– 51 –
Münafıkların Allah’ı az anması
Namaza tembel tembel kalkması
Münafıkların tedavisi
Cehennemde onların yeri
Kâfirleri dost edinmenin tehlikesi
Münafıklıktan kurtuluş
Tövbenin yolu
Allah’a teşekkür etmek
Allah’ın müminlere teşekkürü
Sevapların katlanması
Münafıklar nasıl Allah’ı az anarlar ve tembel tembel namaza kalkarlar? Onların tedavisi nasıl olur? Allah neden kâfirleri dost edinmeyi yasaklamıştır? Neden münafıkların yeri cehennemin en alt katındadır? Ne zaman kişi münafıklıktan çıkıp müminlerden sayılır? Tövbenin yolunda nasıl gidilir? İnsan nasıl Allah’a teşekkür eder? Allah’ta kendisine teşekkür edene, nasıl teşekkür eder? Hangi amele karşı daha fazla sevap alınır?
اِنَّ الۡمُنٰفِقِيۡنَ يُخٰدِعُوۡنَ اللّٰهَ وَهُوَ خَادِعُوْهُمۡ ۚ وَاِذَا قَامُوۡۤا اِلَى الصَّلٰوةِ قَامُوۡا كُسَالٰى ۙ يُرَآءُوۡنَ النَّاسَ وَلَا يَذۡكُرُوۡنَ اللّٰهَ اِلَّا قَلِيۡلًا مُّذَبۡذَبِيۡنَ بَيۡنَ ۖ ذٰلِكَ لَاۤ اِلٰى هٰٓؤُلَاۤءِ وَلَاۤ اِلٰى هٰٓؤُلَاۤءِ ؕ وَمَنۡ يُّضۡلِلِ اللّٰهُ فَلَنۡ تَجِدَ لَهٗ سَبِيۡلًا يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا لَا تَتَّخِذُوا الۡكٰفِرِيۡنَ اَوۡلِيَآءَ مِنۡ دُوۡنِ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ ؕ اَتُرِيۡدُوۡنَ اَنۡ تَجۡعَلُوۡا لِلّٰهِ عَلَيۡكُمۡ سُلۡطٰنًا مُّبِيۡنًا اِنَّ الۡمُنٰفِقِيۡنَ فِى الدَّرۡكِ الۡاَسۡفَلِ مِنَ النَّارِ ۚ وَلَنۡ تَجِدَ لَهُمۡ نَصِيۡرًا ۙ اِلَّا الَّذِيۡنَ تَابُوۡا وَاَصۡلَحُوۡا وَاعۡتَصَمُوۡا بِاللّٰهِ وَاَخۡلَصُوۡا دِيۡنَهُمۡ لِلّٰهِ فَاُولٰٓٮِٕكَ مَعَ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ ؕ وَسَوۡفَ يُـؤۡتِ اللّٰهُ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ اَجۡرًا عَظِيۡمًا مَا يَفۡعَلُ اللّٰهُ بِعَذَابِكُمۡ اِنۡ شَكَرۡتُمۡ وَاٰمَنۡتُمۡ ؕ وَكَانَ اللّٰهُ شَاكِرًا عَلِيۡمًا
“Şüphesiz ki münafıklar, Allah’ı aldatmaya (hile çevirmeye) kalkışıyorlar, oysa onların aldatmalarını kendilerine çevirecektir. Onlar namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Allah’ı pek az hatırlarlar. (142) Onlar müzebzebtir (iki taraf arasında gidip gelirler). Ne tam müminlerle, ne de tam kâfirlerle beraber olurlar. İki taraf arasında bocalayıp dururlar. Allah kimi şaşırtmışsa ona kurtuluş yolu bulamazsın. (143) Ey iman edenler! Müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinizde Allah’a apaçık bir hüccet vermek ister misiniz? (144) Şüphesiz ki münafıklar cehennemin en alt tabakasındadır. Onlara asla bir yardımcı bulamazsın. (145) Ancak tevbe edip hallerini düzeltenler, Allah’a sımsıkı sarılıp dinlerini yalnız O’na halis kılarlarsa onlar müminlerle beraber olurlar. Allah müminlere pek büyük ecir, mükâfat verecektir. (146) Eğer teşekkür ederseniz ve iman ederseniz, Allah size niçin azap versin? Zira Allah teşekkür eden ve her şeyi bilendir”. (147)
142. ayet:
اِنَّ الۡمُنٰفِقِيۡنَ يُخٰدِعُوۡنَ اللّٰهَ وَهُوَ خَادِعُوْهُمۡ ۚ وَاِذَا قَامُوۡۤا اِلَى الصَّلٰوةِ قَامُوۡا كُسَالٰى ۙ يُرَآءُوۡنَ النَّاسَ وَلَا يَذۡكُرُوۡنَ اللّٰهَ اِلَّا قَلِيۡلًا
“Şüphesiz ki münafıklar, Allah’ı aldatmaya (hile çevirmeye) kalkışıyorlar, oysa onların aldatmalarını kendilerine çevirecektir. Onlar namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Allah’ı pek az hatırlarlar”.
Münafıklar, kâfirler gibi imanları olmadığından dolayı Allah’ın gücünü idrak edemediler.
مَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدۡرِهٖؕ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِىٌّ عَزِيۡزٌ
“ Allah’ın değerini ve gücünü hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz ki Allah pek güçlüdür ve izzetlidir” (Hac 74)
Allah ne yaptıkları ve çevirdiklerini, kendi içlerinden ne geçiyorsa bilir, ne konuşursa işitir. Şöyle buyurdu:
وَلَقَدۡ خَلَقۡنَا الۡاِنۡسَانَ وَنَعۡلَمُ مَا تُوَسۡوِسُ بِهٖ نَفۡسُهٗ وَنَحۡنُ اَقۡرَبُ اِلَيۡهِ مِنۡ حَبۡلِ الۡوَرِيۡدِ
“ Andolsun ki, biz insanı yarattık, nefsinin kendisine verdiği vesveseyi, fısıltıyı biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız” (Kaf 16)
Bu nedenle Allah’la oynamak istediler, niyetlerinin bozuk olduğunu bilmediğini zannettiler. İnsanlara riyakârlık ve gösteriş olarak namaz kılarlar. Gerçekten kılmak istemezler, bu nedenle insanlar onları gördükçe namaza kalkarlar yoksa kılmak istemezler. Tembel temel olarak namaza kalkmaları budur. Bu şekilde hem Allah’ı hem müminleri aldatmaya çalışırlar. Allah onları teşhir ederek şöyle buyurdu:
يُخٰدِعُوۡنَ اللّٰهَ وَالَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا ۚ وَمَا يَخۡدَعُوۡنَ اِلَّاۤ اَنۡفُسَهُمۡ وَمَا يَشۡعُرُوۡنَؕ
“Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah’ı ve müminleri aldatırlar. Hâlbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir”(Bakara 9)
Müminler onları kolayca tanırlar, zira onlar şer’i hükümlere uymamaya çalışırlar, gizlice şeriatla savaşırlar. Bu asırda münafıklar şeriatla, şeriata çağıranlarla ve İslam hâkimiyetini tesis etmeye çalışanlarla açıkça savaşır, küfür olan laikliği ve demokrasiyi açıkça savunurlar ve uygularlar. Dini hayattan, siyasetten ve devletten ayırdılar, şeriatın egemenliğini ve Allah’ın hâkimiyetini reddederler. Kayıtsız, şartsız milletin egemenliğini, beşerin hâkimiyetini savunurlar ve millet meclisinde bunu uygulamaya çalışırlar.
Seçim olunca namaza gitmeye çalışırlar, inşallah, maşallah, bismillah demeye başlarlar. İşte, Allah’ı pek az anarlar. Sadece gösteriş olarak ağızlarından Allah kelimesi çıkar, kalpten çıkmaz.
1950’lerde CHP genel başkanı İsmet İnönü’ye partinin erkânı “inşallah, maşallahı” kullanın seçimi kazanırız diye teklif edince “asla bunu söylemem” dedi. Ata’sı gibi kâfirliği üzerinde ısrar etti. Ama şimdiki mirasçıları ve sair demokratik partiler hep bu sözleri söylemede yarışırlar, hatta seçim bitinceye kadar geçici olarak namaz kılmaya başlarlar. Mustafa Kemal ve İnönü gibi tam kâfirliği göstermemeye çalışırlar, yarı kâfirliği gösterirler. Zira batıya uyarak dini sırf itikat ve ibadetle sınırlandırdılar. İslam’ın devletle, hayat ve toplumla ilgili ahkâmını ve nizamlarını reddederler.
Münafıklar bu hareketle Allah’ı aldatamazlar, ancak kendi kendilerini aldatırlar, ama bunun farkında değiller. Zira Allah onların hilelerini kendileri aleyhine çevirtecek ve boşa çıkaracaktır, nihayet İslam’ı hâkim kılacak ve müminleri onlara galip getirecektir. Nitekim müminlerin elleriyle dünyada onları cezalandırır ve ahirette onlara azap verecektir.
143. ayet:
مُّذَبۡذَبِيۡنَ بَيۡنَ ۖ ذٰلِكَ لَاۤ اِلٰى هٰٓؤُلَاۤءِ وَلَاۤ اِلٰى هٰٓؤُلَاۤءِ ؕ وَمَنۡ يُّضۡلِلِ اللّٰهُ فَلَنۡ تَجِدَ لَهٗ سَبِيۡلًا
“Onlar müzebzebtir (iki taraf arasında gidip gelirler, ikiyüzlü). Ne tam müminlerle, ne de tam kâfirlerle beraber olurlar. İki taraf arasında bocalayıp dururlar. Allah kimi şaşırtmışsa ona kurtuluş yolu bulamazsın”.
Münafıklar müzebzebtir, iki taraf arasında gidip gelirler, ikiyüzlüdür, ne açık şekilde kâfirliklerini ilan ederler ne de tam manada Müslümanlıklarını gösterirler. Küfür ile iman arasında kalırlar, kâfirlere meylettikleri gibi Müslümanlara da meylederler. Bunlar ıstırap içindedirler, istikrar ve huzur tadamazlar, şaşkındırlar, doğru dürüst yolu izlemek istemezler. Aynı anda tam kâfirliklerini ilan etmek istemezler. İki ipte oynamak isterler, bu şekilde iki taraftan korkarlar. Bu yolu izleyerek korku ve sıkıntı içinde yaşarlar. Her an bir taraf onları keşfeder ve reddeder veya onları cezalandırır.
Kâfirleri tam bıraksalar, saflarını ilan etseler ve Müslümanlığı tam yaşasalar ve uygulasalar, Amerika ve Avrupa gibi küfür güçleri onlara ne yapabilir ki? Hiç bir şey yapamazlar, daha doğrusu onlara galip gelirler, memleketi onların sömürgeciliğinden kurtarıp kalkındırırlar, dünyada en büyük devlet olurlar. Çünkü Allah onlarla beraber olacak, onlara yardım edecek ve her imkânı sağlayacaktır. Çünkü müminler onlarla beraber olacak, millet onları himaye eder ve onlara sahip çıkar, memleketi savunurlar, Allah’ın yardımıyla bütün küfür güçlerini yenerler. Bütün dünyadaki Müslümanları kendi taraflarına çeker ve memleketlerini birleştirirler, böylece en büyük devlet olurlar.
Ama sapmış olan kimse hidayeti, doğru yolu izlemeyi istemeyince hiç bir kimse onu doğru yola getiremez. Tek çaresi vardır, onu makamından düşürüp milletin işlerinden ve etki alanından uzaklaştırmaktır. Bundan başka hiç bir çare yoktur. Hidayeti isteseydi hemen bulurdu ve Allah onu hidayete muvaffak ederdi. Allah onu zorla saptırmadı, sapıklığı istediği için Allah onu sapıklık ve dalalet içinde bırakır. Bu şekilde münafıklığa alıştı, tam kâfir olamıyor ve tam Müslüman olamıyor, hep iki taraftan korkuyor.
144. ayet:
يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا لَا تَتَّخِذُوا الۡكٰفِرِيۡنَ اَوۡلِيَآءَ مِنۡ دُوۡنِ الۡمُؤۡمِنِيۡنَؕ اَتُرِيۡدُوۡنَ اَنۡ تَجۡعَلُوۡا لِلّٰهِ عَلَيۡكُمۡ سُلۡطٰنًا مُّبِيۡنًا
“Ey iman edenler! Müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinizde Allah’a apaçık bir hüccet vermek ister misiniz?”
Allah kâfirleri dost edinmeyi birkaç muhkem ayetle kesin şekilde yasaklamıştır. Al-i İmran 28, Nisa 89 ve 139, Maide 51,57 ve 81, Araf 3, Tevbe 23, Hud 113, Kehf 50, Ankebut 41, Mümtehine 1.
O kadar tekit ve pekiştirme olunca konunun ehemmiyetini vurgular. Zira kâfirleri dost edinme olunca; onlara destek vermek, onlara karşı yumuşamak ve onlardan bir şey almaya başlamak, yeryüzünde İslam hâkimiyetini tesis edinceye kadar onlarla savaşı durdurmak ve Müslümanlar üzerine imkân, güç ve otorite sağlamaktır. Oysa bütün dünyada İslam hâkimiyetini sağlamak ve küfür otoritesini yeryüzünden kalkıncaya kadar cihadın devamı, Müslümanlar üzerine büyük bir farz olarak kılınmıştır. Bunun uğrunda savaşıp öldürülen Müslüman şehit sayılır, Allah ve Resulü onun cennete girmesine şahitlik yaptılar, böylece o şehit adını aldı, yüksek bir mertebeye sahiptir ve hesapsız cennete girer.
Kâfirleri dost edinmek ise; siyasi, fikri ve askeri veya ekonomik paktlarına ve teşkilatlarına katılmak, bu hususlarda onlarla işbirliği yapmak, müttefik olmak, İslam’a aykırı kurulan partilerine ve cemiyetlerine katılmak veya destek vermektir. NATO’ya ve Avrupa birliğine veya gümrük anlaşmasına katılmak birer örnektir. Laikliğe ve demokrasiye veya cahiliye olan milliyetçilik ve vatancılık üzerinde kurulan partilere ve teşkilatlara veyahut küfür yönetimlerine katılmak ve destek vermek başka örneklerdir. Arap devletlerin birliği ve Türk devletlerin örgütü, var olan demokratik, laik ve milliyetçi yönetim ve partiler de birer örneklerdir.
Müslüman sadece ve sadece Kuran ve Sünnete dayalı parti, kuruluş, örgüt ve yönetime katılır, destek verir, onların elemanlarını dost edinir, onlarla beraber çalışabilir. Ancak Allah ve Resulünü ve müminleri dost edinenleri dost edinir. İzzet ve şeref bunlarla olur.
Ama İslam’la savaşmayan, Müslümanları ezmeyen ve diyarlarından çıkarmayan insanlarla geçici alışveriş ve normal ilişki kurmak caizdir. Mümtehine 8. ve 9. ayetlerde açık şekilde beyan edilmiştir.
145. ayet:
اِنَّ الۡمُنٰفِقِيۡنَ فِى الدَّرۡكِ الۡاَسۡفَلِ مِنَ النَّارِ ۚ وَلَنۡ تَجِدَ لَهُمۡ نَصِيۡرًا ۙ
“Şüphesiz ki münafıklar cehennemin en alt tabakasındadır. Onlara asla bir yardımcı bulamazsın.”
Münafıkların tehlikesi, bozuk inançları ve çirkin davranışlarından dolayı, açık kâfirden daha ağır cezalara sahiptirler. Onların yeri cehennemin en alt katındadır. Onları cehennemden kurtaracak bir kimse bulamazlar, Allah onları kurtarmaz, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem onlar için şefaatçi olmaz. Zira bunların tahribatları ve zararları açık kâfirlerden daha büyüktür, Müslüman numarası yaparlar, ama Müslümanları kandırmaya çalışırlar, kâfirlerle işbirliği yaparlar, küfrün egemenliğini sağlarlar, Müslümanların yenilgisine yol açarlar. Bunlar her asırda bulundukları için Allah, bizi bunlar hakkında uyardı. Mustafa Kemal Müslüman numarasını yaparak, Hilafeti ve şeriatı kaldırdı, küfrü yerleştiren bir takım inkılaplar yaptı. Onun tebaaları, cumhuriyetin yöneticileri ve partileri aynı yolu izlemektedir.
146. ayet:
اِلَّا الَّذِيۡنَ تَابُوۡا وَاَصۡلَحُوۡا وَاعۡتَصَمُوۡا بِاللّٰهِ وَاَخۡلَصُوۡا دِيۡنَهُمۡ لِلّٰهِ فَاُولٰٓٮِٕكَ مَعَ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ ؕ وَسَوۡفَ يُـؤۡتِ اللّٰهُ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ اَجۡرًا عَظِيۡمًا
“Ancak tevbe edip hallerini düzeltenler, Allah’a sımsıkı sarılıp dinlerini yalnız O’na halis kılarlarsa onlar müminlerle beraber olurlar. Allah müminlere pek büyük ecir, mükâfat verecektir”.
Çok rahmetli Allah, münafıklara cehennemden kurtulmak için tövbe kapısını açar. Eğer münafıklıklarından tamamen vazgeçerlerse, kendi hallerini ve yaptıkları hataları düzeltirlerse, sadece Allah’ın ipine sarılırsa ve Allah’ın rızası dışında başka niyetlere sahip olmazlarsa, müminlerden bir parça olurlar. Allah, onları müminlerin safına girdiklerinden dolayı ödüllendirir, günahlarını siler ve cennetliklere dahil eder.
Allah bu ayette, münafıkların ne zaman değişip mümin olduklarına güveneceklerini bildiriyor, yoksa onlara güvenilmez, onlardan sakınılır ve uzak durulur:
- Tevbe ettiklerini ilan edecekler. Artık münafıklıktan vazgeçtiklerini gösterecekler, yanlış ve haram işlediklerini itiraf edip pişmanlık duyacaklar.
- Kendilerini düzeltecekler. Düşünceleri ve davranışlarını şer’i hükümlere göre ayarlayacaklar. İslam akidesinin düşüncenin temel kaidesi, bakış açısı, fikri liderliğinin esası ve fikirlerin kaynağı olduğunu benimsediklerini gösterecekler. Artık laiklik ve demokrasi veya çıkarcılık veyahut milliyetçilik ve vatancılık açısından vazgeçtiklerini ve bakmadıklarını ispatlayacaklar.
- Yaptıkları hataları düzeltecekler. Eğer devlet başkanı ise devleti İslami devlete çevirecek, İslami anayasayı onun anayasası olarak koyacak, devletin sair siyasetleri ve kanunlarını değiştirip, İslam’a dayandıracaktır. Eğer parti lideri ise o partiyi İslam esaslarına ve ilkelerine dayandıracak, sadece İslami fikirleri ve şer’i hükümleri parti mensuplarına benimsettirecektir. Mücadelesi sırf İslam hâkimiyetini kurmaya yönelik olacaktır. Olaylara siyasi bakışı, İslam akidesi açısından olacaktır. Bir partide üye ise o partiden çıkacak, İslam’a dayalı bir partiye katılıp, İslam fikirlerini yaymaya çalışacaktır. Eğer demokratik bir partiyi destekliyorsa artık bundan vazgeçecek, İslam’a dayalı bir partiyi desteklemeye veya katılmaya çalışacaktır.
- İhlas sahibi olacaktır. Dini uygularken sırf Allah’ın rızasını hedef edinecektir. Gösteriş, çıkar ve seçim için namaz kılmaz, oruç tutmaz, umreye gitmez ve yardım yapmaz. Sırf Allah rızası için yapacaktır, yoksa tövbesi sayılmaz, münafıklığa devam ettiği anlaşılır. Aynı siyaseti şer’i hükümlerle yürütecek, herhangi bir sorunu çözecekse Kuran ve Sünnete dönecektir.
- Eğer bu işlerde samimiyet ve ihlas gösterirse, müminlerden sayılıp büyük ecri olan cenneti hak eder, olmazsa cehennemin en alt tabakasında yanar. Ciltleri yandıkça değişir, tekrar yanar, acı zakkum ağacından yer, sıcak su içer, çirkin iltihap sıvısı içer. Zira bunları, birkaç sene veya yirmi beş sene küfrü uygulayarak, iktidarda kalma karşılığında kabul etmiştir! Allah ona zulmetmedi, ancak o kendi kendine zulmetmiş oldu.
147. ayet:
مَا يَفۡعَلُ اللّٰهُ بِعَذَابِكُمۡ اِنۡ شَكَرۡتُمۡ وَاٰمَنۡتُمۡ ؕ وَكَانَ اللّٰهُ شَاكِرًا عَلِيۡمًا
Eğer teşekkür ederseniz ve iman ederseniz, Allah size niçin azap versin? Zira Allah teşekkür eden ve her şeyi bilendir”. (147)
Teşekkür imandan önce gösterildi. Çünkü teşekkür ancak imanla olur, ayette geçen iman ederseniz ifadesi tekit etmek için geçti. Zira Allah başka bir ayette şöyle buyurdu:
وَاِذۡ تَاَذَّنَ رَبُّكُمۡ لَٮِٕنۡ شَكَرۡتُمۡ لَاَزِيۡدَنَّـكُمۡ وَلَٮِٕنۡ كَفَرۡتُمۡ اِنَّ عَذَابِىۡ لَشَدِيۡدٌ
“Rabbiniz şöyle ilan etmiştir: Eğer teşekkür ederseniz muhakkak ki (sevaplarınızı) arttıracağım. Eğer kâfir olursanız, nankörlük yaparsanız bilin ki benim azabım pek şiddetlidir” (İbrahim 7)
Burada teşekkür hem imanı hem de imanın gereğini yapmaktır. Allah’ın emrine uymak ve nehyinden vazgeçmektir. Teşekkür daha fazla Allah’a bağlılık göstermekle gerçekleşir: Daha fazla ibadet yapmak, daha fazla Allah uğrunda mücadele vermek ve harcamak, insanları İslam’a kazandırmak için daha fazla uğraşmak, sürekli insanlarla temas edip onları İslam davasına kazanmak, küfür rejimine ve zalimlere karşı daha fazla mücadele yapmakla tahakkuk eder.
En’am suresi 160. ayette geçtiği gibi; Müslüman bir iyilik yaparsa, bir salih amel işlerse, bir fakiri yedirirse, bir hayır işine sadaka verirse, Allah ona 10 katı karşılık verir. Bakara suresi 261. ayette geçtiği gibi Müslüman cihat ederse, Allah’ın sözünü ilan etmek için mücadele ederse ve bunun uğrunda harcarsa, her adım mücadele ve her harcanan kuruş karşılığında 700 kat sevap verir. Nisa suresi 95.ve 96. ayetlerde mallarıyla ve canlarıyla cihad eden ve mücadele edenleri, diğerlerinden derece olarak kat kat yükselttiğini bildirmiştir. Zira salih amellerin dereceleri farklıdır. En üstün amel cihad, İslam davetini taşımak, İslam’ı uygulayacak ve dünyaya taşıyacak Hilafet devletini kurmak, zalime karşı mücadele vermek, hak sözü söylemek, marufu emretmek, münkeri nehyetmek ve bu işler uğrunda harcamaktır. Çünkü İslam’ın bekası, uygulaması ve yayılması bu işlere dayalıdır. Bunların, her amelin sevabı 700 kata çıkar. Böylece Allah derecesini artırmış olur.
İşte Müslümanlar bu şekilde Allah’a teşekkür ederlerse, o zaman onlara azap vermez. Niye versin ki, onlar Kendisine teşekkür ederken! Azapla ne yapmak istiyor ki, azap vermeyi mi seviyor! Haşa Allah. Daha doğrusu O affedici, çok merhametlidir, insan ne kadar kötülük yaparsa yapsın tevbe ederse ondan intikam almaz, onu affeder. Daha doğrusu Furkan suresi 70. ayette geçtiği gibi günahlarını sevaplara çevirir. Kim bundan daha rahmetli olabilir? Bu nedenle münafıklar tevbe ederlerse, Allah’ın ipine, Kuran’a ve bunun beyanı olan Sünnete bağlanırlarsa, kendi kendilerini ve hatalarını düzeltirlerse ve ihlas sahibi olurlarsa, dine sadakat gösterirlerse, Allah onları affeder ve cenneti ikram eder.
Bu şekilde Allah teşekkür eden olur. İyiliğe karşılık iyilik verince, teşekkür eden sayılır. Biri iyiliğe karşılık kötülük yaparsa nankör sayılır. Allah pek cömerttir. Sadece bir iyiliğe bir iyilik değil, iyi amelin değerine göre 10 kat veya 700 kat iyilik verir. Gerçekten en büyük teşekkür eden O’dur.
Her şeyi bilen O’dur. İnsanın imanını ve niyetini iyi bilir. Eğer insanın münafıklığı varsa, niyeti kötü ise, gösteriş için yaparsa, hem sevaptan mahrum olur hem de ağır bir cezaya çarptırılır.
Tevbe suresi 119. ayette Allah münafıkların hallerini, oyunlarını ve yalan bahanelerini ortaya çıkarırken, müminleri uyarır; Allah’tan korkmalarını, takva sahibi olmalarını ve sadık kimselerden olmasını ister. Davet ve cihad etmemek, Allah uğrunda harcamamak için yalan bahane uydurmasınlar. Hiç yalan söylemesinler, sadık doğru dürüst Müslüman olsunlar. Şöyle buyurdu:
يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُوۡنُوۡا مَعَ الصّٰدِقِيۡنَ
“ Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadık kimselerle beraber olun” (Tevbe 119)