– 5 –

يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡۤا اِذَا قُمۡتُمۡ اِلَى الصَّلٰوةِ فَاغۡسِلُوۡا وُجُوۡهَكُمۡ وَاَيۡدِيَكُمۡ اِلَى الۡمَرَافِقِ وَامۡسَحُوۡا بِرُءُوۡسِكُمۡ وَاَرۡجُلَكُمۡ اِلَى الۡـكَعۡبَيۡنِ‌ ؕ وَاِنۡ كُنۡتُمۡ جُنُبًا فَاطَّهَّرُوۡا‌ ؕ وَاِنۡ كُنۡتُمۡ مَّرۡضَىٰۤ اَوۡ عَلٰى سَفَرٍ اَوۡ جَآءَ اَحَدٌ مِّنۡكُمۡ مِّنَ الۡغَآٮِٕطِ اَوۡ لٰمَسۡتُمُ النِّسَآءَ فَلَمۡ تَجِدُوۡا مَآءً فَتَيَمَّمُوۡا صَعِيۡدًا طَيِّبًا فَامۡسَحُوۡا بِوُجُوۡهِكُمۡ وَاَيۡدِيۡكُمۡ مِّنۡهُ‌ ؕ مَا يُرِيۡدُ اللّٰهُ لِيَجۡعَلَ عَلَيۡكُمۡ مِّنۡ حَرَجٍ وَّلٰـكِنۡ يُّرِيۡدُ لِيُطَهِّرَكُمۡ وَ لِيُتِمَّ نِعۡمَتَهٗ عَلَيۡكُمۡ لَعَلَّكُمۡ تَشۡكُرُوۡنَ وَاذْکُرُوْا نِعْمَةَ اللهِ عَلَیْکُمْ وَمِیْثَاقَهُ الَّذِیْ وَاثَقَکُمْ بِه اِذْ قُلْتُمْ سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا وَاتَّقُوا اللهَ ؕ اِنَّ اللهَ عَلِیْمٌۢ بِذَاتِ الصُّدُوْرِ‏

“ Salatı (namazı) ikame etmek istediğiniz zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin ve iki topuğa kadar ayaklarınızı da yıkayın. Eğer cünüp iseniz taharet yapın (boy abdesti alın). Eğer hasta veya yolcu iseniz veyahut biriniz heladan gelirse veyahut ta kadınlara dokunursanız ve su bulamazsanız temiz toprakla teyemmüm edin. Bundan yüzleriniz ve ellerinizi meshedin. Allah size bir zorluk çıkarmak istemez. Fakat sizi taharetli (tertemiz) yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükür edesiniz. Sizin üzerinizdeki Allah’ın nimeti ve misakını hatırlayın. Zira siz işittik ve itaat ettik dediniz. Öyleyse Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah göğüslerin içindekini bilir” (Maide 6-7) 

Bu ayetlerde Allah müminlere hitap eder; zira mümin Allah’a, Kitabına, Rasulüne ve ahirete iman etmiştir. Bu nedenle mümin bu imanın gereği olarak Allah’ın emirlerine uyar ve nehiylerinden vazgeçer. O’nun azabından ne kadar korkarsa da, Kendisini yarattığı ve her tür nimet verdiği için O’na teşekkür eder ve O’nun rızasını kazanmak ister. Ancak nankör olanlar kendilerine iyilik yapanlara teşekkür etmezler, kibirlenip isyan ederler. Nitekim kâfirin bir manası ise nankördür.

Bu ayetlerde abdest ve taharetle ilgili hükümlerle beraber Allah’ın misakıyla ilgili hükümlerde geçmektedir.  

Daha önce akitler, İslam şiarları, Haram ayları, Mescid-i haram, kurbanlıklar, müminlerin yardımlaşması, hayvan kesimi, yenecek ve yenmeyecek hayvanlar, avlanmak, ok ve fal, kâfirlerden korkmamak, sadece Allahtan korkmak, dinin kemali ve tamamı, ıztırar, muztar ve zaruret, ehl-i kitabin kestiklerini yemek ve kadınlarıyla evlenmek, mümin kadınlarla evlenmekle ilgili bir takım hükümler geçmiştir. Maide suresinde daha nice hükümler geçecektir.

Bu ayetlerin güzel manzarası gösteriyor ki, İslam hükümleri her şeyi kapsar, bu hükümler arasında fark yoktur, zira bu ayetlerde İslam’ın tamamı ve kemâli ile ilgili ayet geçti. Müslümanım, müminim diyen kişi bunların bir kısmını alıp diğerlerini reddedemez, ayırım yapamaz, hepsine inanacak ve uyacaktır, yoksa İslam’la ve imanla alakası kalmaz. Bu nedenle laikliği ve demokrasiyi reddeder. Din ile hayat ve devlet ayırımı yoktur, şahsi hürriyet, fikir hürriyeti, inanç hürriyeti ve mülk edinme hürriyetlerini temelden reddeder. Müslüman her hususta şeri hükümle kayıtlıdır, Allah’ın kulu, kölesidir, emrinden çıkmaz.

Allah salat, namazla ilgili hükümleri açıklamadan diğer hükümleri açıkladı. Böylece laiklikten etkilenerek diğer hükümlere fazla önem vermeyip sadece namaz ve ibadete önem verenlere cevap vermiş olur. Daha önce tefsir ettiğimiz Bakara, Al-i İmran ve Nisa surelerinde namazı ikame etmenin farzıyla ilgili birçok ayet geçmiştir. Fakat namazı ikame etmenin şartlarından ise ilki taharet olan boy ve küçük abdeste sahip olmaktır. Vücutla ilgili şartlar varken onunla kılınacak elbise ve üzerinde kılınacak yer de taharetli olmalıdır.

Vudu’ veya küçük abdesti bize gösterdi: “yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin ve iki topuğa kadar ayaklarınızı da yıkayın”. Abdestin farzları bunlardır. Fakat Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Allah’ın vahyiyle abdestin sünnetlerini gösterdi: yüzleri, elleri ve ayakları 3’er defa yıkamak, el avuçlarını 3 defa yıkamak, ağzı 3 defa çalkalamak (mazmaza yapmak), buruna suyu 3 defa çekmek (istinşak yapmak) ve kulakları bir defa silmektir.    

Taharetin manası namaz, hac ve Kuran okumak için niyetle taheretli suyla yıkanmak ve abdest almaktır. İnsan niyetsiz, kalbinde maksadı geçirmeden yüzünü, ellerini ve ayaklarını yıkarsa taharetli olmuş olmaz. Sırf öylesine yıkanırsa kabul edilmez. Cünüplükten kurtulup taharetli olmak veya ibadet yapmak için yıkanır, yüzü, elleri ve ayakları yıkar ve başını siler.  

 Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Allah’tan taharetli suyun sıfatlarını da gösterdi: renksiz, kokusuz ve tatsızdır. Meyveli su, kola ve benzeri meşrubat temiz olmasına rağmen taharetli değildir, onunla abdest alınmaz.

Temizin kirden arınmış olması yeterli değildir. Pislik ve necasetlikten arı olmalıdır. Bu manada temizlik ibadet için kabul edilir.

İşçinin işten dolayı kendisi veya elbisesi kirli olabilir, fakat necaset olmayınca namaz kılabilir.

Cünüp kimse temiz gözükür, fakat taharetli değildir. Kadın adet hali bitince yıkanmazsa cünüp kalıp taharetsiz sayılır.  

Taharetli su bulunmazsa toprağa gidilir. Taharetli topraktan tozla teyemüm edilir. İster boy abdesti isterse küçük abdestiçin sadece yüz ve eller silinir. Teyemmüm ancak taharetli toprakla olur. Ayette açık şekilde geçti: “su bulamazsanız temiz toprakla teyemmüm edin. Bundan yüzleriniz ve ellerinizi meshedin”.

Ammar bin Yasir r.a şöyle dedi: “Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem beni bir iş için gönderdi, cünüp oldum. Hayvan gibi yuvarlanıp toprakla vücudumu silmeye başladım. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yanına dönünce bunu anlattım. Bana şöyle dedi: senin iki elinle şöyle yapman kâfidir. Sonra yere ellerini bir sefer için vurdu, sol el ve sağ eli, üzerlerini ve yüzünü sildi”. (Buhari ve Müslim) 

İbni Ömer r.a  Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle dediğini rivayet etti:

” التيمم ضربتان: ضربة للوجه، وضربة لليدين إلى المرفقين”

“ Teyemmüm (toprağın tozuyla) iki vuruştur: yüze bir vuruş (silmek) ve dirseklere kadar ellere bir vuruştur (silmektir)” (Darkutni, Elhakim, Beyhaki)

Eğer elbise üzerine idrar gelirse veya içki veya sarhoşlık eden alkol (etinol), kolonya dökülürse temiz gözükse dahi taharetli değildir, necistir. Maddi necasettir, suyla veya bulunmazsa toprakla temizlenir.

Taharetin tersi cenebat (cünüp olmak) veya necasettir. Manevi ve maddi necaset vardır. Kâfirler manevi necistir, necasetlidir. İnanarak iki şahadeti getirmezse taharetli olamaz. Ama maddi necis değildir. Ona dokunursanız elleri temizlemek gerekmez. Tevbe suresi 28. Ayette kâfirlerin necis oldukları beyan edildi.

 Mümin manevi necasetli olmaz, sadece cünüp olabilir. O zaman yıkanır, abdest alır, taharetli olur. Eşiyle cima ederse veya ihtilam olursa cünüp sayılır. Su bulamazsa teyemmüm eder.

İşte ibadetin bir şartı da kalbin taharetidir. Pis olan küfür ve şirkten kalbi arı olmalıdır. Nifak veya küfür veyahut şirk varsa ibadeti kabul edilmez.

Laiklik, demokrasi, komünizm, sosyalizm, masonluk, Yahudilik, Hristiyanlık, Budizm, Hinduizm ve sair batıl din ve ideolojilere inananlar namaz kılamaz, hac ve umre yapamaz, oruç tutamaz, Müslümanların yöneticisi veya hâkimi olamaz. Bu tür hükümlerin ana şartı kalbin tahareti, imandır.

Eğer Müslüman hasta olursa soğuk su ona dokunursa teyemmüm edebilir. Ali r.a soğuk havada soğuk suyla yıkandığı zaman sırtında çatlaklar olunca Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem teyemmüm etmesine müsaade verdi.   Zat-i Selasil gazvesinde Amr bin Al’as soğuk suyun kendisine zarar vereceğinden korkunca cünüp olmasına rağmen teyemmüm etti. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e söylenince bunu ikrar etti.

 Yine bir kişi başında yara vardı ve yıkanınca öldü. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle dedi:

 “Ona teyemmüm kâfi gelir, başını sarardı, sarığı suyla mesheder ve sair vücudunu suyla yıkardı”. (Ebu Davut, Darkutni, Beyhaki)

Eğer yolculukta cünüp olursa su bulamayınca teyemmüm eder.

Eğer namaz vakti geçecekse hemen su bulamayınca teyemmüm edip namaz kılar.

Aişe r.a şöyle dedi: “ (ablası olan) Esma’dan bir kolye ödünç olarak aldım, onu (bir yerde) kaybettim. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bunu bulmak için sahabelerden bazılarını gönderdi. Oradayken namaz vaktini kaçıracaklardı, abdestsiz namazı kıldılar. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ‘e bunu şikayet ettiler. Bunun üzerine bu teyemmüm ayeti nazil oldu” (Buhari, Müslim, İbin Hanbel, Ebu Davut, İbin Maceh)

Ayrıca teymümle ilgili hüküm Nisa suresi 43. Ayet te geçti.

Kadınlara dokunmak meselesi üç görüşle anlaşıldı: Şafi elle kadın ve erkek birbirine dokunursa abdestleri bozulur dedi.

Fakat anne, kız kardeş, büyük anne, hala ve teyze gibi ebediyen evlenemeyeceği kadınlara dokunursa abdesti bozulmaz. Fakat eşi ve evleneceği kadınlara dokunursa abdesti bozulur. Ayrıca el avucunun içiyle dokunursa abdest bozulur, fakat el avucunun arkasıyla dokunursa abdesti bozulmaz.

Hanbeli ve Maliki mezhepleri ise, şehvetle elle birbirine dokunursa abdesti bozar dediler.

Hanefiler ise dokunmanın manası cimadır dediler. Ancak cima olursa küçük ve büyük abdest bozulur dediler.

Caferi mezhebi de kadına dokunmanın manasının cima olduğunu söylediler. Ali r.a ve Cafer’den rivayetler aktardılar.  

Bu mesele içtihadidir. Usule göre gerçekleşti. Müslüman mukallit olunca hangi görüşü veya mezhebi benimserse ona göre hareket eder. Fakat abdest namazın şartlarından olduğundan dolayı namaz meselesine bağlıdır. Rükünler ve şartlar namaz meselesine direk bağlı olduğundan dolayı ona dâhil olur. Aynı mezhepten benimsemek gerekir.

Ayette geçen “biriniz heladan gelirse” ifadesinin manası insandan çıkan her pislik abdesti bozar. Çünkü hela ihtiyacı gidermek için bir yerdir. Müslüman heladan gelirse abdest alır, su bulamazsa teyemmüm eder. Ayrıca hadisler bu hususa detaylar gösterdi.  

“Allah size bir zorluk çıkarmak istemez” deyince şeri hükümleri uygulamak zor değildir. Bakara suresi 286. Ayette gösterdiği gibi mükellefiyet insanın gücü dâhilindedir. Allah insanları mükellef kılınca ve sorumlu tutunca ancak güçleri dâhilinde hükümler indirdi. Zorluk olunca onlara ruhsatlar gösterdi. Namaz kılacaksa ve su bulamayınca toprakla teyemmüm hükmünü indirdi, bu bir ruhsat mesabesindedir, kolaylık getirdi ve hafifletici hüküm gösterdi. Her konuyla ilgili azimet hükümleri varken ruhsatlar bulunabilir.

Fakat insan şeri hükmü uygulamak zordur diye iddia ederek kaçamaz. İman sahibi olan asla böyle şey iddia etmez. Ancak imanı olmayan, pek zayıf olan, münafık veya kalbi hasta olan böyle iddialarda bulunur, değişik bahaneleri uydurmaya ve yalan söylemeye başlarlar.

“Fakat (Allah) sizi taharetli (tertemiz) yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükür edesiniz”.

Ayetten bu kısımdan anlaşılan husus namazla ilgili tahareti gerektirdiği gibi Müslümanın daima taharetli olmasını ister. Su bulmazsa teyemmüm eder. Allah Müslümanın cünüp olarak dolaşmasını, yiyip içmesini ve işe gidip gelmesini istemez. Ayrıca her an namaz kılacak veya Kuran okuyacak, oruç tutar ve Allah’ı zikreder. Öyleyse taharetli olup hazır olmalıdır.

Taharet nimetin tamamındandır. İnsanın hep temiz ve taharetli olması Allah’ın nimetlerinden bir nimettir. Eğer taharete dikkat etmezse pislik ile temizlik arasında ayırım yapmaz.

Allah’ın hükümleri birer nimetlerdir, insanı canlı tutar, mutlu ve huzurlu kılar. İnsanın hayatının her tarafıyla ilgili bir hüküm gösterdi. Böylece insan nur ve aydınlık içinde yaşar. Allah nimetini tamamlar derken her konuyla ilgili hükmü gösterir demektir. Zira dini kâmil, mükemmel kıldı, böylece insanlara nimetini tamamladı. Bunun için insan Allah’a teşekkür etmelidir, O’nun rızasını dileyerek hükümlerini seve seve uygular, hiç sıkıntı duymaz ve tam teslimiyet gösterir. Nisa suresi 65. Ayetinde müminlerin ana sıfatlarından olarak gösterdiği gibi, Rasule muhakeme olunur, verdiği hükme sıkıntısız tam teslimiyet gösterir, böyle değilse mümin olamaz.

Rasul hem Kuran’ı tebliğ eder hem de Kuran’ın beyanını, detaylarını açıklar. Heva ve hevesinden konuşmaz, ancak vahiy ile konuşur. Şakası bile ciddidir, vahiydendir.

Bir sefer yanına acuz (yaşlı) bir kadın gelip şöyle dedi ya Rasulullah! Cennete girmem için dua et! Ona dedi ki: “Ey ummu filan! Şüphesiz ki yaşlı kimse cennete girmez”. Kadın cennete giremeyeceğini zannedip üzüldü ve ağladı. Ondan sonra Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ona anlattı, cennette her kadın hep genç ve bakire kalacaktır. Vakia suresi 35-38 Ayetleri okudu “Biz onları tekrar neşet ettirdik, yepyeni hale getirdik, onları bakire, eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta kılmıştık” (Razin)

İşte Kuran’ın beyanı olan sünnetle beraber Allah’ın dini, İslam kâmil mükemmel oldu ve nimetler tamamlandı.

 “Sizin üzerinizdeki Allah’ın nimeti ve misakını hatırlayın. Zira siz işittik ve itaat ettik dediniz”.

Müslümanların hep bu nimeti hatırlaması gerekir, bu hükümleri hatırlayıp uygularlar. Bunun dışında hüküm bilmezler, bilmek istemezler, zira hepsi batıldır. Bu nedenle tarih boyunca Müslümanlar diğer halkların hukuklarını ve kanunlarını dillerine, Arapçaya hiç çevirmediler. Çürütmek üzere fikir ve felsefelerini tercüme ettiler. İlmi konuları tercüme ettiler. Müslüman Allah’ın kulu olmasıyla övünür, kulluğun manası tapınmak, emir ve nehiylere göre hareket etmektir.

Zira ayette “Misakı hatırlayın” ifadesi geçti; Al-i İmran 81. ayeti tefsir ederken şöyle açıkladık “Misak; bir söz veya ahit vermek, taahhüt sözleşme yapmak manasına gelir. Beraber olmak üzere iki taraf arasında bir güven sağlamaktır. Fakat o fikir veya ilkeler içeren bir sözleşme olur. Bu demektir ki üzerine gidilecek ve çalışma yapılacaktır”.

Müslümanlar Allah’a verdikleri sözü hatırlarlar. Zira işittik ve itaat ettik dediler. İşte Allah’a verilen söz budur. Allah’a itaat edilecek, Allah’ın her dediğine kulak verilecektir.  O’nun hükümlerine tam şekilde uymaktır. Dinine sahip çıkar, İslam’ı savunur ve yayar, onun davası olur, hâkimiyetini kurar, başka dinin ve fikrin hâkimiyetini kabul etmez. Bunun uğrunda savaşır ve ölmeye hazır olur. Bunun devletini kurmaya çalışır ve başka devleti tanımaz. Bu ise imanın gereğidir. İnsan mümin olunca Allah’a ve Rasulüne itaat eder. Nisa suresi 59. Ayette geçtiği gibi sadece Kuran’ı ve Sünneti uygulayan imanlı ulul emre, yöneticilere itaat edilir. Kâfir ve zalim ve fasık yöneticilerin müminler üzerine itaat hakkı yoktur. Önce bu yöneticiler Allah’a ve Rasulüne itaat edecekler, sonra o hakkı kazanırlar.

Zira Kuran’ı ve Sünneti uygulamak üzere Halifeyle sözleşme yapılır. Halife Allah’a ve Rasulüne itaat edeceğim deyince Müslümanlar işittik ve itaat ettik derler. Böylece biat sözleşmesi yapılır. 

  “Öyleyse Allahtan korkun. Şüphesiz ki Allah göğüslerin içindekini bilir”.

Allah’ın hükümlerine muhalefet etmekten sakınsınlar, nitekim O’nun azabı çetindir. Göğüslerin içindekini bilir manası niyet ve maksatları bilir demektir. Eğer insan Allah’a isyan ederse veya başka niyetle hükümleri kullanırsa azap vardır. Sırf Allah’ın rızası için ve azabından korkarak hükümlerine uymalıdır.