– 1 –

Maide suresi hakkında genel bilgi sunalım:

Bu surenin sonuna doğru Havariler Mesih’ten Allah’ın kendilerine gökten bir maidenin indirilmesini istedi. Ondan yiyecekler, kalpleri imanla mutmain olacak, İsa’nın dediklerinnden doğru olduğundan daha fazla emin olmak için bir mucize istediler. Zira maidenin manası hazırlanmış sofradır. Surenin başka isimleri de vardır, Ukut (Akitler) suresi, çünkü akitler ve sözleşmelerle ilgili hükmü içerir. Munkiza (Kurtarıcı) suresi olarak da adlandırılır, çünkü insanları azaptan kurtarır.

Bu surenin Medine’de nazil olduğuna dair âlimler arasında ittifak vardır. Fakat bir rivayete göre Mümtehine suresinden ve Hudeybiye anlaşması yapıldıktan sonra ve başka rivayetle Nisa suresinden sonra indirilmeye başlanmıştır.

Bu sure daha ziyade ahkâmla ilgili ayetleri içerir. Akitler, kesilip yenecek hayvanlar, ihram halinde avlanmak, nikâhı helal olan kadınlar, abdest ve teyemmüm, şeriatın kemali ve tamamı, diğer şeriatlarını neshetmesi, Allah’ın indirdikleriyle hükmetmek, adaletli olmak, şahitler, Allah ve Rasulüne itaat etmek, Yahudiler ve Hristiyanların kâfir olmaları, onların yaptıkları sinsi ve kötü amelleri, Nebilere isyan etmeleri, onları dost edinmekten sakındırmak, müminleri dost edinmek, haksızca insanı öldürmek ve onun malını çalmak veya gaspla almak, bunlarla ilgili bir takım cezalar, içki ve kumarın yasaklanması ve yemin etmenin kefaretiyle ilgili hükümler gibi birçok hüküm ve farz açıklanmıştır. Sonunda Mesih’in mucizeleri ve Havariler’in gökten Maide’nin indirilmesini istemeleri gibi konular beyan edilir.

Zira, bu surede İslam şeriatının eksik olmayıp kamil ve tam olduğu, bu nedenle sadece bununla hükümedilmesinin gerekli olduğu, bunun dışındaki hükümlerin cahiliye, küfür ve onlarla hükmedenlerin kafir, zalim ve fasık oldukları duyurulmuştur.

Bu sureyi tefsir edebilmek için Allah’tan yardım talep ediyorum, buna mukabil kendim için okuyup istifade edenler ve yayanlara mağfiret ve rahmet diliyorum. En yakın zamanda bu ahkâmı uygulayan devletin kurulmasını da diliyorum. Bunun için çalışanlardan Allah razı olsun.

– 2 –

  • Akitler
  • Enam
  • Avlanma
  • Hâkimiyet

Akit nedir? Enam hayvanları nedir? Onlardan haram olan nedir? İhramlı iken ne avlanabilir?  Hüküm veren kimdir? Hâkimiyet kimindir?

يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡۤا اَوۡفُوۡا بِالۡعُقُوۡدِؕ اُحِلَّتۡ لَـكُمۡ بَهِيۡمَةُ الۡاَنۡعَامِ اِلَّا مَا يُتۡلٰى عَلَيۡكُمۡ غَيۡرَ مُحِلِّى الصَّيۡدِ وَاَنۡـتُمۡ حُرُمٌ‌ ؕ اِنَّ اللّٰهَ يَحۡكُمُ مَا يُرِيۡدُ‏ ﴿۱﴾ 

“ Ey İman edenler! Akitlere vefakârlık edin. Size ena’m hayvanları helal kılınmıştır. Ancak (size haram oldukları) okunacaklar müstesnadır. Yine de ihramlı iken avlanmayı helal etmemek şartıyla. Şüphesiz ki Allah dilediği hükmü verir”. (Maide 1)

“ İman edenler”

Allah iman edenlere hitap edip hükümlerine uymalarını talep eder. Zira insan mümin değilse Allah’ın hükümlerine uymaz. Bu nedenle şeri hükümleri imana dayandırmak ve müslümanları imanı uyandırmak gerekir. Menfaat ve çıkar için değil sırf imandan dolayı şeri hükümlere bağlanacaklar. İmanla, Allahtan korkarak ve rıza isteyerek uygulayacaklar. Cehennemden kurtulup cennet mükâfatını umarak şeri hükümlere imtisal edecekler. Aynı anda bu hükümleri toplumda ve devlette uygulanması için çalışacaklar.

“Akitlere vefakârlık edin”

İlk şeri talebi akitlere vefakârlık göstermektir. Zira kâfirlerle ilk akit yaptıktan sonra bu sure inip bu hüküm geldi. O hudeybiye akti, anlaşmasıdır. Akit kelimesi Arapça ” عَقَدَ” / akede kelimesinden türedi. Manası sağlam şekilde bağladı. İşte kesin söz verildikten sonra bozmak pek çirkin hainlik kalleşliktir. İşte Allah müminler güzel sıfatla sıfatlanmaları isterken sözleşmelere vefakârlık göstermelerini talep eder. Bunun birçok ayette pekiştirdi.

Akidin şeri tarifi ise, şeri veche göre yerinde ispatlanacak icap ve kabuldür.

Şeri vechin manası: şeriatın caiz kıldığı işler ve şartlardır. Eğer iş şeri değilse onun üzerine anlaşma yapılmaz. Mesele Bakara suresi 275-279. ayetlerde geçtiği gibi riba, faiz çok büyük bir haramdır, bu nedenle onun sözleşmesini yapmak caiz değildir. Faizsiz borçlanma caizdir. Şeri şartlar veya şeriata aykırı olmayıp akdin gerektirdiği şartlar koşulur.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

” المسلمون على شروطهم، إلا شرطا حرم حلالا أو أحل حراما” (الترمذي)

“ Müslümanlar şartlara bağlıdırlar. Ancak bir şart helali haram veya haramı helal kılan şart müstesnadır” (Tirmizi)

Bakara suresi 282. Ayette geçtiği gibi borcun miktarı ve ödeme tarihi gösterilir, udul (fasık olmayan) kâtip ve iki erkek veya bir erkek ve iki kadın şahit tutulup yazılır. Eğer borç alan kimse sefih veya zayıf olursa veyahut okuma yazma bilmiyorsa onun velisi vekil olup anlaşmayı yapar. 

Eğer akdin rükünleri şeri olduğu halde bazı şartlar şeri değilse o akit devam ettirilir, fakat şartlara uyulmaz ve kaldırılmaya çalışılır.

Müminlerin annesi Âişe RadiyAllahu Anhâ, Berîre adlı köle kadını satın aldı, velayeti onun oldu, ondan sonra onu azat etti. Satanlar ise onu satınca Berîre’nin velayetinin kendilerine ait olmasını istediler. Oysa velayet köleyi satın Alana ait olur. Nitekim Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem ona şöyle buyurmuştu:

“اشْتَرِيهَا فَأَعْتِقِيهَا وَلْيَشْتَرِطُوا مَا شَاءُوا”

“Onu satın al ve azat et, onlar diledikleri şartı koşsunlar.” (Buhari)

Bunun manası satış doğrudur, fakat bozuk bir şart vardır, ona uyulmaz.

Yerinde ispatlanmasının manası: taraflar veya vekilleri, şahitler ve kâtipler bir yerde oturup sözleşmeyi yaparlar. Ya da taraflar, şahitler ve kâtipler birbirlerini dinleyecek şekilde sözleşme yaparlar. Telefon, internet ve whatsApp gibi araçlar kullanarak sözleşme yapılabilir. Zira Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Medine’deyken Hicretin 6. veya 7. senesinde Habeşistan’da bulunan Ümmü Habibe ile evlenmek isteyince orada İslam’a giren Habeşistan kralı Necaşi’yi bir vekil olarak tutarken Ümmü habibe Halit bin Said adlı sahabeye haber gönderip onu vekil tuttu. Mihri Necaşi Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem yerine ödedi. Bir rivayete göre 400 dirhem idi, başka rivayete göre 400 dinar idi. Böylece uzaktan bir nikâh sözleşmesi yapıldı.

İcap ve kabulün manası: İcap tarafı verecek taraftır. Önce bu taraf söz verir. Ondan sonra diğer taraf kabul sayılıp birinci tarafın dediğine mutabık söz söyleyip kabul ettiğini bildirir. Mesele, Satışta icap tarafı verecek kimse mal sahibidir, satıcıdır. Önce şartlarını söyleyerek onaylar, sonra alıcı kabul tarafı olup bu şartlarla malı aldığını bildirir. Bundan önce malı, fiyatı ve satış şartlarını tartışırlar, pazarlık yaparlar, ondan sonra icap ve kabul gerçekleşir. Başka misal, evlilikle ilgilidir. Taraflar evlilik ve şartları üzerinde konuşurlar. İcap tarafı kız veya kadındır, çünkü kendini erkeğe bir emanet olarak teslim eder. Erkek kabul tarafıdır. Anlaştıklarına göre kızın veya kadının sözlerine mutabık sözler sarf eder kabul ettiğini söyler. İcara, ev kirası konusunda, evi verecek kimse icap tarafı olurken evi tutacak kimse kabul tarafı olur.

İslam Hilafet devleti dâhilinde fertler arasında akitler yapıldığı gibi değişik konularda diğer devletlerle İslam’ın müsaade ettiği devletlerarası akitler yapılır. Halife veya kendi yerine tayin ettiği kişiyle böyle anlaşmalar imzalanır. Devlet sadakat gösterir, ancak karşı tarafta bir ihanet gözüküp bozacaksa hemen ona bildirerek bozar. Allah şöyle buyurdu:

وَاِمَّا تَخَافَنَّ مِنۡ قَوۡمٍ خِيَانَةً فَانْۢبِذۡ اِلَيۡهِمۡ عَلٰى سَوَآءٍ‌ ؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الۡخَآٮِٕنِيۡنَ

“ Ey Rasul! (devlet Başkanı) eğer seninle sözleşme yapan kavimden hainlik olacağına dair endişelerin olursa eşit derecede açıkça boz. Şüphesiz ki Allah hainleri sevmez”.  (Enfal 56)

Nitekim devlet Başkanı sıfatıyla Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Yahudi Hayber kabilesi ile Kureyş kabilesi arasında gizli temaslar yapıldığını hissedince hemen Kureyş’i onlardan uzaklaştırıp Hayber’le savaşmaya yönelik bir plan çizdi. Bunun için ve başka hedefler için Kureyşle Hudeybiye anlaşması yaptı. Ondan sonra Hayber’e doğru ordusuyla yürüyüp orayı fethetmiştir. Keza Kaynuka, Nadir ve Kureyza kabileleri ve devletlerine karşı davrandı. Kendileriyle yaptığı sözleşmeleri bozacaklarını hissedince hemen erken davranıp onları temizlerdi. Bu gün Yahudi varlığıyla normal ilişki kuran ve anlaşmalar yapan Filistin Otoritesi, Türkiye, Mısır, Ürdün, Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Fas Yahudi varlığının bu anlaşmaları bozmasına rağmen ve aylarca Gazze’yi yok ederken ve on binlerce Müslümanı öldürürken hala o anlaşmalara bağlı kalırlar. Hep İslam’a aykırı hareket ederler Yahudi varlığıyla yaptıkları anlaşmalar batıl olduğu kadar düşman bozduğu halde bozmamaları batıldır.

Şu var ki, sözleşmeler genel olarak, şu konuları kapsar;

 Allah’a verilen ahit, sözdür, iman edilince onun emrine tabi olacağına ve nehyinden vaz geçeceğine dair söz verir. Kuran’da bu sözleşmeye Allah’la yapılan misak ve ahit adı verildi.

Halife’yle yapılan sözleşmedir; o Kuran’ı ve sünneti uygulayacağına dair söz verirken Müslümanlar bunları uyguladıkça ona itaat edeceklerine dair söz verirler. Böyle biat akdi gerçekleşir.

Değişik muamelelerde kişiler arasında yapılan sözleşmeler.

Ayrıca İslam Hilafet devleti ile diğer devletlerle şeriatın müsaadesi dairesinde yaptığı anlaşmalar.

Bütün anlaşmalara karşı taraf uydukça uyulur. Allah asla ahdini bozmaz, ama insan bozarsa ona ağır azap hazırladı.

“Size Enam hayvanları helal kılınmıştır”. Bu adla Kuran’da bir sure vardır. Enam suresi 142-144.  arasındaki ayetlerde Enam hayvanlarından söz edilip onların koyun, keçi, deve ve inek oldukları sayılmıştır. Kurbanlıklar ancak bunlardan olur. Kendi cinslerinden zekât olur: her 5 deve için bir koyun, eğer 25 deve olursa yaşı bir seneyi dolduran 1 dişi deve zekât verilir. 30 inek için yaşı 1 seneyi dolduran buzağı zekât verilir. Her 40 koyun için 6 aylığı dolduran bir kuzu zekât verilir. Her 40 keçi için yaşı 1 seneyi dolduran bir keçi zekât verilir.

İşte enam hayvanlarıyla ilgili böyle şeri hükümler vardır. Diğer hayvanlar böyle değildir. Eğer ticaret için hayvanları varsa mal sayılır, bir sene geçince o gün piyasa fiyatıyla parayla değerlendirilip %2,5 zekât verilir.

Bu ayette enam hayvanlarından söz edilince önemini vurgulamış oldu, en önemli hayvan serveti sayılır. İslam Hilafet devleti kendi tebaalarına ve ordusuna gıda emniyetini sağlarken ithalata dayanmayıp ülkesinde bunları yetiştirmeye özen gösterecektir. İktisadın en önemli kaynaklarından biridir. Bu hayvanlar her yönü ile faydalıdır; eti, yağı, sütü, yünü, derisi ve kemiğidir. Ayrıca deve nakliye aracı olarak kullanılır ve inekler veya öküzler tarlayı sürmek için kullanılır.

 Al-i İmran suresi 14, Enam suresi 142, Nahl suresi 5, 66, 80 ve Yasin suresi 72. ayetlerde enam hayvanlarının faydaları yaratıcısı olan Allah tarafından vurgulanmıştır.

“Ancak (size haram oldukları) okunacaklar müstesnadır”. Maide 3. Ayette bu müstesna olan husus geçmiştir. Ölü, Allahtan başkası adına kesilenler, boğulmuş, bir yerine vurularak öldürülmüş, yüksekten düşerek yuvarlanıp ölmüş, başka hayvan tarafından boynuzlanmış, yırtıcı hayvan tarafından parçalanarak yenmiş olan ve putlara sunulup kesilen hayvanlar müstesnadır, hiç yenmez. Ayette, kanın haram kılındığı da gösterildi. Hayvanların kanı necistir, kullanılamaz, yemeye katılamaz. Nitekim kâfirler yemeğe kan katarlar. İşte Müslümanlara hayvanlarla ilgili okunan haramı içeren ayet budur.

“Yine de ihramlı iken avlanmayı helal etmemek şartıyla”.

Bu ayette genel olarak ihramlı iken avlanmayı yasaklandı. Fakat ilerde Allah’ın izniyle tefsirini yapacağımız Maide 96. Ayette ihramlı iken sadece karadaki hayvanları avlamanın haram kılındığı beyan edilir. Denizdeki balığı avlamak mübah kılınmıştır. Böylece tahsis oldu. Zira ayetler birbirlerini tahsis edebilir, müstesna hüküm getirir ve genel hüküm olduğu gibi devem eder.

Hadis-i şerif te ayetleri tahsis edebilir. Misal olarak ayetlerde namaz kılmak ve oruç tutmak bütün müminlere farz kılındı. Fakat kadınlar hayızlı iken namaz kılamazlar ve oruç tutamazlar. Bu hüküm hayızlı kadınlara bir tahsistir, özel hükümdür. Hayızlılık namaz ve oruç tutmaktan birer mâni oldu. Bununla beraber başka özel hüküm geldi, kadın bu halde kılmadığı namazları kaza etmez, fakat orucu kaza eder, etmelidir.

Başka misal, ayetlerde Cihad ve Cuma namazı bütün müminlere farzdır, Fakat hadis-i şerifte kadınlar bu iki farzdan muaf tutulup müstesna kılınmıştır. Fakat başka hadislerde kendilerine farz olmadığı halde Cihada ve Cuma’ya kadınlar gidebilirler. Mücahidin sevabı alır ve öldürülürse şehit olur. Cuma namazını kılarsa öğlen ondan sakıt olur.

Ayette zina eden kimselere teşhirle beraber 100 celde vurulur. Hadis-i şerifte evlenmiş olanlar zina ederlerse ölüme kadar taşlama vardır. Bu hüküm müstesnadır, özel hükümdür. 100 celde hiç evlenmemiş olan bekârlara olur. Ayrıca hadiste onlara başka tahsis geldi erkek bekârlara 100 celdeyle beraber bir sene sürgündür. Kızlara sadece 100 celde vardır, sürgün cezası yoktur.

İşte, umum veya genel hüküm ve bunu tahsis eden has, özel hüküm konusu Usul-ul Fıkıh kitaplarından öğrenilir. Bu kitaplardan İslam Şahsiyeti 3. Cilttir / Usul-ul Fıkıh’tır. Yazarı büyük alim Takiyyüddin En-Nebhani’dir    

“Şüphesizki Allah dilediği hükmü verir”.

Usul-ul Fıkıh kitabında ilk bahsedilen konu “Hakim/Hüküm veren” konusudur. İşte bu ayette ve başka ayetlerde hüküm verenin yalnız Allah olduğu bildirilmiştir. Şüphesiz ki Allah dilediği hükmü verir. Bu yetki sadece O’na aittir. Niçin Allah böyle veya şöyle hüküm verir?! Sorulmaz, dilediği hükmü verir, O yücedir, yaratıcıdır, mülk sahibidir. Enbiya suresi 23. Ayette geçtiği gibi “Allah yaptığından sorulmaz, fakat onun dışında herkes sorulur”.

İllet, sebep gösterirse ona göre hareket edilir. Hikmet gösterirse hüküm uygulanır ve hikmetin tahakkukuna çalışılır.

Bu ayette niçin enam hayvanlarıyla ilgili böyle hükümler vahyetti, niçin ihramlı iken karada av yapılmaz, ama denizde yapılır. Hiç illet gösterilmedi, bununla yetiniriz.

İnsanın rolü bu hükümleri anlamak ve uygulamaktır. Yeni sorunlar olunca Allah’ın vahyettiği Kitap ve sünnette geçen delillerden bir hüküm çıkarmaktır. Aklını kullanır içtihat eder. Son zihinsel çabayı sarf eder. Zira Kuran ve sünnet kapsamlıdır, Allah’ın her konuyla ilgili bir vahyi vardır.

 Haşr suresi 7. Ayette ganimetler gibi kamu mülkiyetine ait olan mallar önce fakirlere dağıtılır. Orada illet gösterildi; mallar yalnız zenginlerin ellerinde dolaşmasın diye. Fakirler zengin edilir, kendilerine mal verilir, bu mal ellerine geçirilir, dolaşır. Bu şekilde herkes zengin olur, fakir kalmaz. Burada illet gösterildi. Fakirler varsa kamu mülkiyeti önce onlara verilir. Bu ise, İslam Hilafet devletinin iktisadi siyasetinde esastır. 

Burada bu delile binaen aklımızı çalıştırdık; bu asırda petrol, gaz ve yer altında veya üstünde büyük miktarda bulunan servetler kamu mülkiyetine dâhildir, ganimetler gibi ümmete aittir. Fakirler varsa önce onlara dağıtılır ve bütün temel ihtiyaçları kapatılır, zengin hale getirilir.

Mülk sahibi Allah’tır, gökler ve yerin ve içlerinde ne varsa O’nundur. Öyleyse Rab O’dur. Dilediği hükmü verir. İnsan O’nun kulu, mahlûkudur, hüküm veremez. Helali ve haramı belirleyemez, yalnız Allah belirler. İşte hâkimiyet veya egemenlik sadece Allah’ındır, insanların, halkın değildir. Bu husus hakkında hiç şüphe yoktur. Bunu kabul etmeyen Müslüman değildir.