– 25 –
Bu ayetlerde şu hakikatleri açıklarız ve sorulara cevap veririz:
– Tövbe için canına kıymak
– Fedakârlık ve Sebatlılık alameti
– Zahmeti çekmeyenlerin hali
– Demokratik yolla İslam’ı getirmek
– Allaha ve Resule itaat etmek
– İtaatin mükâfatı
Tövbe için insanın canına kıyma emri kime yöneliktir? Münafıklar fedakârlık göstermeye hazır mı? Sebatlılık gösterenler nasıl bilinir? Meşakkatleri ve zahmetleri çekmek istemeyip Demokratik yolla iktidara gelince İslam’ı uygulayacağız diyenlerin hali nedir? Allah ve Resulüne itaat edenler kiminle beraber olurlar? Onların mükâfatları nedir?
وَلَوۡ اَنَّا كَتَبۡنَا عَلَيۡهِمۡ اَنِ اقۡتُلُوۡۤا اَنۡفُسَكُمۡ اَوِ اخۡرُجُوۡا مِنۡ دِيَارِكُمۡ مَّا فَعَلُوۡهُ اِلَّا قَلِيۡلٌ مِّنۡهُمۡ ؕ وَلَوۡ اَنَّهُمۡ فَعَلُوۡا مَا يُوۡعَظُوۡنَ بِهٖ لَـكَانَ خَيۡرًا لَّهُمۡ وَاَشَدَّ تَثۡبِيۡتًا ۙ وَّاِذًا لَّاٰتَيۡنٰهُمۡ مِّنۡ لَّدُنَّاۤ اَجۡرًا عَظِيۡمًا ۙ وَّلَهَدَيۡنٰهُمۡ صِرَاطًا مُّسۡتَقِيۡمًا وَمَنۡ يُّطِعِ اللّٰهَ وَالرَّسُوۡلَ فَاُولٰٓٮِٕكَ مَعَ الَّذِيۡنَ اَنۡعَمَ اللّٰهُ عَلَيۡهِمۡ مِّنَ النَّبِيّٖنَ وَالصِّدِّيۡقِيۡنَ وَالشُّهَدَآءِ وَالصّٰلِحِيۡنَ ۚ وَحَسُنَ اُولٰٓٮِٕكَ رَفِيۡقًا ؕ ذٰ لِكَ الۡـفَضۡلُ مِنَ اللّٰهِ ؕ وَكَفٰى بِاللّٰهِ عَلِيۡمًا
“ Eğer gerçekten biz onlara canlarınızı (kendinizi) öldürün veya yurtlarınızdan çıkın diye emir vererek yazsaydık (farz kılsaydık) onlardan az bir grup hariç kimse bunu yapmazlardı. Kendilerine verilen vaaz (emir) i yerine getirselerdi, kendileri için daha hayırlı olurdu ve sebatlık açısından daha sağlam olurdu. O zaman bizim tarafımızdan onlara büyük mükâfat verirdik ve onları dosdoğru yola iletirdik. Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sadıklar, şehitler ve salih kimselerle beraberdirler. Ne güzel arkadaştır onlar! Bu fadl, bağış Allah’tandır. Bilen olarak Allah yeter”.
( Nisa: 66 – 70 )
Buradaki hitap münafıklara ve kalbi hasta olanlara yöneliktir. Daha önceki ayetlerde 60. ayetten 65. ayete kadar iman ettiklerini iddia edenlerin Tağutu (şeytanı ve beşeri sistemleri) inkâr etmeleri, Allah’ın ve Resulünün hükümlerine muhakeme olunmaları emredildikleri halde yüz çevirdikleri gösteriliyor. Bunların münafık oldukları ilan ediliyor, Resule gelip muhakeme olmazlarsa ve verdiği hükme tam teslimiyet göstermezlerse, onların mümin olamayacaklarını açıklıyor.
Bundan sonra yukarıdaki ayetler geldi, onların imanlarının bulunmadığını gösteriyor. Onlara İsrailoğullarına verilen emir verilseydi az bir kimse dışında diğerleri yapmayacaklardı. Zira Bakara suresi 54. Ayette İsrailoğullarına ikamet ettikleri Mısır diyarlarından çıkma emiri verildiği gibi ineğe tapmaya başlayınca, ceza olarak canlarına kıymalarına yönelik emir verildi. Bu ayeti duyan Ömer bin el-Hattab, Ammar bin Yasir, Abdullah bin Mesut ve başka sahabeler şöyle dediler: “Allah bize böyle emir verseydi hemen onu yerine getirirdik. Allah’a hamdolsun ki bizi bundan muaf tuttu”. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem onlrın böyle dediklerini öğrenince şöyle dedi: “Benim ümmetimde öyle adamlar vardır ki kalplerindeki iman, sabit olan dağlardan daha sağlamdır”. (Taberani) Ebu Bekir aynı şeyi deyince Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem O’na “ Doğru söylüyorsun ya Ebu Bekir” deddi. (İbni Ebi Hatim) Bunlar samimi olarak bunu yapmaya hazır olsalar veya hazırız deselerdi kendileri için daha hayırlı olurdu, iman üzerinde sebatlık açısından daha sağlam olurdu. Tamamen o sahabeler gibi olurlardı. Allah onlara büyük ödül verecekti, o cennetti.
Allah’ın emrine uyarak canına kıymak ve diyarını terk etmeye hazır olanlar Allah uğrunda çarpışmaya ve ölmeye hazır olanlar olurlar. Az grup müstesna İsrailoğulları hazır olmayınca savaşa hazır olmadılar ve savaşmayı reddettiler. Bugün bütün meşakkatleri ve zahmetleri çekmelerine rağmen İslam’ın hâkimiyetini yükseltmek ve devletini kurmak için mücadele edenler yarın Hilafet devleti kurulunca aynı fedakârlığı gösterirler. Zira bugün imtihandan geçtiler, bugün sebatlılık göstermeyenler yarın küfür güçlerine karşı sebatlılık gösteremezler. Daha önce meşakkatleri ve zahmetleri çekmek istemeyip demokratik yolla iktidara gelince İslam’ı uygulayacağız diyenler yalancı çıktı, yapamayız, gücümüz yoktur demeye başladılar, küfrü uygulamaya başladılar, hatta laikliği ve demokrasiyi canla başla savunmaya başladılar. İşte bu gün davalarında taviz göstermeyip sebatlılık ve fedakârlık gösterenler hem Allah’ın izniyle kazanacaklar hem de Hilafeti kurduktan sonra hiç taviz göstermezler, en büyük devletleri yenilgiye uğratıp en büyük devlet sahibi olurlar. Tamamen sahabeler gibidir. Tamamen fatihler gibidir.
Bu ayetlerde Allah müminleri deniyor, zira münafıklar bunu dinlemek istemiyorlar yüz çevirip hemen kaçıyorlar. Cihadı farz kılınca keşke başka zamana erteleseydi dediler. Hiç gitmek istemiyorlar, hep fani canlarını ve fani dünyayı düşünüyorlar. Ahirete fazla imanları yoktur, onu düşünmüyorlar, sanki bu dünyada ebediyen yaşayacaklar.
Nitekim insan dünyada güzel yaşamak ve güzel şeyleri elde etmek için gece gündüz koşuyor ve ancak nasibini alıyor. Her istediğini elde edemez ve ne kadar ömrü uzadıysa da ölecektir. Fakat ahirette cenneti kazananlar, rahatça her güzel şeyi elde edecekler ve ebediyen yaşayacaklar. Büyük mükâfat budur. Münafıklar bunu kavrayamıyorlar, ama müminler bunu tam kavrıyorlar ve sanki gözleriyle bunu görüyorlar, zihinlerinde tasavvur edebiliyorlar. Bu nedenle Sümeyye (r.a) ve kocası Yasir kâfirlerin işkencesi altında iken Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem onlara uğrayıp şöyle deyince: “ Ey Yasir oğulları sabredin, yeriniz cennettedir” Sümeyye (r.a) şöyle cevap verdi: “ Sanki onu görüyorum ya Resulullah”. İşte bunların imanı sabit dağlar gibi sağlamdır.
Müminler her asırda aynı şekilde olmalılar. Nitekim tekrar Raşidi Hilafet devletini kurmaya çalışanların bir kısmı böyle işkenceye uğradılar, bir kısım şehit oldu, bir kısım kurtuldu fakat davalarından caymadılar sebatlık gösterdiler. Bunlar Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’in ümmetindendir, bunlar ümmetin sayısına göre az grup olsalar bile o sahabelerin cinsindendirler. Zaten onlar Resulün metodu üzerinde gidiyorlar ve onun hizbi gibi bir hizbi kurdular, davet ve devlet adamı yetiştirdiler ve yetiştiriyorlar. Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem ve onun hizbi gibi hiç taviz göstermediler ve göstermeye yanaşmıyorlar. Umulur ki bunlar gerçekten Allah’ın hizbi olmuş oldular ve onların vasıtasıyla Allah dinini yükseltir. Zira Allah’a ve Resulü Sallallahu Aleyhi Vesellem ‘e tabidirler ve cidden itaat ederler.
Bu ayetlerin arkasında Allah’a ve Resulüne itaat etmenin ehemmiyetinin büyüklüğünü vurguluyor: Allah ve Resulü canınıza kıyın ve yurtlarınızdan çıkın derlerse mümin kimse itaat edecektir. Zira ayette “yazsaydık, farz kılsaydık” şeklinde çoğul emir kipi vardır, bunun manası emir direk Allah’tan Kur’an yoluyla gelir veya indirek Resulünden sünnet yoluyla gelir.
Bundan dolayı bu ayetlerin arkasında bunu daha da vurgulayarak ve bunun ödülünün ne kadar büyük olduğunu şöyle buyurdu:
“ Kim Allah’a ve Resule itaat ederse, onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sadıklar, şehitler ve salih kimselerlerle beraberdirler. Ne güzel arkadaştır onlar! Bu fadl, bağış Allah’tandır. Bilen olarak Allah yeter”.
Bu ayette kastedilen Resul, elçi Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’dir. Zira ayette resul kelimesi “El” tarif ve tanıtma takısıyla geçti, ahit için kullanılan “El”, müminler arasında tanınan resul demektir. Müslümanlara hitap ederken “Resul’e itaat edin” şeklinde Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’i kastetmiştir.
Allah’a itaat Kur’an’a uymak ve bütün ayetlerini uygulamaktır. Resule itaat sünnete uymak ve sahih rivayetle gelen Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in sözüne, ameline ve takririne göre hareket etmektir.
Gerçekten yalnız Kur’an ve Sünnete her hususta uyanlar, peygamberin mirasçısı ve sadık kimseler olurlar. Onlardan şehit kimseler olurken; eceliyle vefat eden diğer kısım, şehitlerle beraber olurlar. Sevap açısından şehitlerin mertebesindedirler aynı anda salih kul olurlar. Hem de bunlar hiç bir kimsenin kınamasından ve hiç bir zalimin zulmünden korkmadan hakkı söylerler, zalimlere karşı dikilip hak sözü söylerler. Kâfirlere karşı güçlü ve müminlere karşı merhametlidirler. Sadece Allah’ı, Resulünü ve müminleri dost edinirler, namaz kılarlar ve zekât verirler. İşte onların bu sıfatları Maide suresi 54-56. Ayetlerindeki gibi ve Mücadele suresi 22. Ayetinde geçmektedir. Onların sıfatları Mü’minun suresi 1-11. ayetlerindedir ve Furkan suresi 63-76. ayetlerindedir. Hangi ayette salih kulun vasfı varsa onlar oradadırlar. İşte Allah’a ve Resulüne itaat edenler bunlardır. Kur’an ve Sünnette geçen hükümler bölünmez, hepsi birdir, eşittir, Allah’ın vahyidir.
Resule itaat etmeyen, yani sahih rivayetle gelen hadisi şerifi kabul etmeyen kimseler bu salih kullarla beraber değildir. Onlar münafıklarla beraber olur. Bunlar Allah’a itaat emiş olmazlar, “ Kim Resule itaat ederse Allah’a itaat emiş olur” (Nisa 80). Zira “Resul sapmadı, şaşmadı, heva ve hevesinden konuşmaz, ancak o vahiydir ve kendisine vahyedilir. Kuvvetlerin sahibi ona bunu öğretti“ (Necm 1-5).
Bir Resul vahye ters bir şey söyler mi? Asla! Allah’ın vahyine ters bir şey söylemez ve bir şey yapmaz, yoksa Resul olamaz. Kur’an’a ters bir şey söylemez, ancak Kur’an’ı açıklar, detayları, tahsisleri ve kayıtları gösterir, yeni hükümler de açıklar. Zira O Allah’ın elçisidir, nebisidir. Peygamberin Arapçası Nebi’dir. Nebi’nin manası haber vericidir. Bu Allah’tan haber veriyor. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem gibi bütün peygamberler aynıdır, Rablerinden haber alıp insanlara bildirirler. Onlar Allah hakkında bir söz uydurmazlar ve tebliğ hususunda masumdurlar. Hem de son Nebi ve son Resul olan Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem Resul ve Nebilerin efendisidir. Kendisinden önceki nebiler ve resuller onu müjdelediler. Onun şeriatı eski şeriatları neshetmiştir. Diğer dinlerin tebaaları da ona tabi olmalılar, yoksa mümin olamazlar ve kurtulamazlar.
Ayette nebilerden sonra sıddıklar geçti. Sıddık çok sadık kimsedir. Bu lakabı Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Ebu Bekir’e takmıştır. Bu şekilde Ebu Bekir-i sıddık olarak tanınmıştır. Çükü Resulullah’dan sadır olanı vahiy, Kuran olsun sünnet olsun bir sefer dahi tekzip etmedi, şüphelenmedi. Bu nedenle Ebu Bekir nebilerle beraber olacaktır. Ömer, Osman ve Ali gibi şehitler onlarla beraber olacaktır. Sair sahabeler ise kimi salih kimi şehititr. Enfal 74-75, Tevbe 100, 117, Fetih 29, Haşr 8-9. ayetlerde Sahabeleri öven ayetlerde geçtiği gibi sair sahabeler Resul ve Nebilerle beraber. Allah kitabında onları tezkiye etmiştir. Ayrıca kıyamet gününe kadar onlara benzer kimseler olacaktır. Ancak Allah onları bilir.
Bu nedenle Allah şöyle buyurdu: “Bu fadl, bağış Allah’tandır. Bilen olarak Allah yeter”. Fadl, lütuf, nimet, iyiliktir. Nebiler, sıddık, şehit ve salih kimselerle beraber olmak, onların refakatçısı ve arkadaşı olmak Allah’ın lütfudur, nimeti ve iyiliğidir. Bundan daha güzel iyilik var mıdır?! Bu iyiliğin kime verildiğini ancak Allah bilir. Onun bilmesi yeter. Zira O’ndan başka hiç bir kimse gerçek manada bunların kim olduklarını bilmez. Bunlar hidayet ve takva sahibidirler, Necm suresinde 30 ve 32. Ayette geçtiği gibi hidayet ve takva sahiplerinin kim olduklarını ancak Allah bilir. Dünyada biz zannederiz, bir kişinin bu sıfatlara sahip olduğu gözükünce bunun bunlarla beraber olduğunu zannederiz. Fakat kesin şekilde bilen ancak Allah’tır, O’nun bilmesi yeter, zira kıyamet günü bunu gösterecek ve beraber onları haşredecek kendi yanına çağıracaktır.
يَوۡمَ نَحۡشُرُ الۡمُتَّقِيۡنَ اِلَى الرَّحۡمٰنِ وَفۡدًا
“O gün biz, takva sahiplerini heyet halinde Rahman’ın huzurunda hasredeceğiz. (toplayıp getireceğiz)” (Meryem 85)
Heyet ise değerli kimsedir. Aynı anda bir yere temsilci olarak giden kişiler, bu nedenle gittikleri yerde ağırlanır, onlara değer verilir. Bu kimseler sanki müminlerin temsilcileri olarak en üst makam sahibi olan Allah’ın huzuruna gelirler. O’nun tarafından ağırlanır, cennette en yüksek yerde ikram edilirler.
Ama mücrimler, hep günah işleyip tövbe etmek istemeyenler, günahlarına gömülüp gitmiş olanlar, ondan sonraki ayette gösterildiği gibi suya susamış hayvanlar nasıl sevk ediliyorsa, bunlar da cehenneme sevk edilecektir:
وَّنَسُوۡقُ الۡمُجۡرِمِيۡنَ اِلٰى جَهَـنَّمَ وِرۡدًا
“Mücrimleri susamış bir sürü olarak cehenneme sevk edeceğiz” (Meryem 86)