– 17 –
- Nefsi temize çıkarmak
- Mümin hakkında zan
- Milliyetçilik ve ırkçılık
- Hüsnü-zan ve su-i zan
- Allahın adaleti
- Amelin kabulünün şartları
- Amellerin sıralanması
İnsan kendi kendini tezkiye edebilir mi? Müslümanı temize çıkartabilir miyiz? Takva sahibi olduğuna dair hüküm verebilir mizyiz? Milliyetçilik ve ırkçılık takva ile bağdaşır mı? Yahudiler kendilerinin üstün ırk olduklarını nasıl iddia ettiler? Kimin hakkında iyi zan veya kötü zan beslenir? Allah hangi şartlarla amelleri kabul eder? Amellerin sıralanması nasıldır?
اَلَمۡ تَرَ اِلَى الَّذِيۡنَ يُزَكُّوۡنَ اَنۡفُسَهُمۡ بَلِ اللّٰهُ يُزَكِّىۡ مَنۡ يَّشَآءُ وَلَا يُظۡلَمُوۡنَ فَتِيۡلًا اُنْظُرۡ كَيۡفَ يَفۡتَرُوۡنَ عَلَى اللّٰهِ الۡـكَذِبَ وَكَفٰى بِهٖۤ اِثۡمًا مُّبِيۡنًا
“Kendi kendilerini temize çıkartan kimseleri görmedin mi? Oysa Allah dilediği kimseyi temize çıkartır ve ince iplik kadar haksızlığa uğratılmazlar (49) Allah’a nasıl yalan uydurduklarına bak. Bu apaçık bir günah olarak yeter.” (50)
Bu Ayet Yahudilerin herkesten daha imanlı, Allah’ın seçtiği ve sevdiği insanlar oldukları, ayrıca Allah’ın çocukları oldukları ve kendilerinden başka kimsenin de cennete girmeyeceğine dair iddialarıyla ilgilidir. Onlar, kendi kendilerini temize çıkartıp üstün olduklarını iddia ediyorlar. Kendi ırklarını ve milletlerini en üstün konumda tutuyorlar. Sırf İsrailoğulları veya Yahudi oldukları için kendilerini bütün insanlardan üstün tutuyorlar (Bakara:111 ve Maide:18).
Bu nedenle Allah(c.c) onların iddialarını reddederek “Kendi kendilerini temize çıkartan kimseleri görmedin mi?” diye buyurdu. Bu bir inkârı sorudur, yani onların iddialarının reddedildiğini ifade eden bir sorudur. Onlardan cevap almak için sorulmuş bir soruda değildir. Allah(c.c) onların iddialarını reddederken böyle soru soruyor. Böylece bu üslup daha belağatlı ve etkili bir hale gelmiş oldu.
Bu Ayet her ne kadar Yahudilerle ilgili gelmiş olsa da ayetin lafzı geneldir. Hiçbir kimse kendi kendini temize çıkartamaz. Çünkü kimin temiz olup olmadığını ancak Allah daha iyi bilir. Allah(c.c) temiz olanı bilir ve onu tezkiye eder. Nitekim Allah(c.c) Necm Suresi 32. ayette bunu açıkça söylüyor:
فَلَا تُزَكُّوۡۤااَنۡفُسَكُمۡ هُوَ اَعۡلَمُ بِمَنِ اتَّقٰى
“Kendi kendinizi hiç temize çıkartmayın. Kimin daha takvalı olduğunu Allah daha iyi bilir.”
Bunun manası; takvalı olan temizdir, kim daha takva sahibi olursa daha temiz sayılır. Allahtan korkup emrine uyan ve kötülükten nehyeden Müslüman takva sahibi olur. Böyle olunca biz niyetleri bilmediğimiz den dolayı kesin bir şey demeyiz. Ancak bu durumda olanlara zann-i gelip takva sahibi deriz.
Allah(c.c) milliyetçiliği ve ırkçılığı çürütürken bütün insanlara şöyle bildiriyor:
اِنَّ اَكۡرَمَكُمۡ عِنۡدَ اللّٰهِ اَتۡقٰٮكُمۡ
“Şüphesiz ki Allah’ın katında en üstün olanınız, en takvalı olanınızdır.” (Hucurat:13)
Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Veda hutbesinde şöyle buyurdu:
”يا أيها الناس! ألا إن ربكم واحد، وإن أباكم واحد، ألا لا فضل لعربي على أعجمي، ولا لعجمي فضل على عربي، ولا لأحمر على أسود، ولا أسود على أحمر إلا بالتقوى. “اِنَّ اَكۡرَمَكُمۡ عِنۡدَ اللّٰهِ اَتۡقٰٮكُمۡ” أبلغت، قالوا: يلغ رسول الله صلى الله عليه وسلم، ثم قال: ليبلغ الشاهد الغائب.”
“Ey insanlar! Muhakkak ki Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Arap olan Arap olmayandan daha üstün değildir. Arap olmayan da Arap’tan daha üstün değildir. Beyaz olan siyahtan daha üstün değildir. Siyah olan da beyazdan daha üstün değildir. Üstünlük sadece takva ile olur (ondan sonra şu ayeti okudu).”
اِنَّ اَكۡرَمَكُمۡ عِنۡدَ اللّٰهِ اَتۡقٰٮكُمۡ
“Şüphesiz ki Allah’ın katında en üstün olanınız, en takvalı olanınızdır.”
“Tebliğ ettim mi? Dediler ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem tebliğ etti. Dedi ki (bu sözlere) şahit olan, duyan ve gören şahit olmayana tebliğ etsin.” (İbni Hanbel)
Belli bir ırk, kavim veya bir halk, diğer ırk, kavim ve halklardan üstün olamaz. Bir insan da başka bir insandan üstün olamaz. Üstünlüğün ölçüsü ise takvadır. Yani Allah(c.c)’tan korkudur, O’na sağlam şekilde iman etmek, O’nun emirlerine uymak ve nehyettiklerinden vazgeçmektir. Takva veya takvalı olmak budur.
Allah(c.c) kendi kendilerini temize çıkartan kimseleri kötüleyerek şöyle buyurdu:
“Kendi kendilerini temize çıkartan kimseleri görmedin mi?” bu soru inkârı bir sorudur. Yani cevap aramak için değil, bilâkis bu kimseleri kötülemek veya onların iddialarını çürütmek için sorulan bir sorudur.“…böyle kimseleri görmedin mi?” Bunun manası; insan kendi kendini tezkiye edemez ve asla etmesin.
Ayette Allah(c.c) bunu reddettikten sonra şöyle buyurdu: “Oysa Allah dilediği kimseyi temize çıkartır ve ince iplik kadar haksızlığa uğratılmazlar.”
İnsanlar diğer insanları da kesinlikle tezkiye edemezler. Mesela bir insan, başka bir insan hakkında sadece “zannederim ki o, temizdir.” diyebilir. Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem bu hususta şöyle buyurdu:
“Eğer biriniz başkasını övecekse şöyle desin: Zannederim ki o böyledir ve şöyledir. Allah(c.c) ancak onu tezkiye eder.” (Buhari)
Aynı zamanda bir Müslüman herhangi bir delil olmaksızın başka bir Müslümanın hakkında şüphe duyamaz ve kötü zan da besleyemez.
Hz. Aişe r.a’ya iftra atılınca Allah ayetle temizliğini çıkarttı ve onun hakkında iftirayı yayanlar arasında üç Müslüman ve Müslümanım diye iddia eden üç münafık olunca şu ayeti indirdi:
لَوۡلَاۤ اِذۡ سَمِعۡتُمُوۡهُ ظَنَّ الۡمُؤۡمِنُوۡنَ وَالۡمُؤۡمِنٰتُ بِاَنۡفُسِهِمۡ خَيۡرًاۙ وَّقَالُوۡا هٰذَاۤ اِفۡكٌ مُّبِيۡنٌ
“ Keşke onu (Aişe’ye iftirayı) işittiğiniz zaman erkek ve kadın mümin kendi kardeşlerine iyi zanda bulunup da : “ Bu apaçık iftiradır” deselerdi” (Nur 12)
Arkasındaki ayette bu iftirayı yayanlara önce dört şahit getirmeleri gerektiği bildirildi, eğer dört şahit getirmezlerse onların yalancı damgasıyla damgalanacaklarını açıklanmıştır. Böylece teşhirle beraber 80 celde vuruldular.
İşte Müslüman başka Müslüman hakkında ancak hüsnü-zan (iyi zan) da bulunur. Kardeşleri hakkında her duyduğu şeyi yaymaz, onlar hakkında iyi zanda bulunur. Onlara atılan iftiraları yaymaz, kötü şeyleri de yaymaz.
Hatta doğru çıksa bile onun yayına gider ona nasihat edip kötü şeyden vazgeçirmeye çalışır. Dinlemezse ve mesele pek önemli ise alakadar kişiye söyleyeceğini ona söyler. Misal olarak, bir kişi kötü bir şey konuşunca onu duyan Sahabe eğer tövbe edip vazgeçmezsen Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’e söyleyeceğini söyleyince o kişi korkup tövbe edip vazgeçti.
Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Kâbe’ye bakıp şöyle dedi: “Ne kadar üstünsün ve senin hürmetin de ne kadar üstündür (ona saygıdan dolayı Kâbe ile ilgili kılınan haramları kastetti). Ama Mü’minin hürmeti senden daha üstündür. Allah seninle ilgili bir haram kılmışsa, Mü’minle ilgili üç haram kıldı: Onun kanı, malı ve hakkında kötü zan beslemektir.” (Beyhaki)
Başka rivayette ise “Onun malı, kanı ve hakkında ancak hayır olarak zan beslemektir.” (İbniMace)
Evet, bir Müslüman hakkında su-i zan caiz değildir. Ona ancak hüsnü zan beslemek gerekir. Fakat onu överken de “zannederim ki o iyidir” demelidir. Bu davranış takvalı Mü’minler hakkındadır. Kâfirler için geçerli değildir. Zira kâfirden şüphelenmek ve ondan sakınmak gerekir. Ayrıca bir fasık veya facir açıkça fısk ve günah işliyorsa, hainlik yapıyor ve zulmediyorsa, özellikle Allah(c.c)’ın indirdikleriyle hükmetmeyen zalim ve fasık yöneticiler konumundalarsa, bu takdirde onlar itham edilir, haklarında kötü zan beslenir ve hiçbir şekilde de onlar övülmezler. Kim onları överse, onların yaptıklarını onaylamış ve büyük bir günah işlemiş olur.
Bu yöneticiler ve zalimlerin yanında duran ve onlarla beraber olan âlimler hakkında da yine kötü zan beslenir. Zaten Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem birçok hadiste sulta (otorite, yönetim) âlimlerinden sakındırdı.
Resullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:
“Fakih (âlim) kimseler, Resullerin emanetçileridir. Eğer fakih kimselerin sultanlara dayandıklarını, onlarla beraber olduklarını görürseniz, onları itham edin.” (Ebu Naim)
Allah(c.c) hiçbir kimseye zulmetmez. Her kim Allah rızası için ince bir iplik kadar iyilik yaparsa, Allah(c.c) onun karşılığını verir. Riyakârlık olsun diye yaparsa, sevaptan mahrum kılar ve ona ceza verir. Nitekim Allah(c.c) ameli şu şartlarla kabul eder:
1. Şart: İmandır. Yani ameli yapan kimse Müslüman olmalıdır.
Bir kimse Müslüman değilse, imanı yoktur ve o, ne kadar çok iyi amel yaparsa yapsın, asla ondan kabul edilmez. Allah(c.c) şöyle buyurdu:
مَثَلُ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا بِرَبِّهِمۡ اَعۡمَالُهُمۡ كَرَمَادِ اشۡتَدَّتۡ بِهِ الرِّيۡحُ فِىۡ يَوۡمٍ عَاصِفٍ لَا يَقۡدِرُوۡنَ مِمَّا كَسَبُوۡاعَلٰى شَىۡءٍ ذٰ لِكَ هُوَالضَّلٰلُ الۡبَعِيۡدُ
“Rabb’lerine kâfir olanların amellerinin misali, fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle vurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. İşte en derin sapıklık budur.” (İbrahim:18)
2. Şart: Amelleri sırf Allah(c.c) rızası için yapmaktır.
Yapılan amel Allah(c.c)’ın rızası için yapılmamışsa, asla kabul edilmez. Allah(c.c) şöyle buyurdu:
وَمَا لِاَحَدٍ عِنۡدَهٗ مِنۡ نِّعۡمَةٍ تُجۡزٰٓىۙ اِلَّا ابۡتِغَآءَ وَجۡهِ رَبِّهِ الۡاَعۡلٰى
“O yaptığı iyiliği birinden karşılık görmek için değil, ancak yüce Rabbinin hoşnutluğunu (rızasını) gözeterek yapmıştır.”(Leyl:19-20)
3. Şart: Allah(c.c)’ın emrettiği şekilde o ameli yapmaktır.
Bir kimse Allah(c.c)’ın emrine ters bir şey yapsa ve “ben bunu Allah için yapıyorum” diye iddia etse bile, ondan kabul edilmez ve o amel batıl veya fasit olur. Allah(c.c) şöyle buyurdu:
فَاسۡتَقِمۡ كَمَاۤ اُمِرۡتَ وَمَنۡ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطۡغَوۡا اِنَّهٗ بِمَا تَعۡمَلُوۡنَ بَصِيۡرٌ
“Sen ve seninle beraber tövbe edenler, emrolunduğunuz gibi dosdoğru olun. Allah’ın sınırlarını aşmayın. O yaptıklarınızı görüyor.” (Hud:112)
Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle dedi:
”من أحدث في أمرنا هذا ما ليس منه فهو رد ”
“Kim bu emrimiz, dinimizde bulunmayan bir şeyi ortaya çıkartsa bu şey reddedilir”. (Buhari ve Müslim)
Bu durumda Allah(c.c) kimseye ince iplik kadar zulmetmez.
Allah(c.c) kendi kendilerini tezkiye eden Yahudileri, Hristiyanları ve onlar gibi kendilerini tezkiye edenleri kötülerken şöyle buyurdu:
اُنْظُرۡ كَيۡفَ يَفۡتَرُوۡنَ عَلَى اللّٰهِ الۡـكَذِبَ وَكَفٰى بِهٖۤ اِثۡمًا مُّبِيۡنًا
“Allah(c.c)’a nasıl yalan uydurduklarına bak. Bu apaçık bir günah olarak yeter.” ( Nisa:50)
Yahudilerin, kendilerinin daha imanlı, Allah’ın seçtiği, sevdiği ve O’nun çocukları olduklarına, kendilerinden başka kimsenin Cennet’e girmeyeceğine dair iddialarının tamamen yalan olduğu bildiriliyor. Kendi kendilerini temize çıkartıp üstün olduklarına dair ortaya attıkları iddiaları yalandır. Onlar kendi ırklarını ve milletlerini en üstün konumda tutuyorlar. Sırf İsrailoğulları veya Yahudi oldukları için kendilerini herkesten üstün tutuyorlar. Oysa bunların hepsi yalan iddialardır. Sonra Allah(c.c) onları lânetledi ve zillete uğrattı.
Allah’a karşı yalan söyledikleri ve apaçık şekilde günah işledikleri için, bu onlara yeter. Onlar aynı zamanda Allah’a isyan edip O’nun peygamberlerini de öldürdüler, kitabını tahrif ettiler, ayetlerinin manalarını da saptırdılar.
Böylece Allah(c.c) onları lânetledi ve cezalandırdı:
لُعِنَ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا مِنۡۢ بَنِىۡۤ اِسۡرَآءِيۡلَ عَلٰى لِسَانِ دَاوٗدَ وَعِيۡسَى ابۡنِ مَرۡيَمَ ذٰ لِكَ بِمَا عَصَوْا وَّكَانُوۡا يَعۡتَدُوۡنَ كَانُوۡا لَا يَتَـنَاهَوۡنَ عَنۡ مُّنۡكَرٍ فَعَلُوۡهُ لَبِئۡسَ مَا كَانُوۡا يَفۡعَلُوۡنَ تَرٰى كَثِيۡرًا مِّنۡهُمۡ يَتَوَلَّوۡنَ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا لَبِئۡسَ مَا قَدَّمَتۡ لَهُمۡ اَنۡفُسُهُمۡ اَنۡ سَخِطَ اللّٰهُ عَلَيۡهِمۡ وَفِى الۡعَذَابِ هُمۡ خٰلِدُوۡنَ
“Davut ve Meryem oğlu İsa’nın dilleriyle, İsrail oğullarından kâfir olanlar lânetlendiler. Çünkü Allah’a ve peygamberlerine isyan ederek haksızca saldırıp Allah’ın sınırlarını aşıyorlardı. Yaptıkları münkerden birbirlerini nehyetmiyorlardı. Onların yaptıkları ne kadar kötüdür. Onların çoğu kâfirleri dost ediniyorlar. Ellerinin yaptıkları ne kadar kötüdür. Bundan dolayı Allah onlara öfkelendi. Onlar azapta kalıcıdırlar.” (Maide:78-80)
İnsan iyi amel yapsa dahi kendini asla tezkiye etmemelidir. Yani kötü bir amel yaptıktan sonra kendini temize çıkartmaması gerektiği gibi, iyi bir amel yaptıktan sonra bile kendini asla temize çıkarmamalıdır (tezkiye etmemelidir). Yaptığı amelin Allah(c.c) katında kabul edilip edilmediğinden asla emin olmamalıdır. İnsanın kendisinin daha ihlaslı olması ve daha güzel amel yapması için sürekli olarak bir mücadele içerisinde olması gerekir.
Ayrıca Müslümanın ilk yapacağı amel farzlardır. Hem de öncelikli farzları yapmalıdır. Ondan sonra sünnetleri yapmaya çalışır, hem de öncelikli sünnetleri yapmalıdır. Kuran ve hadis-i şerifte İslam hangi amele daha fazla sevap vermiş ve daha önce yapılmasını istemiş bakmalıdır. Sünnetleri yaparken farzları terk edemez. Şu anda en büyük farz İslam hayatını başlatacak ve dünyaya İslamiyet’i götürecek Hilafeti tekrar ikame etmektir.
Aynı anda haram işlerden kaçınmalıdır. Ondan sonra mekruhlardan kaçınmaya çalışır. Mubah ameli yaparken en uygunu yapmalıdır. Şüpheli amellerden kaçınmaya çalışır. Müslüman kemale doğru tırmanmaya çalışmalıdır. En takvalı ve en becerikli ve uyanık insan olmaya gayret sarf etmelidir. Her hayırlı amelde ve takva işinde devamlı önde olmalıdır. Allah kendi sağlam kullarını överken şöyle buyurdu:
وَالَّذِيۡنَ يَقُوۡلُوۡنَ رَبَّنَا هَبۡ لَـنَا مِنۡ اَزۡوَاجِنَا وَذُرِّيّٰتِنَا قُرَّةَ اَعۡيُنٍ وَّاجۡعَلۡنَا لِلۡمُتَّقِيۡنَ اِمَامًا
“ Onlar şöyle derler: Ey Rab’ımız! Eşlerimizden ve zürrüyetlerimizden gözümüzü aydınlatacak ve sevindirecek salih kimseler ihsan eyle. Bizi de takva sahiplerinin imamı ( önderi) kıl” (Furkan 74)
Böylece Allah’ın tezkiyesine nail olsun ve müminler tarafından hüsnü zanla karşılansın.