– 13 –
Bu ayetlerde şu hakikatleri izah ederiz ve aşağıdaki sorulara cevap veririz:
- Şirksiz ibadet
- Küçük ve büyük şirk
- Dini istismar etmek,
- İyilik yapmak
- Anne babaya itaat sınırları
- Kibirlilik ve cimrilik
- Nimeti gizlemek
- Riyakârlıkla harcama
- Şeytanın arkadaşları
- Sevapların katlanması
- Öncelikli amel ve harcama
Şirksiz nasıl ibadet yapılır? Küçük ve büyük şirk ne demek? Dini istismar etmek ne demek? Kime iyilik yapılması gerekir? Anne babaya itaat hangi şeyde vacip hangi şeyde vacip değildir? Kibirliliğin cimrilikle ne alakası var? Nimeti gizlemek haram mıdır? Neden riyakârlıkla harcama yasaklandı? İnsan şeytanı nasıl arkadaş edinir? Harcamanın imanla ne alakası var? Neden Allah sevapları katlar? Öncelikli amel ve harcama hangisidir?
﴿وَاعۡبُدُوا اللّٰهَ وَلَا تُشۡرِكُوۡا بِهٖ شَيۡــًٔـا ؕ وَّبِالۡوَالِدَيۡنِ اِحۡسَانًا وَّبِذِى الۡقُرۡبٰى وَالۡيَتٰمٰى وَالۡمَسٰكِيۡنِ وَالۡجَـارِ ذِى الۡقُرۡبٰى وَالۡجَـارِ الۡجُـنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالۡجَـنۡۢبِ وَابۡنِ السَّبِيۡلِ ۙ وَمَا مَلَـكَتۡ اَيۡمَانُكُمۡ ؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنۡ كَانَ مُخۡتَالًا فَخُوۡرَا ۙ اۨلَّذِيۡنَ يَـبۡخَلُوۡنَ وَيَاۡمُرُوۡنَ النَّاسَ بِالۡبُخۡلِ وَيَكۡتُمُوۡنَ مَاۤ اٰتٰٮهُمُ اللّٰهُ مِنۡ فَضۡلِهٖ ؕ وَاَعۡتَدۡنَا لِلۡكٰفِرِيۡنَ عَذَابًا مُّهِيۡنًاۚ وَالَّذِيۡنَ يُنۡفِقُوۡنَ اَمۡوَالَهُمۡ رِئَآءَ النَّاسِ وَلَا يُؤۡمِنُوۡنَ بِاللّٰهِ وَلَا بِالۡيَوۡمِ الۡاٰخِرِؕ وَمَنۡ يَّكُنِ الشَّيۡطٰنُ لَهٗ قَرِيۡنًا فَسَآءَ قَرِيۡنًا وَمَاذَا عَلَيۡهِمۡ لَوۡ اٰمَنُوۡا بِاللّٰهِ وَالۡيَوۡمِ الۡاٰخِرِ وَاَنۡفَقُوۡا مِمَّا رَزَقَهُمُ اللّٰهُ ؕ وَكَانَ اللّٰهُ بِهِمۡ عَلِيۡمًا اِنَّ اللّٰهَ لَا يَظۡلِمُ مِثۡقَالَ ذَرَّةٍ ۚ وَاِنۡ تَكُ حَسَنَةً يُّضٰعِفۡهَا وَيُؤۡتِ مِنۡ لَّدُنۡهُ اَجۡرًا عَظِيۡمًاؔ﴾
Allah’a kulluk edin ve O’na hiçbir şeyi şirk koşmayın. Ana ve babaya da iyilik edin. Akrabalar, yetimler, miskinler (yoksullar), akraba olan komşu, yakın komşu, yanınızdaki arkadaş, yolda kalmış olan kimse ve mülk edindiğiniz kölelere de iyilik edin. Şüphesiz ki Allah büyüklük taslayıp böbürlenen hiçbir kimseyi sevmez (36) Cimrilik yapan, insanlara cimriliği emreden, Allah(cc)’nin fazlından kendilerine verdiğini gizleyenleri (Allah sevmez). Kâfirlere aşağılayıcı bir azap hazırladı (37) Mallarını insanlara riyakârlık (gösteriş) için harcayanları, Allah’a ve ahiret gününe inanmayanları Allah sevmez. Kimin arkadaşı şeytan olursa ne kötü arkadaş edinmiş olur (38) Allah’a ve ahiret gününe inansalardı ve Allah‘ın kendilerini rızıklandırdığından harcasalardı onlara ne olurdu? Allah onları bilendir (39) Allah zerre kadar haksızlık yapmaz. Bir iyilik olursa onu kat kat artırır ve kendi tarafından ona büyük bir mükâfat verir(40)
Allah (cc) bu ayet-i kerime de ve bunun benzeri ayetlerde; “Kendine kulluk etmeyi ve Kendisine hiç bir şeyi şirk koşmamayı” bir çok defa tekrarladı ve vurguladı. Bu şekilde bunun ehemmiyetini pekiştirdi. Zaten bir şeyin önemini göstermek için tekrar tekrar hatırlatırsın. İmanın temeli yalnız şirksiz tek bir ilaha iman etmek ve ibadetleri de yalnız onun için yapmaktır.
Zaten şirk olunca iman yok olur ve sevap kalmaz. Tek ilah olan Allah’a iman etmek ve O’na kulluk ederken sırf onun rızasını düşünmek imanın temelidir. İşte Allah(cc)’ye kulluk ederken niyet halis olmalıdır. Sırf O’na yönelmek ve başka bir şeyi düşünmemek demektir. Sadece O’nun rızasını hedef edinmek gerekir. Başka ilah tanımamak ve başka rab edinmemekle beraber O’na kulluk ederken bir menfaati elde etmek veya insanların memnuniyetini kazanmak için yapılan ibadetin imanda yeri yoktur. İbadette şirk ise Allah(cc)’ın rızasıyla beraber insanların rızasını veya memnuniyetini kazanmayı düşünmek veya bu ibadetten dolayı bir menfaat elde etmeyi hedef edinmektir. Müslümanın namaz kılarken, oruç tutarken, zekât ve sadaka verirken, hac yaparken, cihad ederken, İslam’a davet ederken ve Hilafet devletini kurmaya çalışırken, marufu emrederken ve münkeri nehyederken, sair ibadet ve hayır işleri yaparken sırf Allah(cc)’ın rızasını düşünmesi gerekir. Eğer bununla beraber insanlara göstermek veya belli menfaati elde etmeyi düşünürse bu amelde şirk olur. Allah (cc) şöyle buyurdu:
﴿يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا لَا تُبۡطِلُوۡا صَدَقٰتِكُمۡ بِالۡمَنِّ وَالۡاَذٰىۙ كَالَّذِىۡ يُنۡفِقُ مَالَهٗ رِئَآءَ النَّاسِ وَلَا يُؤۡمِنُ بِاللّٰهِ وَالۡيَوۡمِ الۡاٰخِرِؕ فَمَثَلُهٗ كَمَثَلِ صَفۡوَانٍ عَلَيۡهِ تُرَابٌ فَاَصَابَهٗ وَابِلٌ فَتَرَكَهٗ صَلۡدًا ؕ لَا يَقۡدِرُوۡنَ عَلٰى شَىۡءٍ مِّمَّا كَسَبُوۡا ؕ وَاللّٰهُ لَا يَهۡدِى الۡقَوۡمَ الۡـكٰفِرِيۡنَ﴾
“Ey iman edenler sadakalarınızı minnet göstermek ve eziyet getirmekle bozmayın.” Tamamen Allah’a ve ahirete iman etmemeyi riyakârlık olarak nitelendirdiği gibi, insanlara göstermek için harcayan gibi de olmayın. “Bunun benzeri üzerinde biraz toprak bulunan bir kayaya benzer ki, şiddetli bir sağnak iner de onu kupkuru bırakır. Onlar, kazandıklarından bir şey elde edemezler. Allah kâfirler topluluğuna yol göstermez”. (Bakara 264)
Riyakârlık ise gösteriştir; harcadığını veya iyilik yaptığını insanlara göstermektir. Onların memnuniyetlerini veya beğenilerini veyahut belli menfaat elde etmeyi hedef edinirler. Kâfirler ancak bunun için yaparlar, çünkü gayesi dünyayı kazanmaktır, ahireti hiç düşünmez. Bu nedenle Allah’ın rızasını gaye edinmez.
İşte kâfirin ameli boştur, çünkü imana dayalı değildir, Allah(cc)’ın rızasını da dilemiyor. Allahu teala şöyle buyurdu:
﴿مَثَلُ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا بِرَبِّهِمۡ اَعۡمَالُهُمۡ كَرَمَادِ ۨ اشۡتَدَّتۡ بِهِ الرِّيۡحُ فِىۡ يَوۡمٍ عَاصِفٍؕ لَا يَقۡدِرُوۡنَ مِمَّا كَسَبُوۡاعَلٰى شَىۡءٍؕ ذٰ لِكَ هُوَ الضَّلٰلُ الۡبَعِيۡدُ﴾
“Rablerine kâfir olanların durumu şöyledir: Onların amelleri fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi elde edemezler. İyiden iyiye sapıtma işte budur.”(İbrahim 18)
Bu ayetlerde Allah(cc) müminleri uyararak kulluk ederken kâfirler gibi olmayın diyor. Kâfirler Allah için hayırlı bir amel yapmazlar, kendi çıkarlarını düşünerek yaparlar. Kendilerini göstermeye çalışırlar, ya da şöhret ararlar, bakın biz öyle yaptık şöyle ettik, ya da ticarette veya siyasette veyahut başka alanda belli bir kazanç elde edecekler. Bir kısım insanlar seçim yaklaşınca oy toplamak maksadıyla hemen dinle ilgili bir şey yapmaya çalışırlar, kendilerinin dindar olduklarını veya dine hizmet ettiklerini göstermeye çalışırlar. Böylece dini istismar ederler. Zira dini istismar etmek, başka amaçla dini kullanmaktır.
Ama biri dine inanıyorsa ve bu dinin hâkimiyetini yükseltmeye çalışıyorsa dini istismar ettiği veya kullandığı söylenemez. Onlar dine inandıklarından dolayı dinin hâkimiyetini yükseltmeye çalışırlar. Kendi şahsi çıkarlarını, particilik veya grupçuluk hesaplarını katmazlar.
Allah c.c şöyle buyurdu:
﴿فَمَنۡ كَانَ يَرۡجُوۡا لِقَآءَ رَبِّهٖ فَلۡيَـعۡمَلۡ عَمَلًا صَالِحًـا وَّلَايُشۡرِكۡ بِعِبَادَةِ رَبِّهٖۤ اَحَدًا﴾
“Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa salih amel işlesin ve Rabbine ibadet (kulluk) ederken hiç kimseyi ona ortak koşmasın” (kehf 110)
Allah(cc)’ın rızası dışında başka niyeti olmasın.
Bazılar buna küçük şirk adı verdiler: Bir mümin Allaha kulluk ederken veya salih amel yaparken Allah’ın rızasıyla beraber başka şey hedef edinirse küçük şirk işlemiş olur. Kâfir veya müşrik olmadı, fakat günah işlemiş olduğu gibi amelini boşa çıkartmış olur.
Büyük şirk ise Allah’la birlikte bir ilah edinmektir. Teslis ve üç ilaha inanmak, Allah’a bir oğul edindirmek, putları ilah edinmek, Allah’a yaklaşmak için putları veya insanları vasıta kılmak, melekleri Allah’ın kızları saymak ve cinlere sığınmak gibidir.
Harcamak ve salih amel yapmak sırf Allah için yapılmalıdır. Ancak bu şekilde kabul edilir, sevap elde edilir. Allah şöyle buyurdu:
﴿وَمَا تُنۡفِقُوۡا مِنۡ خَيۡرٍ فَلِاَنۡفُسِكُمۡؕ وَمَا تُنۡفِقُوۡنَ اِلَّا ابۡتِغَآءَ وَجۡهِ اللّٰهِؕ وَمَا تُنۡفِقُوۡا مِنۡ خَيۡرٍ يُّوَفَّ اِلَيۡكُمۡ وَاَنۡـتُمۡ لَا تُظۡلَمُوۡنَ﴾
“Hayır olarak ne harcarsanız sizin (sevabını kazanarak) lehinize yapmış olursunuz. Ancak Allah’ın yüzü (rızası) için harcama yaparsınız. Hayır olarak ne harcarsanız karşılığını tam alırsınız ve hiç zulmedilmesinz” (Bakara 272)
Başka ayette şöyle buyurdu:
﴿وَمَا لِاَحَدٍ عِنۡدَهٗ مِنۡ نِّعۡمَةٍ تُجۡزٰٓىۙ اِلَّا ابۡتِغَآءَ وَجۡهِ رَبِّهِ الۡاَعۡلٰىۚ وَلَسَوۡفَ يَرۡضٰى﴾
“Hiç bir kimse Yüce Rabbinin yüzünü (rızasını) gaye edinmekten başka onun nezdinde bir karşılık olarak nimet (sevap) beklemesin”. (Leyl 20)
Allah(cc)kendisine şirksiz halis kulluk ettikten ve teşekkür ettikten sonra Ana ve babaya da iyilik etmeyi farz kıldı.
Anaya ve babaya iyilik etmenin manası; onlara saygı, şefkat ve merhamet göstermek, hiçbir şekilde eziyet göstermemek, onları dövmemek ve hiçbir şekilde horlamamak, onlardan sıkılmamak ve rahatsızlık göstermemek, öf bile dememek yani onlardan sıkıldığını belirterek bunları dememektir. Onların ihtiyaçlarını temin etmek ve onlara yardım etmektir. Özellikle yaşlandıktan sonra bu hususlarda özen göstermek gerekir. İsra suresinde 23. ve 24. ayetlerinde bunu net şekilde göstermiştir.
Anaya ve babaya itaat etme konusuna gelince; kendilerine hizmet etmek, yardım etmek ve lazım olan ihtiyacı sağlamakla ilgili konularda itaat etmek farzdır. Yukarıdaki ayetler bunu göstermektedir. Bunun dışında ise itaat etmek farz değildir. Eğer baba çocuğuna bu kadınla evlenme, şu kadınla evlen, bu kadını boşa, bu işe gir veya girme, bu ticareti yapma gibi konularda anne ve babayı direk ilgilendiren konulardan değilse onlara itaat etmek farz değildir. Bunun delili Hz. Ömer kendi oğlu Abdullah’a “eşini boşa” deyince Abdullah Hz Ömer’i dinlemedi. Hz. Ömer ResulullahSallallahu Aleyhi Vesellem’e oğlunu şikâyet etti. ResulullahSallallahu Aleyhi VesellemAbdullah’a kendi babana itaat etmek üzere “eşini boşa” dedi. Onu sevdiğini ve boşamayı istemediğini gösterdi. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem de onu zorlamadı. (Ebu Davud ve İbni Hanbel) Burada ana ve babaya itaat etmek farz değildir, müstahaptır. Çünkü Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem onu zorlamadı, sadece babasına uymayı daha efdal olarak gösterdi. Buna göre İbni abbas ve Ebu Zer (ikisinden de Allah razı olsun) şöyle dediler: “eşi boşamada ana babanın sözünü dinlemek onlara iyilik etme konusuna dâhil olmadığı gibi onlara uymamakta isyan etmekten sayılmaz”.
Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:
” لا طاعة في معصية الله، إنما الطاعة بالمعروف”
“ Allah’a isyan etmede kimseye itaat yoktur. İtaat etmek marufa göre olur.”(Buhari ve Müslim)
Maruf İslam’ın gösterdiği yerlerde olur. Onun sınırlarını ve yerlerini Allah (cc) gösterdi. Ana ve babaya itaatin sınırları ve yerleri vardır. Yukarıda gösterdiğimiz gibidir. İslam’ı uygulayıp ta Müslüman olan ulul emire, yöneticiye itaat etme sınırları ve yerleri vardır. Allah(cc)’a isyan etmede ona hiç itaat yoktur. Münkerde hiç itaat yoktur. Küfrü uyguluyorsa hiç ona itaat yoktur. Tersine onu değiştirmeye ve İslam’ı uygulayan ve Allah’a isyan etmeyen yönetici getirmek için çalışmak farzdır.
Akrabalar, yetimler, miskinler (yoksullar), akraba olan komşu, yakın komşu, yanınızdaki arkadaş, yolda kalmış olan kimse ve mülk edindiğiniz kölelere de iyilik edin. Şüphesizki Allah büyüklük taslayıp böbürlenen hiçbir kimseyi sevmez. Allah(cc) sanki bunlara iyilik yapmak istemeyen kimsenin kibirli, büyüklük taslayan ve böbürlenmiş kimse olduğunu söylüyor. Çünkü ayetin sonunda Allah(cc) “büyüklük taslayıp böbürlenen hiçbir kimseyi sevmez” dedi.
Bu insanlara yardım etmeyi, güzel muamele yapmayı ve onlara karşı mütevazılık göstermeyi reddeden kimse kibirli, büyüklük taslayıp böbürlenen kimse olur. Allah bunu hiç sevmez. Bu kişi günahkâr olur. Ayrıca bunlara eziyet etmek haramdır. Özellikle insan zengin veya makam sahibi olursa; akrabaları, komşuları ve sair muhtaç kimseleri ihmal eder. Kendisinin bunlara muhtaç olmadığını hisseder, onlara kibirlenip büyüklük taslar. Allah(cc) yarattığı insanın tabiatını şöyle ortaya çıkartıyor:
﴿كَلَّاۤ اِنَّ الۡاِنۡسَانَ لَيَطۡغٰٓىۙ اَنۡ رَّاٰهُ اسۡتَغۡنٰىؕ﴾
“ Hayır! Muhakkak insan kendisinin zengin ve bir kimseye muhtaç olmadığını görünce azgın olur” (Alak 6-7)
Batı fikirleri ve hadaratı insanı maddiyatçı, materyalist ve bencil hale getirir. Bu nedenle Batı dünyasında ana babaya, akrabalara, komşulara ve muhtaç insanlara pek bakmazlar. Bundan etkilenmiş olanlar da aynı duruma düşerler. Şu anda İslam dünyasında İslam kalıntıları var olduğu için Müslümanlar biraz uygularlar. Ama batı fikirleri ve hadaratı, demokratik ve laik sistemin egemen olduğu yerlerde bu uygulama azalır, bu durumlardan insanlar etkilenirler, maddiyatçılık ve bencillik yayılır, anaya ve babaya bakmamak, akrabalarla ilgilenmemek, sıla-ı rahmi kesmek, komşuları tanımamak, muhtaç olanlara yardım etmemek gibi olumsuz hususlar meydana gelmeye başladı. Ama İslam hadaratı ve fikirleri yayılırsa ve İslami sistem uygulanırsa toplum düzelir. İnsanlar bu ayeti uygularlar, başta anaya ve babaya bakarlar, her türlü hizmeti sunarlar. Akrabalarla ilgilenirler, komşulara iyilik ederler, bütün zayıf ve muhtaç olan kimselere yardım ederler. Bu nedenle Allah(cc)’ın ayetleri ancak İslam sistemi gölgesinde güzel şekilde uygulanır ve topluma egemen olur. Bu nedenle Allah kendi ayetlerini uygulamaya çağırırken onun sistemi olan İslam Hilafet devletini kurmaya çağırıyor. Zira bu devlet ortamı hazırlar, imani hava ve atmosferi oluşturur, bu ayetleri uygulamayı da zorlar, uygulamayana ceza verir, batı fikirleri gibi zıt fikirlerin yayılmasını engeller. İşte bu devleti kurmak bütün Müslümanlara büyük farzdır.
Yukarıda saydığı kimselere iyilik etmeyi emretti, bu ise, harcama gerektirir. Bu nedenle iyilik etmek istemeyenleri cimri olarak niteledi. Zira akabinde şu ayeti indirdi: “Cimrilik yapan, insanlara da cimriliği emreden, Allah (cc)’ın fazlından kendilerine verdiğini gizleyenleri (Allah sevmez). Kâfirlere aşağılatıcı bir azap hazırladı.”(37)
İşte cimrilik anaya ve babaya, akrabalara, komşulara ve sair muhtaçlara yardım etmemektir. Başka ayetlerde cihatta veya Allah uğrunda harcamayanlar olarak gösterildi. Bu cimriler genellikle kendilerine ve çocuklarına bakarlar, ama başkalarına bakmazlar, akrabalarıyla ve komşularıyla ilgilenmek istemezler, çünkü bu ilgi harcamayı gerektirir. Muhtaç kimselere de bakmak istemezler. Kendi ayıplarını örtmek ve kendilerine bir bahane oluşturmak için cimriliğin yayılması için bencillikle ilgili fikirleri yaymaya başlarlar. Bunlara niye bakayım, gitsinler çalışsınlar, herkes kendi kendine baksın, Allah(cc) isteseydi onları zengin ederdi, ben mi onları yedireceğim gibi lafları direk olarak veya indirek söylerler. Bu nedenle Yasin suresi 47. Ayette “Onlara Allah’ın size verdiği rızktan harcayın denilince kâfirler iman edenlere şöyle derler: Allah’ın dilediği takdirde yedireceği kimseleri biz mi yedirelim? Doğrusu siz apaçık bir sapıklık içerisindesiniz.” Cömertliğe çağıranları sapık kimseler olarak nitelerler. Nitekim cömertlik Allah(cc)’ın emrettiği yerlerde harcamaktır. Münafıklar Müslümanlar Allah uğrunda harcadıkları zaman onlarla alay ediyorlardı ve riyakârlık yapmakla itham ediyorlardı. Oysa kendileri ancak riyakâr olarak harcarlar. Zira Allaha ve dinine pek inanmıyorlar. Bu nedenle sevabı elde etmeyi düşünmüyorlar. Bu asırda hem riyakârlık hem de daha büyük menfaat elde etmek için harcarlar. Başkanlık veya Parlamento seçimine katılmak isteyince oy toplamak için muhtaç olanlara biraz yardım eder ve buna benzer harekette bulunurlar. Allah(cc) cimrileri sevmediğini ilan edince cimrilik edenlerin günahkâr olduklarını beyan ettiğini gösterir. Ayrıca bu sıfatların müminlerin sıfatlarından olmadığını ve ancak kâfirlerin sıfatlarından olduğunu ayetin sonunda belirtiyor. “Kâfirlere aşağılatıcı bir azap hazırladı.” Başka bir ifadeyle cimriler için alçaltıcı azap hazırladı. Nitekim Al-i İmran suresi 180. Ayetinde cimriler için büyük azabın var olduğunu gösterdi: “Allah’ın fazlından kendilerine verdiğinde cimrilik edenler, onu (cimriliği) kendileri için hayırlı zannetmesinler. Doğrusu kendileri için şerdir (azaptır). Cimrilik ettikleri şeyler kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır.”
“Mallarını insanlara riyakârlık (gösteriş) olarak harcayanları, Allah’a ve ahirete inanmayanları (Allah sevmez). Kimin arkadaşı şeytan olursa ne kötü arkadaş edinmiş olur.”(38)
Bu ayette yukarıda gösterdiğimiz gibi cimriler ancak riyakâr olarak harcarlar. Bu nedenle Allah(cc) riyakârlık ile harcayanları sevmediğini ve onlar için alçaltıcı bir azabın var olduğunu gösterir. Ancak kâfirler riyakârlık için harcarlar, çünkü Allah(cc)’ın kitabına inanmazlar, Allah için harcamazlar, sadece insanlara göstermek için harcarlar. Onlar kıyamet gününde karşılık göreceklerine pek inanmazlar, sırf dünyada görecekleri karşılık için harcarlar. Onlar şeytanın dostlarıdır. Zira şeytan cimriliği emreder, insanlar harcarlarsa mallarının eksileceğini, fakir olacaklarını fısıldar, ancak kötülükte harcamayı vesvese ederek emreder. Bu nedenle Bakara suresi 282. Ayette Allah(cc) bunu gösteriyor: “Şeytan sizi fakirlikle korkutur(Allah uğrunda harcamayın yoksa fakir olursunuz diye size vesvese yapar), size fuhuş ve çirkin şeyleri yapmayı emreder.” Fuhuş ve sair Allah(cc)’ın haram kıldığı şeylere harcamaya teşvik eder. Nitekim Allah(cc)’ın haram kıldığı her amel çirkindir.
Şeytan en kötü arkadaştır. Nasıl bir insan şeytanı arkadaş edinebilir ki? Allah(cc) Zuhruf suresi 36. Ayetinde bunun nasıl olacağını gösterdi “Kim Rahman’ın zikrini görmezlikten gelirse ona bir şeytanı sardırırız. Böylece onun arkadaşı olur.” Allah(cc)’ın zikri ise onun kitabıdır, ondan söz etmek, Allah şöyle dedi şöyle emretti, şundan nehyetti diyerek söylemek ve uygulamaktır, onun emirlerini hatırlayıp uygulamak ve onun nehyinden vazgeçmektir. Bu şekilde insan Allah’ı dost edinmiş olur, Allah’da onu dost edinir ve şeytandan uzak olur. Ayrıca insanlardan da şeytanlar vardır. Enam suresi112. Ayetinde Allah(cc) şöyle buyurdu: “Böylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar aldatmak için birbirlerine süslü ve yaldızlı sözleri fısıldarlar.” Nitekim şeytan kelimesinin manası azgın ve haktan cayandır. Başta İblis şeytandır, onun zürriyetinden olan kâfir cinler şeytandırlar. Kehf suresi 50. Ayette beyan edildi.
İsra suresi 26. Ayette Akrabalara, miskinlere ve yolda veya yolculukta parasız kalanlara haklarını vermemizi emredince saçıp savurmamızı da nehyetti. Hemen arkasından gelen 27. Ayette Allah’ın emrine muhalif şekilde saçıp savuranların şeytanların kardeşleri olduklarını gösterdi. Oysa Şeytan Rabbine karşı gelerek kâfir oldu.
“Allah’a ve ahirete inansalardı ve Allah’ın kendilerini rızıklandırdığından harcasalardı onlara ne olurdu? Allah onları bilendir”. (39)
Onlar Allah’a ve ahirete inansalardı ve Allah’ın kendilerini rızıklandırdığından O’nun uğrunda riyakârlık olmadan sırf Allah’ın rızası için harcasalardı onlara zarar gelir miydi? Kendileri için kötü mü olurdu? Doğrusu iman etselerdi ve Allah uğrunda Allah’a ihlas ve sadakat göstererek harcasalardı bol sevap alırlardı, ahireti kazanırlardı ve böylece ebediyen cennette nimetler içerisinde yaşayacaklardı. İster samimi isterse riyakârlık olarak harcasın zaten harcamış oldu. Peki, riyakârlıkla değil sırf Allah rızası için yapsaydı daha iyi değil miydi? O zaman ahireti kazanmış olurdu. Ama riyakârlıkla ahireti kaybetmiş ve boşuna harcamış oldu. Sadece şöhret, makam ve çıkar için harcamış oldu. Bakara suresi 264. Ayetinde, Allah bundan sakındırıyor, kendisine sadaka verilen kimseye veya Müslümanlara minnet göstermek ve başa kakmakla eziyet getirerek sevabını yok ettirir, doğrusu kendisine günah kazandırır. Mallarını riyakârlıkla harcayıp Allaha ve ahirete inanmayan kimseler gibi olur. Onların yaptıkları iyilikler ve harcamalar pürüzsüz ve sert bir kaya üzerindeki toprak varken şiddetli bir sağanak yağmur iner ve o toprakları kaya üzerinden siler, bir eser bırakmaz, işte onun gibidir. Ya da Al-i İmran suresi 117. Ayetinde gösterildiği gibi kâfirlerin harcadıklarının durumu tıpkı şiddetli dondurucu rüzgâra benzer kendi kendilerine zulmeden insanların ekimine vurur da onu yok eder”. Ya da İbrahim suresinde 18. Ayette “Onların rabbi olan Allah’a kâfir olanların amelleri ve işleri tıpkı bir günde rüzgârın savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiç bir şeyi elde edemezler”. Oysa Bakara suresi 272. Ayette geçtiği gibi “Kabul edilen harcamalar ancak Allah’ın rızası için yapılmış olan harcamalardır, Müslüman bunun karşılığını görür, hiç zulme, haksızlığa uğramaz.” Zaten Allah niyetleri bilir, kalpten ne geçiyorsa onu tam bilir. İsra suresi 25. Ayetinde “Rabbiniz içlerinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz salih kimseler olursanız, Allah’a dönenleri affeder.” buyurdu. Sizin tövbenizi kabul eder. İçlerinizdeki kötü ise kötü insan olursunuz, sizin amellerinizi ve harcamalınızı kabul etmez.
Salih amelin ve harcamanın Allah tarafından kabul edilebilmesi için iki şart vardır: birinci şart: Sırf Allah için salih amel veya harcama yapmaktır. İkincisi: Allah(cc)’ın emrettiği şekilde olmalıdır. Niyeti iyi olsa da ters bir amel yaparsa ondan kabul edilmez.
“Allah zerre kadar haksızlık yapmaz. Bir iyilik olursa onu kat kat artırır ve kendi tarafından ona büyük mükâfat verir.”(40)
İşte Allah(cc)’ın adaleti ve keremi, cömertliği burada tecelli eder: insana zerre kadar zulmetmez. İnsan kötülük yaparsa sadece onun karşılığını görür ve kötülüğü hiç katlanmaz. Müslüman iyilik yaparsa ona iyilik olarak on kat verir ve katlanır, 700 kat ve daha fazla katlanır. Allah (cc) Enam suresin 160. Ayetinde bunu beyan etti: “kim bir iyilik yaparsa kendisine on katı iyilik olarak verilir. Kim kötülük yaparsa sadece onun kadar karşılık görür. Onlar hiç zulmedilmezler.” Bu normal salih amellerde sevaplar on kat olarak katlanır. Ama Allah uğrunda savaşmak, cihad etmek, İslam’ın izzeti, onun devletini ikame etmek için çalışmak ve mücadele vermek, bunun uğrunda harcamakta sevaplar daha çok katlanır. Allah(cc) Bakara suresi 261. Ayette bunu beyan etti: “Allah uğrunda mallarını harcayanların misali yedi başak biten buğday tanesi gibidir. Her başakta yüz buğday tanesi vardır. Allah istediği kimseye sevapları katlar. Allah geniştir, her şeyi bilendir.” Böylece Müslüman Allah uğrunda, cihatta harcadığı her kuruşa karşı 700 sevap alır. Bu harcama böyledir, amel ise, cihad etmek ondan daha sevaplı olur, çünkü Müslüman Allah uğrunda canını feda ediyor. Orada malı feda ediyorsa 700 kat sevap alır, ama canını feda ederse daha fazla sevap alır. Bu nedenle Allah’ın sözünü yükseltmek için mücadele edip öldürülen kimse şehit olur. Allah ve Resulü bunun cennetlik olduğuna dair şahitlik yaptılar. Bu nedenle şehit olarak adlandırıldı.
İslam’da öncelikli farzlar, ameller ve harcamalar vardır, sevabı daha büyük olanlar ise daha öncelikli farzlar, ameller ve harcamalardır. Misal olarak, Müslüman şu konuyu tartışırken; cihad mı üstün yoksa mescidi haramın imarı ve tamiri ve hacılara su vermek mi üstün? Tevbe suresi 19-20. ayetlerde Allah(cc) şu şekilde kesin cevap verdi: “Hacılara su vermek ve Mescid-i haram’ın imarını Allah’a ve kıyamet gününe inanıp onun uğrunda cihat eden gibi mi yaptınız? Allah katında eşit değiller. İman edip hicret eden mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin derecesi Allah indinde daha yüksektir. Kazananlar işte bunlardır.” Hem de en üstün olan Mescidin imarının işi ve sevabı cihad kadar üstün değildir. Bunun gibi Nisa suresi 95. Ayette gösterildi. Oturanlar (cihat etmeyenler) ile cihat edenler arasında mukayese yapıldı. Mallarıyla ve canlarıyla cihat edenlerin oturanlardan üstün olduklarını bildirdi. Yine Al-Hadid suresi 10. Ayette Mekke fethinden önce Allah uğrunda savaşan ve harcayan ile ondan sonra savaşan ve harcayanlar bir değillerdir. Daha önce savaşanlar ve harcayanların daha üstün olduklarını gösterdi. Böylece Hilafet devleti kurulmadan önce bu devleti kurmak için çabalamak ve harcamanın sevabı ondan sonrakinden daha büyüktür. Böylece Müslüman hangi amel daha sevaplı ise onu önce yapmalıdır. Bunun manası o daha önemli ve daha önceliklidir. Şimdi bazı Müslümanlar Hilafet devletini kurmak için mücadele etmiyorlar, cami imarıyla meşgul oluyorlar. Böylece büyük farzı terk etmiş olurlar veya ihmal etmiş olurlar ve büyük sevabı kaybetmiş olurlar. Hatta bir farzı hem de büyük bir farzı terk ettikleri için günahkâr olurlar. Bu münasebetle Müslümanların dikkatini buna çekiyoruz ve hatırlatıyoruz. Ama bunu idrak edip çalışanlar ve ölüme kadar sabredip sebatlılık gösterenler Allah(cc)’ın izniyle kazanan kimseler olacaklar. Ahzab suresi 23. Ayette Allah(cc) bunları övdü: “Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sadık kaldılar. Onlardan kimi (Allah yolunda şehit edilmek suretiyle) adağını yerine getirdi, kimi de (şehit olmayı) beklemektedir. (Ahitlerinde) hiçbir değişiklik yapmamışlardır.”
Zira bazı kimseler bunun uğrunda çalışırlar ve harcarlar sonra dururlar veya vazgeçerler ve değişirler veya değiştirirler ve işlerini bozarlar. Allah(cc) bundan sakındırdı. Nahl suresi 92. Ayetinde şöyle buyurdu: “Çok güç ve çaba sarf ettikten sonra örgüsünü bozan kadın gibi olmayın.” İşte en önemli şey ölüme kadar sabrederek Allah(cc) için mücadeleyi sürdürmektir. Bunların sevapları çok katlanır günahları silinir ve nihayet Allah(cc) onların gurubuna zafer verir.