– 3 –

Yenmesi haram olan hayvanlar

Yenmesi helal olan kan

Yenmesi helal olan ölü

Ölü hayvanlardan faydalanmak

Heykellerin dikilmesinin hükmü

Fal ve burçlara bakmak

Kâfirlerden korkmak

İslam’ın kemali ve tamamı

Zaruret hükmü

Yenmesi haram olan hayvanlar nedir? Yenmesi helal olan kan var mıdır? Hangi ölü hayvan yenebilir? Ölü hayvanlardan faydalanılır mı? Hepsinden mi bir kısmından mı? Heykel dikilir mi? Fala ve burçlara bakılır mı? Kâfirlerden korku nasıl tedavi edilir? İslam dini nasıl kamil olur? Ne zaman zaruret hükmü uygulanır?

حُرِّمَتۡ عَلَيۡكُمُ الۡمَيۡتَةُ وَالدَّمُ وَلَحۡمُ الۡخِنۡزِيۡرِ وَمَاۤ اُهِلَّ لِغَيۡرِ اللّٰهِ بِهٖ وَالۡمُنۡخَنِقَةُ وَالۡمَوۡقُوۡذَةُ وَالۡمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيۡحَةُ وَمَاۤ اَكَلَ السَّبُعُ اِلَّا مَا ذَكَّيۡتُمۡ وَمَا ذُ بِحَ عَلَى النُّصُبِ وَاَنۡ تَسۡتَقۡسِمُوۡا بِالۡاَزۡلَامِ‌ ؕ ذٰ لِكُمۡ فِسۡقٌ‌ ؕ اَلۡيَوۡمَ يَٮِٕسَ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا مِنۡ دِيۡـنِكُمۡ فَلَا تَخۡشَوۡهُمۡ وَاخۡشَوۡنِ‌ ؕ اَلۡيَوۡمَ اَكۡمَلۡتُ لَـكُمۡ دِيۡنَكُمۡ وَاَتۡمَمۡتُ عَلَيۡكُمۡ نِعۡمَتِىۡ وَرَضِيۡتُ لَـكُمُ الۡاِسۡلَامَ دِيۡنًا‌ ؕ فَمَنِ اضۡطُرَّ فِىۡ مَخۡمَصَةٍ غَيۡرَ مُتَجَانِفٍ لِّاِثۡمٍ‌ۙ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُوۡرٌ رَّحِيۡمٌ‏‏

“Size ölü, kan, domuz eti, Allahtan başkasının adına kesilen hayvanalar, boğulmuş, bir şeyle vurulup ölmüş, bir yerden düşüp ölmüş, başka hayvan tarafından boynuzlanıp öldürülmüş, vahşi hayvanlar tarafından parçalanıp ölmüş olanlar, ancak ölmeden yetişip kestikleriniz müstesnadır, dikili taş ve heykeller önünde kesilen hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız haram kılınmıştır. Bütün bunlar birer fasıklıktır.

Bugün kâfirler dininizden (dönmenizden ve bu dini yok etmekten) ümitleri kesilmiştir. Artık onlardan hiç korkmayın, sadece benden korkun.

Bugün dininizi kâmil mükemmel kıldım ve sizin üzerinizde nimetimi tamamladım. Sizin için İslam’ı bir din olarak seçtim.

Kim günaha meyletmeden açlıktan dolayı muzter (zaruret halinde) olursa, bilin ki Allah mağfiret ve rahmet sahibidir”. (Maide 3)

Maide suresi 1. Ayette Allah müminlere en’am cinsinden olan hayavanları mubah kılarken şöyle buyurdu:

 اُحِلَّتۡ لَـكُمۡ بَهِيۡمَةُ الۡاَنۡعَامِ اِلَّا مَا يُتۡلٰى عَلَيۡكُمۡ

“Size en’am hayvanları helal kılınmıştır. Ancak (size haram oldukları) okunacaklar müstesnadır”.

Bunu tefsir ederken şöyle dedik:

“En’am Suresi’nin 142-144. ayetlerinde, En’am hayvanlarından bahsedilip onların koyun, keçi, deve ve inek olduğu belirtilmiştir. Kurbanlık hayvanlar da ancak bu türlerden olabilir. Kendi cinslerinden olan bu hayvanlar için zekat verilir.”

Şunu de ekledik:

“Ancak (size haram oldukları) okunacaklar müstesnadır”. Maide 3. Ayette bu müstesna olan husus geçmiştir..”

Bunun manası en’am cinsiden yenmeyen hayvanlar ayette saymıştır.

Allahtan başkasının adına kesilen hayvanalar, boğulmuş, bir şeyle vurulup ölmüş, bir yerden düşüp ölmüş, başka hayvan tarafından boynuzlanıp öldürülmüş, vahşi hayvanlar tarafından parçalanmış ölmüş olan En’am yenmez.

Bu ayet şu ayeti açıkladı:

 ‌قُل لَّاۤ اَجِدُ فِىۡ مَاۤ اُوۡحِىَ اِلَىَّ مُحَرَّمًا عَلٰى طَاعِمٍ يَّطۡعَمُهٗۤ اِلَّاۤ اَنۡ يَّكُوۡنَ مَيۡتَةً اَوۡ دَمًا مَّسۡفُوۡحًا اَوۡ لَحۡمَ خِنۡزِيۡرٍ فَاِنَّهٗ رِجۡسٌ اَوۡ فِسۡقًا اُهِلَّ لِغَيۡرِ اللّٰهِ بِهٖ‌‌ۚ فَمَنِ اضۡطُرَّ غَيۡرَ بَاغٍ وَّلَا عَادٍ فَاِنَّ رَبَّكَ غَفُوۡرٌ رَّحِيۡمٌ‏

“ Deki, bana vahyedilenlar arasında ölmüş hayvan etinden veya dökülmüş kandan veyahut domuz etinden başka yiyene haram kılınan bir şey bulamıyorum. Bunalar birer necis veya fısk şeylerdir. Allahtan başkası adına kesilen hayvanlardır. Kim (açlıktan dolayı) zaruret halinde olursa haram işlemeden ve fazla yememek şartıyla bunlardan yiyebilir. Bil ki, senin rabbin Allah mağfiret ve rahmet sahibidir”. (En’am 145)

Bu ayetten sonra yukarıdaki Maide suresi 3. Ayet gelmiştir. Allah yeni haram kılınan şeyler eklemiştir. Zira En’am suresi Mekkidir, Maide suresi ise Medenidir. Ayrıca Maide suresi 4. Ayette av hayvanlarının yakaladıkları ve Maide suresi 5. Ayette ehl-i kitabın kestiklerinin yendiği açıklanmıştır.

Bu hayvanlar ölmeden yetişip kesilirse yenilir. Zira ayette yırtıcı hayvanın parçaladığı hayvan ölmeden yetişip kesilirse yeneceği açıklanmıştır. Öyleyse bir yerden düşen veya boynuzlanan veyahut vurulan hayvanlar ölmeden kesilirse yenir.

Avrupa’da Hristiyanlar danayı kuruşunla vururlar, ölmeden keserler veya koyunlara elektrik verip ölmeden keserler. Bu hayvanlar yenir.

Fakat bunlardan kurban olmaz. Zira kurbanlığın hiç kusuru olmayacaktır. Kuruşunla veya elektrikle uyuşturulan hayvanlar kusurludur.

Kuran-i Kerim’i açıklayan Sünnette ehl-i kitap dışındaki kâfirlerin kestiklerinin yenmediklerini açıklanmıştır.

“Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Hacer Mecusilerini İslam’a davet ederek (bir yazı) yazdı. Kim onlardan Müslüman olursa kabul edin. Kim kabul etmezse onlardan cizye alın. Fakat, kestiklerini yemeyin ve kadınlarıyla evlenmeyin”. (Abdurrazık, İbni Ebi Şeybe)

Sünnet yoluyla bir takım şeyler haram kılınmıştır, zira Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yasakladığı şey Allah’ın vahyiyle olur. Tevbe suresi 29. Ayette Allah’ın ve Rasulünün haram kıldıklarını haram kılmayanlara karşı savaşın, diye Allah’ın emri geçmiştir. Bunun manası Rasulün haram kıldıklarını haram kılmayanlar Müslüman değildir, onlarla savaşılmalıdır.

Araf suresi 157. Ayette Ummi Nebi ve Rasul olan Muhammed’in hoş olanları helal ve pis olanları haram kıldığını açıkladı.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şu hayvanların yenmesini yasakladı:

Cabir RadiyAllahu Anh şöyle rivayet etmiştir:

“Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Hayber gazvesinde; insi eşekler, katırlar, dişli (yırtıcı) vahşi hayvanlar ve tırnaklı (yırtıcı) kuşların etini haram kılmıştır” (İbni Hanbel, Tirmizi)  

İnsi eşekler: merkep olarak ve eşyaları taşımak için insanların kullandıkları bilinen hayvanlardır. Bunların etinin yenmesi haramdır. Zira zebra Arapçada vahşi eşek olarak adlandırılır. Bu ise yenir

Aslan, kaplan, köpek, kurt, kedi gibi yırtıcı hayvanlar yenmez.

Kartal, ukab ve şahin gibi yırtıcı kuşlar yenmez.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 مَا قُطِعَ مِنْ الْبَهِيمَةِ وَهِيَ حَيَّةٌ

 “Canlı hâlde iken hayvandan kopartılan parça ölü (murdar) sayılır.” (Tirmizi, Ebu Davut, İbni Maceh)

Ayrıca En’am hayvanlarından alınan kanı yemeğe katmak haramdır.

Ancak yıkandıktan sonra ciğer, dalak ve kemikler arasında kalan kan müstesnadır.

Ayette geçen [الْمَيْتَة] (ölü) kelimesi, genel anlamı olan bir lafız olup Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in:

أُحِلَّتْ لَنَا مَيْتَتَانِ وَدَمَانِ السَّمَكُ وَالْجَرَادُ وَالْكَبِدُ وَالطِّحَالُ

 “Bize iki ölü ve iki kan helal kılınmıştır: iki ölü ise; balık ve çekirgedir. İki kan ise; ciğer ve dalaktır” (İbin Hanbel, İbin Maceh) hadisinde tahsis gelmiştir.

Allahtan başkası adına kesilen hayvan yenmez. Herhangi bir put veya şey veyahut kişi adıyla kesilirse o hayvan yenmez. Zira müşrikler Allaha şirk koştuklarından dolayı putları adıyla kesiyorlardı. Bunlara benzer insanlar varsa onların kestikleri yenmez. Allah’a inanmayanlar mecusiler gibi olup kestikleri yenmez.

Bu ayet-i kerime’de geçtiği gibi dikilen heykellere değer vererek onların üzerinde veya önünde hayvan kesilirse yenmediği açıklanmıştır. Mustafa Kemal heykelleri önünde bir hayvan kesilirse yenmesi haram olur. Zira bir putu yüceltmek maksadıyla kesilmiş olur.

Zaten heykelleri dikmek haramdır, bir kişiyi yüceltmek için heykel dikmek en büyük haramlardandır. Onların önünde eğilmek veya secde etmek şirktir.

 Zira Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem normal halde bile bir heykeli dikmeyi yasaklamıştır ve bir evin kapısı önünde bulunan heykelin kırılmasına emir vermiştir. Bu heykelden dolayı Cebrail a.s Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yanına gelmedi.

İşte heykellerin bulunduğu yere Melekler gelmez ve Allah’ın rahmeti inmez, orada şeytanlar dolaşıp oynar, günah işlemek ve şirk koşmak için dostlarına vesvese verir.

En’am hayvanların ölülerinin derilerinden faydalanabilir.

Hadis-i şerifte şöyle geçmiştir:

” وجد النبي صلى الله عليه وسلم شاة ميتة أعطيتها مولاة لميمونة من الصدقة، فقال النبي صلى الله عليه وسلم هلا انتفعتم بجلدها؟ قالوا إنها ميتة قال إنما حرُم أكلها” (البخاري) وفي رواية مسلم فدبغتموه فانتفعتم به”

“ Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem sadakadan (kendi eşi) Meymune’ye ait bir azatlık (Meymunenin azat ettiği kadın) ın verdiği ölü bir koyun bulunca şöyle buyurdu: “bunun derisinden faydalanamaz mısınız?” dediler ki: bu, ölüdür! Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem dediki: “ancak onun yenmesi haram kılındı”. (Buhari) başka rivayette şöyle geçti: “ onu tabaklardınız, böylece ondan faydalanmış olursunuz” (Müslim)

Başka Hadiste şöyle geçti:

” مر على رسول الله صلى الله عليه وسلم رجال من قريش يجرون شاة لهم مثل الحمار، فقال لهم :” لو أخذتم إهابها، قالوا إنها ميتة فقال :” يطهرها الماء والقرظ” (أبو داود)

“ Eşek kadar büyük bir koyunu çeken Kureyş’ten bir grup adamlar Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yanından geçti. Bunun üzerine şöyle buyurdu: onun derisini alsaydınız! Dediler ki: bu, ölüdür! Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem “onu suyla beraber karz temizler” dedi”. (Ebu Davut)

Karz ise deri tabaklamak için belli ağaçların taneleridir.

Başka hadiste şöyle geçti:

دباغ الجلود الميتة طهورها (ابن حبان والدارقطني).

“ Ölü derilerin tabaklanması ise onun temizlenmesidir” (İbni Habban, Darkutni)

Burada kastedilen ölü ise en’am hayvanlarıdır. Zira koyun en’am cinsindendir. Böylece ölü koyun, keçi, deve ve inek derilerinden istifade edilir. Fakat yenmesi haram olan hayvanların derileri hiçbir şekilde kullanılmaz.

Hadis-i şerif’te şöyle geçti:

نهى رسول الله صلى الله عليه وسلم عن جلود السباع أن تفترش ونهى عن لبسها والركوب عليها” (الترمذي، أبو داود والنسائي)

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem vahşi hayvanların derilerini serip oturak olarak kullanmayı veya onu giymeyi veyahut onun üzerine binmeyi (bir merkep üzerine koyup oturmayı) nehyetmiştir” (Tirmizi, Ebu Davut, Nesai)

Ayette “Fal oklarıyla kısmet aramanız haram kılınmıştır” ifadesi geçmiştir.

Müşrik Araplar işe gitmeden önce Kâbe’nin içine “yap” veya “yapma” yazılı ok atıyorlardı. Ok “yap” olarak çıkarsa yapacakları işi gerçekleştiriyorlardı. Eğer “yapma” çıkarsa, yapacakları işten vazgeçiyorlardı. Bu ise fısktır ve haramdır.

Kısmeti aramak maksadıyla fala veya burçlara bakmak haramdır. Nitekim müşrik Farisiler gibi kâfir insanlar yıldızların insanların kısmetlerini etkilediğine inanıyorlardı, bu şekilde burçlara bakma işini çıkardılar.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

” من أتى عرافا فسأله عن شيء فصدقه لم تقبل له صلاة أربعين يوما”

“ Kim bir falcı yanına gelip bir şey hakkında sorarsa ve ona inanırsa onun 40 gün namazı kabul edilmez” (Müslim)

Bunun manası; burçlara veya falcılara inanmanın haramlığı o kadar büyüktür ki 40 günlük namazın sevabını yok eder.

Bu asırda bazı gazete, magazin ve televizyonlar insanları burçlarla aldatmaya çalışıyorlar. Herkesin kısmetini, şansını ve karşılaşacağı şeyleri yalanca anlatırlar. Bunlara bakmak bile doğru değildir. Zira bazı insanları etkiliyor. Hepsi fısktır.

Müslüman istihare namazı kılıp dua eder, bu ise sünnettir. Bundan sonra kendisi için hayrı ve kolaylığı dileyerek hareket eder. Yapacağı işi düşünür, haram mıdır? Helal midir? Helal ise yapar, haram ise ondan uzak durur. Fakat hedefi tayin eder, planı çizer, gerekli üslup ve vesileleri edinir, hedefini gerçekleştirmek için son çabasını sarf eder. Böylece ciddi bir kimse olur. İslam bunu emreder. Sadece namaz ve dua ile yetinmek ciddiyetsizlik ve acizliktir. 

“Bugün kâfirlerin dininizden (dönmenizden ve bu dini yok etmekten) ümitleri kesilmiştir. Artık onlardan hiç korkmayın, sadece benden korkun”.

Müslümanlar İslam ile izzetlendi, devletleri oldu, fetihler gerçekleştiler. Bu günden itibaren kâfirlerden korkmak haram kılınmıştır. Zira kâfirlerin Müslümanların dinlerinden döneceklerinden ümitleri kalmadı, onlarla çok uğraştılar, onlara çok işkence çektirdiler, bir kısmını işkence altında öldürdüler, fakat Müslümanlar sebatlık gösterip dayandılar.

Hatta ilk günlerden kâfirlerden korkmadılar. İslam’a hizmet etmek ve davet etmede mümin kadınlar mümin erkeklerle yarışıyordu. İlk şehitleri kadın idi, Sümeyye’dir, RadiyAllahu Anha. İkinci şehit erkektir, Yasir’dir, RadiyAllahu Anh. Nitekim ilk Müslüman kadındır, Hatice’dir, RadiyAllahu Anha. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem hicret ederken, kâfirlerden gizlenip dağlara tırmanıp ona ve arkadaşı olan Ebu Bekir’e yemek götüren kadındır, Ebu Bekir’in kızı Esma’dır. İkisindende Allah razı oldu.

Müslümanlar Allah’a ve ahirete iman ettiklerinden dolayı sadece Allahtan korkarlar, ecel ve rızkları onun elindedir. Fayda ve zararı o takdir eder. Önemli olan rızasını ve ahireti kazanmaktır. Bu şekilde dünyaya ve içinde ne varsa ona düşkün olmaz. Kâfirler ve münafıklar müminleri korkutmaya çalışırlar. Allah şöyle buyurdu:

اَلَّذِيۡنَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ اِنَّ النَّاسَ قَدۡ جَمَعُوۡا لَـكُمۡ فَاخۡشَوۡهُمۡ فَزَادَهُمۡ اِيۡمَانًاۖ وَّقَالُوۡا حَسۡبُنَا اللّٰهُ وَنِعۡمَ الۡوَكِيۡلُ

“Onlar kendilerine (bir takım) insanlar şöyle deyince; insanlar sizinle savaşmak için toplandılar, öyleyse onlardan korkun! O müminler şöyle diyerek imanları arttı:  Allah bize yeter, o ne kadar güzel vekildir.” Kendilerine “insanlar sizinle savaşmak için toplandılar, öyleyse onlardan korkun!” ( Al-i İmran 173) diyen insanlar ise; münafıklardır. Bunlar içerideki gizli kâfirlerdir. Savaşmak için toplanan insanlar dışarıdaki kâfirler.  İçerideki kâfirler müminleri dışarıdaki kâfirlerden korkutmaya çalışıyorlar. İçerideki kâfirler müminleri korkutma ve morallerini bozma rolünü oynarlar.

Şöyle de buyurdu:

‏ اِنَّمَا ذٰلِكُمُ الشَّيۡطٰنُ يُخَوِّفُ اَوۡلِيَآءَهٗ فَلَا تَخَافُوۡهُمۡ وَخَافُوۡنِ اِنۡ كُنۡتُمۡ مُّؤۡمِنِيۡنَ‏ ﴿۱۷۵﴾ 

“İşte; Şeytan ancak kendi dostlarını korkutur, eğer mümin iseniz onlardan korkmayın ve yalnız benden korkun”. (Al-i İmran 175)

Korkmak şeytanın vesvesesidir. Kâfirlerden, fakirlikten, ölümden ve zarardan korkutur ki insan Allah için bir şey yapmasın. Zira şeytan insanın en büyük düşmanıdır. Kendisinin vesveselerine uyanlar korkak olurlar. Öyle ise müminler onlardan korkmasınlar. Gerçek mümin sadece Allahtan korkar.  

Bu ayetleri Al-i İmran suresinde tefsir ederken şöyle dedik:

“Bu günkü gibi münafıklar Hilafet’i kurmak için mücadele edenlere; “Yahudi varlığı, Amerika, Avrupa ve bütün dünya size karşı toplanıp saldıracak, onlardan korkun bu işten vazgeçin, normal olup var olan rejimle geçinin, bunlara karşı gelmeye çalışmayın ve yumuşayın” derler. Hatta Müslümanlardan imanı zayıf olan kimseler bunu söyler veya münafıkların propagandasından etkilenerek bunları söyleyerek daveti yüklenmekten geri kalırlar.

Ama müminler hiç kokmadılar, yumuşamadılar ve sebatlılık gösterdiler. Zira Allah’a güvenleri hiç sarsılmaz. İman Allah’ın zaferine ve yardımına güvenmeyi gerektirir. Müminler zor duruma düştükçe Allah’a daha fazla bağlanır ve yalnız ondan yardım beklerler. Çünkü kaza ve kadere inanırlar, kendilerine bir zarar gelecekse ancak Allah onu takdir ederse gelir, yoksa kendilerine karşı bütün insanlar toplansa bile o zarar gelmez.  Allah Tevbe suresinin 51. ayetinde bunu pekiştirerek bize bildirdi.

 Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bunu hatırlatarak şöyle buyurdu:

 “Allah’ı koru! (O’nu aklında tut, dinine bağlan ve ondan kork) Allah seni korusun.  Allah’ı koru! Senin yanında onu bulursun. Eğer bir şey ister! Yardım dilersen Allah’tan dile! Şunu bil (şuna inan) ki; eğer insanlar sana bir menfaat sağlamak için toplansalar, sana onu sağlayamazlar, ancak Allah bunu yazmışsa müstesnadır. Yine sana zarar getirmek için toplansalar sana zarar getiremezler. Ancak Allah bunu yazmışsa müstesnadır. Kalemler kaldırıldı ve mürekkep kurudu.” (yazılanlar değişmez demektir). (Tirmizi ve İbniHanbel)”.   

Kokunun tedavisi sırf Allahtan korkmaktır. İnsan gerçek manada Allahtan korkarsa dünyada hiç bir şeyden ve güçten korkmaz, atılgan, sabırlı, dayanıklı ve güçlü hale gelir, Allah’a tam tevekkül etmiş olur.

Bugün dininizi kâmil mükemmel kıldım ve sizin üzerinizde nimetimi tamamladım. Sizin için İslam’ı bir din olarak seçtim.”.

Allah Müslümanları bununla müjdeledi, öyleyse İslam dini kâmil mükemmel ise başka sistemleri Kabul edebilirler mi? mümkün değildir! Başak sistemleri kabul edenler İslam’ın gerçeğini kavramış değiller. Beşeri laik demokratik veya sosyalist sistemleri Kabul edenler ya İslam’a inanmıyorlar ya da İslam’ın hakikatini, fikirlerini ve kavramlarını hiç anlamış değiller. Bu nedenle laik demokratik veya sosyalist sistemler gibi batıl ideolojilerden etkilenmişler. Müslümanım deyip bu sistemlerden etkilenen kimselere İslam’ı kavratmak gerekir. İslam kapsamlı bir dindir, akidesi siyasi ve ruhanidir; hem dünya işleri ile ilgili hem de ahiretle ilgili fikirleri vardır. Akaidi, ibadeti, ahlakı, yiyecek, giyim, özel ve genel meseleleri kapsadığı gibi devlet, yönetim, ekonomi, eğitim, aile ve toplumla ilgili nizamlar. Mali, sanayi, tarım, askeri, iç ve dış siyasetleri da kapsar. Ukubat ve ceza kanunları da vardır. Hayatın bütün meselelerini kapsar ve sorunları çözer, hiçbir eksikliği yoktur, kıymet gününe kadar geçerlidir. Bu şekilde Allah müminlere nimetini tamamladı. Bu dini onlara seçti ve ancak bunu onlardan kabul eder, başka dini ve sistemi asla kabul etmez.

وَمَنۡ يَّبۡتَغِ غَيۡرَ الۡاِسۡلَامِ دِيۡنًا فَلَنۡ يُّقۡبَلَ مِنۡهُ‌ۚ وَهُوَ فِى الۡاٰخِرَةِ مِنَ الۡخٰسِرِيۡنَ‏ ﴿۸۵﴾ 

“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Ali İmran 85)

İslam pratik olarak 13 asır boyunca uygulandı, her yönden en başarılı sistem idi, asırlarca dünyanın en büyük devleti oldu. Bu asırda da uygulamaya elverişlidir. Hatta dünya buna çok muhtaç oldu. Çünkü hak dinidir, Allahtan gelen sistemdir. İnsanların çıkardıkları sistemler zalimdir ve iflas etti.

Allah bu dini bütün insanlara bir rahmet, kurtuluş ve nimet olarak Rasulüne indirdi. Fakat kâfirler bilmezler, araştırmazlar ve düşünmezler, sadece dünyevi menfaat ve şehvetlerini düşünürler. Bu nedenle İslam’a körü körüne düşmanlık yaparlar yâda şehvetleri, saltanatları ve servetleri için İslam’a girmek istemez, düşmanlık yapar ve savaş açarlar.

Bu nedenle aklen ve şer’an bu dinin devleti olması gerekir. İnsani bir görevdir. Zira bütün insanlar laik demokratik veya sosyalist sistemlerin zulmü altında inliyor ve eziliyor. Bu nedenle de Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bu devleti kurmak için mücadele etti ve kurdu. Kâfirler ajanları olan Mustafa Kemal yoluyla bu devleti yıkabildiler. Bunu tekrar kurmak için çalışmak en büyük farzdır. Özellikle Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in bu devletin kurulmasıyla ilgili müjdesi vardır. Hem de onun metodu üzerinde bir raşidi Hilafet olacaktır.

     “Kim günaha meyletmeden açlıktan dolayı muzter (zaruret halinde) olursa, bilin ki Allah mağfiret ve rehmet sahibidir”.

Bakara suresi 173. Ayetinde geçtiği gibi “hakkına saldırmadan (te­cavüz etmeden) ve haddi aşmadan yiyebilir”. Bu ayetin tefsirini yaparken şöyle açıkladık: “Muzter; çok zaruri duruma düşen, başka yiyecek bulamayıp ve aynı zamanda ölüm teh­likesine uğrayan kimsedir.

Tecavüz etmek; haksızca saldır­maktır.

Haddi aşmamak; insanı hayatta bırakacak miktardır. Muzterin şartları bunlardır, bunun dışında muzter yok­tur. Muzter sözcüğü; zaruret kelime­sinden türemiş olup ismi faildir. Bu hü­küm bu konuyla ilgili ve buna mah­sustur. Her konuya genelleştirilmez. Ama maalesef Osmanlıların son dö­neminde şu kaide çıkartılıp Mecelle’ye yerleştirildi! “Zaruret mahzuratı mubah kılar.” Mahzuratın manası; haram olanlardır. Bu kaide yanlıştır, zaruret yalnız muzter için geçerlidir. Muzter; ölmek üzere olup helal yiyecek veya içecek bulamayan kimsedir. Her ko­nuya genelleştirilemez”.

Şöyle de açıklayarak ekledik:

“Bu asırda, Osmanlıların son dö­nemi gibi her konuda zaruret vardır di­yerek bir kısım Müslümanlar ha­ram iş­lemeye başladılar. Ev sahibi olmak zarurettir dediler ve banka­dan faizli kredi aldılar, zalim yöne­time katılmak zarurettir dediler, buna katıldılar ve küfür kanunlarını zalim yöneticilerle beraber uygula­dılar ve bunun gibi ben­zeri çoktur. Oysa dediğimiz gibi zaru­ret yalnız ölüm tehlikesinde kalıp helal yemek ve içecek olmayanlar için ge­çerlidir. Os­manlı devleti bu yanlış kaideyi uy­gulayınca zaruret bahane­siyle birçok şer-i muhalefetler çıktı. O dev­leti İs­lam’dan yavaş, yavaş uzak­laştıran kai­delerden biridir. Bu gün ise, birçok Müslüman bu kaide baha­nesiyle birçok şer-i muhalefet­ler yap­maktadır. Bu kaide Müslümanları İslam ahkâmını yaşamak­tan uzaklaştı­rır. Ev sahibi ol­mazsa insan ölmez, bu nedenle ev sa­hibi olmak zaruret de­ğildir. Küfür yö­ne­timlerine katılmamakla insan ölmez. Tersine bundan açık men vardır. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem en zor duruma düştü, bir kısım Müslümanlar işkence al­tında öldürüldü, buna rağmen küfür veya zulüm yönetimlere katılmaya müsa­ade verilmeyip, sabretmeye ve müca­dele de devam etmeye davet et­miştir. Medine’de İslam Devleti kuru­luncaya kadar bu hal üzerinde o ve sahabeleri devam etmiştir. Yeni­den İslam devletini kurmak isteyenler bu yanlış kaideyi kullanmazlar ve yalnız Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yolunu iz­lerler ve onun tutu­munu kendilerine yol edi­nirler”.

Eğer Müslüman helal yiyecek ve içecek bulmazsa, helal yiyecek ve içecek buluncaya kadar haram kılınan şeylerden az yerse veya içerse Allah onu affeder. Zira  “Allah mağfiret ve rahmet sahibidir”.

Gazze’de Yahudiler Müslümanlara vahşice saldırıp onlardan yiyecek ve içecek kesince bazı Müslümanlar eşekler yemeye muztar kaldılar. Allah onları affeder, fakat onları kuşatan ve onlara yardım etmeyen Müslümanları elim azapla cezalandıracaktır. Özellikle İslam memleketlerinin yöneticileri ve ordularının komutanlarını. Hatta bu yöneticiler azgın Yahudi düşmanlara yardım ettiler ve Müslümanlara yardım etmediler. Müslümanları kurtarmak için bir asker dahi göndermediler. Dünya ve ahiretin zilletini Kabul ettiler, yazıklar olsun onlara!