Soru:

“Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz.” Hadisini nasıl anlamalıyız?

Ve Rabbimize haşa küfür edildiğinde ne yapmalıyız?

Cevap:

Marufu emretmek ve münkeri nehyetmek büyük farzdır. Onunla ilgili kesin deliller vardır. Hatta İslam’ın rükünlerinden sayılmıştır. Terk edilirse toplum, devlet ve fertler bozulur, fesat ve her türlü kötülük yayılır, Allah’ın sınırları aşılır ve O’nun emirleri ve nehiyleri hiçe sayılır, hepsi azaba müstahak olurlar.

Allah (cc) şöyle buyurdu:

وَلۡتَكُنۡ مِّنۡكُمۡ اُمَّةٌ يَّدۡعُوۡنَ اِلَى الۡخَيۡرِ وَيَاۡمُرُوۡنَ بِالۡمَعۡرُوۡفِ وَيَنۡهَوۡنَ عَنِ الۡمُنۡكَرِ‌ؕ وَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡمُفۡلِحُوۡنَ

 “ Hayra (İslam’a) davet eden, marufu emreden ve münkeri nehyeden sizden bir grup bulunsun. Felaha kavuşanlar bunlardır”. (Al-i İmran 104)

كُنۡتُمۡ خَيۡرَ اُمَّةٍ اُخۡرِجَتۡ لِلنَّاسِ تَاۡمُرُوۡنَ بِالۡمَعۡرُوۡفِ وَتَنۡهَوۡنَ عَنِ الۡمُنۡكَرِ وَتُؤۡمِنُوۡنَ بِاللّٰهِ‌ؕ وَلَوۡ اٰمَنَ اَهۡلُ الۡكِتٰبِ لَڪَانَ خَيۡرًا لَّهُمۡ‌ؕ مِنۡهُمُ الۡمُؤۡمِنُوۡنَ وَاَكۡثَرُهُمُ الۡفٰسِقُوۡنَ‏

Siz insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz; marufu emreder, münkeri nehyedersiniz ve Allah’a inanıyorsunuz. Ehl-i kitap (Yahudiler ve Hıristiyanlar) iman etselerdi kendileri için iyi olurdu. Onlardan iman edenler vardır, fakat çoğu fasıktır. ( Al-i İmran 110)

Münafıklar ise; marufu emretmez, tersine nehyederler, münkeri nehyetmez, tersine emrederler. Allah c.c şöyle buyurdu:

اَلۡمُنٰفِقُوۡنَ وَالۡمُنٰفِقٰتُ بَعۡضُهُمۡ مِّنۡۢ بَعۡضٍ‌ۘ يَاۡمُرُوۡنَ بِالۡمُنۡكَرِ وَيَنۡهَوۡنَ عَنِ الۡمَعۡرُوۡفِ وَيَقۡبِضُوۡنَ اَيۡدِيَهُمۡ‌ؕ نَسُوا اللّٰهَ فَنَسِيَهُمۡ‌ؕ اِنَّ الۡمُنٰفِقِيۡنَ هُمُ الۡفٰسِقُوۡنَ

 (التوبة 67)

“Münafık erkek ve kadınlar birbirlerindendir. Münkeri emreder ve marufu nehyederler. Allah’ın uğrunda harcamaktan ellerini çekip sıkı tutarlar. Allah’ı unuttular, O da onları unuttu (onlara bakmaz ve değer vermez) şüphesiz ki münafıklar fasıkların ta kendileridir.’’. (Tövbe 67)

Bunların tersi müminlerdir, Allah(cc) onları şöyle övdü:

وَالۡمُؤۡمِنُوۡنَ وَالۡمُؤۡمِنٰتُ بَعۡضُهُمۡ اَوۡلِيَآءُ بَعۡضٍ‌ۘ يَاۡمُرُوۡنَ بِالۡمَعۡرُوۡفِ وَيَنۡهَوۡنَ عَنِ الۡمُنۡكَرِ وَيُقِيۡمُوۡنَ الصَّلٰوةَ وَيُؤۡتُوۡنَ الزَّكٰوةَ وَيُطِيۡعُوۡنَ اللّٰهَ وَرَسُوۡلَهٗ‌ؕ اُولٰۤٮِٕكَ سَيَرۡحَمُهُمُ اللّٰهُؕ اِنَّ اللّٰهَ عَزِيۡزٌ حَكِيۡمٌ‏

 “Mümin erkek ve kadınlar birbirlerinin velisidir (dostu ve yardımcısıdır); marufu emrederler ve mümkeri nehyederler, namazı ikame eder ve zekâtı verirler, Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte Allah’ın rahmetine kavuşacak kimseler bunlardır. İzzet ve hikmet sahibi Allah’ın ta kendisidir’’.(Tövbe 71)

İsrail oğulları münkeri nehyetmekten vazgeçtiği için lanetlendi, başlarına her tür musibet geldi. Allah bunu bize şöyle bildirdi:

لُعِنَ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا مِنۡۢ بَنِىۡۤ اِسۡرَآءِيۡلَ عَلٰى لِسَانِ دَاوٗدَ وَعِيۡسَى ابۡنِ مَرۡيَمَ‌ ؕ ذٰ لِكَ بِمَا عَصَوْا وَّكَانُوۡا يَعۡتَدُوۡنَ‏  كَانُوۡا لَا يَتَـنَاهَوۡنَ عَنۡ مُّنۡكَرٍ فَعَلُوۡهُ ‌ؕ لَبِئۡسَ مَا كَانُوۡا يَفۡعَلُوۡنَ‏

İsrail oğullarından kâfir olanlar Davut ve İsa bin Meryem’in dilleriyle lanetlendi. Çünkü Allah’ın emirlerine isyan ettiler ve bu emirlere karşı geliyorlardı. Yaptıkları münkerden birbirlerini neyhetmiyorlardı. Yaptıkları ne kadar kötüdür. (Maide 78- 79)

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’den şu sahih hadisler rivayet edilmiştir:

«وَاللَّه لَتَأْمُرُنَّ بالْمعْرُوفِ، وَلَتَنْهوُنَّ عَنِ الْمُنْكَرِ، ولَتَأْخُذُنَّ عَلَى يَدِ الظَّالِمِ، ولَتَأْطِرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ أَطْراً، ولَتقْصُرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ قَصْراً، أَوْ لَيَضْرِبَنَّ اللَّه بقُلُوبِ بَعْضِكُمْ عَلَى بَعْضٍ، ثُمَّ لَيَلْعَنكُمْ كَمَا لَعَنَهُمْ» (أبو داود والترمذي وابن ماجه).

“Hayır. Allah’a yemin olsun ki elbette marufu emredip münkerden nehyedeceksiniz. Zalimin elinden tutup onu hakka döndüreceksiniz ve onu hak üzere tutacaksınız ya da sizin de kalplerinizi birbirine çarptırır. Sonra da onları lanetlediği gibi sizleri de lanetler.” (Tirmizi, Ebu Davut, İbni Mace)

«إنَّ النَّاسَ إَذا رَأوُا الظَّالِمَ فَلمْ يَأْخُذُوا عَلى يَدَيْهِ أوْشَكَ أ ن يَعُمَّهُمُ اللَّهُ بعِقَاب»

“ İnsanlar zalimi görüp onu zalimlikten engellemeye çalışmasalar Allah onlara bir azap vermek üzere bir halde olur” (Tirmizi)

” والذي نفسي بيده لتأمرن بالمعروف ولتنهون عن المنكر أو ليوشكن الله يبعث عليكم عذابا منه ثم تدعونه فلا يستجيب لكم” (الترمذي)

“ Canımı elinde tutana (Allah’a) yemin ederim ki, marufu etmelisiniz ve münkerden nehyetmelisiniz, yoksa Allah’a size bir azap göndermek üzere bir hal olur, ondan sonra O’na dua edersiniz size icabet etmez”. (Tirmizi)

“أفضل الجهاد كلمة حق تقال عند سلطان جائر” (أبو داود، الترمذي)

“Cihadın en üstünü zalim yönetici karşısında hak sözü söylemektir” (Ebu Davut, Tirmizi)

«أَلا لا يَمْنَعنَّ أحدَكُم رَهْبةُ النّاسِ أّن يَقولَ بِحقٍّ إذا رآه أَو شَهِدَه، فَإنَّه لا يُقرِّبُ مِن أَجلٍ، ولا يُبَاعدُ مِن رزقٍ أَن يَقولَ بِحقٍ أو يُذكِّرَ بعظيمٍ». (رواه أحمد).

“Biriniz hakkı görünce onu söylemek uğrunda insanlardan, onların kalabalıklarından korkmasın. Bu korku eceli yaklaştırmaz, rızkı uzaklaştırmaz. Hakkı görünce veya önemli bir şey görürse onu söylemekten geri kalmasın” (Ahmed bin Hanbel)

Marufu emretmek ve münkeri nehyetmenin yolu budur. Gösterdiğimiz ayetlerden ve hadislerden anlaşılan şey sözle olur. Müslüman sadece Allahtan korkarak zalim ve fasıklar yüzüne hak sözü söyler, kötülük işleyen kişiyi sözle kötülükten nehyeder ve ona marufu gösterir. Allah’ın emirlerini emreder, O’nun nehiylerini de nehyeder.

Marufu emretmek ve münkeri nehyetmek böyledir, sözle olur.

Fakat münkeri izale etmek, ortadan kaldırmak farklıdır, elle olur:

 Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

«مَنْ رَأَى مِنْكُمْ مُنْكَراً فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِلِسَانِهِ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِقَلْبِهِ، وَذَلِكَ أَضْعَفُ الْإِيمَانِ» رواه مسلم

 “ Kim sizden bir münker görürse eliyle, gücü yetmezse diliyle, ona da gücü yetmezse kalbiyle buğuz etsin. İmanın en zayıf derecesi budur” (Müslim)

Münkeri değiştirmenin manası izale etmek, ortadan kaldırmaktır. Bu, elle olur: Güç kullanmaktır. Eğer bir kişinin gücü varsa kullanır. Fakat ceza vermek değildir, ceza vermek Hilafet devletinin işidir. 

Biri bir haram işlemeye kalkışırsa: birine tecavüz edecekse, hırsızlık yapacaksa, birine veya ırzına veyahut malına haksızca saldıracaksa onu önlemek için bir kişinin gücü varsa eliyle engeller.

Allah, Resulüne, Kitabına ve dinine küfür edecekse engellemeye çalışır. Küfür ederse kişi devlet olmadığı için bu münkeri işleyene karşı sözle hareket eder, insanları ona karşı çıkmak için örgütler.  Mekke’de kâfirler Allah’a, Kitabına, Resulüne ve dinine iftira atıyor, bunlarla alay ediyorlardı. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem onlara karşı sözle yetiniyordu, Allah ona böyle emrediyordu. Zira daha fazla gücü yoktu. Ama devleti kurduktan sonra durum değişti silahı kullandı. Nitekim güç sahibi oldu. 

Laik demokratik sistemin kurduğu veya müsaade ettiği haram işleyen münker: bankalar, fuhuş ve zina işlemek üzere kurduğu genel evler, Lut kavminin kuruluşları, eğlence yerleri, kumar, loto vs. elle ortadan kaldırmak kişinin gücüne dâhil değildir. Bunlara karşı sözle değiştirmek, izale etmek için çalışılır. Ümmeti örgütleyerek bunlara karşı büyük ve ciddi hamleler düzenlemek gerekir. Münker olan İstanbul sözleşmesini ortadan kaldırmak için cesur sadık dava adamlarının yürüttüğü hamle gibidir. Elle kaldırılmış oldu. Allaha, Resulüne, Kitabına ve dinine küfredenler az çok vardır, bunu engellemek için örgütsel hamle yürütülür, Müslümanlar örgütlenip çalıştırılır.

Aynı anda, kökten bunları izale etmek için kötülük yerleri tesis eden, tesisine müsaade eden ve kötülük işlemeye hürriyet veren demokratik laik sistemi izale etmeye yönelik büyük ve ciddi örgütsel çalışma olmalıdır. Zira baş münker bu küfür sistemidir, kötülüklerin kaynağı ve müsebbibi bu sistemdir. Baş şerdir ve bütün şerlerin kaynağı bu sistemdir. İzale edilirse ve yerine İslam sistemi tesis edilirse hiç bir kimse münker işlemeye cesaret edemez. Münkeri işleyene hak ettiği cezayı verir. Allaha, Resulüne, Kitabına ve dinine küfredenlere hak ettiği ağır cezayı verir.

Baş münker olan küfür sistemini izale etmek ve yerine hak olan İslam sistemini ikame etmenin metodu ise nusret talep etmektir. Allah’ın kendi Resulüne vahyettiği metottur. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem bu metottan başka metot kullanmadı, kendine ve hizbine ağır eziyet yapılmasına rağmen bunun üzerinde ısrar etmiştir. Davası için kamuoyu oluşturmaya çalışarak güç sahibi olan kişileri ikna etmek üzere onlarla temas ediyordu. Medine’de bunu gerçekleştirince nusret ehlinden biat alarak İslam devletini kurdu, meydana gelen her olaya İslam hükmünü uygulamaya başladı. Bütün kötülükler kalktı, temiz bir toplum inşa etti.

Esad Mansur