– 22 –
Bu ayetin ışığında aşağıdaki hakikatler ve sorulara cevap veririz:
- Allah’a itaat
- Resul’e itaat
- Ulu’l emre itaat
- Yöneticilerin sıfatı
- Yöneticileri muhasebe etmek
- Mezalim mahkemesi
- Yöneticiler ve milletvekillerine dokunulmazlık
- Fikri liderlik
Allaha iman ile itaat arasında bağ var mıdır? Onun düzeni dışında bir düzen kabul etmek küfür müdür? Resule itaat nasıl olur? Yönetim kime teslim edilir? Hangi yöneticiye, hangi şartla itaat edilir ve yöneticiye ne zaman isyan edilir? İslam’a aykırı veya küfür veyahut haram şeyde itaat edilirse Müslüman cehennemlik midir? Uyanık itaat ile körü körüne itaat arasında fark nedir? Fikri liderlik nedir? Bu ayet mezalim mahkemesinin kurulmasına delil midir ve yetkileri nedir? İslam’da yöneticilere ve milletvekillerine dokunulmazlık var mıdır?
يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡۤا اَطِيۡـعُوا اللّٰهَ وَاَطِيۡـعُوا الرَّسُوۡلَ وَاُولِى الۡاَمۡرِ مِنۡكُمۡۚ فَاِنۡ تَنَازَعۡتُمۡ فِىۡ شَىۡءٍ فَرُدُّوۡهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُوۡلِ اِنۡ كُنۡـتُمۡ تُؤۡمِنُوۡنَ بِاللّٰهِ وَالۡيَـوۡمِ الۡاٰخِرِ ؕ ذٰلِكَ خَيۡرٌ وَّاَحۡسَنُ تَاۡوِيۡلًا
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resul’e ve sizden olan ulu’l emr’e itaat edin. Eğer bir şey hakkında çekişirseniz onu Allah’a ve Resulü’ne götürün. İşte Allah’a ve Ahirete inanıyorsanız böyle davranın. En hayırlısı ve tevilin en güzeli budur.” (59)
Bu Ayetin nüzul sebebi şöyledir: “Resullullah Sallallahu Aleyhi Vesellem bir Seriyyeyi (bir grup asker) bir yere gönderdi. Başlarına Ensar’dan bir adamı tayin etti. Gönderildikleri yere doğru giderken, emir olarak tayin edilen bu adam onlar üzerinde kendi nefsinde bir üstünlük duygusuna kapıldı (mağrur oldu). Onlara dedi ki, “bana itaat etmeniz için Resullullah beni sizin üzerinize bir emir olarak tayin etmedi mi?” Onlar da “Evet” dediler. Dedi ki, “odun toplayın.” Toplanan odunlarla ateş yaktıktan sonra şöyle dedi: “Bu ateşe girmenize dair karar aldım.” Onlar ise girmeye hazırlandılar. Onlardan bir genç şöyle dedi: “Siz ateşten kaçarak Resulullah’a geldiniz. Sonra Resulullah’a sormadan acele etmeyin. Eğer ateşe girin derse girin.” Resulullah’a döndüler ve olay hakkında ona haber verdiler. Resulullah onlara şöyle dedi:
” لو دخلوها لم يزالوا فيها إلى يوم القيامة. وقال للآخرين: لا طاعة في المعصية، إنما الطاعة في المعروف”
“Ateşin içine girseydiler kıyamet gününe kadar ondan çıkmayacaklardı. Diğerlerine ise şöyle dedi: “Allah’a isyanda itaat yoktur. İtaat ancak marufa göre olur.” (Buhari, Müslim, İbni Hanbel).
Maruf ise İslâm’ın tanıdığı ve kabul ettiği şeydir. Allah’ın ve Resulü’nün emir ve nehiyleridir. Resul’ün onlara “kıyamet gününe kadar ondan çıkmayacaklar” sözü, İbni Hanbel’deki rivayete göre “İçine girseydiniz ondan ebediyen çıkmayacaktınız.” şeklindedir. Yani bu söz, onların ahirette de ateşe gireceklerini belirtiyor. Bunun manası; haram bir şeyde, yöneticiye hiçbir şekilde itaatin olmayacağıdır. İtaat eden kimse günahkâr ve cehennemlik olur. Yani Allah’a isyanda hiçbir kimseye itaat yoktur. İtaat ancak Allah’ın emrine göre olur.
Resullullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:
” لا طاعة لمخلوق في معصية الخالق”
“ Yaratıcıya isyan etmede hiçbir mahlûk (bir yaratılmış) olana itaat yoktur.” (İbni Hanbel).
Allah’a itaat ise; O’nun Kitabına uymaktır. Yani Kur’an-ı Kerim’i uygulamaktır.
Allaha itaat ona iman etmeye bağlıdır. Bir kişi gerçekten Allah’a iman ediyorsa ancak ona itaat eder. Zira iman Allah’a itaat etmeyi gerektirir. Bir kişi Allah’a iman ediyorum diye iddia ederse ve onun emrine, Kitabına uymak istemiyorum derse kesinlikle bu kişi mümin değildir. İnsan düşünerek Allah’a inanırsa itaat eder, onun emri dışına çıkmaz. Allah her şeyi güzel ve mükemmel şekilde yarattı, düzene soktu ve bu düzeni yürütmektedir. İnsanlar için bir düzen koyunca kesinlikle güzel ve mükemmel düzen olur. İnsanlar kendi kendilerine düzen koymaya kalkışınca eksik, çarpık, insanın fıtratına aykırı olur. Kendilerini sıkıntılara sokar ve mutsuzluğa götürür. Zira insan aciz, çevresinden ve yetişme tarzından etkilenir, kendi çıkarını düşünür. Bu asırda düzen ve kanun koyucuların acziyetlerini, çelişkilerini ve bencilliklerini görmekteyiz. Demokratik sistemlerde mecliste insanların temsilcileri, milletvekilleri bu cinstendir. Kendi kendilerini birer rab olarak ilan ettiler.
Bu nedenle Allah’ın kitabını ve Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in sünnetini terk edip başka kanunlara tabi olanlar iman ettiklerini söylüyorsa, aslında onlar mümin olduklarını iddia ediyorlar, gerçek mümin değiller, tağuta tabidirler, Allah’ın kitabını ve Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in sünnetini uygulamaktan yüz çevirirler, onlar münafıktır. Mümin olan asla ve asla bundan yüz çevirmez. Nisa suresinde 60-61 ayetlerinde bu açıklamalar açıkça geçti. Gelecekte bunun tefsirini yapacağız.
Resul’e itaat ise; Sünnetine uymaktır. Yani Hadisi şerifte geçen hükümleri uygulamaktır. Ayrıca bu Ayet, Sünnet’in vahiy olduğuna dair bir delildir. Peki, ama Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem vefat ettiği halde ona nasıl itaat edilir? Onun vefatından sonra ona itaat etmek, ancak Sünnet’ine uymakla olur. Allah (c.c) şöyle buyurdu:
وَمَاۤ اٰتٰٮكُمُ الرَّسُوۡلُ فَخُذُوْهُ وَ مَا َنَهٰٮكُمۡ عَنۡهُ فَانْتَهُوۡا ۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ ؕ اِنَّ اللّٰهَ شَدِيۡدُ الۡعِقَابِۘ
“Resul size neyi getirdiyse (emrederse) onu alın ve neden nehyettiyse/yasakladıysa ondan uzak durun, vazgeçin. Şüphesiz ki Allah’ın cezası pek şiddetlidir.” (Haşr: 7).
Resulün her emrine uymak ve her nehyinden uzak durmak ve vazgeçmek gerekir. Ancak bu şekilde Resul’e itaat gerçekleşir. Zira onun emri ve nehyi, Allah’tan bir vahiydir. Buna muhalefet eden kimse ise Allah’ın şiddetli azabına uğrar.
Nitekim Resul’e itaat şahsıne itaat değildir, Allah’ın kendisine vahyettiği Kitap ve onun beyanı olan Sünnete tabi olmaktır.
Allah (c.c) şöyle de buyurdu:
قُلۡ اَطِيۡعُوا اللّٰهَ وَاَطِيۡعُوا الرَّسُوۡلَۚ فَاِنۡ تَوَلَّوۡا فَاِنَّمَا عَلَيۡهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيۡكُمۡ مَّا حُمِّلۡتُمۡؕ وَاِنۡ تُطِيۡعُوۡهُ تَهۡتَدُوۡاؕ وَمَا عَلَى الرَّسُوۡلِ اِلَّا الۡبَلٰغُ الۡمُبِيۡنُ
“Allah’a itaat edin ve Resul’e itaat edin. Eğer bundan yüz çevirirseniz, bilin ki; o (Resul) kendisine ne yükümlülük yüklenmişse ondan sorumludur, size ne yükümlülük yüklenmişse siz de ondan sorumlusunuz. Eğer ona (Resul’e) itaat ederseniz hidayetli olursunuz. Resul’e düşen yükümlülük ise apaçık tebliğ yapmaktır.” (Nur: 54)
لَا تَجۡعَلُوۡا دُعَآءَ الرَّسُوۡلِ بَيۡنَكُمۡ كَدُعَآءِ بَعۡضِكُمۡ بَعۡضًا ؕ قَدۡ يَعۡلَمُ اللّٰهُ الَّذِيۡنَ يَتَسَلَّلُوۡنَ مِنۡكُمۡ لِوَاذًا ۚ فَلۡيَحۡذَرِ الَّذِيۡنَ يُخَالِفُوۡنَ عَنۡ اَمۡرِهٖۤ اَنۡ تُصِيۡبَهُمۡ فِتۡنَةٌ اَوۡ يُصِيۡبَهُمۡ عَذَابٌ اَلِيۡمٌ
“Resulün çağrısını, kendi aranızda birbirinizi çağırmanız gibi tutmayın. Allah içinizden birbirinin arkasına gizlenip gizlice sıvışanları bilmektedir. Bu nedenle onun (Resul’ün) emrine muhalefet edenler başlarına bir belanın gelmesinden veya acı bir azaba uğratılmalarından korksunlar.” (Nur: 63)
Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem mü’minler için güzel bir örnektir. Allah onu numune olarak gösterdi. İslâm onda mücessem oldu; o ancak Allah’ın vahyi ile konuşur ve hareket eder. Allah (c.c) şöyle buyurdu:
لَقَدۡ كَانَ لَكُمۡ فِىۡ رَسُوۡلِ اللّٰهِ اُسۡوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَنۡ كَانَ يَرۡجُوا اللّٰهَ وَالۡيَوۡمَ الۡاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَثِيۡرًا ؕ
“Sizin için, Allah’a ve Ahiret gününe kavuşmayı ümit eden, dileyen ve Allah’ı çokça zikreden kimseler için Allah’ın Resulü’nde güzel bir örnek vardır.” (Ahzab: 21).
Müslümanlar Allah’tan sonra Resul’e itaat ederlerse hidayetli olurlar. İsyan ederlerse büyük ve uzak dalalete, sapıklığa düşerler. Allah (c.c) şöyle de buyurdu:
وَمَا كَانَ لِمُؤۡمِنٍ وَّلَا مُؤۡمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُوۡلُهٗۤ اَمۡرًا اَنۡ يَّكُوۡنَ لَهُمُ الۡخِيَرَةُ مِنۡ اَمۡرِهِمۡ ؕ وَمَنۡ يَّعۡصِ اللّٰهَ وَرَسُوۡلَهٗ فَقَدۡ ضَلَّ ضَلٰلًا مُّبِيۡنًا
“Allah ve Resul’ü bir konuda hüküm verirse mü’min erkek ve mü’min kadının artık başka seçeneği yoktur, dilediği gibi davranamaz. Kim Allah’a ve Resulü’ne isyan ederse apaçık dalalete (sapıklığa) düşmüş olur.” (Ahzab: 36).
Bu Ayetler, Resul’ün emir ve nehiylerinin Allah’tan geldiğini, sözlerinin de vahiy kaynaklı olduğunu gösteriyor. Ayetler’deki ifadeler, Sünnet’in vahiy olduğuna dair kesin emirlerdir. Böylelikle Sünnet’e uymakla, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’e itaat gerçekleşmiş olur.
Resul’e iman ona itaat etmeyi gerektirir. Zira bu, Allah’ın emridir. Hem bir Resul olduğu için itaat edilir, Allah’ın vahyini tebliğ eden odur, vahiy ise bölünmez. Kuran’ı getiren Allah’ın vahyiyle açıklar, asla kafasından bir şey atmaz. Hem de yönetici olarak itaat edilir. Resul yönetici iken Allah’ın vahyini vakıaya ve olaylara indirir ve sorunları çözer. Allah vakıanın ve sorunların mahiyetini anlamayı insana bıraktı. Bu şekilde Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem yönetici olarak vakıa, olayları ve sorunların gerçeğini anlamak için Müslümanlarla danışmaya emredildi. Bunu anladıktan sonra Allah’a tevekkül ederek tam kararlıkla Allah’ın kendisine vahyettiğini uygular. Allah (c.c) şöyle de buyurdu:
وَشَاوِرۡهُمۡ فِى الۡاَمۡرِۚ فَاِذَا عَزَمۡتَ فَتَوَكَّلۡ عَلَى اللّٰهِؕ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الۡمُتَوَكِّلِيۡنَ
“İşler hususunda onlarla şura yap. Eğer karar alırsan Allah’a tevekkül et. Muhakkak ki Allah tevekkül edenleri sever” (Al-i İmran 159).
İnsanlara uymaz, onlardan korkmaz, böylece Allah’ın vahyini uygular. Çünkü Allah’ın gücüne ve yardımına güvenir ve dayanır. Böylece Allaha tevekkül etmiş olur. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem 10 seneye kadar yöneticilik yaptı, Allah’ın vahyine göre kurduğu İslam devletinin başkanı oldu. Böylece pratik olarak Müslüman yöneticilerine örnek olmuştur. Müslümanlar ancak Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’i örnek edinecek yöneticileri seçerler ve onlara itaat ederler.
Allah (c.c), iman edenlere hitap ederek “Sizden olan ulu’l-emre (iman eden emir sahibine) itaat edin” diye buyurdu. Böylelikle Allah’ın emri yerine gelmiş olur. Nitekim bu emir Müslüman olan yöneticiye itaat etmeye yöneliktir. Fakat bu itaat ise şarta bağlıdır. Yukarıda geçen hadiste olduğu gibi; itaat ancak marufa göre olur. Yani Allah’ın ve Resulü’nün emir ve nehiylerine göre yöneticilere itaat edilir. Aksi takdirde onlara asla itaat edilmez çünkü Allah’a ve elçisine isyan söz konusu olursa itaat yoktur.
Resullullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:
“Eğer üzerinize Habeşli ve burnu, kulağı kesik bir köle emir olarak tayin edilirse, size Allah’ın Kitabı ile hükmettiği sürece onun emirlerini dinleyin ve itaat edin.” (Buhari ve İbni Mace).
Resullullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: “Üzerinize başı kuru üzüm tanesi gibi siyah Habeşli bir köle bile tayin edilirse dinleyin ve itaat edin.” (Buhari)
Ebu Zer (r.a) şöyle rivayet etti: Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’i kast ederek “Halilim (halis dostum) bana şöyle tavsiye etti (emir verdi): “Kolları kesik bir köle bile olsa dinleyip itaat edin.” (Müslim)
İslâm’da ırk, renk ve kavim ayrımı yoktur. Emir kim olursa olsun Müslüman oldukça ve İslâm’ı uyguladıkça ona itaat edilir. Ona itaat, Allah’a ve Resulü’ne itaattir. Ayrıca yönetici udul (adaletli) olması gerekir. Yani fasık olmamalıdır çünkü yönetici güvenilir olmalıdır. Fasık olduğu takdirde udul veya güvenilir olamaz. İslâm, şahitlerin güvenilir olması şartını gerektirdi. Allah (c.c) şöyle buyurdu:
وَّاَشۡهِدُوۡا ذَوَىۡ عَدۡلٍ مِّنۡكُمۡ
“Sizden udul (adaletli) olan iki kişiyi şahit olarak tutun.” (Talak: 2)
Bir kimse Müslüman olsa bile fasık olduğu takdirde asla yönetici olamaz. Nitekim bir kimse farzları yerine getirmiyorsa veya günahları işliyorsa fasık olur. Misal olarak; Namaz kılmıyor, içki içiyor ve zina yapıyorsa veyahut kâfirleri dost ediniyorsa fasık sayılır. İşte, böyle bir kimse yönetici olamaz. Olursa onu azletmek gerekir. Yönetici olduktan sonra fasıklığı ortaya çıkarsa onu düşürmek/azletmek gerekir.
Allah (c.c) şöyle buyurdu:
وَمَنۡ لَّمۡ يَحۡكُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡكٰفِرُوۡنَ
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse kâfirlerin ta kendileridir.” (Maide: 44)
Ayrıca bir kimse Müslüman olduğunu ve şeriata inandığını iddia edipte İslâm’ı uygulamazsa, o kimse zalim ve fasık olur; onu azletmek gerekir. Böyle bir kimseye de itaat yoktur.
وَمَنۡ لَّمۡ يَحۡكُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الظّٰلِمُوۡنَ
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse zalimlerin ta kendileridir.” (Maide: 45)
وَمَنۡ لَّمۡ يَحۡكُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡفٰسِقُوۡنَ
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse fasıkların ta kendileridir.” (Maide: 47)
Sahabe olan İbni Abbas (r.a) bu Ayetler’i açıklarken şöyle dedi: “Kim Allah’ın indirdiklerini inkâr ederse kâfir olur. Kim Allah’ın indirdiklerini inkâr etmezse ve bunları uygulamazsa zalim ve fasık olur.” ( İbni Kesir, İbni Cerir).
İşte, böylesi yöneticiler her halükarda düşürülür/azledilir. Bir yönetici ister Allah’ın hükümlerini inkâr etsin, ister inkâr etmesin, Allah’ın indirdiğini veya Resulü’ne vahyettiğini uygulamazsa yönetimden uzaklaştırılır. Ona asla itaat yoktur.
Resullullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: “Kim bana itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim bana isyan ederse Allah’a isyan etmiş olur. Emirime kim itaat ederse bana itaat etmiş olur. Emirime kim isyan ederse bana isyan etmiş olur.” (Buhari, Müslim, Nesai).
Resulün Emiri ise tayin ettiği veya Müslümanlar tarafından tayin edilen yöneticidir. Bu ise Allah’ın ve Resulü’nün emirlerini uygulayan yöneticidir.
Ayet’te geçtiği üzere, şayet yöneticilerle çekişme olursa Allah’a ve Resulü’ne götürülmelidir. Yani yöneticilerle çekişilen ihtilaflı mesele, Kur’an’a ve Sünnet’e götürüp ona göre hall -ü fasl yapın (müspet bir neticeye bağlayın) demektir. Bu şekilde fikri liderlik gerçekleşir; itaat, bir kişiye değil fikre olur. Kişi fikre uymazsa veya Müslümanları bu fikre göre yürütmezse azledilir.
Ancak “İslâm’a muhalefet etti” denilince bakılır: Eğer kesin delil ve delaletle sabit olan hükümlere aykırı hareket ederse ona karşı çıkılır ve indirilir. Ama yanlış bir şey yaparsa muhasebe edilir ve hakka döndürülür. Fakat içtihadî bir konu varsa; orada zanni delil veya zanni delalete göre içtihat etmiş veya değişik içtihatlar arasından bir içtihadı tercih etmişse İslâm’a muhalefet etmiş sayılmaz çünkü hiçbir kimse kendi içtihadına ters bir şeyi benimsedi diye “Halife İslâm’a muhalefet etti” diyemez.
İkinci Akabe biatına katılan Ubade bin es-Samit şöyle dedi: “Sevdiğimiz ve sevmediğimiz hallerde, sıkıntılarımızda ve kolaylıklarımızda işitmek ve itaat etmek, Onu kendimize tercih etmek, ulu’l emr ile çekişmemek üzere Resulullah’a biat verdik. Resulullah dedi ki: “Ancak açık küfür görürseniz müstesnadır. Hem ayrıca onunla (bu küfürle) ilgili Allah indinden sizde bir burhan (kesin bir ispat) olmalıdır.” (Buhari ve Müslim).
Burhan, kesin delil ve kesin delalete göre bir yöneticide açık küfür görülürse asla ona itaat edilmez ve hatta ona karşı çıkılır. Burhan, kesin delil ve delalet olmasıdır; bir Ayet veya mütevatir bir Hadis’te kesin delalet olursa burhan olur çünkü bu kesin ispat sayılır. Misal olarak; içki, kumar, faiz ve zina gibi haramlar serbest bırakılırsa açık küfür görülmüş olur. Ayrıca yönetici Namaz kıldırtmazsa, Namaz kılıp kılmama serbestliği verirse ve kılmayanlara ceza vermezse, zekâtı toplayıp onu hak edenlere dağıtmazsa, cihadı ilan etmezse, oruç tutup tutmama serbestliği verip tutmayanlara ceza vermezse, bankaları, zina ve fuhuş ahırları olan genelevlerini açık bırakırsa, bu durumda yöneticide açık küfür görülmüş olur.
Ayrıca din ve inanç hürriyeti adı altında İslâm akidesini korumaya çalışmayıp bundan mürtet olanlarla savaşmazsa açık küfür görülmüş olur. Dini devlet işlerinden ayrı tutarsa, lâikliği uygularsa açık küfür görülmüş olur. Hâkimiyet ve egemenlik Şeriat’ın değil milletin derse, demokrasiyi uygularsa açık küfür görülmüş olur.
İşte, tüm bu hallerde yöneticilere itaat yoktur. Müslümanlardan ulu’l emr olarak sayılmazlar. Onları indirmek/azletmek Müslümanlara farz olur.
Resullullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:
” ستكون أمراء فتعرفون وتنكرون، فمن عرف فقد برئ، ومن أنكر فقد سلم، ولكن من رضي وتابع، قالوا أفلا ننابذهم بالسيف؟ قال: لا، ما صلوا” (مسلم)
“(Münkeri işleyen) öyle (emirler) yöneticiler olacak ki, bir kısmınız bunu (münker olduğunu) tanır, bir kısmınız bunu (münkeri) inkâr eder. Kim bunu tanırsa (bunun münker olduğunu söylerse) beri (suçsuz) olur. Kim bunu (bu münkeri) inkâr ederse, reddederse kurtulmuş olur. Ancak kim o yöneticilerden razı olursa ve tabi olursa müstesnadır (ne beri olur ne de kurtulur). (Sahabeler) dediler ki: “Onlarla (yöneticilerle) kılıçla mı savaşalım?” Resullullah dedi ki: “Hayır, ancak Namazı ikame etmezlerse.” (Müslim)
Namazı ikame etmek İslâm’la yönetmeye bir kinâyedir. Bir hususa bir isim takmak istenince onda en bariz olan şeyle adlandırılır veya ondaki en bariz olan şey ona lakap olarak verilir. Buna da kinâye denilir. Yani o şey kastediliyor demektir. Din’de en bariz olan husus ise Namazdır. İslâm’ı uygulamak, Namazı ikâme etmektir. Nitekim Halife Namaz’ı kıldırtır, Namaz’ı kılmayanlara ceza verir. Genel valiye, vali-i sala (namaz velisi) adı verildi çünkü vilayette Halifenin vekâletiyle İslâm’ı uygular, Namazı kıldırtır, Namazı kılmayanlara ceza verir.
Bu hadis başka rivayette şöyle geçti: Resullullah şöyle buyurdu:
” سيكون عليكم أمراء يأمرونكم بما لا يفعلون، فمن صدقهم بكذبهم وأعانهم على ظلمهم فليس مني ولست منه، ولن يرد على الحوض”
“Başınızda öyle (emirler) yöneticiler olacak ki, kendi yapmadıklarını sizlere emrederler. Her kim onların yalanlarını tasdik ederse, doğrularsa ve zulümlerinde onlara yardım ederse benden değildir, ben de ondan değilim ve o kişi havuzda (kevser nehrinde) benim yanıma uğramayacaktır.” (İbniHanbel).
Eğer yöneticiler İslâm’ı kötü şekilde uygularsa, zulüm ve haksızlık yaparlarsa onlardan açık küfür görülmüş sayılmaz. Yine de onları muhasebe etmek gerekir. Yukarıdaki Hadis-i Şerif onu gösterir. Bu münker açık küfür ise yöneticiye itaat yoktur. Böyle bir durumda ona karşı gelmek ve onu düşürmek gerekir. Ama bu münker, kötü uygulama veya haksızlık şeklinde ise onu kabul etmemek ve bunun münker olduğunu ve dahası onu inkâr etmek/reddetmek gerekir.
Her iki durumda da yönetici karşısına çıkmak gerekir. Resullullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:
” أفضل الجهاد كلمة حق عند سلطان جائر”
“Cihadın en efdali (en üstün derecesi), zalim bir yönetici karşısında hak sözü söylemektir.” (İbni Hanbel).
Resullullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:
” سيد الشهداء حمزة بن عبد المطلب ورجل قام إلى إمام جائر فأمره ونهاه فقتله”
“Şehitlerin efendisi Hamza bin Abdulmuttalip ve zalim yöneticiye karşı çıkıp ona (marufu, Allah’ın hükümlerini) emreden ve onu (münkerden, Allah’ın yasaklarından) nehyeden ve bu nedenle yönetici tarafından öldürülen kimsedir.” (El-Hâkim).
Bu Hadisler, hem Ayet’i açıklıyor hem de yeni hükümler gösteriyor.
Nitekim itaat, ancak Müslümanlardan bir yönetici varsa ve bu yönetici İslâm’ı uygularsa farz olur.
Eğer yönetici Müslüman değil de kâfir ise ona asla itaat edilmez. Ayrıca kendisini Müslüman olarak takdim edipte İslâm’ı uygulamazsa ona da itaat edilmez. Böyle yöneticilere karşı gelmek ve onu düşürmek/azletmek için çalışmak gerekir. Bu uğurda mücadele edenlerin ise büyük sevabı vardır. Yönetici onları hapse atarsa sevapları katlanır. Öldürülürlerse şehit sevabı alırlar.
Eğer Müslüman yönetici İslâm’ı kötü şekilde uyguluyorsa veya haksızlık yapıyorsa, bu hususlarda ona itaat yoktur. Onu muhasebe etmek, münkerden nehyetmek ve ona marufu göstermek gerekir. Sadece doğru şekilde uyguladığı İslâmî hükümlerde ona itaat edilir.
فَاِنۡ تَنَازَعۡتُمۡ فِىۡ شَىۡءٍ فَرُدُّوۡهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُوۡلِ
“Eğer bir hususta çekişirseniz onu Allah’a ve Resulü’ne götürün.”
Ayetinden şu hüküm de çıkar: Yöneticiler ile ümmet arasında çekişmeyi halledecek bir mahkemenin kurulması gerekir. Buna Mezalim mahkemesi denilir. Yöneticilerle çekişme/ihtilaf söz konusu olunca, yöneticiler dışında Kur’an ve Sünnete göre bu çekişmeyi/ihtilafı kaldıracak, hüküm verecek, karar alacak bir gücün var olması gerekir. Usul-u Fıkıh’ta buna İltizam delaleti denilir. Bu Ayet böyle bir merciinin varlığını elzem kılıyor, gerektiriyor. Aksi takdirde çekişme olursa, Ümmet ile yöneticiler arasında Kur’an’a ve Sünnete göre kim hüküm verip karar alacak? Bu nedenle bu Ayet mezalim mahkemesinin varlığını gerekli kılıyor.
Dolayısıyla bu şekilde Halife’ye, Muavinlere, Valilere ve sayılacak diğer yöneticilere yönelik şikâyetlere bakacak ve onları yargılayacak bir mahkeme gerekir.
Böylece bu mahkemenin yetkileri şöyle olur:
- Ümmet’i in yöneticiler hakkındaki şikâyetlere,
- Onların aleyhine açılan davalara,
- Yaptıkları haksızlıklara,
- Şeriata muhalif olarak sergiledikleri icraatlara,
- Kötü uygulamalarına,
- Benimsedikleri Şer’i hükümlere veya Şer’i kanunlara bakar
- Kısaca Kur’an ve Sünnet’e göre yöneticileri her hususta zapt etmek ve kayıtlı kılmaktır.
- Bu nedenle Mezalim mahkemesi, yöneticilerin ehil olup olmadıklarını ve onların azli hakkındaki kararları alır.
Ayrıca bu Ayetten şu hüküm de çıkmaktadır: Hiçbir yöneticiye dokunulmazlık yoktur. Kur’an ve Sünnet’e göre bir muhalefet yaptıkları takdirde hemen yargılanırlar, suçlu çıkarsa onlara ceza uygulanır, azilleri gerekirse hemen azledilirler.
Resulullah’tan sonra Ümmet için en güzel örnek Raşidî Halifeler’dir. Zira Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:
” أوصيكم بتقوى الله والسمع والطاعة وإن تأمر عليكم عبد، فإنه من يعش منكم فسيرى اختلافا كثيرا، فعليكم بسنتي وسنة الخلفاء الراشدين المهديين، عضوا عليها بالنواجذ، وإياكم ومحدثات الأمور فإن كل بدعة ضلالة” (أبو دواد والترمذي)
“Size Allah’tan korkmayı, bir köle de olsa başınıza emir olduğu takdirde onu dinlemeyi ve ona itaat etmeyi tavsiye ediyorum (emir veriyorum). Sizden kim yaşayacak olursa, birçok ihtilaf görecektir. Bundan dolayı benim Sünneti’me ve hidayete erdirilmiş olan Raşidî (akıllı, düzgün ve adaletli) Halifeler’in Sünnetlerine (metodlarına) tabi olun. Bunlara azı dişlerinizle yapışın, sımsıkı sarılın. (İslama aykırı) Yeni çıkanlardan sakının. Zira her bidat bir dalâlettir.” (Ebu Davut ve Tirmizi).
Aynı anda bu ayet, şeriatın kaynakları, devletin yasal kaynakları ve mercilerini gösterir: Allah’ın Kitabı ve Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in Sünnetidir. Ayrıca İcmai sahabe sünnetten bir parçadır. Şer’i kıyastır ise Kuran ve Sünnette geçen illetlere binaen yapılır. Böylece Müslümanların yegana kaynakları: Kuran, Sünnet, İcma-i Sahabe ve Şer-i Kıyastır.
Bunlar birer Şer’i kaynaklardır, devletin ve anayasanın kaynaklarıdır. Her hangi bir kanun çıkarılacaksa ancak bunlardan çıkarılır.
Bu Hadis’te bahsi geçen Raşidî Halifeler’in Sünnetleri, onların yönetimleridir. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’den sonra İslâm’ı en güzel şekilde uygulayanlar onlardır. Onlar, yönetim hususunda Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’den sonra örnek alınır, izlenir ve metotlarına göre hareket edilir. Bunun dışında çıkan şeyler ise araştırılmalıdır. Eğer bidat ise dalâlet (sapıklık) olur. Her yeni şey de bidat değildir. Şayet sonradan çıkan herhangi bir şey Kur’an’a, Sünnet’e ve İcmai Sahabeler’e aykırı ise bidat olur. Bu yeni şeylere dair yeni Şer’i bir içtihat mevcut olursa bidat sayılmaz.
İşte birinci Raşidî Halife Ebu Bekir (r.a), Halife olarak seçilip kendisine biat edilince Ümmet’e şöyle hitap etti:
“Ey insanlar! Sizin üzerinize tayin edildim, fakat ben sizden daha hayırlı bir kimse değilim. Eğer iyi bir şey yaparsam bana yardım edin, kötü bir şey yaparsam beni düzeltin. Doğru söylemek bir emanettir. Yalan söylemek bir hainliktir. Sizden zayıf olan kimse, İnşallah onun hakkı kendisine temin edilinceye kadar benim yanımda güçlü bir kişi olur. Sizden kuvvetli olan kimse, İnşallah ondan hakkı alınıncaya kadar benim yanımda zayıf olur. Bir kavim Allah uğrunda cihadı terk ederse, Allah onları zilletle damgalar. Bir kavim arasında zina ve kötülük yayılırsa Allah başlarına belaları indirir. Allah’a ve Resulü’ne itaat ettiğim müddetçe bana itaat edin. Allah’a ve Resulü’ne isyan (muhalefet) ettiğim zaman sizin üzerinize bana itaat etme zorunluluğu yoktur (bana itaat etmeyin).” (El Bidaye ve Nihaye).
Yönetimde yolu izlenecek birinci Raşidî Halife Ebu Bekir (r.a) açıkça söylüyor; “Allah’a ve Resulü’ne itaat ettiğim müddetçe bana itaat edin. Allah’a ve Resulü’n isyan (muhalefet) ettiğim zaman sizin üzerinize bana itaat etme zorunluluğu yoktur (bana itaat etmeyin).” İslâm’da kişilere tapma yoktur, körü körüne itaat yoktur, bilakis bilinçli ve uyanık bir şekilde itaat etme durumu vardır. Böylesi bir itaat, bu asırdaki yöneticilere tabi olanların yaptıkları gibi değildir çünkü yöneticiler İslâm’a muhalefet ettiklerinde onlara bir bahane arar ve onları savunurlar. İslâm’da hiçbir şekilde böyle bir şey yoktur. Nitekim böyle bir durumda yöneticiye açık şekilde hitap edilir; “neden bunu yapıyorsun?” O da, muhasebe için kendisine sorulan sorulara cevap vermelidir.
Bu ayet ve hadisler İslam’da fikri liderliği gösterir ve pekiştir, şahsi liderliği çürütür ve reddeder. Kişiye değil, fikre tabi olunur ve insanlar fikre tabi olmaya çağırılır. Asıl lider fikirdir, yönetici bu fikri uygulamak ve yaymak için seçilir. İnsanların işlerini bu fikirle yürütür. Kendisi kaynak değildir, kaynak sadece Kuran ve Sünnet ve bunlara bağlı İcma-i sahabe ve Şeri kıyastır. İslam devleti dünyayı fethederken Araplığa ve Türklüğe hiç davet etmedi, milliyetçi liderliğe, bir ırkın üstünlüğe davet etmedi. Fikre davet etti, İslam’ın liderliğine davet etti, akidesini ve hükümlerini kabul etmeye ve akidesini kabul etmezse onun hükümlerine boyun eğmeye davet etmiştir ve 13 asır böyle davrandı.
Yönetici için asla bir bahane aranmaz ve uydurulmaz. O düzeltilmeli, düzelmezse de hemen indirilmelidir. Yöneticiler ilahlaştırılmaz ve onlara dokunulmazlık verilmez. Yöneticiler, Şer’i hükme aykırı davrandıkları takdirde hemen hesaba çekilmelidirler. Zira onalar birer insanlardır, hata edebilir, sapabilir ve kötü iş yapabilirler, masum değiller.
Ebu Bekir (r.a) bu hususta oldukça önemli şeyler izah etti ve Ümmet’e uyarıda bulundu. Onun bu izahı ve uyarısı, günümüz yöneticilerinin durumlarını anlatıyor çünkü mevcut yöneticiler yalan söylerler, pek bir doğruları yoktur, hainlik yaparlar, zayıf olanları ezerler ve kuvvetli olanlarla beraber olurlar. Ayrıca onlar Allah uğrunda cihadı da terk ettiler. Amerika ve Rusya ile işbirliği yaparak terörle, aşırılarla ve radikallerle savaşma bahanesiyle İslâm’a ve Müslümanlara karşı savaşırlar. Allah onları zilletle damgaladı; uyguladıkları küfür kanunları, lâiklik, demokrasi ve hürriyetler sebebiyle kavimleri ve halkları arasında zina ve kötülüğü yaydılar. Bu nedenle Allah (c.c) bu halkların başlarına belalar indirdi.
Bu Ayet, Müslümanların her işlerini sadece Kur’an’a ve Sünnet’e göre yürütmelerini gerektiriyor ve farz kılıyor.
Zira Allah (c.c) şu ifadeyi kullandı:
اِنۡ كُنۡـتُمۡ تُؤۡمِنُوۡنَ بِاللّٰهِ وَالۡيَـوۡمِ الۡاٰخِرِ
“Allah’a ve Ahirete inanıyorsanız böyle davranın.” Allah’a ve Resulü’ne götürmek de, farz olması için bir karinedir çünkü bu ifade, emrin ne olduğunu açıklayan bir ifade ve bağlantıdır: Farz mı, Sünnet mi yoksa mubah mı? Bunu belirleyen ise Ayet’te geçen mevcut karinedir. Bu nedenle ulu’l emrin Müslüman olması, Allah’a ve Resulü’ne itaat ettiğinde ona itaatin farz olması, tam aksine Allah’a ve Resulü’ne isyan edip başka kanunlar uyguladığında ona itaatin olmayacağı belirtilmiştir. Böyle bir durumda ise ona karşı isyan edilmesi ve onun azledilmesi gerekir. Ulu’lemr’e /Yöneticiye itaat, körü körüne değil, bilakis uyanıklık içerisinde yapılmalıdır. Yöneticilerle bir ihtilaf/çekişme olması durumunda, o ihtilafın Allah’a ve Resulü’ne götürülmesi, onlarla Ümmet arasındaki ihtilafı kaldırmak için bir Mezalim mahkemesinin kurulması da Ayet’te belirtilen farzlardandır.
İşte “En hayırlısı ve tevilin en güzeli budur.” En hayırlı, en iyi hüküm ve fikir budur. Bundan daha iyi ve güzel hüküm yoktur. Hayırlı olunca onun neticeleri hep iyi olur. Meyveleri pek tatlı ve güzeldir. Nitekim Allah şöyle buyurdu:
اَفَحُكۡمَ الۡجَـاهِلِيَّةِ يَـبۡغُوۡنَؕ وَمَنۡ اَحۡسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكۡمًا لِّـقَوۡمٍ يُّوۡقِنُوۡنَ
“ Cahiliye hükmü mü istiyorlar?! Oysa yakini (idrakle kesin) olarak iman edenler için Allah’ın hükmünden daha güzel hüküm mü var?!” (Maide 50)
Allah’ın hükmü, İslam hükümleri dışında her hüküm cahiliye hükmüdür. Laiklik, demokrasi ve sosyalizm cahiliyedir
Tevilin manası; Ayetten çıkan manadır. Bu Ayette kast edilen mana budur. En güzel mana ve maksat budur. Aynı anda tevilin manası ondan çıkacak neticedir. Allah’ın Kitabı ve Resulünün Sünnetinin uygulanmasından çıkan neticeler en hayırlı ve en güzel neticelerdir. Müslümanlar buna uyarlarsa hem dünyayı hem de Ahireti kazanacaklardır, mutlu olurlar ve cennetlik olurlar.