi olanlar müminleri nasıl saptırmaya çalışırlar?
İnsanın zayıflığı nerede ve tedavisi nedir?
Hüküm kime aittir?
وَمَنۡ لَّمۡ يَسۡتَطِعۡ مِنۡكُمۡ طَوۡلًا اَنۡ يَّنۡكِحَ الۡمُحۡصَنٰتِ الۡمُؤۡمِنٰتِ فَمِنۡ مَّا مَلَـكَتۡ اَيۡمَانُكُمۡ مِّنۡ فَتَيٰـتِكُمُ الۡمُؤۡمِنٰتِ ؕ وَاللّٰهُ اَعۡلَمُ بِاِيۡمَانِكُمۡ ؕ بَعۡضُكُمۡ مِّنۡۢ بَعۡضٍ ۚ فَانْكِحُوۡهُنَّ بِاِذۡنِ اَهۡلِهِنَّ وَاٰ تُوۡهُنَّ اُجُوۡرَهُنَّ بِالۡمَعۡرُوۡفِ مُحۡصَنٰتٍ غَيۡرَ مُسٰفِحٰتٍ وَّلَا مُتَّخِذٰتِ اَخۡدَانٍ ؕ فَاِذَاۤ اُحۡصِنَّ فَاِنۡ اَ تَيۡنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيۡهِنَّ نِصۡفُ مَا عَلَى الۡمُحۡصَنٰتِ مِنَ الۡعَذَابِ ؕ ذٰ لِكَ لِمَنۡ خَشِىَ الۡعَنَتَ مِنۡكُمۡ ؕ وَاَنۡ تَصۡبِرُوۡا خَيۡرٌ لَّكُمۡ ؕ وَاللّٰهُ غَفُوۡرٌ رَّحِيۡمٌ ﴿۲۵﴾ يُرِيۡدُ اللّٰهُ لِيُبَيِّنَ لَـكُمۡ وَيَهۡدِيَكُمۡ سُنَنَ الَّذِيۡنَ مِنۡ قَبۡلِكُمۡ وَيَتُوۡبَ عَلَيۡكُمۡ ؕ وَاللّٰهُ عَلِيۡمٌ حَكِيۡمٌ ﴿۲۶﴾ وَاللّٰهُ يُرِيۡدُ اَنۡ يَّتُوۡبَ عَلَيۡكُمۡ وَيُرِيۡدُ الَّذِيۡنَ يَتَّبِعُوۡنَ الشَّهَوٰتِ اَنۡ تَمِيۡلُوۡا مَيۡلًا عَظِيۡمًا ﴿۲۷﴾ يُرِيۡدُ اللّٰهُ اَنۡ يُّخَفِّفَ عَنۡكُمۡۚ وَخُلِقَ الۡاِنۡسَانُ ضَعِيۡفًا ﴿۲۸﴾
İffetli mümin kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyenler mülk edindiğiniz mümin cariyelerden evlensinler. Allah imanlarınızı daha iyi bilir. Siz birbirilerinizdensiniz. Öyleyse onları velilerinin izniyle nikâhlayın ve marufa göre onlara mehirlerini verin. Böylece zina yapmadan ve dost edinmeden evlenmiş iffetli kadın olurlar. Evlendikten sonra zina yaparlarsa onların cezası iffetli hür kadınların cezasının yarısı olur. Bu evlilik günaha düşmekten korkanlar için bir müsaadedir, eğer sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. Allah bağışlayıcıdır, merhamet sahibidir. (25) Allah size (hükümlerini) açıklamak, sizden öncekilerin yollarını göstermek ve (tövbe ettiğiniz halde) sizin tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Allah bilendir ve hikmet sahibidir. (26) Allah sizin tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Fakat şehvetlerine tabi olanlar ise sizin büyük bir sapıklığa meyletmenizi istiyorlar. (27) Allah sizin yükünüzü hafifletmek istiyor, zira insan zayıf olarak yaratılmıştır. (28)
“İffetli mümin kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyenler mülk edindiğiniz mümin cariyelerden evlensinler. Allah imanlarınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz. Öyleyse onları velilerinin izniyle nikâhlayın ve marufa göre mehirlerini verin. Böylece zina yapmadan ve dost edinmeden evlenmiş iffetli kadın olurlar. Evlendikten sonra zina yaparlarsa onların cezası iffetli hür kadınların cezasının yarısı olur. Bu evlilik günaha düşmekten korkanlar için bir müsaadedir. Fakat sabrederseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Allah bağışlayıcıdır, merhamet sahibidir.” (25)
Bu ayette Allah(cc) iffetli mümin kadınlarla evlenmeyi teşvik ediyor, bu nedenle köle olmayıp hür olan mümine kadınlarla evlenmek daha güzeldir. Eğer bir Müslüman böyle mümine kadınlarla evlenme gücüne sahip değilse köle mümine kadınlarla evlenme ruhsatını verdi. Fakat ayetin sonunda bunlarla evlenmeyip iffetli mümine kadınlarla evlenme gücünü elde edinceye kadar sabrederse daha iyidir dedi. Bunun manası cariye ile evlenmemek ve iffetli mümine kadınla evlenmek evla olandır. Zira cariye başka adamın mülküdür, onun malıdır. Başka adamın malı iken onunla biri evlenebilir, bundan dolayı cariyenin değeri düşüktür. Onun huyu, ahlakı ve davranışı iffetli mümine kadınlar gibi olamaz. Hikmet sahibi ve her şeyi daha iyi bilen Allah bunu bildiği için cariyelerle evlenmeyi teşvik etmedi, daha doğrusu evlenmemeyi tavsiye etti ve evla olan onunla evlenmemektir.
Eğer bu halde başka birisiyle evlenirse cariyenin efendisi ona malik olmasına rağmen onunla cima yapamaz. Evlenince cariye iffetli kadın sayılır, zina yapmaz ve birisini dost edinemez. Zira cariye olduğundan dolayı zina etmek isteyenler onlara göz dikiyorlardı ve onu pek değerli ve şerefli olarak saymıyorlardı. Hatta bu cariyelere başörtü takmak ve cilbab giymek farz kılınmadı. Başörtüsüz ve cilbab olmadan gezebilirler. Ayet-i kerimeler onlara hitap etmedi. Nur suresi 31. ayette Mümin kadınlara başörtünün takılmasının farzını cariyelere farz kılınmadı. Yine Ahzab suresi 59.ayette cilbab giymek cariyelere farz kılınmadı. Şayet Kur’an-ı kerimde köleleri bir hüküm kapsayacaksa onlardan açık şekilde söz edilir. Eğer onlardan söz edilmezse onlar bu hükmün muhatabı olmazlar. Hadis-i şerif ve icma-i sahabe ile de onlara başörtüsü ve cilbabın farz kılınmadığı açıklandı.
Nur suresi 31. ayette “Ey Nebi hanımların, kızların ve müminlerin hanımlarına deki cilbablarını en aşağı noktaya kadar indirsinler. Böylece hür, iffetli olup cariye olmadıkları anlaşılır ki; kimseden onlara eziyet gelmesin.”
Cariye kadınlara kolayca dokunuluyordu, taciz ediliyordu, zira açık seçik gezebiliyorlardı. Saçları, kolları ve ayakları dizlere kadar açık olabiliyor. Bu asırdaki gibi demokratik sistemler kadınların açılmasını kolaylaştırınca kadınlarda cariyeler gibi oldular. Sürekli eziyet görüyorlar ve erkeklerin gözlerinden, tacizlerinden, sarkıntılıklarından, incitici laflarından ve alay edici gülmelerinden kendilerini kurtaramıyorlar. Çünkü kadınlar sanki zifafa gideceklermiş gibi giyiniyorlar, süsleniyorlar ve koku sürüyorlar. Böyle yapması hususunda demokratik sistem değişik üsluplarla onları zorladı. Bu nedenle kadın işe veya bir yere gidecekse sanki kocasına gidecekmiş gibi hazırlanıyor, vaktinden bir iki saat ayırıp giyinmek ve süslenmekle meşgul oluyor. Bunu yabancı erkekler için yapıyor. Kendini onlara beğendirecektir. İşte bundan dolayı onların eziyetlerinden kurtulamıyor. Nitekim bu şekilde onları da tahrik ediyor. Bundan sonra şikâyetler artıyor, kavgalar çoğalıyor ve boşanma davaları açılıyor. İşte demokratik ve laik sistem kadını bu şekilde yaptı. Zira bu sistem insanların heva ve heveslerine göre yürüyen bir sistemdir, insanı yaratan yaratıcının sistemine meydan okuyan bir küfür sistemidir. Oysa İslam kadınları koruyor, dışarıya çıkmasını ve işe gitmesini rahatlatır. Kadın dışarıda yabancı kimselere süsü, yüzü ve elleri dışında bir şey göstermez, kadın dışarıda koku da süremez. Bundan dolayı İslam kim bir kadına eziyet ederse ona ağır cezanın verilmesini gerektirdi. İşte erkek ve kadını yaratan ve onları daha iyi bilen Allah’ın hükmü budur. Bunun dışındakiler batıl ve bin defa batıldır.
“Allah imanlarınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz.” Bu ayete göre Allah iman hususunda mümine cariyeleri ve köleleri mümin hür insanlar gibi saydı, belki bazılarının imanı mümin hür insandan daha güçlü olur, Allah’ın indinde daha üstün olur. Ama dünyadaki seviyesi düşük olabilir. Bu ayrı bir meseledir. Aynen üzüm tanesi gibi başı kel siyah bir adam olur, dünyada durumu alçalmış, ama takvalı olunca Allah’ın indinde üstün olur. Keza cariye takvalı olunca Allah’ın indinde üstün olur. Cariye ve köle olmasına rağmen o bir insandır, hür bir insanın oğlu ve kızıdır, hepsi Âdem ve Havva’dandır. Ama bir şekilde kişiselleştirildiler. Bu nedenle İslam onları azat etmeyi teşvik etti, hatta bazı ahkâm onları azat etmelerine Müslümanları zorluyor. Bazı kefaretler vardır ki önce köleyi azat etmeyi gerektiriyor. Mücadele suresinde ilk ayetlerde geçtiği gibi Zihar kefareti önce köleyi kurtarmayı gerektiriyor. Karısına senin zahrin (sırtın) bana annemin sırtı gibidir diyerek Zihar yapan adamın karısına tekrar dokunabilmesi için kefaret olarak önce bir köleyi kurtarmasını gerektirdi eğer bulamazsa iki ay arka arkaya oruç tutmalıdır ve oruç da tutamazsa altmış miskini yedirir. Nisa suresi 92. ayette geçtiği gibi hatayla bir mümini öldürmenin kefareti diyeti ödemekle beraber bir mümin köleyi kurtarmayı elzem kıldı. Maide suresi 89. ayette de geçtiği gibi yemin kefaretinde köle kurtarmak bir seçenektir. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in dediği gibi “Kim kendi kölesini ve cariyesini (ağır şekilde) tokatlarsa veya döverse o köle veya cariye hür olur.” (Müslim) Yine Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in dediği gibi “Kim kendisine haram olan bir akrabayı köle veya cariye olarak bulup mülk edinirse o köle veya cariye hür olur”. (Ebu Davut) Beled suresi 12. ve 13. ayetlerde geçtiği gibi Allahu Teâlâ cennete girmek isteyen bir kişinin bir köleyi veya cariyeyi kurtarmasını tavsiye etti. İşte bu nedenle imam Ebu Hanife köle kurtarmayı en üstün sadaka olarak saydı. İslam insanları köleleştirmeyi yasakladı. Sadece evlerinde oturmayıp savaşa da katılmayıp ta ordunun çok olduğunu göstermek için savaş meydanında veya ordu arkasında bulunurlarsa köle alınabilir. Böylece İslam toplumunda pek cariye ve köle kalmadı.
Ayette şöyle geçtiği gibi “Öyleyse onları velilerinin izniyle nikâhlayın ve marufa göre mehirlerini verin.” Tamamen hür kadınlar gibi muamele görürler. Biri bir cariye ile evlenecekse onun velisi olan efendisinden izin isteyecektir, onun mehrini de cariyeye verecektir.
Evlendikten sonra zina yaparlarsa cezaları hür kadının yarısıdır ve elli celdedir. Onlar için recm, taşlama cezası yoktur. Evli değilse de onların cezası elli celdedir. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: “Birinizin cariyesi zina ederse hadd-i uygulayarak celd etsin ve onu azarlamasın. İkinci defa zina ederse yine celd etsin, üçüncü defada eğer zina ederse celd etsin ve onu saçtan bir ip karşılığında bile olsa satsın.” (Müslim) Raşid Halife Ömer (r.a) zina eden cariyelere elli celde vurulmasını emretti. Böylece cariye evli değilse de elli celde vurulur.
Allah(c.c) bu cariyelerle evlenmeyi kerih görürken kendini tutamayan ve günah işlemekten korkan kimselere onlarla evlenmeye ruhsat verdi. “Bu evlilik günaha düşmekten korkanlar için bir müsaadedir.” Evet, bu evlilik düşük bir evliliktir, ama helaldir, zina yapmaktan daha hayırlıdır. Fakat hem zina yapmamak hem de bu cariyelerle evlenmemek daha iyidir. Tabi evleneceği cariye mümine olmalıdır. Allah(c.c) kim mümindir kim mümin değildir daha iyi bilir. İnsan zahire göre hüküm verir.
“Allah(c.c) bağışlayıcıdır, merhamet sahibidir.” Allah hür olan iffetli mümine kadınlarla evlenmeye teşvik edip cariyelerle evlenmeyi hoşnut görmediğinden ve iffetli mümine bir kadın ile evlenmeye gücü yetinceye kadar sabretmeyi tavsiye ettiği halde bazı Müslümanlar sabredemiyorlar ve Allah(c.c)’nin kesin olmayan isteğine uymadıklarından dolayı Allah(c.c) onları bağışlıyor ve merhametini gösteriyor. Bu nedenle onlara azap vermeyecektir. Daha doğrusu onlara kerih gördüğü şeyi müsaade etti. Talak (boşanma) gibi Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: “Allah’ın en nefret ettiği helal şey talaktır.” (Ebu Davut, İbn-i Maceh, El Hakim) zira Allah(cc) bir çok ayette evlenmeyi ve evliliğin devamını müminlere sevdirdi. Eşler arasında sevginin ve saygının bulunmasını istedi ve eşler arasında çekişme olursa sulh yapılmasını emretti. Diğer Müslümanların onları barıştırmak için müdahale etmelerini de emretti, sulh işini yapan kimsenin sevabının büyük olduğunu da gösterdi. Hatta Bakara suresi 224. Ayette geçtiği gibi biri artık insanlar arasında sulh yapmayacağına dair yemin ederse bu sözden dönmesini ve yemin kefaretini vermesini istedi.
“Allah size (hükümlerini) açıklamak, sizden öncekilerin yollarını göstermek ve (tövbe ettiğiniz halde) sizin tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Allah bilendir ve hikmet sahibidir.” (26)
Allah(c.c) bu şekilde bizlere hükümlerini gösteriyor, haram ve helal nedir, mubah ve yasak nedir, her konuda bize hüküm gösterdi. Kâmil ve tam olan din ve ondan fışkıran güzel şeriatı (kanunları) bize vahyetti. Onda eksiklik ve noksanlık kesinlikle yoktur. İşte ona gerçek manada iman etmiş olan kimseler ancak onun hükümlerini uygularlar. Batıdan veya İsviçre’den alınan medeni kanun olarak adlandırılan küfür kanunları ve hükümlerini uygulamazlar. Bir kişi hem Allah(c.c)’ye iman ettiğini iddia ediyor hem de onun hükümlerini uygulamıyorsa ve küfür kanunlarını Allah(c.c)’nin hükümlerine tercih ediyorsa bu kimsede iman nerede duruyor? Hem de küfür olan demokrasi ve laikliği uyguluyor, savunuyor, övüyor ve pazarlıyorsa bu kişide iman nerede? Onun misali yukarıda gösterdiğimiz gibi Nisa suresinde 60. ve 61. ayetlerde Allah(c.c)’nin bize ifşa ettiği münafık kimselerin tipidir.
Allah(c.c) bizden öncekilerin yollarını da bize gösterir. Bizden öncekilere ne hükümler indirdi. Onlar nasıl davrandılar onlardan Allah(c.c)’nin hükümlerine uyanlar vardı. Onları Allah(c.c) ödüllendirdi. Allah(c.c)’nin hükümlerine uymayıp ta tövbe edenlerinin de tövbesini Allah(c.c) kabul etti. Eğer bizler de onlar gibi Allah(c.c)’nin hükümlerine uymazsak ve pişman olup tövbe edersek Allah(c.c) tövbemizi kabul edecek ve bizleri affedecektir. Nitekim Al-i İmran suresi 135. ve 136. ayetlerde açıkladığı gibi çirkin amel ve kötülük yapanlar, haram işleyerek kendilerine zulmedenler, Allah(c.c)’yi hatırlayıp kendi günahları için Allahtan mağfiret dilerlerse; yaptıkları kötülük ve günah üzerinde ısrarla kalmayıp vazgeçerlerse, pişman olmuş vaziyette tövbe ederlerse Allah(c.c) onları bağışlar ve onları altından ırmaklar akan cennetine koyacaktır.
Allah(c.c)’nin gösterdiği her hüküm doğrudur ve doğru olan hüküm de budur. Allah(c.c)’nin hükümlerinin dışındaki hükümlerin doğru olmadığını pekiştirmek için birçok ayette “Allah bilendir ve hikmet sahibidir.” diye bildiriyor. İman sahibi kimseye Allah(c.c) bunu hatırlatıyor ve Allah(c.c) kâfirlere meydan okuyor. Kâfirlere diyor ki bilen benim, hikmet sahibi benim, benim hükümlerim doğrudur, sizin bilginiz az, ufkunuz dar, her meselenin etrafını kuşatamazsınız, bir yeri kapatmaya çalışırken başka yerden delik açarsınız. Ama benim hükümlerimde hiç bir delik ve boşluk yoktur, insana dünyada ve ahirette mutluluk sağlar.
Allah sizin tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Fakat şehvetlerine tabi olanlar ise sizin büyük bir sapıklığa meyletmenizi istiyorlar. (27)
Allah(c.c) müminleri affetmeyi seviyor, fakat önce müminler tövbe etsinler ki onların tövbelerini Allah(c.c) kabul etsin, yoksa insan tövbe etmeden Allah(c.c) nasıl onu tövbesini kabul edecek? Kişi hala Allah(c.c)’ye meydan okuyor, ona isyan ediyor ve Allah(c.c)’nin kendisini affetmesini mi istiyor? Allah bunu kabul etmez. Birçok ayette Allah(c.c) insana hitap ederek kendisinden insanın mağfiret ve af dilemesi, tövbe ve pişmanlığını göstermesi halinde insanı affedecek ve bağışlayacaktır. Zira Allah(c.c) insanın azap görmesini istemez. Nisa suresi 147.ayette Allah(c.c) bunu şöyle bildirdi; “Eğer Allaha şükrederseniz ve iman ederseniz Allah(c.c) geçmiş günahlarınızdan dolayı size neden ceza versin.” Allah(c.c) azap vermeyi mi seviyor? Hâşâ, kendisi yüce ve münezzehtir. Tersine müminleri affetmeyi seviyor. Allah(c.c) müminler için temizliği istiyor. Zira zinayı en pis işlerden biri olarak saydı. İsra suresinde 32. ayette “ zinaya hiç yaklaşmayın. Şüphesiz ki zina bir fuhuştur, çirkin eylemdir ve kötü yoldur” diye buyurdu. Zinaya yaklaşmayın deyince zinaya yaklaştıran her işi haram kıldı, kadının yüzü ve elleri dışına bakmak, değmek, öpmek, halvet (baş başa olmak) ve ihtilatı (erkek kadın karışımı) yasakladı.
“Fakat şehvetlerine tabi olanlar ise büyük bir sapıklığa meyletmenizi istiyorlar.” Bunu açık şekilde görebilmekteyiz. Şehvetlerine tabi olanlar (facir ve fasıklar) sinema, televizyon, internet, gazete, dergi, okul, toplantı ve her türlü yollarla müminleri saptırmaya çalışıyorlar. Fuhuş yerleri, meyhane, dans yerleri, açık seçik ve porno filmler, kadınların avretlerini sergilemek, öpüşme ve zina sahneleri, şarkılar ve şehvetleri tahrik eden her hareket ve eylemi göstermeye ve yaymaya çalışıyorlar. Allah(c.c) bunu bize bildirirken bunu kesin olarak yasaklıyor, müminleri bu facir ve fasıkların tuzaklarına düşmelerinden sakındırıyor, bundan ziyade birçok ayette gösterdiği gibi müminlerin buna karşı çıkmalarını emretti. Zira Emr-i bil marufu ve nehyi an-ilmünkeri müminlere farz kıldı. Bunun için örgütlenmeyi, bu facir ve fasıklara müsaade eden ve yeter ki bunlar vergi versinler diyen baş münker olan küfür olan hürriyeti veren, demokratik laik rejimleri düşürmek için mücadele vermeyi farz kıldı. Bunu yapmayan müminler günahkâr olurlar. Zira müminler yapmazlarsa facir ve fasıklar kendi evlerine girecekler ve masum çocuklarını kendi ellerinden alacaklar ve saptıracaklar. Bunu hepimiz görüyoruz, bu şekilde müminler dünyada azap görüyorlar ve tövbe etmezlerse ve mücadele etmezler ise ahirette azap çekeceklerdir. Ne kadar dua ederlerse etsinler, eğer mücadele etmezler ise Allah onların dualarını kabul etmez. Zira Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:
«وَاللَّه لَتَأْمُرُنَّ بالْمعْرُوفِ، وَلَتَنْهوُنَّ عَنِ الْمُنْكَرِ، ولَتَأْخُذُنَّ عَلَى يَدِ الظَّالِمِ، ولَتَأْطِرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ أَطْراً، ولَتقْصُرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ قَصْراً، أَوْ لَيَضْرِبَنَّ اللَّه بقُلُوبِ بَعْضِكُمْ عَلَى بَعْضٍ، ثُمَّ لَيَلْعَنكُمْ كَمَا لَعَنَهُمْ» (أبو داود والترمذي وابن ماجه).
“Hayır. Allah’a yemin olsun ki elbette marufu emredip münkerden nehy edeceksiniz. Zalimin elinden tutup onu hakka döndüreceksiniz ve onu hak üzere tutacaksınız ya da sizin de kalplerinizi birbirine çarptırır. Sonra da onları lanetlediği gibi sizleri de lanetler.”(Tirmizi, Ebu Davut, İbni Maceh)
Şöyle de buyurdu:
والذي نفسي بيده، لَتَأْمُرُنَّ بالْمعْرُوفِ، وَلَتَنْهوُنَّ عَنِ الْمُنْكَرِ، أو ليوشكن الله يبعث عليكم عذابا ثم تدعونه فلا يستجيب لكم”
“Nefsimi elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ya marufu emredip ve münkeri nehyedersiniz ya da Allah’ın azabı size yaklaşır. Ondan sonra ona dua edersiniz, fakat Allah(c.c) sizin dualarınızı kabul etmez.” (Tirmizi, Beyhaki)
Allah sizin yükünüzü hafifletmek istiyor, zira insan zayıf olarak yaratılmıştır. (28)
İnsanı yaratan Allah’tır. Yarattığının ne olduğunu en iyi bilen odur. İnsanın zayıflığını biliyor ve bunun ilacını bizlere o gösteriyor. Bu sebeple nizam Allah(c.c)’dan gelmelidir. Mükellefiyetleri hafifletti ve bu insanın takati dâhilindedir. Bakara suresinin son ayetinde bunu beyan etti. “ insanı ancak gücü yettiği kadar mükellef kılar.” İnsan bir şey yapamazsa gücü yetmezse ondan sorumlu olmaz.
İnsanda içgüdü ve uzvi ihtiyaçları yarattı, bunları tatmin etmek ve doyurmak için insan çalışır. İnsan illaki bunları tatmin edecek ve doyuracaktır. İnsanın zayıflığı buradadır. Cinsi meselede zayıftır. Bunlara düşkün olursa Allah(c.c)’nin hükümlerine göre kendini sınırlamazsa, şehvetlerinin esiri olur ve böylece zayıf olur. Allah(c.c)’nin hükümlerine uyarsa güçlü olur, sabreder ve dayanır, zina yapmaz veya kötü bir kadınla evlenmez, zira o haramdır. Hatta bir cariye ile evlenmeye kalkışmaz, mubah olsa bile tercih edilmeyen bir evliliktir, mekruh dairesine girer.
Allah(c.c) içgüdüleri tatmin etmek ve uzvi ihtiyaçları doyurmak için mükemmel bir nizam indirdi. Onda hiçbir çelişki yoktur. İslam zinayı yasaklarken evlenmeyi yasaklamadı, dörde kadar birkaç kadınla evlenmeye müsaade verdi. Kadına değer verdi ve haklarını korudu. Boşanmaya teşvik etmedi ve yasaklamadı. Zira bazı hallerde boşanmaktan başka çare kalmaz.
Diğer dinler gibi değildir, onlara göre eğer temiz olacaksan evlenmeyi terk edeceksin ve bütün dünya lezzetlerinden uzak duracaksın.
Diğer sistemler gibi de değildir İslam. Diğer sistemler insanlara hürriyet, serbestlik veriyor, zina ve her tür sapık ilişkiye serbestlik veriyorlar ve adına da özgürlük diyorlar. Ama İslam insanı ne sıkıyor ne de kayıtsız serbest bırakıyor. Zira Allah(c.c)’den bir nizam gelmezse insan heva ve hevesine göre hareket eder. Bu nedenle içgüdüleri tatmin etmek ve uzvi ihtiyaçları doyurmak için nizamın yaratıcıdan gelmesi gerekir. Bunu kabul etmeyen kimsenin Allah(c.c)’nin yaratıcı olduğuna kesin olarak inandığından şüphelenilir. Allah(c.c)’nin yaratıcı olduğuna inanmak bunu gerektirir, Allah(c.c)’nin emir sahibi ve nizam koyucu olduğuna iman etmeyi gerektiriyor. Enam suresi 57. ayette şöyle buyurdu:
اِنِ الۡحُكۡمُ اِلَّا لِلّٰهِؕ يَقُصُّ الۡحَـقَّ وَهُوَ خَيۡرُ الۡفٰصِلِيۡنَ
“ Hüküm ancak Allah’a aittir. Hakkı gösterir. İki taraf arasında hall-u fasl etme, hak ile batılı birbirinden ayırma işinde hayırlı olan O’dur”
Ama demokratlar ve laikler Allah(c.c)’ye şirk koşarak Allah(c.c)’yi yaratıcı olarak kabul etme hususunda inananları serbest bırakırlar. Emir vermek ve yönetmek Allah(c.c)’ye ait değildir, bize aittir derler. Halkın çoğunluğuna ait olduğunu iddia ederler. Bu durumu kabul etmeyenleri kabul etmeyiz, onları aşırı ve terörist sayarız onlarla savaşırız derler. Emir vermek ve yönetmek başka ifadeyle kanun çıkartmak ve bununla kendi kendimizi yönetmek bize aittir derler. İşte bunlar kâfirlerin ta kendileridir. Allah(c.c) bunlara karşı mücadele etmeyi ve Allah(c.c)’nin emri ve yönetimini egemen kılmak için çalışmayı müminlere farz kıldı. Bunun şeklini Resulüne vahyetti ve uygulattı. O ise Hilafet sistemidir.