– 23 –
Bu ayetlerde aşağıdaki hakikatleri izah edip sorulara cevap veririz:
- Tağut’un manası
- Tağut’a muhakeme olunması
- Allah’a ve Resulüne muhakeme olunmamak
- Musibetin sebebi
- Münafıklardan yüz çevirmek
- Nasihat ve derin söz söylemek
Tağut’un manası nedir? Tağut’a muhakeme olunmak nasıl olur? Tağut’a muhakeme olunanların hükmü nedir? Allah’a ve Resulüne muhakeme olunmaktan yüz çevirenlerin hükmü nedir? Allah’a ve Resulüne muhakeme olunmaktan yüz çevirenlerin başına musibet gelir mi? Onlara karşı nasıl davranılır? Nasihat ve derin söz söylemek ne kadar etkili?
اَلَمۡ تَرَ اِلَى الَّذِيۡنَ يَزۡعُمُوۡنَ اَنَّهُمۡ اٰمَنُوۡا بِمَاۤ اُنۡزِلَ اِلَيۡكَ وَمَاۤ اُنۡزِلَ مِنۡ قَبۡلِكَ يُرِيۡدُوۡنَ اَنۡ يَّتَحَاكَمُوۡۤا اِلَى الطَّاغُوۡتِ وَقَدۡ اُمِرُوۡۤا اَنۡ يَّكۡفُرُوۡا بِهٖ ؕ وَيُرِيۡدُ الشَّيۡـطٰنُ اَنۡ يُّضِلَّهُمۡ ضَلٰلًاۢ بَعِيۡدًا. وَاِذَا قِيۡلَ لَهُمۡ تَعَالَوۡا اِلٰى مَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُوۡلِ رَاَيۡتَ الۡمُنٰفِقِيۡنَ يَصُدُّوۡنَ عَنۡكَ صُدُوۡدًا فَكَيۡفَ اِذَاۤ اَصَابَتۡهُمۡ مُّصِيۡبَةٌ ۢ بِمَا قَدَّمَتۡ اَيۡدِيۡهِمۡ ثُمَّ جَآءُوۡكَ يَحۡلِفُوۡنَۖ بِاللّٰهِ اِنۡ اَرَدۡنَاۤ اِلَّاۤ اِحۡسَانًـا وَّتَوۡفِيۡقًا اُولٰٓٮِٕكَ الَّذِيۡنَ يَعۡلَمُ اللّٰهُ مَا فِىۡ قُلُوۡبِهِمۡ فَاَعۡرِضۡ عَنۡهُمۡ وَعِظۡهُمۡ وَقُلْ لَّهُمۡ فِىۡۤ اَنۡفُسِهِمۡ قَوۡلًاۢ بَلِيۡغًا (النساء 60-63)
“Sana (Muhammed’e) indirilene (Kur’an’a) ve daha önce indirilene (kitaplara) inandıklarını iddia edenleri görmedin mi? Tağuta muhakeme olunmak istiyorlar. Oysa tağutu inkâr edip reddetmekle emrolundular. Ama şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor. Eğer Allah’ın indirdiğine ve Resul’e çağırılırlarsa münafıkların senden kesin şekilde yüz çevirdiklerini görürsün. Ellerinin işlediklerinden dolayı başlarına bir musibet gelirse halleri nasıl olacak? Bundan sonra sana gelip Allah’a yemin ederek “biz ancak iyilik ve uyum sağlamaktan başka bir şey istemedik” diye iddia ederler. İşte bunlar Allah’ın kalplerinde ne olduğunu bildiği kimselerdir. Bu nedenle bunlardan yüz çevir, onlara öğüt ver ve kendilerini etkileyecek derin söz söyle.” (Nisa: 60-63)
Allah, indirdiği Kitap ve Resulü’ne vahyettiği Sünnet’ten kanun çıkarmayıp başka kaynaklardan kanun çıkaranlara tağut adını verdi. Kendi çıkarlarına, hevâ ve heveslerine göre yasa çıkaran kimseler tağut olurlar. Tağut, şeytan manasına da gelir. Çünkü şeytan kibirlenip Allah’ın emrine isyan etti, kendini üstün gördü ve Âdem’i kıskandı. Bu nedenle lânetlendi ve Cennet’ten kovuldu. Cennet ona ebediyen haram kılındı. Şeytan, ebediyen Cehennemde kalacaktır. Şeytan, iman edip Allah’a itaat edenlerden intikam almak için onlarla savaşacağına dair yemin etti. Şeytan insanları Allah’ın kitabını ve Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in Sünnet’ini terk etmeye ve onları küfre çağırıyor. İslâm dışındaki her türlü küfre ve küfür sistemlerine; lâiklik, demokrasi, komünizm ve sosyalizme çağırıyor. Kendisi için önemli olan şey, insanları İslâm’dan uzaklaştırmaktır. Böylece şeytan, tağut lakabını aldı. Bu nedenle Allah (c.c) “şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor” dedi. İblis onları Allah’ın hükmünden uzaklaştırarak onlara beşeri sistemleri sevdirdi. Bu şekilde insanlar, İslâm’ın hükmü dışındaki hangi sistemi kabul etmişlerse şeytana uymuşlar ve derin bir sapıklığa düşmüşlerdir.
Allah’ın sınırlarını aşan, zalim ve azgın olana da tağut denilir.
Arapçada ” طغى “tağa: haddi aştı, azdı” şeklinde geçer. Allah (c.c) Musa’ya (a.s) hitap ederek şöyle buyurdu:
اِذۡهَبۡ اِلٰى فِرۡعَوۡنَ اِنَّهٗ طَغٰى
“ Firavun’a git. Muhakkak ki o tağa etti (haddi aştı, azdı).” (Naziat: 17)
Nitekim Firavun kendini üstün sayarak, kendisinin teşri edici olduğunu ileri sürmüştü. Mısır halkına istediği gibi kanunlar çıkararak “size ancak doğru olanı gösteriyorum” demiş ve böylece Allah’ın Dinini reddetmişti. Allah onun hakkında şöyle buyurdu:
قَالَ فِرۡعَوۡنُ مَاۤ اُرِيۡكُمۡ اِلَّا مَاۤ اَرٰى وَمَاۤ اَهۡدِيۡكُمۡ اِلَّا سَبِيۡلَ الرَّشَادِ
“Firavun dedi ki, kendim için neyi doğru görmüşsem sizin için de doğru görüyorum ve size ancak akıllı görüş ve doğru yolu gösteriyorum.” (Gafir/Mü’min: 29)
İşte Firavun, Allah’ın Dinini reddedip kendi fikir ve kanunu üstün görerek tağut oldu.
Bu nedenle kendisini Rabb olarak ilan etti. Ayrıca Yahudi ve Hristiyanlar da kendi hahamlarını ve papazlarını Rabb edindiler. Bu hahamlar ve papazlar Allah’ın indirdiği Tevrat ve İncil’i bırakıp kendi akıllarına, çıkarlarına, hevâ ve heveslerine göre hüküm çıkarmaya başladılar (Tevbe Suresi’nin 30. Ayetine bakın). Daha önce Hristiyan olup ta sonradan Müslüman olan Udey bin Hatem’in “bunların, hahamlarını ve papazlarını nasıl Rabb edindikleri” şeklindeki sorusuna Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle cevap verdi: “Allah’ın helal kıldığını haram kılmıyorlar (yasaklamıyorlar) mı ve siz de bunun haram (yasak) olduğunu görmüyor musunuz? Allah’ın haram kıldığını helal (serbest) kılmıyorlar mı ve sizde onu serbest görmüyor musunuz?” O kişi “evet” dedi. Resulullah dedi ki: “İşte onlara kulluk etmek budur.” (Tirmizi)
Tağut, aynı zamanda mübalağa lafzı olarak da kullanılır. Bir kimse sınırı aşırı şekilde aşarsa, ona tağut denilir. Araplar büyük zalime tağut derler. Bir kişi hiçbir kimseyi takmayıp istediğini yapıyor ve zulüm işliyorsa, ona tağut derler. Kendisini Allah yerine koyup kanun çıkarmaya başlarsa tam olarak haddi aşmış olur. Bu, Şer’i bir ıstılahtır. Allah’ın kitabı ve Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in Sünneti’nden kanun çıkarmayıp, kendi çıkarlarına göre kanun çıkaranlar tağut olurlar. Bunlara uyanlara da, ‘tağuta tabi olanlar’ denilir.
Bu nedenle tağuta muhakeme olan (onunla yönetilen) ve aynı zamanda Allah’ın indirdiğine inandıklarını söyleyenler, gerçekten inananlar değil, bilakis sadece inandıklarını iddia edenlerdir. Zira Mü’min kimse; ancak Allah’ın ve Resulü’nün hükümlerine uyar, başka hüküm ve kanuna uymazlar.
Bu Ayetler, Allah’ın indirdiklerine inandığını iddia eden bir münafık ile bir Yahudi arasında ortaya çıkan bir husumet üzerine indi.
“Rüşvet alan bir Münafık, Kaab bin el-Eşref adlı Yahudi lidere gitmek istiyordu. Kendisiyle husumeti olan Yahudi ise bunu kabul etmiyor ve hasmını Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’e gitmeye çağırıyordu. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Yahudi’nin haklı olduğunu anlayınca ona hak verdi. Mü’min olduğunu iddia eden münafık ise bunu kabul etmeyip Ömer’e gitmeye çağırdı. Yahudi, Ömer’e Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in yanına gittiklerini bildirince Ömer kılıcını alıp bu münafığın kellesini vurdu. Bunun üzerine bu Ayetler indirildi.” (İbni Abbas yoluyla Kurtubi ve Beğevi).
Allah’a, Resulüne ve kitabına inandığını söyleyip bunlara uymak istemeyenleri kendisinin Müslüman veya mümin olduğunu iddia eden kimse olarak adlandırırız. İman ettiğini, Müslüman olduğunu iddia eden kimsedir!
Nitekim bu Ayetler, kâfirlerin kanunlarına uyanların Mü’min olmayıp münafık olduklarını bildiriyor. Bunlar Yahudiler ve Hristiyanlar gibidirler çünkü Allah’ın indirdiğine inandıklarını iddia ediyorlar. Oysaki ona uymazlar ve bunu değiştirerek veya ondan yüz çevirerek başka yasa ve kanunlar çıkarırlar.
Daha önce bu Sure ’de Ehl-i Kitabın, Tevrat ve İncil’e inandıklarını söyledikleri halde Tağut’a inandıkları gösterildi. Bu nedenle de lanetlendikleri ve onlar için Cehennem hazırlandığı açıklandı. Allah (c.c) şöyle buyurdu:
اَلَمۡ تَرَ اِلَى الَّذِيۡنَ اُوۡتُوۡا نَصِيۡبًا مِّنَ الۡكِتٰبِ يُؤۡمِنُوۡنَ بِالۡجِبۡتِ وَالطَّاغُوۡتِ وَيَقُوۡلُوۡنَ لِلَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا هٰٓؤُلَۤاءِ اَهۡدٰى مِنَ الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا سَبِيۡلًا اُولٰٓٮِٕكَ الَّذِيۡنَ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ ؕ وَمَنۡ يَّلۡعَنِ اللّٰهُ فَلَنۡ تَجِدَ لَهٗ نَصِيۡرًا ؕ اَمۡ لَهُمۡ نَصِيۡبٌ مِّنَ الۡمُلۡكِ فَاِذًا لَّا يُؤۡتُوۡنَ النَّاسَ نَقِيۡرًا ۙ اَمۡ يَحۡسُدُوۡنَ النَّاسَ عَلٰى مَاۤ اٰتٰٮهُمُ اللّٰهُ مِنۡ فَضۡلِهٖۚ فَقَدۡ اٰتَيۡنَاۤ اٰلَ اِبۡرٰهِيۡمَ الۡـكِتٰبَ وَالۡحِكۡمَةَ وَاٰتَيۡنٰهُمۡ مُّلۡكًا عَظِيۡمًا فَمِنۡهُمۡ مَّنۡ اٰمَنَ بِهٖ وَمِنۡهُمۡ مَّنۡ صَدَّ عَنۡهُ ؕ وَكَفٰى بِجَهَـنَّمَ سَعِيۡرًا
“Kitaptan bir nasip verilenleri görmüyor musun? Cibt (kâhinlik, sihirbazlık) ve Tağut’a (şeytan ve küfür kanunları) inanıyorlar.
Kâfirlere “bunlar iman eden kimselerden daha doğru yoldadırlar” derler. İşte bunlar Allah’ın lanetlediği kişilerdir. Allah kime lanet ederse ona bir yardımcı bulamazsın. Yoksa onların hükümranlıkta payları mı var? Eğer öyle olsaydı insanlara çok az bir şey bile vermezlerdi. Yoksa onlar Allah’ın kendi fazlından insanlara ne verdiğini mi kıskanıyorlar? Biz İbrahim’in ailesine kitabı ve hikmeti verdik. Onlara büyük bir mülk ve saltanat verdik. Onlardan buna inanan da var, yüz çevirenler de. İnanmayanlar için çılgın ateş olarak Cehennem yeter.” (Nisa Suresi 51-55).
Allah (c.c) Ehl-i Kitap’ın gerçeğini ortaya çıkarıyor ve Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’e “görmüyor musun” diye hitap ederek onlara karşı bizi uyarıyor. “Kitaptan bir nasip verilenleri görmüyor musun?” diyerek hitap etti. Bunlar ise Yahudiler ve Hristiyanlardır. Kendilerine Allah’tan kitap gelmesine rağmen onları değiştirdiler. Cibt ve Tağut’a inandılar. Kâhinlik, sihirbazlık, fal, burç, yıldızlara bakmak ve sair hepsi Cibt’tendir. Burada Allah Müslümanları uyararak “onlar gibi olmayın” diye buyurdu. Zira Ehl-i Kitap hakkında haber verilmesi veya onların kıssalarının anlatılması, onlar gibi olunmaması ve onların düştüğü hataya düşülmemesi içindir. Usul-ul Fıkıh’ta haber, bir taleptir. Bu talep ise ya bir emir ya da bir nehiydir. Bu ayetlere daha önce yaptığımız tefsirlerine bakabilirsiniz.
Daha önce Bakara Suresi’nde de Tağut meselesine değinmiştik. Allahu Teâlâ şöyle byurdu:
لَاۤ اِكۡرَاهَ فِى الدِّيۡنِۙ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشۡدُ مِنَ الۡغَىِّۚ فَمَنۡ يَّكۡفُرۡ بِالطَّاغُوۡتِ وَيُؤۡمِنۡۢ بِاللّٰهِ فَقَدِ اسۡتَمۡسَكَ بِالۡعُرۡوَةِ الۡوُثۡقٰى لَا انْفِصَامَ لَهَا ؕ وَاللّٰهُ سَمِيۡعٌ عَلِيۡمٌ اَللّٰهُ وَلِىُّ الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا يُخۡرِجُهُمۡ مِّنَ الظُّلُمٰتِ اِلَى النُّوۡرِ وَالَّذِيۡنَ كَفَرُوۡۤا اَوۡلِيٰٓـــُٔهُمُ الطَّاغُوۡتُۙ يُخۡرِجُوۡنَهُمۡ مِّنَ النُّوۡرِ اِلَى الظُّلُمٰتِؕ اُولٰٓٮِٕكَ اَصۡحٰبُ النَّارِۚ هُمۡ فِيۡهَا خٰلِدُوۡن
“Dinde zorlama yoktur (kimse Din’e zorla sokulmaz). Zira (İslâm gelince) doğruluk ile sapıklık birbirinden ayrıldı ve belli oldular. Kim tağuta kâfir olursa (onu inkâr edip reddederse) ve Allah’a inanırsa kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa yapışmış olur. Allah işiten ve bilendir. Allah iman edenlerin velisidir (dostu ve yardımcısıdır). Onları karanlıktan nura (aydınlığa) çıkarır. Kâfir olanların velisi ise tağuttur (şeytan, azgın kimseler, Allah’ın indirdikleri dışında kendi hevâ ve heveslerine göre kanun ve yasa çıkaranlardır). Onları aydınlıktan karanlığa çıkarırlar. İşte onlar ateşin sahipleridir (Cehennemliklerdir). Orada sürekli olarak kalacaklardır.” (Bakara: 256-257).
Küfür sistemleri, birer tağuttur. Allah bunu inkâr etmemizi istedi. “Kâfir olanların velisi ise tağuttur.” Bu veli, dost, yardımcı veyahut işbirlikçi ise şeytan, azgın kimseler, kâfir güçleri, Allah dışında kendi akıllarına göre yasa koyan kimseler gibidir. Onları aydınlıktan karanlığa çıkarırlar. İslam’a iman ettikten sonra ahkamını terk edip küfür kanunlarına uyduklarından dolayı aydınlıktan çıkıp karanlığa girdiler. Aynen Yahudiler ve Hristiyanlar gibi Tevrat’ı ve İncil’i tahrif edip hahamların ve rahiplerin yasalarına uydukları zaman aydınlıktan karanlığa girdiler.
Hahamların ve papazların otoritesini, helal ve haramını reddedip lâikliği çıkaranlar, dini hayattan ayıran demokrasiyi de benimsediler. Haram ve helalleri belirleyen parlamentoyu tesis ettiler. Bu mecliste Allah’ın kitabı dışında yasa veya kanun çıkarırlar. Zira Dini hayattan ve devletten ayırdılar ve seçtikleri milletvekillerini Rabb edindiler. Dolayısıyla hepsi birer tağut oldular çünkü bunlara inandılar. Bütün Yahudiler ve Hristiyanlar artık buna inanıyorlar ve Müslümanlara bunu benimsettirmeye veya onlar üzerinde zorla uygulamaya çalışıyorlar. Bir karanlıktan çıkıp yeni bir karanlığa girdiler. Karanlıkta kalkıp yatıyorlar, onlar gerçeği göremiyorlar, küfürden başka küfre atılıyorlar, tam karanlıkta yaşıyorlar ve buna alıştılar, nuru tanımadıklarından dolayı aydınlıkta yaşadıklarını zannederler. Allah onlar hakkında şöyle buyurdu:
اَوۡ كَظُلُمٰتٍ فِىۡ بَحۡرٍ لُّـجّـِىٍّ يَّغۡشٰٮهُ مَوۡجٌ مِّنۡ فَوۡقِهٖ مَوۡجٌ مِّنۡ فَوۡقِهٖ سَحَابٌؕ ظُلُمٰتٌۢ بَعۡضُهَا فَوۡقَ بَعۡضٍؕ اِذَاۤ اَخۡرَجَ يَدَهٗ لَمۡ يَكَدۡ يَرٰٮهَاؕ وَمَنۡ لَّمۡ يَجۡعَلِ اللّٰهُ لَهٗ نُوۡرًا فَمَا لَهٗ مِنۡ نُّوۡرٍ
“ Kafirlerin amelleri de derin denizin karanlıklarına benzer, onu üst üste dalgalar ve dalgaların üstünde bulutlar örter. İşte karanlıklar üstünde karanlıklar, biri elini çıkarırsa neredeyse onu bile göremeyecektir. Kime Allah nur vermezse onun için nur diye bir şey yoktur” (Nur 40)
Allah’ın kitabı ve Resulü’nün Sünnet’i dışında her türlü sistemin Tağut olarak adlandırıldığına dair diğer bir delil de ardından gelen Ayet’tir: “Eğer Allah’ın indirdiğine ve Resul’e çağırılırlarsa münafıkların senden tam şekilde yüz çevirdiklerini görürsün.”
Bunun manası; bir kimsenin “Müslümanım, Mü’minim” demesine rağmen Allah’ın indirdiğine ve Resul’e çağrılması karşısında yüz çevirirse münafık olduğu şeklindedir. Allah’ın indirdiğine ve Resul’ün Sünneti’ne uymak istememek ve başka kanunları tercih etmek, münafıkların sıfatlarındandır.
Bu ayet sünnetin Allah’ın vahyi olduğuna dair delildir. Resule çağırılırlarsa Resulün Allah’ın vahyiyle vereceği hükme çağırılırlarsa münafıklar bundan, sünnetten yüz çevirirler.
Bir yönetici, lâikliğe ve demokrasiye inanmadığını belirterek “Allah’ın indirdiğine ve Resul’ün Sünneti’ne kesin olarak inanıyorum, uygulamak istiyorum, fakat fazla bir gücüm yoktur, güç elde ettiğim zaman uygulayacağım, uygulamak için zaman lazım, baskı altındayız, büyük devletlerden korkuyoruz” gibi şeyler derse, işte buna fasık ve zalim denilir.
Allah şöyle buyurdu:
وَمَنۡ لَّمۡ يَحۡكُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡكٰفِرُوۡنَ
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse kâfirlerin ta kendileridir.” (Maide: 44)
وَمَنۡ لَّمۡ يَحۡكُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الظّٰلِمُوۡنَ
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse zalimlerin ta kendileridir.” (Maide: 45)
وَمَنۡ لَّمۡ يَحۡكُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡفٰسِقُوۡنَ
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse fasıkların ta kendileridir.” (Maide: 47)
Sahabe İbni Abbas (r.a) bu Ayetleri açıklarken şöyle dedi: “Allah’ın indirdiklerini kim inkâr ederse kâfir olur. Kim Allah’ın indirdiklerini inkâr etmezse ve bunları uygulamazsa zalim ve fasık olur.” (İbni Kesir, İbni Cerir).
Fakat bu yönetici Müslümanları kandırmaya çalışıyorsa münafık sayılır. Hem de büyük münafıklardandır. Onlar hakkında Allah (c.c) şöyle buyurdu:
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ آمَنَّا بِاللّهِ وَبِالْيَوْمِ الآخِرِ وَمَا هُم بِمُؤْمِنِينَ يُخَادِعُونَ اللّهَ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَمَا يَخْدَعُونَ إِلاَّ أَنفُسَهُم وَمَا يَشْعُرُونَ
“İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde “Allah’a ve ahiret gününe inandık” derler. Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah’ı ve Mü’minleri aldatırlar. Hâlbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir.” (Bakara: 8-9).
Onlar Mü’minleri kandırırlar ve kâfir olan dostlarıyla görüşünce de Mü’minlerle alay ettiklerini söylerler. Allah (c.c) onlar hakkında şöyle buyurdu:
إِذَا لَقُواْ الَّذِينَ آمَنُواْ قَالُواْ آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْاْ إِلَى شَيَاطِينِهِمْ قَالُواْ إِنَّا مَعَكْمْ إِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِؤُونَ
“(Bu münafıklar) Mü’minlerle karşılaştıkları vakit “(Biz de) iman ettik” derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile baş başa kaldıklarında ise “Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (Mü’minlerle) sadece alay ediyoruz” derler.” (Bakara: 14).
Müslüman halklarına “biz Mü’miniz, Müslümanız” dedikten sonra Amerika, Avrupa, Rusya ve sair sömürgeci kâfir devletlerin yöneticileriyle görüştüklerinde “bu Müslümanlarla sadece alay ediyoruz, biz sizin inandığınız gibi demokrasiye ve lâikliğe inanıyoruz” derlerse, işte bunlar münafıkların ta kendileridir.
Allah indinde bunların azabı pek büyüktür. Birçok Ayet’te bu münafıklar azap ile tehdit edildiler. Allah (c.c) şöyle buyurdu:
اِنَّ الۡمُنٰفِقِيۡنَ فِى الدَّرۡكِ الۡاَسۡفَلِ مِنَ النَّارِ ۚ وَلَنۡ تَجِدَ لَهُمۡ نَصِيۡرًا
“Muhakkak ki münafıklar Cehennem’in en aşağı yerindedirler. Onlara bir yardımcı bulamazsın.” (Nisa: 145).
“Ellerinin işlediklerinden dolayı başlarına bir musibet gelirse halleri nasıl olacak?”
Bu Ayet, Allah’ın indirdiklerine ve Resul’ün Sünneti’ne uymadıklarından dolayı ceza olarak başlarına bir musibet geleceği manasındadır. Ayet’te geçtiği üzere, onlar Allah’ın bu musibetini üzerlerinden kaldırması için Resul’e yalvararak gelecekler: “Bundan sonra sana gelip Allah’a yemin ederek biz ancak iyilik ve uyum sağlamaktan başka bir şey istemedik diye iddia ederler.”
“Biz aslında Allah’ın ve Resulü’nün hükümlerini reddetmedik; ancak iyilik yapmak istedik ve insanları barıştırarak uyum sağlamak istedik. Amacımız iyiliktir ve niyetimiz kötü değildir” şeklinde yalan söylerler.
“İnsanlar Allah’ın ve Resulü’nün hükmünü kabul etmedikleri için başka hüküm uyguladık. Yoksa biz Allah’ın ve Resulü’nün hükmünü kabul ederiz. Biz sadece o kişileri tavlamak için başka hükümler uygulamak istedik” derler.
Allah onlara cevap vererek “İşte bunlar Allah’ın kalplerinde ne olduğunu bildiği kimselerdir.” Yani Allah bunların yalancı olduklarını biliyor.
Allah kendi indirdikleriyle hükmetmeyenleri cezalandıracağını şöyle bildirdi:
وَاَنِ احۡكُمۡ بَيۡنَهُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعۡ اَهۡوَآءَهُمۡ وَاحۡذَرۡهُمۡ اَنۡ يَّفۡتِنُوۡكَ عَنۡۢ بَعۡضِ مَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ اِلَيۡكَؕ فَاِنۡ تَوَلَّوۡا فَاعۡلَمۡ اَنَّمَا يُرِيۡدُ اللّٰهُ اَنۡ يُّصِيۡبَهُمۡ بِبَـعۡضِ ذُنُوۡبِهِمۡؕ وَاِنَّ كَثِيۡرًا مِّنَ النَّاسِ لَفٰسِقُوۡنَ
“Allah’ın indirdikleriyle hükmet, onların heva ve heveslerine uyma. Sana indirilenlerin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. Eğer onlar Allah’ın hükmünden yüz çevirirlerse bil ki; Allah işledikleri günahlarının bir kısmına karşı onlara musibet vermek istiyor. Şüphesiz insanların çoğu fasıktır.” (Maide: 49).
Nitekim Yahudi ve Hristiyanları müttefik ve dost edinenler de aynı bahaneleri ileri sürdüler. Allah (c.c) Maide Suresi 51. Ayet’te Yahudileri ve Hristiyanları müttefik ve dost edinmeyi yasaklamıştır. Kim onları dost edinirse onlardan olur. Allah (c.c) bunların zalim olduklarını gösterdikten sonra şöyle buyurdu:
فَتَـرَى الَّذِيۡنَ فِىۡ قُلُوۡبِهِمۡ مَّرَضٌ يُّسَارِعُوۡنَ فِيۡهِمۡ يَقُوۡلُوۡنَ نَخۡشٰٓى اَنۡ تُصِيۡبَـنَا دَآٮِٕرَةٌ ؕ فَعَسَى اللّٰهُ اَنۡ يَّاۡتِىَ بِالۡفَتۡحِ اَوۡ اَمۡرٍ مِّنۡ عِنۡدِهٖ فَيُصۡبِحُوۡا عَلٰى مَاۤ اَسَرُّوۡا فِىۡۤ اَنۡفُسِهِمۡ نٰدِمِيۡنَ
“ (Onları dost edinen) kalpleri hasta olanlar (Münafıklar) şöyle (yalan mazeret gösterirler) başımıza bir zarar gelmesin (onlardan sakınmak, korunmak istedik) derler. Oysa (korktuğunuz bu kâfirlere karşı) Allah’ın zaferi ve fethi gelebilir veya kendilerine Allah’ın azabı gelebilir. O zaman içlerinde sakladıkları gizli hedeflerinden dolayı pişmanlık duyacaklar.” (Maide: 52).
Allah bu bahaneleri uyduran münafıklar veya kalpleri hasta olanlara karşı takınılması gereken tutumu Resul’üne şöyle bildiriyor: “Bu nedenle bunlardan yüz çevir, onlara öğüt ver ve kendilerini etkileyecek derin söz söyle.”
Burada nasihat vermek ve etkileyici derin söz söylemenin önemini vurgulamaktadır. Onların imanını kışkırtmak, iman ettiklerinin manasını ne olduğunu ve bu halde kaldıkça akıbetlerinin kötü olduğunu anlatmak, Allah’ın azabından onları korkutmak ve önemli olan ne husus varsa onların dikkatlerini çekmek gerekir.
Burada derin söz ve fikrin önemine işaret edilmektedir. İnsan yüzeysel olmamalıdır, derin fikre sahip olmalı ve derin fikir söylemelidir. Derin fikir insanı etkiler, düşündürür ve değiştirir.
Ayrıca bunlardan uzak durmak gerekir. Onlarla beraber olmak, onları savunmak veya desteklemek caiz değildir. Onlardan yüz çevir. Onlara öğüt ver ve bu tutumlarından vazgeçmeleri için nasihat et. Onları Allah’ın azabıyla korkut. Onlara de ki; “hangi bahaneyi ileri sürerseniz sürün, Allah bunu asla kabul etmez çünkü Allah sizin bu münafıklıktan vazgeçmenizi istiyor, Allah’ın ve Resulü’nün hükmünü uygulamanızı kesin şekilde emrediyor ve bu halde devam ederseniz hem dünyada rezil olacaksınız hem de Ahirette Cehennem ’in en alçak yerinde olacaksınız.” İşte bu şekilde onlara etkili sözler söylemek gerekir. Onlara karşı kullanılması gereken en caydırıcı silah ise onlardan yüz çevirmektir. Bunun manası; onlardan uzak durmak, onlarla beraber olmamak, onları desteklememek, onların partilerine katılmamak ve onlara oy vermemektir. Ardından da onlara karşı mücadele vermek, fikirlerini, siyasetlerini ve tutumlarını ifşa edip ortaya çıkartarak çürütmektir. Zira Allah bir çok Ayet’te onları ifşa ediyor, teşhir ediyor, onlara çatıyor ve onları ağır azapla da tehdit ediyor.
Allah (c.c) Tevbe Suresi’nde münafıklar ile Mü’minler arasındaki farkı şöyle gösteriyor:
Münafıkların sıfatları şöyledir: “Erkek olsun-kadın olsun, münafıklar birbirlerinin dostu ve müttefikidirler. Münkeri emreder, marufu nehyederler. Allah uğrunda harcamaktan çekinip ellerini sıkı tutarlar. Allah’ı unuttukları için Allah da onları unutmuştur. Şüphesiz ki münafıklar, fasıkların ta kendileridir. Erkek olsun-kadın olsun, Allah münafıklara şunu vaat etti: “Cehennem ateşinde kalıcıdırlar. Bu, onlara yeter. Allah onları lanetledi ve onlara daimi bir azap hazırladı.” (Tevbe: 67-68)
İşte münafıklar münkeri emrederler. Nitekim her haram şey, münkerdir. Zina, homoseksüellik (eşcinsellik), içki, kumar, faiz, açık giyinmek, erkek-kadın karışımı bir ortam oluşturmak ve sair haramları serbest kılar ve serbest olmasını da savunurlar. Marufu nehyederler, bu nedenle Allah’ın kitabının ve Resulü’nün Sünneti’nin uygulanmasına karşı gelirler. Bunu yasaklarlar ve bunlara çağıranlara saldırarak onları hapse atarlar. Eğlenceye, spora, safahata, fısk ve fücura bol bol para harcarlar; ama Allah uğrunda harcamazlar. Onlar münafık oldukları gibi aynı zamanda fasıktırlar. Onlar Cehennemliklerdir.
Allah (c.c) Mü’minlerin sıfatlarını ise şöyle gösterdi: “Erkek olsun-kadın olsun, Mü’minler birbirlerinin dostu ve müttefikidir. Marufu emreder ve münkeri nehyederler. Namazı kılar ve zekâtı verirler. Allah’a ve Resulü’ne itaat ederler. İşte Allah’ın rahmeti bunları kapsar. Şüphesiz ki Allah izzet ve hikmet sahibidir.” Erkek olsun-kadın olsun, Mü’minlere Allah şu sözü verdi:
“Altından ırmaklar geçecek cennetlerdir. Orada kalıcıdırlar. Adn Cennetlerinde güzel meskenleri vardır. Allah’ın rızası da vardır; bu daha büyük bir şeydir. İşte büyük başarı budur.” (Tevbe: 71-72).
İşte, sadece Allah’ın kitabına ve Resulü’nün Sünneti’ne açıkça, samimiyetle ve idrakle çağıran Mü’min cemaatiyle beraber olmak, onlara destek vermek ve o cemaate katılmak gerekir. İşte ancak bunları iktidara getirmek gerekir çünkü onlar şimdiki gibi münafık, fasık ve zalim değillerdir. Lâik demokratik sistemleri uygulamazlar. Bu münafıklar, fasıklar ve zalimler iktidara geldikleri için Allah bin türlü bela ve musibet indirip insanlara azap veriyor. Allah’ın kitabına ve Resulü’nün Sünneti’ne dönerek tevbe etmezlerse bu azap devam edecektir çünkü; insanlar münafıklara uydukları için onlarla beraber azap görmektedirler.