Soru:

Bazı kişiler aşağıdaki ayetleri  “Tevhit Ayetleri” adı altında demokrasiye katılan kişiler, yöneticiler, meclise giren ve onlara oy verenlerin kâfir olduklarını söylüyorlar.

 Bunların dedikleri ne kadar doğrudur?

 Bu ayetleri nasıl anlarız?

Cevap:

Soruda söz edilen ayetlerin sonuna soru işareti koyup altında cevabımız olacaktır.

  • Allah şöyle buyurdu:

فَاعۡلَمۡ اَنَّهٗ لَاۤ اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ

“Bil ki, Allah’tan başka ilah yoktur”. (Muhammed 19)

???

 Ayetin başındaاعۡلَمۡ  “ilim et”, “bil” emir kipi geçti. Bunun manası Allah’tan başka ilahın var olmadığına bilinçli ve kesin olarak iman et demektir. Zira iman, bilmeyi, düşünmeyi gerektirir. Cahilce iman, niye inandığını bilmeyerek iman kabul edilmez. Allah yüzlerce ayette kendi varlığını idrak ettirip kabul ettirmek için düşünmeye davet etti. Düşünmeyen insanları zemmetti, kötüledi. Kuran’da bazı yerlerde ilim kesin delil manasında geçti, bu zanni delile terstir.

Allah şöyle buyurdu:

وَّقَوۡلِهِمۡ اِنَّا قَتَلۡنَا الۡمَسِيۡحَ عِيۡسَى ابۡنَ مَرۡيَمَ رَسُوۡلَ اللّٰهِ‌ ۚ وَمَا قَتَلُوۡهُ وَمَا صَلَبُوۡهُ وَلٰـكِنۡ شُبِّهَ لَهُمۡ‌ ؕ وَاِنَّ الَّذِيۡنَ اخۡتَلَـفُوۡا فِيۡهِ لَفِىۡ شَكٍّ مِّنۡهُ‌ ؕ مَا لَهُمۡ بِهٖ مِنۡ عِلۡمٍ اِلَّا اتِّبَاعَ الظَّنِّ‌ۚ وَمَا قَتَلُوۡهُ يَقِيۡنًا ۢ

Muhakkak ki biz Allah’ın elçisi olan Meryem oğlu Mesih’i öldürdük demelerinden dolayı (cezalandırdık). Gerçekte onu öldürmediler, onu çarmıha da germediler. Sadece kendilerine benzetildi (İsa’ya benzer bir kişi gösterildi). Onun hakkında ihtilafa düşenler şek ve şüphe içerisindedirler. Onlarda ilim yoktur. Ancak zanna dayanırlar. Kesin olarak onu öldürmediler…. ( Nisa 157)

İlim yoktur manası kesin delildir.

Birkaç ayette zanna binaen itikat, iman etmek yasaklanırken kesin delil manasında geçen yakin, ilim, burhan ve sultana göre imanı ve itikadı gerektirdi. Böylece itikadın delili kesin ve delaleti de kesin olmalıdır. Bir kişi kesin delaletle kesin delile binaen itikadını ve imanını sağlamlaştırmalıdır. Kesin delaletli olan kesin delili inkâr eden kimse İslam’dan çıkar.

 وَمَا يُؤۡمِنُ اَكۡثَرُهُمۡ بِاللّٰهِ اِلَّا وَهُمۡ مُّشۡرِكُوۡنَ‏

“ Onların çoğu ancak şirk koşarak Allah’a iman ederler” (Yusuf 106)

???

Şirk ya Allah’la birlikte direk bir ilah edinmekle olur, buna büyük şirk denir. Sahibi kâfir olur. Ya da riyakârlık gibi niyete başka şeyi katmaktır, ortak kılmaktır. Bu da Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in dediği gibi küçük şirktir. Sahibi kâfir olmaz günahkâr olur.

İtaat konusu farklıdır. İtaat ise Nisa suresi 59. Ayette geçtiği gibi Allah’a, Rasule ve Ul-ul emir’e olur. Allah’a itaat etmek Kuran’a uymaktır, Rasule itaat etmek sünnete uymaktır. Müslümanlardan Ul-ul emir’e itaat edilir, ancak Kuran ve sünnete binaen emir verirlerse itaat edilir, tersi ise asla onlara itaat edilmez.

  Eğer Müslüman Kuran ve sünnete uygun veya mubah şeylerde kâfire itaat ederse günahkâr olmaz, kâfire kulluk etmiş sayılmaz. Müslüman kâfir yanında çalışırken onun emri altında olur. Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Ali r.a’ın bir Yahudi yanında çalıştığından haberi oldu, onu inkâr etmedi. Kâfirlerin emirleri mubah dairesinde ise Müslüman itaat edebilir. Kâfir devletin trafik işaretlerine uymak gibi mubah dairesinde olan hayatın sair işleriyle ilgili düzenlemelerinde itaat edilir. Zira herkesin devlette bir işi olur, oraya müracaat eder, ancak ondan ruhsat alarak işi başlatır. Tüccar, doktor, mühendis, şoför, çiftçi, inşaatçı, öğrenci vs. dar-ul küfürde müstesnasız her Müslümanın devlette işi olur, devletin kanunlarına ister istemez itaat eder.

Dar-ul küfürde yaşayan Müslümanlarla ilgili Allah şu ayeti indirdi:

لاَّ يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُوْنِ الْمُؤْمِنِينَ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللّهِ فِي شَيْءٍ إِلاَّ أَن تَتَّقُواْ مِنْهُمْ تُقَاةً وَيُحَذِّرُكُمُ اللّهُ نَفْسَهُ وَإِلَى اللّهِ الْمَصِيرُ

“Müminler kendi dışındaki olan kâfirleri dost edinmesinler. Kim kâfirleri dost edinirse Allah’la onun alakası yoktur. Ancak onlardan korunmakla ilgili durum başkadır. Allah sizi kendisinden sakındırıyor. Dönüş Allah’a olacaktır.” (Al-i İmran 28)

Kâfirleri dost edinmeyi haram kılarken, onların sistemlerine, partilerine, bütün siyasi ve fikri kuruluşlarına katılmayı yasaklamıştır. Fakat onlarla silahlı mücadeleyi yasakladı. Katılanlar kâfirleri dost edinmiş olur, büyük günah işlerler.

 Bundan önce Muhammed suresinde 4. Ayette; “Kâfirlerle karşılaştığınız zaman onların boyunlarını vurun.” Diye buyurdu.

Bu ayet Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Mekke’den Medine’ye hicret ederken nazil oldu. Bu nedenle Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem savaşı ilan edip Müslümanlar kâfirlerle her yerde savaşmaya başladılar. Peki, Mekke’deki Müslümanlar ne yapacaklar? Onlar müstesna silahla kâfirlerle savaşmazlar ve onların eziyetlerinden korunmak için kâfirlerle normal şekilde geçinmeye çalışırlar, onlarla ticaret ve alış-veriş yaparlar, iyi komşulukta bulunurlar ve buna benzer normal, tabii insani ilişkileri korurlar. Bu nedenle Mekke’de kalan Müslümanlar kendilerini belli edip kâfirlerle fikri ve siyasi tartışmalar yapıyor, Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’i, Müslümanları ve İslam devletini savunuyorlardı.

Burada küfür rejimi altında yaşayan Müslümanların nasıl davranacaklarını göstermek ve takiyyenin manasını açıklamak istedik. Buna göre takiyye; (kâfirlerden korunmak) Müslüman’ın İslam kimliğini göstermemesi, İslam’ı savunmaması ve İslam davetini yüklenmemesi demek değildir. Yine kâfirlerin kurdukları rejimlerine, partilerine ve siyasetlerine katılmak veya onlarla koalisyon kurmak veyahut kanunlarına göre siyasi parti kurup çalışmak ve meclislerine katılmak demek değildir. Tersine bu ayet (Al-i İmran 28) nazil olduktan sonra küfür rejimi altında, küfür toplumunda yaşayan Müslümanlar gibi davranacaklar; İslam kimliklerini gösterir, İslam davetini yüklenir, diğer Müslümanları savunurlar, kâfirlerin partilerine, parlamentolarına, hükümetlerine ve siyasetlerine katılmazlar. İslam akidesine ve bu akideden fışkıran fikirlere göre bir hizb/kitle kurarlar ve açıkça fikri ve siyasi çalışma yaparlar. Fakat kâfirlere silah çekmezler. Silahlı mücadele yürütmezler. Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem İslam devletini kurmadan önce Mekke’de zayıf durumdayken aynı şekilde hareket ediyordu. “Takiyye” onlara karşı silah çekmemek, onlarla iyi geçinmek ve normal ilişki kurmaktır. Hatta kâfir rejim Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e ve diğer Müslümanlara eziyet çektiriyorlardı. Müslümanlar karşılık vermeyip sabrediyorlardı ve onlara çekinmeden fikirlerini anlatıyorlardı.

Burada İslam’a aykırı bir kanun varsa inanmadan itaat etmek şirk değil haramdır. İslam’a ters olmayan bir kanun ise kâfire itaat etmek caizdir. Mekke’deki Müslümanlar Kureyş’in İslam’a aykırı olmayan kanunlarına ve kurallarına uyarlardı, İslam’a ters ise hiç uymazlardı, hatta karşı gelirlerdi. Kureyş’in zulümlerine ve işledikleri cürümlere çatıyorlardı.   

اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغۡفِرُ اَنۡ يُّشۡرَكَ بِهٖ وَيَغۡفِرُ مَا دُوۡنَ ذٰ لِكَ لِمَنۡ يَّشَآءُ‌ ؕ وَمَنۡ يُّشۡرِكۡ بِاللّٰهِ فَقَدۡ ضَلَّ ضَلٰلًاۢ بَعِيۡدًا‏   اِنۡ يَّدۡعُوۡنَ مِنۡ دُوۡنِهٖۤ اِلَّاۤ اِنٰـثًـا‌ ۚ وَاِنۡ يَّدۡعُوۡنَ اِلَّا شَيۡـطٰنًا مَّرِيۡدًا ۙ‏ ﴿۱۱۷﴾ 

“Şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Dilediğine bunun dışındaki günahlarını bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa derin bir sapıklığa sapmış olur. Onlar Allah dışında ancak birtakım dişi adı taşıyan putlara taparlar, ancak azgın inatçı şeytana taparlar”. (Nisa 116-117)

???

Allah’a yaklaşmak için Lat, Uzza, Hubel gibi putları birer ortak kıldılar, aynı anda her putlarla beraber onun yardımcısı olarak bir cinniye (dişi cin) edindiler. Yine meleklerin Allah’ın kızları olduğunu iddia ederek onlara taptılar. Bu şekilde Allah dışında kendilerine göre dişi sıfatı taşıyan ortak kıldılar.

Bunların yaratıldıklarına inandıkları hâlde “Bunlar bizi Allah’a yaklaştırır, bu nedenle onlara tapıyoruz.” iddiasında bulundular.

Allah şöyle buyurdu:

اَلَا لِلّٰهِ الدِّيۡنُ الۡخَالِصُ‌ وَالَّذِيۡنَ اتَّخَذُوۡا مِنۡ دُوۡنِهٖۤ اَوۡلِيَآءَ‌ ۘ مَا نَعۡبُدُهُمۡ اِلَّا لِيُقَرِّبُوۡنَاۤ اِلَى اللّٰهِ زُلۡفٰى ؕ اِنَّ اللّٰه يَحۡكُمُ بَيۡنَهُمۡ فِىۡ مَا هُمۡ فِيۡهِ يَخۡتَلِفُوۡن اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهۡدِىۡ مَنۡ هُوَ كٰذِبٌ كَفَّارٌ‏

“İyi bilinsin ki, halis din yalnız Allaha aittir. Allah dışında veli edinenler ‘Ancak bizi Allah’a yaklaştırmak için bunlara tapıyoruz!’ derler. Muhakkak ki Allah (Kıyamet Günü) onların aralarında ihtilaf edip durdukları şey hakkında hüküm verecektir. Şüphesiz ki Allah yalancı ve azılı kâfir, nankör olan kimseyi hidayete erdirmez.” (Zümmer 3)

??? 

Sadece Allah’a kulluk edilir, sadece şirksiz Allaha tapılır. Halis, şirksiz din budur. Ancak onun emri ve nehyine tabi olup uygulanır. Bir kişi bunu inkâr ederse kâfir olur. Buna inandığı halde bu emir ve nehiylere tabi olmazsa fasık ve zalim olur. Zira iman edenler Allah’a isyan ederlerse kafir olmazlar, günahkâr olurlar. Kuran bunlarla ilgili ukubat, ceza indirdi. Hilafet devleti bu ukubatları, cezaları uygular. Zina edenler, içki içenler, iftira atanlar, hırsızlık yapanlar vs. bunlar Allah’ın emrine inandıkları halde muhalefet ettiler, mürtet muamelesi uygulanmaz, Müslüman olarak cezalandırılır ve bu ceza kendileri için kefaret olur, kıyamet günü bir daha ceza görmezler. Ama Allah’ın emir ve nehylerini inkâr edenlere mürtet muamelesi uygulanır. 

Hristiyanlar ve Yahudiler şirk koştular. Mesih ve Uzeyir’i ilah edindiler. Hahamları ve rahipleri de rab edindiler.

Allah onların şirklerini açığa çıkartarak şöyle buyurdu:

وَقَالَتِ الۡيَهُوۡدُ عُزَيۡرُ ۨابۡنُ اللّٰهِ وَقَالَتِ النَّصٰرَى الۡمَسِيۡحُ ابۡنُ اللّٰهِ‌ؕ ذٰ لِكَ قَوۡلُهُمۡ بِاَ فۡوَاهِهِمۡ‌ ۚيُضَاھِــُٔــوۡنَ قَوۡلَ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا مِنۡ قَبۡلُ‌ ؕ قَاتَلَهُمُ اللّٰهُ ‌ۚ اَنّٰى يُؤۡفَكُوۡنَ  اِتَّخَذُوۡۤا اَحۡبَارَهُمۡ وَرُهۡبَانَهُمۡ اَرۡبَابًا مِّنۡ دُوۡنِ اللّٰهِ وَالۡمَسِيۡحَ ابۡنَ مَرۡيَمَ‌ ۚ وَمَاۤ اُمِرُوۡۤا اِلَّا لِيَـعۡبُدُوۡۤا اِلٰهًا وَّاحِدًا‌ ۚ لَاۤ اِلٰهَ اِلَّا هُوَ‌ ؕ سُبۡحٰنَهٗ عَمَّا يُشۡرِكُوۡنَ

 “Yahudiler ‘Uzeyir Allah’ın oğludur!’ ve Hristiyanlar ‘Mesih Allah’ın oğludur!’ dediler. Bu sözler daha önce küfre sapanların söylediklerine benzer şekilde ağızlarıyla geveledikleri cahilce sözlerdir. Allah onları kahretsin; nasıl da yalan uyduruyorlar?! Onlar ki, Allah’tan başka hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa onlar, tek olan bir ilaha ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O ise kendisinden başka ilah yoktur. O ise onların şirk koştuklarından münezzehtir, yücedir.” [Tevbe Suresi 30-31]

Adiyy bin Hâtem İslâm’a girmeden Hristiyan iken “Hahamlara ve rahiplere ibadet etmedik, deyince Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ona: Kendilerine haramı helal ve helali haram kılmadılar mı? diye sorunca Adiyy: Evet, dedi. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem: İşte onlara ibadet etmek budur, dedi.” [Tirmizi]

Kim küfür kanunlarına inanarak uyarsa Yahudiler ve Hristiyanlar gibi kâfir olur. Zira Yahudiler ve Hristiyanlar hahamların ve rahiplerin kanunlarına inanıyorlardı. Müslümanlar âlimlerin Kuran ve Sünnetten doğru içtihatla çıkardıkları hükümlere uyarlar. Âlimleri rab edinmiş sayılmazlar. Zira Allah ve Rasulü kendi emirlerine göre içtihadın yapılmasını emretmiştir. Kuran ve sünnet dışında ise reddedilir, doğru içtihat değilse reddedilir, şeri delili terk edip heva ve hevese göre maslahat ve zaruret reddedilir.  

Allah’a kulluk ederken niyetiyle başka niyet edinmek bir çeşit şirktir. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

قُلۡ اِنَّمَاۤ اَنَا بَشَرٌ مِّثۡلُكُمۡ يُوۡحٰٓى اِلَىَّ اَنَّمَاۤ اِلٰهُكُمۡ اِلٰـهٌ وَّاحِدٌ‌ۚ فَمَنۡ كَانَ يَرۡجُوۡالِقَآءَ رَبِّهٖ فَلۡيَـعۡمَلۡ عَمَلًا صَالِحًـا وَّلَايُشۡرِكۡ بِعِبَادَةِ رَبِّهٖۤ اَحَدًا‏ ﴿۱۱۰﴾

“De ki, ben sizin gibi bir beşerim. Ancak sizin ilahınız tek bir ilahtır diye bana vahyedilmektedir. Kim Rabbi ile karşılaşmayı umuyorsa Rabbi’nin ibadetine şirk koşmadan salih amel yapsın.” [Kehf Suresi 110]

Bu ayetin nüzul sebebi ise “Biri Resulullah’a, Allah için cihadı seviyorum, aynı anda kendimi göstermeyi de seviyorum, dedi. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem sustu, ondan sonra bu ayet nazil oldu.” [İbni Ebi Hâtem]

Başka bir rivayet ise “Bir grup sahabe aralarında fısıldayarak (aralarında tartışırken) Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem onlara yönelip ne bu fısıldama, diye sorunca, biz Mesih ve onun hakkındaki ihtilafları konuşuyoruz, dediler. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem: Mesih meselesinden (onun hakkında Hristiyanların ihtilafları meselesinden) daha fazla sizin için korktuğum şeyi söyleyeyim mi? Evet, dedik. Gizli şirktir; adamın kendini göstermek için namaza kalkmasıdır, dedi” [İbni Hanbel]

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem kutsi hadiste şöyle buyurdu:

قال الله تعالى: أنا أغنى الشركاء عن الشرك، من عمل عملا أشرك فيه معي غيري تركته وشركه

“Allahu Teâlâ şöyle dedi: Şirk koşmaktan üstünümdür, buna hiç muhtaç değilim. Kim benimle beraber başkasını ortak kılarak bir iş yaparsa onu ve onun ortaklığını terk ederim.” [Müslim]

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, bir kişi bir kadınla evlenmek üzere hicret edince bunu açıklayarak şöyle buyurdu:

إنما الأعمال بالنيات، وإنما لكل إمرئ ما نوى، فمن كانت  هجرته إلى الله ورسوله فهجرته إلى الله ورسوله، ومن كانت هجرته لدنيا يصيبها أو امرأة ينكحها فهجرته إلى ما هاجر إليه

“Ameller niyete göre olur, her kimsenin niyeti neyse öyle karşılık bulur. Kimin hicreti Allah ve Resulü için olursa onun hicreti Allah ve Resulü için sayılır (hicret sevabı alır). Kimin hicreti kazanacağı dünya için ise veya evleneceği kadın için ise onun hicreti bunun için olur (hicret sevabı almaz).” [Buharı ve Müslim]  

Allah şöyle buyurdu:

فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤۡمِنُوۡنَ حَتّٰى يُحَكِّمُوۡكَ فِيۡمَا شَجَرَ بَيۡنَهُمۡ ثُمَّ لَا يَجِدُوۡا فِىۡۤ اَنۡفُسِهِمۡ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيۡتَ وَيُسَلِّمُوۡا تَسۡلِيۡمًا‏.

Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan ihtilaflarda seni hakem kılmasalar, senin verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam teslimiyetle teslim olmasalar iman etmiş olmazlar” (Nisa 64-65)

 ???

Zira Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem Allah’ın vahyettiğini tebliğ ediyor. Bunun manası; Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem Allah’ın emirlerine ters bir şey yapmaz ve konuşmaz, çünkü ona itaat etmek farzdır. Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem’e itaatin bölünmediğini de gösteriyor. Bunu pekiştiren şu ayeti indirdi:

وَمَاۤ اٰتٰٮكُمُ الرَّسُوۡلُ فَخُذُوْهُ وَ مَا َنَهٰٮكُمۡ عَنۡهُ فَانْتَهُوۡا‌ ۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ ‌ؕ اِنَّ اللّٰهَ شَدِيۡدُ الۡعِقَابِ‌ۘ‏

“ Resul size ne getirdiyse alın ve sizi neden nehyettiyse onu terk edin. Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah’ın azabı pek şiddetlidir” (Haşr 7)

Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem’e itaat edin. Hatta ona itaat edilirse hidayetli olunur. Şöyle buyurdu:

قُلۡ اَطِيۡعُوا اللّٰهَ وَاَطِيۡعُوا الرَّسُوۡلَ‌ۚ فَاِنۡ تَوَلَّوۡا فَاِنَّمَا عَلَيۡهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيۡكُمۡ مَّا حُمِّلۡتُمۡ‌ؕ وَاِنۡ تُطِيۡعُوۡهُ تَهۡتَدُوۡا‌ؕ وَمَا عَلَى الرَّسُوۡلِ اِلَّا الۡبَلٰغُ الۡمُبِيۡنُ‏ 

De ki Allah’a itaat edin ve Resule itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse, onun yüklendiği sorumluluk onun üzerindedir, sizin üzerinizdeki sorumluluk sizin üzerinizdedir. Eğer ona itaat ederseniz hidayetli olursunuz. Resul üzerinde (sorumluluk) ancak apaçık tebliğ etmektir” (Nur 54)

İşte Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem’e itaat edilirse hidayetli olunur. Tersi dalalettir, sapıklıktır. Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem’e itaat onun sözüne, ameline ve takririne uymaktır. Hadis-i şerif sahih olduğu zaman hemen alınır ve gereği yapılır. Dinin kaynağı Kuran ve Sünnettir. Aynı anda İslam devletinin kaynağıdır. Anayasası, bütün kanunları ve siyasetleri ancak bu iki kaynaktan alınır.  Bunun dışına çıkılmaz. İcma-i sahabe ise sünnetten bir parçadır. Şeri kıyas ise Kuran ve sünnette var olan illetlere dayalıdır. İşte Müslümanlar ancak bu kaynaklara dayalı olarak hayatlarında kayıtlı olurlar. Aralarında çıkan bütün sorunlarda buna göre çözerler.

Rasulü’nün hükmünü veya sünnetini inkâr eden kâfir olur. Sünnette mütevatir hadiste kesin delaletle sabit olan hükmü inkâr etmek küfürdür. Misal olarak beş vakit namaz, namaz kılma keyfiyeti ve rekâtların sayısı mütevatir hadislerle sabittir. Bunu inkâr eden kâfir olur. Fakat sünnette sahih rivayetle geçen haber-i ahad hadisi inkâr eden kimse kâfir olmaz, günahkâr olur.

Seferde iken öğlen veya ikindi vakitlerinde bu iki namazın cem-i takdim veya cem-i tehir ile kılınması, keza akşam ve yatsı kılınmasıyla ilgili hadisler haber-i ahaddır. Biri reddederse kâfir olmaz, biri belli usulul fıkıh’a göre amel etmezse günah işlemiş sayılmaz. Zira Hanefiler bu hadislerle amel etmiyorlar, çünkü kesin delili tahsis eden delil ancak kesin olmalıdır derler. Diğer mezhepler alıyor ve uyguluyor.   

Zira çok zaman aynı konuda birçok hadis farklı şekilde geçer. Kanın namazı bozup bozmadığı meselesi gibidir. Bu iki hususla ilgili sahih hadisler geçti, tercih işi başlar. Bu nedenle farklı görüşler ve mezhepler ortaya çıktı.

İşte Resul’den sahih rivayetle geçen bütün sahih hadisleri veya mütevatir hadisi inkâr eden, başka ifadeyle sünneti inkâr eden kimse kâfir olur. Buna inanmayarak bununla amel etmeyi reddeden kimse kafir olur. Bu şekilde Rasulü hakem kılmayanlardan olur. Ama bunlara tam inanıyorsa fakat uygulamıyorsa fasık ve zalim olur, cezalandırılır, ona mürtet hükmü uygulanmaz.

Bu ayetler normal kişiler hakkında nazil olmuştur. Fakat şer’i kaideye binaen önemli olan münasebet değil, lafzın umumudur.  Hem normal kişilere hem de yöneticilere uygulanır. Kim Rasulün hükmünü inkâr ederse kâfir olur, inkâr etmeden ve inandığı halde uygulamıyorsa zalim ve fasık olur. Yönetici ise yönetimden indirilir ve cezalandırılır. Zira yöneticinin şartlarından birisi fasık olmamasıdır, udul olmasıdır.

Yönetici namaz kılmıyorsa fasık olur, yönetimden alınır. Kendisi namaz kılıyorsa, fakat namazı kılmaya emir vermiyor ve kılmayan Müslümanları cezalandırmıyorsa fasık olur, yönetimden indirilir.

Araf suresi 54. Ayete gelince

اِنَّ رَبَّكُمُ اللّٰهُ الَّذِىۡ خَلَقَ السَّمٰوٰتِ وَالۡاَرۡضَ فِىۡ سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسۡتَوٰى عَلَى الۡعَرۡشِ يُغۡشِى الَّيۡلَ النَّهَارَ يَطۡلُبُهٗ حَثِيۡثًا ۙ وَّالشَّمۡسَ وَالۡقَمَرَ وَالنُّجُوۡمَ مُسَخَّرٰتٍۢ بِاَمۡرِهٖ ؕ اَلَا لَـهُ الۡخَـلۡقُ وَالۡاَمۡرُ‌ ؕ تَبٰرَكَ اللّٰهُ رَبُّ الۡعٰلَمِيۡنَ

“Şüphesiz ki sizin rabbiniz Allah’tır. Altı gün içinde gökleri ve arzı yaratan O’dur. Ondan sonra arşa istiva etti. Geceyi gündüzü bürüyüp örter. Güneş, ay ve yıldızlar, emrine boyun eğdirilmiştir. İyi bilin ki yaratmak ve emretmek ona aittir. Alemlerin Rabbi olan Allah ne kadar yücedir” (Araf 54)

 ???

Allah her şeyi yarattı ve bir emre göre yürüttü. Her yarattığı şeye belli kanun, nizam koydu, mahlûk buna göre yürür. Güneş, ay ve her yıldız Allah’ın koyduğu kanunlara göre dönüyor. Gece ve gündüz O’nun emrine göre değişiyor. İnsan da belli kanuna göre meydana geliyor, gelişiyor ve hareket ediyor. Bu Allah’ın emridir. Yarattığı hayvanlara emirler, kanunlar da koydu, bu kanunlara göre yetişiyor ve hareket ediyor. Bitkiler ve ağaçlara kanunlar koydu, buna göre yetişiyor ve meyve veriyor. Bu kanunlar O’nun emridir. Böylece onun emrine boyun eğdirilmiştir.

İnsan kendi yaratılışıyla, gelişmesiyle, kendisindeki içgüdülerin ve uzvi ihtiyaçların bulunmasıyla ilgili Allah’ın emrine mahkûmdur, ister istemez boyun eğerler. Bunun dışına çıkamaz. İşte bu ayetteki emrin manası budur.

Bunun dışında Allah kendi iradesiyle nasıl hareket edeceğine, uzvi ihtiyaçlarını nasıl doyuracağına ve içgüdülerini nasıl tatmin edeceğine dair bir takım emir ve nehiyleri insan için Rasul’e indirmiştir. İnsan burada serbest hareket eder. Eğer Allah’ın emir ve nehiylerine göre hareket ederse, uzvi ihtiyaçlarını doyurursa ve içgüdüleri tatmin ederse Allah’ın emrine boyun eğmiş olur ve buna mukabili büyük sevap alır. O’nun emrine boyun eğmezse günah işler ve azaba çekilir. Allah’ın emir ve nehiylerine inanmayarak boyun eğmiyorsa kafir olur, cehennemliktir.

Allah şöyle buyurdu:

وَمَنۡ يَّبۡتَغِ غَيۡرَ الۡاِسۡلَامِ دِيۡنًا فَلَنۡ يُّقۡبَلَ مِنۡهُ‌ۚ وَهُوَ فِى الۡاٰخِرَةِ مِنَ الۡخٰسِرِيۡنَ‏ ﴿۸۵﴾ 

Kim İslâm’dan başka bir din ararsa (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Ali İmran 85)

???

Ondan önce Al-i İmran 19. Ayette Allah şöyle buyurdu:

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ

“Şüphesiz ki Allah katında kabul edilen din yalnızca İslam’dır”.

İslam dışında başka din edinmek küfürdür. Sadece Allah indinde İslam kabul edilir. Bir kişi İslam’ı bir din olarak seçerse Müslüman olur, uygulamazsa günahkâr; fasık ve zalim olur.

Bu ayet İslam’ı bir din olarak edinmekle ilgilidir. Ama İslam’ı yaşamak dinin gerektirdiği husustur. Buna inanmayan da Müslüman olmamış olur.

Bu ayetlerde İslam’ı din olarak edinmek veya edinmemektir. İslam’ı din olarak edinenler Müslüman sayılır.

Allah şöyle buyurdu:

 يٰۤاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡۤا اٰمِنُوۡا بِاللّٰهِ وَرَسُوۡلِهٖ وَالۡكِتٰبِ الَّذِىۡ نَزَّلَ عَلٰى رَسُوۡلِهٖ وَالۡكِتٰبِ الَّذِىۡۤ اَنۡزَلَ مِنۡ قَبۡلُ‌ؕ وَمَنۡ يَّكۡفُرۡ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓٮِٕكَتِهٖ وَكُتُبِهٖ وَرُسُلِهٖ وَالۡيَوۡمِ الۡاٰخِرِ فَقَدۡ ضَلَّ ضَلٰلًاۢ بَعِيۡدًا

 “Ey İman edenler! Allah’a, O’nun Resulüne, Resulüne indirdiği kitaba (Kur’an’a) ve daha önce indirdiği kitaplara iman edin. Kim Allah’a, meleklerine, kitaplarına, resullerine ve kıyamet gününe kâfir olursa muhakkak ki uzak bir dalalete sapmış olur” (Nisa 136)

İman budur. Allah’a, meleklerine, Kitaplarına, Resullerine ve kıyamet gününe kesin şekilde inanmaktır. Bunu inkâr eden ise kâfirdir. Rasule indirdiği kitab’ta (Kur’an’da) kısmen olsa da geçen ayetleri inkâr eden kimse kâfir olur.

İmandan sonra salih amel yapmak gerekir. Bu ise Allah’ın emirleridir. İmansız salih amel kabul edilmez. İmanla beraber kabul edilir.

İbrahim suresi 18. Ayette kâfirlerin iyi amellerinin misali şudur: “Yaptıkları (iyi) amelleri fırtınalı bir günde rüzgâr şiddetli savurduğu bir küle benzer, kazandıklarından hiçbir şey ellerini geçmez”. Zaten kötü ameller kimden sadır olursa kötüdür.

Al-i imran suresinde 117.ayette Bu dünya hayatında kâfirlerin (hayır işleri için) harcadıklarının misali ise; kendilerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerine isabet edip mahveden kavurucu bir rüzgârdır”. Kötülük için harcamak kimin tarafından gelirse kötüdür.

Furkan suresi 23. ayette “Kâfirlerin yaptıkları (iyi) amelleri vurup hepsini toz duman edeceğiz”.

İşte kâfirler iman etmediklerinden dolayı ne iyi amel yaparlarsa ve ne harcarlarsa ahirette kendilerine fayda getirmez.

Fakat iman edenler yaptıkları iyi amellere karşı sevap alırlar. Bununla ilgili pek çok ayet geçmiştir. İman edip salih amel yapanlar olarak ayetler geçmektedir. Kötülük yaparlarsa, sonra tövbe ederlerse Allah onların günahlarını siler. Bu şekilde imanları kendilerine fayda veriyor.

Enam suresi 158. Ayette daha önce (dünyada) iman etmemiş veya imanında bir hayrı kazanmamış kimsenin o gün (kıyamet gününde) iman ettim demesi ona asla bir fayda vermez.

İşte iman ayrı amel ayrıdır. İman etmişse imanın gerektirdiği iyi amelleri yapmasa bile mümin kalır, tövbe ederse günahları silinir. Hatta Furkan suresin 70. Ayete göre kim tövbe edip iman ederse ve salih amel yaparsa Allah bu müminlerin yaptıkları kötülükleri iyiliklere çevirir.

Allah şöyle buyurdu:

كَذٰلِكَ كِدۡنَا لِيُوۡسُفَ‌ؕ مَا كَانَ لِيَاۡخُذَ اَخَاهُ فِىۡ دِيۡنِ الۡمَلِكِ اِلَّاۤ اَنۡ يَّشَآءَ اللّٰهُ‌ؕ

“ Öz kardeşini yanında alıkoyması için biz böyle bir çare gösterdik. Allah dilemeseydi kralın kanunlarına göre kardeşini yanında alıkoyması mümkün değildi”. (Yusuf 76)

???

Yusuf a.s kralın kanunlarını uygulamayıp Allah’ın kendisine vahyettiğini uyguluyordu. Kralın kanununu uygulasaydı öz kardeşini yanına alamazdı, Allah’ın vahyettiğini uyguladı. Kral ona güvendiği için uygulamada serbest bıraktı, dinine göre hareket ediyordu.

Allah şöyle buyurdu:

اَلَمۡ تَرَ اِلَى الَّذِيۡنَ يَزۡعُمُوۡنَ اَنَّهُمۡ اٰمَنُوۡا بِمَاۤ اُنۡزِلَ اِلَيۡكَ وَمَاۤ اُنۡزِلَ مِنۡ قَبۡلِكَ يُرِيۡدُوۡنَ اَنۡ يَّتَحَاكَمُوۡۤا اِلَى الطَّاغُوۡتِ وَقَدۡ اُمِرُوۡۤا اَنۡ يَّكۡفُرُوۡا بِهٖ ؕ وَيُرِيۡدُ الشَّيۡـطٰنُ اَنۡ يُّضِلَّهُمۡ ضَلٰلًاۢ بَعِيۡدًا وَاِذَا قِيۡلَ لَهُمۡ تَعَالَوۡا اِلٰى مَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُوۡلِ رَاَيۡتَ الۡمُنٰفِقِيۡنَ يَصُدُّوۡنَ عَنۡكَ صُدُوۡدًا‌

“Sana (Muhammed’e) indirilene (Kur’an’a) ve daha önce indirilene (kitaplara) inandıklarını iddia edenleri görmedin mi? Tağuta muhakeme olunmak istiyorlar. Oysa tağutu inkâr edip reddetmekle emrolundular. Ama şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor. Eğer Allah’ın indirdiğine ve Resul’e çağırılırlarsa münafıkların senden kesin şekilde yüz çevirdiklerini görürsün.  (Nisa 60-61)

 ???

Bu Ayetler, Allah’ın indirdiklerine inandığını iddia eden bir münafık ile bir Yahudi arasında ortaya çıkan bir husumet üzerine indi. “Münafık, rüşvet alan Kaab bin el-Eşref adlı Yahudi lidere gitmek istiyordu. Kendisiyle husumeti olan Yahudi ise bunu kabul etmiyor ve hasmını Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’e gitmeye çağırıyordu. Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Yahudi’nin haklı olduğunu anlayınca ona hak verdi. Mü’min olduğunu iddia eden münafık ise bunu kabul etmeyip Ömer’e gitmeye çağırdı. Yahudi, Ömer’e Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in yanına gittiklerini bildirince Ömer kılıcını alıp bu münafığın kellesini vurdu. Bunun üzerine bu Ayetler indirildi.” (İbni Abbas yoluyla Kurtubi  ve Beğavi).

Böyle Allah’ın hükümlerine inanmayarak muhakeme olunmayı reddediyorsa münafık olur, kafir olur. Tağut olan beşerî hükme inanmak veya inanarak uymak münafıklıktır, küfürdür.

Allah şöyle buyurdu:

وَمَنۡ لَّمۡ يَحۡكُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡكٰفِرُوۡنَ‏

 “Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse kâfirlerin ta kendileridir.” (Maide: 44)

???

Bu ayetin arkasında şu iki ayet geçti: “Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse zalimlerin ta kendileridir.” (Maide: 45) ve “Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse fasıkların ta kendileridir.” (Maide: 47)

Sahabe İbni Abbas (r.a) bu Ayetleri açıklarken şöyle dedi: “Allah’ın indirdiklerini kim inkâr ederse kâfir olur. Kim Allah’ın indirdiklerini inkâr etmezse ve bunları uygulamazsa zalim ve fasık olur.” (İbni Kesir, İbniCerir).

Hemen hemen tüm âlimler ve müfessirler bu görüşü benimsediler.

Her hâlükârda, yönetici Allah’ın indirdikleriyle hükmetmese azledilir, ona oy verilmez, desteklenmez ve tabi olunmaz. Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyi reddediyorsa veya bu asırda elverişli değildir, geçerli değildir derse kafir olur.

İhlaslı ve bilinçli mümin eğer yönetici ise sadece Allah’ın indirdikleriyle hükmeder, yönetici değilse ancak Allah’ın indirdikleriyle hükmedene destek verir ve tabi olur.

Esad Mansur